Sosyal Güvenlik Reformu ve Sendikalar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

    Sosyal Güvenlik Reformu olarak tanımlanan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Tasarısı, Meclis’te yasalaştı.

   Yasa ile emekli olmak için işçiler için aranan prim gün sayısı 7 bin günden 7 bin 200 güne çıkarıldı. Hâlen kadın-erkekte 58-60 olan emeklilik yaş sınırı da kademeli olarak artacak ve 2048’de kadın-erkek eşitlenecek ve ancak 65 yaşında emekli olunabilecek.

   Yılda ortalama 300 gün prim ödeyen birisi 24 yıl sonra emekliliğe hak kazanmış olacak. Burada şöyle önemli bir nokta var ki, Türkiye şartlarında bu prim ödeme gün sayısını tutturabilecek pek az çalışan var. İşsizliğin bu kadar yüksek, dengelerin bu kadar hassas olduğu bir ülkede, üstelik mevsimlik ve geçici işçi uygulamalarının çokça olduğu, kaçak çalışmanın bir türlü önüne geçilemediği sistemde bu düzeye ulaşabilecek çok az işçi olur. Ayrıca bu taşeron sisteminin nelere mal olduğu Tuzla Tersanesi’ndeki kan gölünden açıkça görülebilmektedir.

   Yılda 300 gün prim ödeyen 24 yılda emekliliğe hak kazanacak, 26 yaşında prim ödemeye başlarsa 50 yaşında gün sayınsı dolduracak, amma velâkin maaşını alması mümkün olmayacak; 65 yaşına kadar bekleyecek. Yılda 300 gün ortalamayı tutturamayanların ne kadar çalışacağı, ne zaman emekli olacağını varın siz hesaplayın.

   Üstelik ülkemizin ortalama ömrü ne kadar ki? Mezarda emeklilik denilmesi boşuna değildir.

   İktidar insanların geleceğini çalan, “sosyal devleti” tamamen tasfiye eden bir yasa çıkarmıştır. Sivil toplum, sendikalar ve halkın büyük çoğunluğunun tepkisine kulak asmadan yasayı çıkarıyorlar. Ne de olsa %47 gibi bir güçleri var ve ne de olsa “sandık faşizmi” uygulanmakta.

   Peki, bu süreçte önemli bir rol oynaması gereken Meslek Örgütleri ve Sendikalar ne haldeydiler?

   Evet, önemli bir kısmı meydanlara indi, protestolar düzenlendi. Ama unuttukları bir şey vardı, o da biraz geç kalınmış olduğudur. Bu iktidarın 6 yıldır yaptıklarına gereken tepki, gereken muhalif tavır sergilenemedi.

   Hatırlar mısınız bir zamanlar Türk-İş vardı. 14 Mart’ta grev vardı; Türk-İş yoktu. Tuzla’da işçiler ölüyor, Türk-İş ortada yok. İhaleyi alabilmek için 48 bin kişiye iş vaadinde bulunan, haraç mezat özelleştirilen  Hariri 'nin Telekom'u, 52 bin olan çalışan sayısını 36 bin kişiye düşürdü; şimdi de norm kadro uygulamasını gerekçe göstererek, 30 bine indirmeye çalışıyor; 4 bin çalışanı, emekliliğe zorlayarak, işten çıkarmak için tebligat yapıyor. Türk-İş'ten yine ses yok.

   Sendikacılık da, sendika liderliği de bazı özellikleri gerektirir. Bunların başında ise tutarlı ve dik bir duruş gerekir. Evet, Türk-İş oldum olası sağ bir sendikadır ve doğrudur, diğer sendikalar da harikalar yaratmıyor. Ama toplumun önemli bir kesimini temsil ettiği, işçinin, çalışanın menfaatlerinin gözetilmesi gereken yerler bunlar. Aidat toplayıp, broşür bastırmak değildir görevleri. Bilmem hatırlatmaya gerek var mı?

   Sonuçta ülkem insanı, Cumhuriyet’in, sosyal devletin kazanımlarını kaybediyor. Vahşi kapitalizm tüm vahşiliği ile üzerimize saldırıyor. Bakınız dünyanın büyük “hastane” zincirleri bir bir ülkemize gelmeye başladı. Yakında “özel sağlık ve emeklilik” şirketleri koca koca binalar dikecekler. Ne de olsa gidişat,  sağlık ve emekliliğin tekelleşmesi,  hem de “özel” olarak.

   Kot taşlama atölyelerinde ciğerlerine kum dolan işçiler, tersanede ölen işçiler, üç kuruş maaşa talim den memurlar, ücretini alamayan inşaat işçileri, 5 YTL uğrunda kamyonun arkasında balık istifi dolup hayatını kaybeden mevsimlik işçiler, evini geçindirebilmek için gece gündüz çalışanlar, sigortasız çalıştırılanlar, işsizlik ortamını tehdit olarak kullanan patronlara karşı örgütsüz ve güçsüz çalışanlar, insanı “iliklerine kadar emip”, posası “yaşlandı” diye atılanlar kısaca ülkemin insanları emekli olamayacak. Ama onların “vekilleri” iki senede emekli olabilecek.

   İnsafsızlığın da bir sınırı olmalı, haksızlığın da bir sınırı olmalı.

   Sınır tanımayan liberaller, sandıktan çıkanın faşizm olduğunu görmek zorundadır artık.

   İşçi haklıydı, ama yine kazanamadı.

   Biz 1 Mayıs’ta neyi kutlayacağız?

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.