Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Sürdürülebilir Kalkınma Ne Demektir?
- Yerel "Çevre"den Global Sisteme Uzanan Yol
- Jakobenler, Kültür ve Serbest Piyasa Sisteminin İşbirlikçileri
- İnsan Hakları Tuzağına Karşı Aşı Geliştirme Zorunluluğu
- İnsan Hakları İdealinin Bugünkü İçeriğine Dikkat!
- Sosyalizm, Sosyal Demokrasinin Dinamosudur
- Farkındalığın Anatomisi
- Öfke ve Gerginliğin Potansiyel Değeri
- Yeni İnsan ve Yeni Kültür Üzerine
- Bilim Kilisesi mi?..
- Kadın Hakları, Feminizm, Özgürlük ve Eşitlik
- Endişeye Gerek Yok…
- Anadolu İhtilali ve 27 Mayıs Devrimi…
- Dil, Düşünce ve Kültür Arasındaki İlişki
- Yeni Anayasa Tasarısının Şifresi…
Sözün Bittiği Kavşak



Şu gerçek artık herkes tarafından kolaylıkla kavranabilecek bir kıvama gelmiştir: Tüketim toplumu modeli, akılcı bir çevre düzenlemesi ile uyuşmuyor!..
Tüketim toplumu modelini yaratan ve sürdüren sistem ise, çağımızın neo/liberal kapitalist düzenidir.
Sözünü ettiğimiz bu sistem, adil bir gelişme ile akılcı bir çevreciliğin içeriğinde uzlaşabileceği bir düzeni yaratması mümkün değildir.
Bu iddia, teorik anlamda ileri sürülen bir soyutlama değil; tam tersine, yaşadığımız dünya içinde birçok acı örneklerini yaşadığımız somut bir gerçektir.
Süratle kirlenen “su-hava-toprak”ın bugünkü durumu, geleceğe umutla bakmamızı imkânsız kılan önemli veriler içermektedir.
Bir avuç firma [holding] yeryüzüne egemen olduğunda bilimsel bilginin de insanlık yararına kullanılması neredeyse imkânsız bir hal almaktadır.
Bu firmaların siyaseti de dizayn eden bir güç haline gelmesi, medyayı yönetmesi ve “toplum mühendisliği” kavramını önemli bir hale getirmiş ve çağımızın vahşi bir silahı durumuna sokmuştur.
Artık “bilim”in yardımı ile tohumlar ekilmekte ve medyanın ekranlarından birbirinin fotokopisi insan modelleri biçilmektedir…
Toplumların kalkınmalarında esas alınan “serbest rekabet” ilkesi, giderek “insan insanın kurdudur,” biçimindeki atasözünü haklı çıkaracak yönde gelişmelerin temel nedenlerinden birisi olmaktadır.
Rekabet hırsı, üretim maliyetlerinin düşürülmesini öncelikli temel erek olarak benimseyince, emeğin ucuzlatılması, çevrenin hunharca yağmalanması, sanayi atıklarının insan sağlığına zarar vermeyecek bir biçimde yok edilmesinden vazgeçilmesi ve her türlü hile ve sahtekârlığın “yükselen değer” haline gelmesi temel kalkınma hedefleri haline gelmiştir ve gelmektedir…
Bir toplumun temel hedefi, insan sağlığının garanti altına alınmasıdır.
İnsan sağlığının garanti altına alınabilmesi ise, en başta çevre değerlerinin korunması, doğanın yağmalanmaktan kurtarılması ile mümkün olabilir.
Hava-toprak-su üçgeni korunmadan insan sağlığını garanti altına almak mümkün değildir.
Öyleyse kalkınma, sürdürülebilir bir kalkınma olmalıdır.
Yani…
Kalkınmanın hızı, miktarı, düzeyi ve kalitesi insan sağlığına uygunluğu ölçüsünde onaylanmalı ve dolayısıyla da, çevrenin katledilmesine imkân vermeyen bir düzlemde gerçekleştirilmelidir.
Toplumun sağlığı, kar hırsı ile kamçılanmış insanların aralarında sürdürdükleri amansız rekabetin dişlileri arasına terk edilemez.
Doğanın geleceği, bu vahşi didişmenin kör kuyusuna sallandırılamaz.
Gelecek kuşaklara bırakacağımız mirasın sorumluluğunun ölçüsü, birey olmanın en önemli kriterlerinden birisidir.
Yurttaş olmak, çağdaş bir insan olmak, sonuç olarak insanlığın kültür mirasını yüklenmiş bir birey olabilmek, sorumluluk duygumuzun niteliği, derinliği ve gücü ile koşuttur.
Yaşamında bu türden değerlerle ilişki kurmamış, dolayısıyla insan olma ve kendi kendisini yaratma mücadelesine gönül koymamış insanlar için ise, söyleyecek hiçbir şeyimiz yoktur.
Bir anlamda bu keskin kavşak, sözün bittiği noktadır.
Faruk HAKSAL
faruk.haksal@politikadergisi.com
- Faruk HAKSAL içeriği
- 9920 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder