Sözün Bittiği Yerdeyiz

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

“Elsiz ayaksız bir yeşil yılan

Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal

Hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler

Çün buyurdun, kesenleri astılar

Sen uyudun, asılanlar dirildi

Mustafa’m Mustafa Kemal’im”

 

Attilâ İlhan

 

Gericiler susmuştu, aslında bu bir yılan uykusuydu. Farkına varmadık, varsak da “bir şey olmaz” dedik. Devrim bir gündür, evrim ömür boyu! Olumsuz (negatif) evrim yaşadık. Bu evrimi fark edemedik. Her gün yeni şeylere alıştırıldık.

 

Dinimizi kendi dilimizden okuyacaktık, okutturmadılar. Tanrı’yla aramıza anlamadığımız bir dil koydular. Neden? Bizi rahatlıkla sömürebilmek için…

 

Bir şey olmaz, dedik.

 

Sonra tarikatlar çoğaldı. Bölünerek çoğaldı, çoğaldıkça birleşti, birleştikçe güç kazandı.

 

Dinlerini yaşıyorlar, bir şey olmaz, dedik.

 

Aralarında birkaç sivri çıktı. Onları kesmedik bile, budadık. Zehirli bitkinin köküne inmedik. İndirtmediler.

 

Gazi, “Gericilere fırsat vermeyeceğiz!” diyordu. Çünkü cehaletin ve basmakalıp inançların olduğu yerde ideolojilerden, politikalardan bahsedilemez. Allah’ı kullanıp, din sömürüsü yapan Allahsız oyu kapar.

 

Atatürk'ün de dediği gibi:

 

"Bizi yanlış yola sevk eden habisler (soysuzlar) bilesiniz ki alelekser (çok kez) din perdesine bürünmüşler, saf ve nezih halkımızı hep "şeriat" sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve kötülüklerden gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Hâlbuki elhamdülillah hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız. Artık bizim dinin icaplarını öğrenmek için şundan, bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur..."

 

Evet, devam edelim. Sonra birisi çıktı. Hristiyanlarla barışa hazırım diyordu. Çünkü onlar Allahsız değil, komünist dinsizlere karşı Hıristiyan Batı’nın yanında olalım, diyordu. Menderes’i destekliyordu. Az kalsın, ABD’yi mücahit ilan edecekti. Emperyalist kan emicilerin dikkatini çekmişti.

 

Sonra onun halefi geldi. O daha da ılımlıydı Allah’a (daha doğrusu Allahlara) inanan Batı’ya karşı. Dışarıdaki ve içimizdeki Batı, ona olmadık destekler veriyordu. Hatta devlet bile!.. Aşırı dinci tarikatlara karşı 12 Eylülcüler bunlara özellikle devlet desteği sağlamıştı. Küçümsenemeyecek bir sermayesi de vardı bu tarikatın.

 

Polis teşkilatına sızdılar. Alternatif istihbarat örgütleri oldu. Barışçı, ılımlı diye gösterilen bu tarikat gizli bir faşizme doğru yol alıyordu. Kendi ifadeleriyle sivrilmeden can damarlarında dolaşıyorlardı. Kamuoyuna da sadece öğrencilere yardım yapan, dindar bir kuruluş olarak gösteriyorlardı kendilerini. Hâlbuki öğrencilere yardım etmiyor, yüzde 47’ler yetiştiriyorlardı.

 

Sırpların Bosna’daki katliamına karşı feryat eden bu sözde Müslümanlar, Amerika’nın Irak katliamına ses çıkaramadı; göstermelik anmalar dışında.

 

Kuran’daki Yahudi ve Hıristiyanlara karşı bilinen ayetleri görmezden gelebiliriz diyen şeyhleri, Müslüman kardeşlerine en azından aynı vatanın evlatlarına “vurun kahpeye” diyebiliyordu.

 

Vergi vermediler, zekât verdiler.

 

Faiz haram dediler, banka kurdular.

 

Mağdurları oynadılar, hem zenginlerdi hem de devlet gücünü elinde bulunduruyorlardı. Gizli bir örgüt gibi davrandılar, yurtsever yargıç, gazeteci, asker, savcı ve bürokratlara.

 

“Devletle çatışarak bir yere gidemezdiniz. Demek devletin de, bu çok yüksek gayeleri gerçekleştirmek için belli bir kıvama gelmesi lazım. Devletin belli ölçüde, o kıvama geldiğini söyleyebiliriz... Bütün bu farklı kanaatleriniz hâlihazırdaki zemini değerlendirme açısından, körü körüne devlet düşmanlığı yapmanızı, devletle çatışmacı bir tavra girmenizi gerektirmez... Bizler evrensel bir mesajın hizmetkârlarıyız.”

 

Şeyhleri bu sözleri söylüyordu müritlerine.

 

Ve işte istedikleri kıvama gelinmişti.

 

Sözde milliyetçiler ve sözde solcuların da desteği alınarak daha önceki kıvamı bekleyiş döneminden daha hızlı bir döneme girildi.

 

3-5 kişi yüzünden tüm kemalistlere çeteci muamelesi yapıldı.

 

Telefonlar dinlenildi, zabıtlar tutuldu. Bilgisayarlara el konuldu. Gözlerinin önündeki ayrılıkçı teröristlere yapmadıkları muameleyi, gazetecilere layık görmüşlerdi.

 

İşçilerin haklarını ellerinden aldılar. Zaten kendi müritleri suyun başını tutmuştu. Ama “yeter söz milletin” diye seçimlerde propaganda yapmışlardı.

 

“Nihai hedefe ulaşana kadar, yani sonuca ulaşıncaya kadar, her yöntem, her yol mubahtır. Bunun içerisine yalan söylemek de, insanları aldatmak da girer.”

 

Ve şeyhin söylediği gibi, insanları aldattılar.

 

Zaten yıllar önce Binbaşı Gürcan “Türk Halkı'nın kaderi aldatılmışlığının serüvenidir” diyerek bugünlere de çok iyi ışık tutmuştur.

 

Peki dertleri bitti mi? Elbette hayır!

 

Daha Şeyh hazretleri ülkeye giriş yapacak ve imparatorluğunu ilan edecek, birkaç kurum daha ele geçirildikten sonra.

 

Peki biz, yurtsever, cumhuriyetçi, Atatürkçü, ulusalcı, solcu-sağcı ama Türkiyeci, gerçek anlamda demokrat, gerçek anlamda hukuktan yana olanlar yılacak mıyız? İşte hendek, işte deve! Ya hâlâ olmaz, olmaz diyeceğiz ya da artık korkmanın değil belki ama farkındalığın gereğini yapacağız.

 

Bu bir İslam değil!

 

Bu demokrasi hiç değil!

 

Bu, yıllar önce tek hücreli bir hayvan olarak bıraktığımız “şey”in ejderhaya dönüşmesidir. Elbette ki, bu ejderhayı öldürmemiz, bıraktığımız tek hücreliyi öldürmek kadar kolay olmayacaktır. Ama 30-40 yıldır durmanın bedelini ödeme vakti! Aksi takdirde hangi bedel ödenirse ödensin bu gerçekleşemeyecektir. Çünkü bileklerimiz kelepçeli, ayaklarımız prangalı olacaktır. Olmaya başladı bile!

 

Olmazcılar size sesleniyorum: “İşte oldu!”

 

Vatan namustur, vatan onurdur, vatan her şeyimizdir. Vatan oğlumuzdur, kızımızdır. Vatan gölgelendiğimiz çınar, yüzdüğümüz denizdir. Vatan emeğimiz, ekmeğimiz, kanımız, alın terimizdir. Vatan özgürlüğümüz, türkümüz, aşkımızdır. Vatan mirasımızdır, vefa borcumuzdur. Vatan yolumuzdur, izimizdir. Vatan umudumuzdur, istikbalimizdir. İstikrar isteriz ama istiklalimizi sattırmayız. Dinginiz belki ama yıldırım gibi kükremeyi gibi de biliriz. Barışçıyız belki ama cehennem gibi kudurmayı da biliriz. Her şeyi affederiz belki; gafleti, dalaleti ama ihaneti asla!

 

Necip Hocamızın “Köstebek” kitabının son satırlarını sizin göze almanız gereken bazı engelleri göstermek için buraya ekliyorum.

 

 

“Sizler, bu satırları okuduğunuzda, eminim ki, hakkımda bugüne kadar açılmış yüz milyarlarca liralık manevi tazminat davalarına, yenileri eklenecektir. Her zaman olduğu gibi kimi siyasiler devreye girerek Üniversite Rektörü’nü hakkımda yasal işlem yapmaya zorlayacaktır. Tehditler ve hakaretler hız kesmeyecek, aileme de yönelecektir. Peş peşe gıyabımda kesilen trafik cezaları gelecektir. Gelen duyumlara göre, Emniyet ve M.İ.T. bünyesinde, gerektiğinde aleyhimde kullanılmak üzere dezenformasyon çalışmaları kapsamında olumsuz bilgi notları ve olumsuz dosyalar hazırlanmıştır. Telefonlarım bir şekilde dinlenmeye devam edecektir. Büyük bir olasılıkla, hakkımda imzalı-imzasız suç duyurusu yapılacak; T.B.M.M.’de aleyhimde soru önergeleri verilecek; bütün bunları dikkate alan savcılık evimde arama yaptıracak; en azından “İçişleri Bakanlığı’nı ya da Emniyet güçlerini tahkir ve tezyiften” veya hiç ilgisiz bir iftira ile hakkımda Ağır Ceza Mahkemesi’nde ya da DGM’de dava açılacaktır. Halen, İzmir, Ankara, Burhaniye, İstanbul gibi merkezlerde yürüyen davalara, yurdun farklı yerlerinde açılacak yeni davalar da eklenince, maddi-manevi darbenin yanı sıra, mücadeleye zaman yetiştirememe gibi bir durum da ortaya çıkacaktır. Sonuçta, belki de ödeyemediğim tazminat hükümlerinden dolayı evime haciz gelecektir.“

 

Cumhuriyetimizin ölümsüz şehidi hocamız bunları neden göze almanız gerektiğini de belirtiyor:

 

“Almanlardan Fethullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!.. “

 

Artık sözün bitti yerdeyiz, çünkü başka Türkiye yok! Artık laf kalabalığına gerek yok, ellerimizi taşın altına sokma vaktidir. Ya şimdi ya hiç!..

 

Bu aşkı öğrendiğimiz Mustafa Kemal’den son sözü de belirtelim:

 

“Söz konusu vatansa; gerisi ayrıntıdır”

 

 

 

 

Emrah ÖZDEMİR

emrah.ozdemir@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.