SSGSS: Ekim'de Sinemalarda

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Ceren YALDIZ

 

   30 Nisan’a kadar bir telaştır gidiyordu; sosyal güvenlik kurumlarının kapı önlerinde bitmek bilmeyen uzun kuyruklar, toplumun her kesimini saran bir emeklilik endişesi. Peki, niye bu endişe? Tüm çocuklar ücretsiz tedavi olacakmış, tüm sosyal güvenlik kurumları birleşecekmiş ve herkese "eşit" sağlık hizmeti verilecekmiş...

   Tüm bu şirinliklerle vaat edilenler, çalışma hayatında emekliliği yok eden bir düzeni meşru kılmaya yetmiyor, emeklilik yok ediliyor. Şöyle ki devlet kurumlarının küçülmesi ve özelleştirme dalgaları sonucu memurluk kurumu yavaş yavaş tasfiye oluyor. İşçilik kurumu da giderek yoğun bir popülasyona sahip olurken, çalışma yaşı giderek düşüyor. İşverenler, sosyal güvence talebi olan, "pahalı" çalışanı asla istemez. Burada, devreye kalifiye, ucuz ve güvencesiz çocuk emeği giriyor. Böylece; primini ödeyemeyen işçiler için, emeklilik, bir rüyadan ileri gidemiyor. Bundan mütevellit midir bilinmez, son günlerdeki en az üç çocuk ısrarı; çünkü genç işçi olmazsa bu çark da dönmez, emekli sayısı da azalmaz.

   Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’nın (SSGSS) sağlıkta nasıl bir dönüşüm getirdiği, çok yazılıp çizildi; ama özetlemek gerekirse, sağlık ocakları kapatılarak; para karşılığı çalışan, hastasını seçebilen, istediğini alan, istemediğini yani hasta olanı almayan aile hekimliğiyle ikame edilecek; sağlık kurumları artık prim ödemelerine bakılarak kapılarını açacak, yani kapıda ölsen bile o kapı sana prim ödemezsen açılmayacak ve tüm sosyal güvenlik kurumları tek çatıda toplanacak. Bunun da meali şudur: Artık sigorta türün değil, ödediğin prim önemli. 

    1 Nisan günü, tüm ülkede SSGSS 'ye karşı, sağlık çalışanlarının öncülüğünü yaptığı iş bırakma eylemi yapılmıştı; ancak zihinlerimizde kalanlar kol kola yürüyen işçiler, alkışlar, sloganlar değil; kitlesel iş bırakma eylemlerine karşı, zapturapt altına alınmış, boğazı sıkılmış, kolları kırılmış, kafası çatlatılmış doktorlar, öğretmenler, işçiler, emekçilerdi. Biz bu filmi, 1 Mayıs’ta da gördük ve güvencesizleştirilen, köleleştirilen emek bileşenlerine karşı görmeye devam edeceğiz.

   Dünyanın birçok ülkesinde takip edilen bir dizi var: Lost. Eminim birçoğunuz izlemiştir; ama hatırlatmakta yarar var. Dizinin ilk bölümünde, uçak kazasından arta kalan enkazlar, cesetler ve çok sayıda yaralı var; kurtulanlar arasında da bir doktor. Tüm yaralıları tedavi ediyor, kurtulanlar da can pazarının ortasında en çok ihtiyaç duydukları kişiye, yani doktora kendilerini yönetmesi için yetki veriyor. Can borçlarının karşılığını böyle ödüyor.

   Şimdi buradan, ülkemizde yaşanan son sürece bakmakta fayda var. Elbet bir diziyle kıyaslayacak değilim; ancak bizim de can borcumuz olan, hayatımızı yaşanılır hale getiren birileri var. Bunlar, sinema salonlarından fırlamış “Superman”ler, başımıza geçen çuvalın öcünü bir filmle alan “abi”ler; kısacası kahraman karakterler değil; hastayken tedavi eden, sadece okuma yazmayı değil, hayatı öğretenler. Bindiğimiz otobüsü süren, çöpümüzü toplayan, yolumuzu süpüren, yaşadığımız hayatı emekleriyle güzel kılan insanlar. Peki bu insanlara borcumuzu nasıl ödüyoruz? “Nasıl”ını gerek 1 Nisan’da gerek 1 Mayıs’ta gördük. Üzerlerine gaz bombası attık, kollarını kırdık, gözaltına aldık.

   “Sağlıkta dönüşüm yasası”na ve “sosyal sigortalar yasası”na karşı çıkmak bu kadar meşru iken kendi yöntemlerimizle illegal ilan ettik. “Halka rağmen” bu yasayı onayladık.

   Kendi çocuklarına gemicik satın alanlar, 14 yaşındayken tacir yapanlar için, en az üç çocuk yapın, demek zor olmasa gerek. Gereği kadar beslenemeyen, eğitim olanaklarından faydalanamayan, hastane kapıları yüzlerine kapanacak olan çocuklar onların çocukları değil; doğanları ve doğmayanlarıyla bizim çocuklarımız. Bugün yarın çıkmasını beklediğimiz SSGSS, onaylanarak yasalaştı. Ekim ayıyla beraber yürürlüğe girecek. Bizi çok zor bir süreç bekliyor, herkese kolay gelsin.

   Çok karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım; belki, karanlığa küfredeceğine bir mum yak, diyenler de çıkacaktır. Ne yazık ki yaşadığımız süreç buna tekabül ediyor ve tüm bunların söylenmesi gerek ve en önemlisi, kazanılmış hakların korunması için herkese iş düşüyor. Elbette hiçbirimiz birer film kahramanı değiliz; ama kendi hayatlarımızın mahir kişileriyiz. Ekim ayında gösterime girecek olan SSGSS’ye seyirci olmayalım.

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

sayın yazarımız yazılarınızı

sayın yazarımız yazılarınızı yani dolayısıyla fikirlerinizi cok begeniyorum.ülkemiz siz yeni kusaklara emanet aydın fikirleriniz bu kirli çarkta bizlere umut ışıgı oluyor.saygılarımla basarılarınızın devamını dılıyorum

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.