Suriye’ye Dış Müdahale Olabilir Mi?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Arap baharı, iki buçuk yıldan beri Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kan dökmeye devam ediyor. Bu ne biçim baharsa? Özellikle komşumuz ve tarihsel akrabamız Suriye’de iç savaş bütün şiddetiyle sürüyor.  Libya’da, Tunus’ta daha çok dış müdahale desteği ile rejimi değiştiren emperyalizmin bu projesi, Suriye’de tıkanıp kaldı. 2,5 yıldır komşumuz Suriye’de kan gövdeyi götürdü. Şimdiye değin 100 bin insan öldü. Sakatlar da cabası. 2 milyon insan yerini yurdunu terk edip dış ülkelere sığındılar. Ne barış kaldı ortada, ne de huzur!

Türkiye’de 11 yıl iktidarda olan AKP, giderek zor günler yaşamaya başladı. Ekonomi hızla bozulmaktadır. Türk lirası üç ayın için % 15 değer kaybetti; dolar 2 TL’nin çok üstüne çıktı. Doların pahalanması demek, başta enerji kaynağı olan petrol olmak üzere bütün ithal ürünlerinin de pahalanması demektir. Bu da zamanla kesin enflasyon demektir; enflasyon ise halkın satın alma gücünün azalması demek, o da halk için, emekçiler ve emekliler için yoksulluğun, geçim sıkıntısının artması demektir.

Devleti ve milleti borca sokarak, yıllarca yabancı sıcak parayla halka “lale devri” yaşatan 11 yıllık AKP hükümeti, artık ülkede ekonomik krizin yaklaştığını görüyor ve büyük bir ekonomik ve mali krizin de kendi siyasi iktidarının sonunu getireceğini hissediyor.

Yaklaşan kriz tehlikesinin nedeni ise, şimdiye kadar ülkeye akan yabancı sıcak paranın artık Türkiye’yi terk etmeye başlamasıdır. Sıcak para Türkiye’yi iki nedenle terk ediyor. Birincisi, ABD’de işler artık rayına oturuyor;  sermaye için orada artık güvenlik içinde para ile para kazanmak mümkün iken Türkiye gibi riskli bir ülkede para kazanmak anlamsızlaşıyor. İkincisi, ABD dostu, petrol zengini Sünni Arap şeyhleri Türkiye’deki yatırımlarını geri götürüyorlar. Çünkü onlar, Başbakan Erdoğan ve onun dış politikasından, özellikle Erdoğan’ın Suriye politikasından derin hayal kırıklığına uğramış durumdalar.  Zengin Sünni Arap şeyhlerinin Türkiye’den beklediği, dünyanın beşinci en güçlü ordusu olan TSK’yı kullanarak Suriye’de Esad rejimini devirtmekti.  Fakat aradan iki buçuk yıl geçmesine rağmen Başbakan Erdoğan, henüz bekleneni yerine getiremedi; hâlâ da getiremiyor!

Libya’da BM Güvenlik Kurulu izniyle elde edilen dış müdahalenin yardımıyla Kaddafi’nin işi altı ayda bitirilmişti. Fakat Suriye’de bu izin, Rusya ve Çin’in vetolarıyla elde edilemediği için iki buçuk yıldır iç savaş devam ediyor, kan dökülüyor.

ABD Başkanı Obama, Suriye’ye dış müdahalede oldukça kararsız kaldı. Çünkü birincisi, BM Güvenlik Konseyi buna izin vermiyor; ikincisi, Batılı müttefikleri de dış müdahaleye pek istekli değiller; üçüncüsü, Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan ve % 90 El Kaideli olan teröristlerin ABD’nin kontrolü dışında olmasıdır.

ABD’nin batılı dostlarından Almanya, olayın başından beri peşinen Suriye’ye dış müdahaleye ve teröristlere silah yardımına karşı çıkmıştır ve halen de bu tutumunu sürdürmektedir.

İngiliz Parlamentosu, tıpkı Türkiye’nin 1 Mart 2003 Irak tezkeresi gibi, İngiliz hükümetinin müdahale tezkeresine geçit vermemiştir.

Fransa’nın sözüm ona sosyalist(!) devlet başkanı Hollande ’nin müdahale için talebine ise Fransız parlamentosu, bu Çarşamba (4 Eylül’de) karar verecektir.

Görüldüğü kadar, Suriye’ye askeri müdahaleye hâlâ tereddütlü yaklaşan ABD Başkanı’nın yanında, ona en sadık tek bir dostu kalmıştır; o da Türkiye’nin başbakanı Erdoğan’dır! Üstelik Erdoğan, adeta askeri müdahale için can atmaktadır!

Düşünün; kendisini İslami anlamda muhafazakâr olarak tanımlayan bir politikacı olarak lanse eden Başbakan Erdoğan, Hristiyan ve Musevi ordularıyla birlikte din kardeşi, tarihsel akrabası ve yakın komşusu Suriye’ye saldırmakta, en ön safta yer almak istiyor! Adeta haçlı ordularının öncüsü rolünü üstleniyor! Türkiye için ne kadar utanç verici ve onur kırıcı bir durum!!

Suriye’deki iç savaşta, Başkan Obama’yı dış askeri müdahale konusunda tereddüt içine iten en büyük faktör; Suriye’de iç savaşta halen savaşan ve Libya, Tunus, Mısır, Afganistan, Irak gibi ülkelerden devşirilmiş olan ve El Nusra gibi çoğunun El Kaide mensubu teröristlerin ABD tarafından tam kontrol altında olmamasıdır. Hatta bu gruplar, zaman zaman ve yer yer ABD ve Türkiye aleyhine eylem ve söylemlerde de bulunmaktadırlar. Tıpkı, Erdoğan hükümetinin iki grup arasında bütün barıştırıcı çabalarına rağmen, Kuzey Suriye’de Suriye-Türkiye sınırında El Nusra ile PKK’nın Suriye kanadı olan PYD arasında savaşın devam etmesi gibi!

İki üç gün önce, kendisinden “Suriye’ye hücum!”” emri bekleyenleri hayal kırıklığına uğratarak, “Önce Kongre’ye danışılacak” diyen Başkan Obama, şimdilik bu konudaki kararı, Kongre’ye havale etti.

ABD Kongre’sinde ise iki parti temsilcileri yer alıyor. Muhafazakâr Cumhuriyetçiler ile Obama’nın Demokratları.

Bir zamanlar dünya hegemonyası hayalleri içinde yüzen muhafazakâr Cumhuriyetçiler, artık bu hayallerinin olmayacağını anlamış durumdalar. Onun için “Geri Çekil” emrini verirken de çekildikleri bölgelerde kan, ateş ve ölüm bırakmak istemektedirler. Yani muhafazakâr Cumhuriyetçilerin Suriye’ye askeri müdahale konusundaki kararları, büyük bir ihtimalle “sınırlı bir hava operasyonu” olacaktır.  Çünkü muhafazakâr Cumhuriyetçilerin asıl amacı, artık Suriye’de rejimin gitmesinin çok zor olduğunu bildikleri ve Esad devrilse bile yerine kendi denetimlerinde bir rejimin yerleştirilmesi şansının da çok az olduğunu gördükleri için, kısa süren bir hava saldırısıyla müdahaleyi başlatarak Türkiye’yi bu bataklığa sokmaktır!

Obama’nın partisi Demokratların bu konudaki tutumu ise muhtemelen zaman kazanacak bir biçimde dış müdahaleyi bir opsiyon olarak elde tutarak, onu ertelemek biçiminde olacaktır. Nedenini yukarıda anlatmaya çalıştım. Yineleyelim. Suriye’ye müdahalede BM’nin izni yok; ABD, bu alanda çok yalnız kaldı ve nihayet Esad devrilse bile onun yerine geçecek ABD’ yanlısı doğru dürüst bir muhalefet yoktur!

Bu işten her hâlükârda yine en zararlı bizim Başbakan Erdoğan çıkacaktır!

Fakat Başbakanla birlikte Türkiye’de büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Çünkü Erdoğan sonuçta Türkiye’nin başbakanıdır; onun siyaseti bütünüyle Türkiye’yi de bağlar.

Eğer 9 Eylül’de ABD Kongre’sinde Cumhuriyetçilerin dediği olursa, yani ABD sınırlı bir hava hareketi kararı verirse, o zaman Türkiye gerçekten yanmış olacaktır. Cumhuriyet kurulduğundan beri 90 yıldır savaş yapmayan ülkemiz biranda haçlıların emrinde kendisini içinden çıkamayacağı anlamsız bir savaşın içinde bulacaktır.

Yok, eğer 9 Eylül’de ABD Kongre’sinde Demokratların dediği olursa, yani ABD, Suriye’ye askeri müdahaleyi ertelerse, bu durumda Türkiye, Suriye, onunla birlikte Esad ve bütün bölge kazanacaktır; çünkü bölgemizde barış korunmuş olacaktır! Demokratların Suriye’ye dış müdahaleyi erteleme kararı, sadece Türkiye’de Başbakan Erdoğan’ı ve hükümetini yıpratacaktır. Çünkü Erdoğan ve hükümetinin iflas eden dış politikası, krize koşan ekonomi politikası ve nihayet büyük bir çıkmaz içinde olan PKK ile ortaklığı, barış ortamında halkımız tarafından çok daha kolay algılanacak ve anlaşılacaktır.

Özetle barış sürdükçe AKP’nin yıpranma süreci hızlanacaktır!

Türkiye Cumhuriyet’inin kurucusu, antiemperyalist büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmeyenler, gidemeyenler ülkemizde her zaman kaybetmeye mahkûmdurlar. Atatürk bize, hepimize “Yurtta Barış, Dünyada Barış” vasiyetini yapmıştır. Bir avuç dolar uğruna Müslüman komşusunun kanını dökmeye hazır olanların sonu, elbette hüsran olacaktır!

Türkiye-Suriye kardeştir.

Bu iki komşu arasında savaş isteyen kim ise kalleştir!

 

 

 

Mehmet ÇAĞIRICI

 

 

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.