Suriye’ye Saldırmak Başbakana Ne Kazandırır?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Başlıktaki “başbakana” sözcüğünü bilerek kullandık. Zira artık Türkiye’de devlet otoritesi diye bir şeyin kalmadığını üzülerek ve endişe içinde görüyoruz. Her şey başbakanın iki dudağı arasından çıkacaklara bağlı. Benim bakanım, benim valim diye başlayan söylemleri demokrasinin olmazsa olmaz kurumları kabul ettiler ve tam bir biat içindeler. Arada bir itiraz edenler oluyorsa da, anında analarından doğduklarına pişman ediliyorlar. En kötüsü de bu antidemokratik işlemlere isyan etmesi gerekenler suskunluk içinde.

Bu itibarla, başbakanın tavırlarından onun yanlış bir şeylere imza atacağını düşünen komşu ülkelerde Türk halkını ayırarak başbakanı düşman ilan ettiler.

İşte tam bu ortamda düşürülen Suriye uçağı ne demek olabilir? Bunu biraz inceleyelim. Sayın Kılıçdaroğlu birkaç gün önceki bir konuşmasında başbakanın düştüğü yolsuzluk bataklığından çıkamayacağını, sırf kendini kurtarmak adına savaş bile çıkarabileceğini beyan etmişti. Konuşmanın üzerinden daha iki gün geçmeden Niğde’de Suriyeli terörist oldukları iddia edilen kişilerin bir polisimizi, bir astsubayımızı bir de sivili öldürdüğü hadiseler yaşanmıştı. Aynı günlerde Suriye topraklarında bulunan bir türbemizin saldırıya uğrayacağı iddia edilmişti. Şimdi ise bir Suriye uçağı sınırımızı ihlal ettiği iddiası ile düşürüldü.

Bütün bunlar seçime giderken hiç de hoş olmayan görüntülerdir. Savaş felaket demektir. Tabii ki Türk halkı kendini savunmak adına kanının son damlasına kadar savaşmaktan hiçbir zaman çekinmemiştir, çekinmeyecektir de. Ancak ortada bağımsızlığımıza, toprak bütünlüğümüze yönelik bir kasıt yokken, iddialara göre sadece başbakanın şaibeli yönetimini bir süre daha sürdürebilmesi için bir komşuya saldırmak, ülkeyi içinden çıkılması çok zor bir bataklığa sürüklemek olur ki, Türk halkının ve ordusunun böyle bir provokasyona gelebileceğini düşünmüyoruz.

Bu uçak düşürme işinin ardından aklımıza bazı sorular geliyor. Şöyle ki,

Düşen uçağın pilotu konuşmuş: “Türk sınırına yedi kilometre mesafedeyken manevra esnasında vuruldum”, diyor. Bu söylem doğru olmasa bile olayın sınırda geçtiği kesin. Kendi ülkesindeki teröristlerle baş etmeye çalışan bir devletin uçağı size hiçbir zararı yokken sınırınızı birkaç kilometre ihlal bile etmiş olsa vurmak mı gerekir? Bu “ben o teröristlerin açıkça arkasındayım” demek olmaz mı?

Başka bir soru da şu olabilir. Zaman içinde sayısız defalar Yunan uçakları bizim sınırımızı ihlal ettiler. Kaç tanesini düşürdük?

Bu soruları ne kadar istersek uzatabiliriz. Ancak hiçbiri bizi başbakanın bu saldırıya mecbur olduğu noktasına götürmez.

Güneydoğuda PKK nın sözcüleri mitingler düzenliyor. Bebek katilinin posterleri ve bayrakları benim ülkemin topraklarında dalgalanıyor, seçimlerden sonra özerklik ilan edeceğiz diye bas bas bağırıyorlar, başbakandan çıt yok. Ama kendi ülkesindeki terörle mücadele eden komşumuzun uçağı sınırımızı ihlal etti diye derhal düşürün.

Şunu açıkça söyleyelim. Seçim yenilgisini, aile yolsuzluk iddialarını örtmek için girişilecek bir savaş başbakana ancak bir süre seçimleri ertelemeyi, kendine muhalif olanları biraz daha sert susturmayı sağlayabilir. Başkaca hiçbir şey sağlamaz. Belki de uluslar arası savaş suçları mahkemesinde kendi hakkında açılmakta olan davayı çabuklaştırır.

Ülke için ise tek kelime ile bir felaket olur. Zira kaybedilecek bir tek can bile onun seçiminden de, yolsuzluk iddialarından da, iktidarından da çok kıymetlidir.
 

Cem Osman TAMTÜRK

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.