Suriye, Patriotlar ve Ortadoğu'daki Denge

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son haftaların en önemli konularından birisi Türkiye'ye Patriot uzun menzilli hava savunma füzelerinin getirilmesi konusu oldu. ABD Raytheon Şirketi yapımı uçaksavar füzesi olan bu füzeler uçaklara olduğu kadar, taktik balistik füzelere, cruise füzelerine (Seyir Füzesi) ve insansız uçakları vuracak şekilde tasarlandı. Saldırı niteliği olmadığı söylenen, sadece savunma amaçlı getirilen bu füzeler her ne kadar saldırı amaçlı olmasa da Türkiye'yi bölgesinde birincil hedef haline getiriyor. 

Bu durumda, başta bölge devletlerinin stratejik planlamasında değişikliğe yol açıp, Malatya Kürecik'e yerleştirilen radar tesisiyle birlikte eskiye nazaran daha kuvvetli bir hedef haline getirecektir.

Patriot füzeleri Türkiye'ye ilk kez gelmedi: 2 Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt topraklarına girmesi sonucunda Körfez Savaşı patlak vermişti. Bu savaş nedeniyle Türkiye'ye bu füzeler geldi. 2003 yılındaki Irak savaşı sırasında da Türkiye'ye bu füzeler konuşlandırıldı. Ancak bu dönemlerde hiçbir zaman bu füzeler kullanılmadı. Körfez Savaşında, İsrail, Türkiye ve Suudi Arabistan’daki sanayi bölgelerini, limanları ve stratejik yerler dahil yerleşim merkezlerini korumak için Patriot ve Hawk füze sistemini kullanmıştı. Bu savaşta Patriot, Hawk ve E-3 Awacs sistemleri birbirlerini tamamlayarak bölge savunması görevini yerine getirmişlerdi. Patriot füze sistemleri uzunluğu 3 ila 6 metre arasında olan ve ses hızının üç ila beş katı hızla hareket eden füzeleri tespit edebiliyor, hedefliyor ve vuruyor. Patriot savunma füze sistemleri, Sidewinder ve Stinger füze sistemleri gibi güdümlü füzeleri içerir. Ancak bu sistemlerden daha gelişmiştir. Patriot füzeleri ve Suriye üstüne düşüncelerimi aktardığım bu yazıda Suriye'ye kısaca değinmeden de olmaz.  

 

 

       

                                                          Cruise Füzesi

                                                  Patriotların Çalışma Prensibi

 

Suriye'ye Kısa Bir Bakış 

 

Suriye, 1971'den beri BAAS Partisi ve partinin otoritesi olan Esed ailesi tarafından yönetilmektedir. Soğuk Savaş döneminin üç kutuplu dünyasında, otoriter bir rejime hayat alanı oluşturmuştur. Bu dönemin atlatılmasından sonra Batıcı bir politika izleyen Suriye, ABD seçimlerinden sonra başkanlığa George W. Bush'un seçimiyle ipleri germiştir. Bush'un şer odağı olarak nitelediği Suriye, kendisini Türkiye'ye yakın görmeye başlamıştır. Ancak Arap Baharı süreci Suriye'nin hem Türkiye bağını hem de uluslararası bağını koparmıştır.

 

ABD, Arap Baharı karşısında tedbirli davranarak bölgenin güvenlik meselelerini bölgesel güçlerin eline bırakarak farklı bir tutum sergilemişti. Libya çıkartmasında Fransa'nın öncülüğünü kabul etmesi, Tunus ve Mısır'daki değişimlere taraf olması ve en önemlisi de Türkiye ve Arap Birliği'nin stratejilerini desteklemesi bunun göstergesidir. ABD, İran'ın zayıflatılması konusunda Suriye'nin elinden alınması gerektiğini iyi biliyorlar. Şam'ın kendilerine katılması durumunda ise İran'ın Lübnan'a kadar beklenmekteydi. Ancak son gelişmeler gidişatın Şam'ın mevcut yönetiminin lehine doğru olduğunu gösteriyor. 28 Ocak'ta Paris'te Suriyeli Muhalifler ile 50'ye yakın ülkenin üst düzey temsilcileri toplantı yapmıştı. Suriye konusunda hazırlanan plana İngiltere sürekli olarak uzlaşmaktan kaçınıyordu. Dün itibariyle BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye planı 5'te 5 oldu. Artık ülkeler Suriyeli Muhaliflerin silahlı yapısını destekleyemeyecek. Muhaliflerin yurtdışı muhalefeti burada sona erdi. Dün ayrıca Suriye yönetimi ile diyalog görüşmelerine hazır olduğunu söyleyen El Hatib, görüşmelerin başlayabilmesi için ülkedeki 160.000 tutuklunun serbest bırakılmasını istedi. Ve yaşanan bunca felaketten zarar görenler için BM Genel Sekreteri Ban ki-mun’un ev sahipliği yaptığı, uluslararası bağış konferansı Kuveyt’te yapıldı. Suriye halkına yapılan eziyetin faturasını uluslararası camia dahi üstlenemedi.

 

Pek çok ülke tarihini seyrine olaylara müdahil oluyor. Arap Baharı konusunda hazırlıksız yakalanan birçok ülke, strateji olarak mevcut konumlarını kaybetmeden ilerlemek istiyor.

 

Rusya bu bölgedeki ticaretini yoğun olarak silah ticaretiyle de sağlamaktadır. Bu yüzden bu konuyu Suriye ve İsrail ve hatta Amerika Birleşik Devletleri arasında bir pazarlık konusu yapmakta ve bölgede önemli bir aktör olarak gücünü korumaya devam etmektedir. Bununla beraber, Suriye’deki BAAS rejimine yönelik Rusya’nın göstermiş olduğu bu desteğin askeri silah anlaşmaları dolayısıyla ekonomik yönü de mevcut. Zira Rusya’nın 2010 yılındaki toplam silah anlaşmalarının tutarı 15 milyar $’a varmıştı. Ancak, dünyanın 2. büyük silah ihracatçısı olan Rusya’nın Arap devrimleri süresince 2011 yılının ilk yarısında silah ticaretinden kaybı 5,9 milyar $’a ulaşmış bulunmaktadır. Bu rakamın ise yaklaşık 4 milyar $ kadarı Libya’yla imzalanmış olan anlaşmalardan kaynaklanmaktadır. (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu) Rusya Akdeniz'deki tek askeri limanı olan Tartus'u kaybetmek istemediği için Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda ısrarcı davranmaktadır. Suriyeli Muhaliflerle görüşüp Şam arasında uzlaşmacı bir tavır olsun istiyordu. Nitekim muhalif lideri El Hatib, bu konuda teklifini Şam'a da iletti. Rusya artık, BMGK kararından sonra dengenin değiştiğini görünce kendisinin liderliğinde bir güç olarak durumu ele alacaktır.

 

 

Patriotlar ve Halkın Tepkisi

 

Konuya geri dönersek eğer ülkemizde birçok kesimin tepkisini çeken bu Patriot füzelerinin gelişine karşı birçok eylem yapıldı. Vekiller ve halk füzelerin neden meclisten geçmediğine de çok tepkililer. Bu konuda yaptığım araştırma neticesinde: 31 Mayıs 1963 tarihli ve 244 sayılı “Milletlerarası Anlaşmaların Yapılması, Yürürlüğe Girmesi ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kurulu’na Yetki Verilmesi Hakkındaki Kanun”un 6. maddesi NATO örgütü ya da üye devletleriyle NATO anlaşması çerçevesinde yapılacak ikili ve çok taraflı anlaşmaların Türkiye’yi bağlaması yetkisini Bakanlar Kurulu’na bırakıyor. Anayasamızın 92. maddesinin ihlali konusundaki tereddütler bu yolla dağılıyor. Bundan sonra muhalefetin yapması gereken tek şey şudur: Patriot füzelerine ilişkin anlaşmanın, yasalarımızda herhangi bir değişiklik yapıp yapmadığını öğrenmesidir. Hükümeti ise bu konuda uyarmalı, markaja almalıdır. Halk, iktidarı ve muhalefeti bu konuda sıkıştırmalıdır sürekli.

 

 

Dava Edilebilir mi?

 

Bu hususta dava etmek isteyen vatandaşlar için ise bireysel başvurunun olmadığını ifade etmek istiyorum. Çünkü bu konuyu düşünen vatandaşlar görmüştüm. Bireysel başvuru görülmüş ve iç hukuk yolu tükenmiş bir davanın tarafı durumundaki kişilere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin kapsamındaki hak ve özgürlüklerle sınırlı olarak uğramış olduklarını iddia ettiklerini düşündükleri hak ihlallerini gidermek üzere getirilmiş bir yargı yoludur. NATO askerinin ve silahının Türkiye'ye konuşlanması ve bunun için AY m. 92 çerçevesinde TBMM kararı çıkmamış olması bireysel başvuru açısından haklı bir dava sebebi değildir. Anayasa m. 92: "Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmaların ...gerektirdiği haller dışında..." ibaresini koymuştur. NATO taraf olduğumuz bir antlaşma çerçevesinde Türkiye'ye asker konuşlandırıyor.

 

 

İhsan SEFER

ihsan.sefer@politikadergisi.com

Yorumlar

ABD'nin Yeni Stratejisi İçinde Patiotlar'ın Rolü

ABD borç içinde yüzmektedir. Bir türlü; 2007/2008 büyük mali ve ekonomik bunalımından sonra, ekonomisini rayına oturtamayan ABD, bu nedenle Obama döneminde Savunma bütçesinde 450 milyar Dolar kısıntı yapmak zorunda kalmıştır. İşte bu tasarruf tedbirlerinin sonucunda ve yükselen Çin'e karşı ABD, yeni bir askeri strateji geliştirmiştir.

Bu yeni stratejinin hedefinde artık "Atlantik" değil, "Pasifik" vardır. Yani ABD artık askeri gücünü büyük ölçüde Avrupa, Afrika ve Ortadoğudan çekip; yükselen Çin, Hindistan vs. gibi Asya ülkelerini abluka almaya yöneltmiştir.

ABD emperyalizmi; bu yeni stratejinin bir parçası olarak ta Atlantik ve Ortadoğu'daki askeri stratejik görevler için ise NATO'yu, Doğu Akdeniz'de İsrail'i, Ortadoğu'da Türkiye'yi, Körfezde Sunni Arap devletlerini ve nihayet Kuzey Afrika'da "Arap Baharı'nın ortaya çıkardığı yeni hükümet ve rejimleri TAŞERON olarak kullanmaktadır veya en azından bu niyettedir.

ABD emperyalizmi, müttefik ve taşeronlarına; bu bölgelerde özellikle Ortadoğu, Ön Asya ve Afrika'da askeri hegemonyasını kaybetmemek için, NATO üstlerinin daha da aktifleştirilmesini, şimdi Türkiye'de olduğu gibi özellikle Rusya ve İran'a karşı Füzesavar radarların yerleştirilmesini, ondan sonra da Suriye'deki iç savaş nedeniyle Türkiye'yi savunmak bahanesiyle Patiotların konuşlandırlmasını kabul ettirmiştir. Adı geçen bu bölgelerde ABD, artık düzenli askeri birliklerle savaş yapmak yerine, küçük özel timlerden ve insansız uçaklardan oluşan birliklerle "operasyonlar" düzenlemeyi planlamaktadır.

Türkiye; ABD emperyalizminin bu yeni stratjesine uygun olarak 18-19 Kasım 2010 tarihinde Lizbon’da toplanan NATO zirvesinde ‘Yeni NATO ve Nükleer Savunma Stratejik Konsepti’nin kabul etmiş, bu antlaşmanın sonucunda Kürecik'e füzesavar radar üssü kurulmuştur. Bu antlaşmanın tabii sonucu olarak ta nihayet; Suriye'deki iç savaş bahane edilerek, gerek bu füzesavar radarların ve gerekse Türkiye'deki İncirlik gibi diğer ABD ve NATO askeri üstlerini savunulmaları için de patriotlar getirtilmiştir.

Patriotların İskendurun Limanı'na boşaltılması esnasında, Patriotlar birliğine komuta eden Hollanda'lı subay bir gazeteciye, "Patriotların öncelikle İncirlikteki havva üssünün ve Kürecik'teki radarların savunması için Türkiye'de olduğunu" itiraf etmiştir.

 

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.