Tek Kurtuluşumuz Cumhuriyete Sahip Çıkmak

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

TEK KURTULUŞUMUZ CUMHURİYETE SAHİP ÇIKMAK!!

1-DEVLETİN ŞEKLİ

“Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”

2-CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı ile içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

3-DEVLETİN BÜTÜNLÜĞÜ, RESMİ DİLİ, MİLLİ MARŞI VE BAŞKENTİ “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili, Türkçe’dir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay-yıldızlı al bayraktır. Milli marşı, İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.”

4- DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER “Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2’inci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

* * * *

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri bu maddeler, Türk halkı tarafından benimsenmiş ve yaşam biçimi olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden de her yıl, kuruluş tarihi, halk tarafından bayram edilerek kutlanmaktadır.

Yıllardır büyük bir coşkuyla kutlanan bu bayram, milletin Atasına, milli değerlerine, Cumhuriyetin ilkelerine saldırılıyor olması ve Cumhuriyeti ayakta tutan temel maddelerin ortadan kaldırılmak istenmesi ve iktidarın, halkı bu bayram kutlamalarından mahrum etmek istemesi yüzünden, artık coşkunun yerine büyük bir burukluk içinde kutlanıyor. Akıl almaz olayların ve söylemlerin karşısında herkes ne yapacağını bilmez bir halde, büyük bir endişeyle Cumhuriyetine, Atasına ve milli değerlerine sahip çıkamamanın üzüntüsünü yaşıyor. Aynı zamanda aldatılmış olmanın da yarattığı hayal kırıklığı içinde, bir bezginlik söz konusudur.

Kuşkusuz, böyle olabileceğini, işin bu noktalara varabileceğini kimse hesap edememişti. Geçmiş dönem iktidarların başarısız yönetiminden bunalan insanlar, son bir ümitle, dokunulmazlıkları kaldıracaklarını ve laikliği koruyacaklarını söyleyen şimdiki iktidara sığınmıştır ama gelin görün ki, “Gelen gideni aratmakla” kalmadı, çok daha kötü bir çaresizliğin pençesine düşürüverdi.

Anayasamızın başlangıç bölümündeki temel ilkelerinde, aynı zamanda şöyle demektedir:

“Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” esasına uyulmalıdır.”

Anayasanın temel ilkelerinden olan bu maddeyi hiçe sayarak, insanların dini duygularını siyasete alet ederek iktidara gelen Başbakan, “ Hem laik, hem Müslüman olunmaz” ya da “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil, Allah’ındır” söylemleriyle ve daha bir çok konuda anayasaya aykırı uygulamalarıyla partisi, her ne kadar Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı davranışlarda bulunma sebebiyle cezalandırılmış olsa bile, bu cezanın, onların bu yanlış uygulamaları konusunda caydırıcı bir etkisi olmadığını görüyoruz.  Halkı ulus olma düşüncesinden uzaklaştırıp, tekrar ümmet olma zihniyetini empoze etmeye çalışarak, milletin iradesini ortadan kaldırmaya ve Cumhuriyetin temel ilkelerini yok sayarak bir devlet yönetimini benimseyen iktidar, ülke menfaatine hiçbir faydası olmayan adına Kürt açılımı dedikleri projenin ilk ayağında, halktan yedikleri tokatla, geri adım atmak zorunda kaldılar. Bu da bize, halkın iradesinin göz ardı edilemeyeceğini ve milletin bütünlüğünün tartışılamayacağını göstermektedir.

 

Uyguladıkları politik-psikoloji taktikleriyle, insanların doğru bildiği ne varsa, tüm doğrulardan şüphe etmeye yöneltmek ve insanların kafasını bulandırmak için, Cumhuriyet tartışılmaya başlandı, devletin kimliği, dili, yönetim şekli sorgulanarak, insanları bir arada tutan ne kadar ortak değer varsa yok etmeye çalışarak, ulus bilincini ortadan kaldırmak için üretilen politikalarla, bir yandan da yıllardır saygıyla andığı Atasına olmadık hakaretlerle, Atayı milletin gözünden düşürme gayretleri ile insanları derin bir ümitsizliğe düşürdüler.

Böyle bir ümitsizlik içinde dahi, hiç kimse Cumhuriyet’e sahip çıkmaktan vazgeçmeyecektir.

Çünkü Atamız ne demişti?

“Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini ve Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Neymiş?

Öncelikle, kendi aramızda, ırk, din, dil gözetmeksizin el ele vererek vatanımıza, bayrağımıza, devletimize sahip çıkacağız.

Sonra da Atanın bize öğrettiği gibi;

1-Din ve ırk paydalarında değil, ortak dil ve ortak kültür paydalarında birlikte olmak,

2-Toplumlara karşı aşağılayıcı değil, kucaklayıcı olmak,

3-Aynı coğrafyayı paylaşan halkların kaderinin aynı olacağı bilincinin oluşması ve birlikten kuvvet doğar sözünün doğruluğu ekseninde bir olmak,

4-Yurtta ve dünyada barışın sağlanmasına öncülük edeceğiz.

Bizi bir arada tutan bu değerlere sahip çıktığımız sürece, kimsenin gücü bizi bölmeye yetmeyecektir. Aksine, bulunduğumuz coğrafya itibarı ile ve sahip olduğumuz milli zenginliğimizle bizi, uluslar arası platformda en üst düzeye getirecek ve söz sahibi yapacaktır.

Yeter ki, bu ülkenin yönetimine getirdiğimiz insanları doğru seçelim.

Ülkenin idaresini bu uğurda ve bu ülküde yönetebilecek, ülke menfaatlerini, kendi menfaatleri üstünde görebilecek, devletin ve milletin onurunu koruyabilecek, insanlar yetiştirmek de bu milletin en temel vazifesidir. Çocuklarımızı, Cumhuriyet’imize  ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı yetiştirmek ve onlara birlik beraberlik içinde yaşamasını öğretmek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, her birimizin asli görevidir.

En önemlisi de hangi ırktan olursa olsun, kendini bu millete ve bu devlete ait hissedip, “NE MUTLU TÜRKÜM” diyebilecek insanlar yetiştirebilmek, bizi her zaman daha güçlü bir devlet yapacaktır.

Bu yüzden, Ata’mızın söylediklerine kulak verelim.

 

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu temelden mahrum isteyecek dahili ve harici bedbahtların olacaktır. Bir gün, istikbal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin, imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kast edecek düşmanlar, bu dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş olabilir, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval şeriat içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

 

                                                     GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

                                                                    20 EKİM 1927

 

Türk Halkının Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun!

 

saadet.toksoz@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.