Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- O Türden Kişiler, Birileri ve Biz…
- Dil, Düşünce ve Kültür Arasındaki İlişki
- Farkındalığın Anatomisi
- El Sıkışmanın "Felsefe"si
- “Kadın Olarak Doğulmaz Kadın Olunur!”
- Sıra Kubilay'ı Yargılayanlara Geldi
- Önceki "Sayın" ve Şimdiki "Sayın" Arasındaki Fark
- Kirletilmeye Çalışılan “Resmi” Kavramı
- Kişilik Sorunu Olanlar
- Sorumlu Bir Aydın, Yurtsever, Toplumcu ve İnsan Olmak…
- Kutlu Olsun!..
- 10 Kasım'ın Hesabı
- Hukuk Devletinin Çivisi Çıkmışsa
- Bilim Kilisesi mi?..
- Ne Yaparsanız Yapın, Kervan Yürüyecektir
Terbiyenin Anatomisi Üzerine



Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nün 1456. sayfasında “terbiye” sözcüğünün iki anlamı olduğunu yazıyor.
Sözlükte yer alan birinci anlam: Eğitim almış olma halini kapsıyor.
İkinci anlam ise, görgü sözcüğü çerçevesinde oluşuyor.
Bu iki anlamı bir pota içinde eritirsek, bir insanın terbiyeli olması demek, [kısaca,] iyi eğitim almış, görgülü bir kişi olması anlamını taşıyor…
Peki, iyi eğitim almak ne demek?..
Ziya Paşa,
- Tahsil cehaleti alır; eşeklik baki kalır”, buyurmuş…
Öylesi konumuzun dışında kalıyor, geçiyoruz.
Eğitimli olmak demek, insanın kafatasını bilgi deposu haline getirmesi anlamına da gelmiyor. Bilgiyi sindirmek; bilgiyi, kendi kişisel gelişmesinin harcı haline getirmek, bilgiden insanlık için yeni yeni değerler üretme enerjisini taşımak ve en önemlisi de, bütün bu saydığımız nitelik ve edimleri hayatının pratiğine geçirme yönünde içtenlikli bir tutarlılığı sahip olabilmek!..
Eğitimli kişi, aydın kişidir.
Kafası, gönlü, yüreği aydınlanmış kişidir.
Bu anlamda [ve aynı zamanda] “görgülü” kişidir eğitimli kişi…
Dünyanın türlü çeşitli gerçeğini görüp, yaşamış, bilincine harmanlamış ve böylece edindiği tecrübe ve bilgi birikimini kişiliğinin potasında öğütüp, yeniden şekillendirebilen ve ona yeni bir renk, özgün bir şekil ve doku katabilen bir kişidir andın kişi…
Terbiyesiz kişi ise, sözünü ettiğimiz bütün bu erdemlerin yanına bile uğramadığı gibi, uğraması da mümkün olmayan, “öylesine bir âdem”dir…
Ama oldukça zor bir zanaattır “öylesine bir âdem,”in hayatı ya da kaderi…
İnsan, “öylesine bir adem” olmak gerçeği ile baş başa kaldığında, hali-pür-melali vahimdir; acıklıdır!..
Gümrah bir kahkaha gibi ıslaktır kişiliğinin silueti…
İçi boş bir kazan gibidir kafatasının cilalı, fönlenmiş görüntüsü…
Gönlünü karalar çalmış, beynini Dolarlar, Avrolar boşaltmıştır.
Gözleri fıldır fıldırdır… Ürkek bir ceylan gibi seker göz kapakları…
Derdi gücü bir koltuktur.
Dünyasının ufku makamdır.
Ve sıradan bir “mevki” kadar dardır bakışları… Unvan kadar sığdır!..
Çünkü, evrende [ve toplumda] Bileşik Kaplar Yasası adında bir kanun vardır…
İnsanın ruhu ve kafası tam/takır bir boşluksa, bu boşluk, bir şeylerle, bir şekilde ve ister istemez doldurulacaktır… Ama, neyle?..
Ne bulunursa kıyıda köşede, onunla…
Bir koltukla, iki mevki ile, üç makamla, dört unvanla ve bütün bunlar boşluğun derinliğini dolduramıyorsa, , bakiyesi parayla…
Bundan sonrası, “kah-gidi-kah-kah” bir durum vaziyetidir, anlayacağınız…
İnsanlık adına acıklı, hüzünlü, kirli ve kapkara bir hop/şaralop faldırfoşluğu…
Ama Dünya dönüyor.
Her şey gelişiyor, değişiyor, serpiliyor.
Kimisi ileriye dönmüş yüzünü, kimisi geriye…
Ama bizler bir gerçekle dirsek temasında sürdürüyoruz hayatımızı:
-Bu ülke büyüyor.
Kenti de büyüyor, kasabası da, beldesi de, köyü de…
Demek ki, bizler de büyümek zorundayız!..
Kafalarımıza kazımak zorunda olduğumuz asıl gerçek budur.
Faruk HAKSAL
faruk.haksal@politikadergisi.com
- Faruk HAKSAL içeriği
- 10404 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder