Terör Meselesi, "MEMLEKET MESELESİ"(!)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Gaziantep’te meydana gelen patlama neticesinde, insanlarımızda, sanki daha fazla bir “uyanış” yaşanmakta. PKK terör örgütü, önce Şemdinli’de Türk Silahlı Kuvvetleriyle açık-seçik bir çatışmaya girdi. Sonra, yine İzmir Foça’da, bir askeri araca haince saldırıda bulundu. Gaziantep, İzmir/Foça ve Şemdinli’de gerçekleştirilen saldırılar, PKK terör örgütünün artık gerçek hedefini ortaya koymaktadır.

PKK terör örgütü, gerçekleştirdiği eylemlerle, aslında ne Kürt yurttaşlarımız adına; ne de kendince ezilen halklara bir yarenlik etmektedir. PKK terör örgütü, programlanmış bir insan katletme makinesidir. Kamuoyunda seslendirilen, ülkemizde terör bir gerçektir; ve bu olguyu anlamak için, daha çok çaba sarf etmeliyiz demeçleri de, beni epeyce yıldırmakta. İnsan, neden kalem oynatmak istesin ki, böyle “barış güvercinleri” meydandayken...

Son günlerde artan “Terör Saldırılarıyla” birlikte, pek çok husus yine tartışılmaya başlandı. Terör örgütünün “amacının” ne olduğu; terör örgütünün arkasında “kimlerin” olduğu; hangi devlet veya odakların(=gizli servislerin) terör örgütünü “maşa olarak” kullandığı; artan terör eylemleriyle birlikte, yine hatırlanır oldu. Hatta, alışık olduğumuz ezber değerlendirmeler, bıkıp-usanılmadan tekrarlanılmakta... PKK terör örgütünün “Ergenekon Yapılanması” tarafından kullanıldığı, ülkemizde “istikrarı ve huzuru” istemeyen “karanlık odakların”, terör örgütünü kendi çıkarları ve hesapları doğrultusunda kullandığı ve ülkemizin, terör örgütü vasıtasıyla kaosa sürüklendiği, ileri sürülmekte. Daha neler dillendirilmekte ki, bu son olaylarda Suriye’nin parmağının olduğu, en çarpıcı değerlendirme ise, ülkemizin ekonomisinin giderek parladığından hareketle, Türkiye’nin bölgesinde “büyük ve etkili” bir devlet olmasını istemeyenlerin; kısacası ülkemizin, ekonomik alanda, görece “parlak” işler kotararak, “parlak” dönemlerden geçmesinden ötürü rahatsızlık duyanların bir kumpasıyla karşı karşıyaymışız(!)

İstihbarat zaafının olup olmadığı, sorgulanmakta. Hatta, gerçekleştirilen eylemler dikkate alındığında, İstihbarat Örgütlerimizin gerçekten de başarılı işler yaptığına dikkat çekilmekte. Yine, pek çok terör eyleminin, titizce sürdürülen istihbarî faaliyetler sonucunda, kötü bir olaya neden olmadan önlendiği de ifade edilmekte.

* * *

İstihbarat hususunda, doğru düzgün bir bilgim ve yetkinliğim yok. Ama, artan terör olaylarından sonra ve ilgili devlet yöneticileri ve konuşmacılarının herhangi bir “istihbarat zafiyeti” yaşanmadığına yönelik açıklamalarından sonra, şunu merak ediyorum/ettim:

Diyelim İstihbarat Örgütleri, terör örgütünün gerçekleştirmeyi düşündüğü eylemleri, suikastları, adam kaçırmaları hakkında teferruatlı bilgi ve belge toplama işinden sonra, bu eylemlerin gerçekleşme süreçlerinde artık “pasif” duruma mı düşmektedirler. İstihbarat örgütleri, diyelim terör örgütüne yönelik ve diğer ülkemize dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı, kendisinden beklenen istihbarî faaliyetleri ifa ettikten sonra, bu eylemlerin içine, “birebir” müdahil olamaz mı?

Bu son GAZİANTEP olayında, istihbarî bir zafiyetin yaşanmadığı; ama güvenlik güçlerinin bombacıyı bulmakta geç kaldığına yönelik şeyler dillendirildi. Yani, işte istihbarat örgütlerinin birçok olayı, halkımızın haberi olmadan, herhangi bir faciaya neden olmadan önlediği söylenip duruluyor ya, onun için soruyorum; acaba istihbarat örgütü, bu terör eylemlerinin bazılarında, işte böyle öngörülemeyecek durumlarda, bu vakalara “müdahil” olarak, emniyet güçlerinin yaptığı şekilde gözaltına alma, baskın yapma, etkisiz hâle getirme misyonlarını, gerçekleştiremez mi?

Terör eylemleri artarak devam ederken, bazı “Barış Güvercilerinin”, güvenlik konseptli politikalardan neden rahatsız olduklarını anlayamıyorum. Çeşitli kanallarda düzenlenen açık oturumlarda, konuşmacıların, yaşanan terör hadiselerini, artık bilerek mi, yoksa alışkanlıktan mı, bilemiyorum, sonuç itibariyle “Kürt Sorunu”, “Kürt Realitesi” denen olgulara bağlaması ve yaşanan terör odaklı başkaldırmaları, “İnsan Hakları”, “Demokrasinin Standartlarının” arttırılması, “Anayasal bazda Vatandaşlık tanımının yapılması”, yine anayasal olarak “Kendi dilinde eğitim” gibi sürekli tekrarlanan cümlelerle örtüştürmesi, beni gerçekten de bıktırmakta... PKK denen bir terör örgütü var; bu örgüt ne Kürt vatandaşı dinliyor, ne de Türk vatandaşı dinliyor; tamamen masum insanlarımızı, kendi varlık nedenleri doğrultusunda katlediyor... Televizyonlara çıkarak, insanları aydınlatması beklenen insanların, sürekli Türk Silahlı Kuvvetlerinin düzenlediği operasyonları diline dolaması, yine güvenlik güçlerimizin terör eylemlerine yönelik önleyici ya da sonrasında gerçekleştirdiği “Askeri Operasyonlarını” tenkit etmek, nasıl anlamlandırılmalı bilemiyorum...

* * *

Mesela neden hiç sorulmaz, siyasi iktidarın, terör örgütünün dış uzantılarıyla ne ölçüde mücadele ettiği? Neden sorulmaz, PKK terör örgütünün, Avrupa’da ve diğer Ortadoğu Bölgeleri’ndeki unsurlarıyla mücadele edilip edilmediği?

Neden sorulmaz, PKK terör örgütü kasasının, bu zamana kadar kurutulamadığı? Evet, bunları soran, bunun takipçisi olan vatansever ve Milliyetçi aydınlarımız/emekli subaylarımız yok değil.

Son günlerde Emekli Albay Sayın Erdal Sarızeybek’i, internet sitesindeki makalelerinden takip etmekteyim. Gerçekten de Sayın Sarızeybek, ülkemizin içinde bulunduğu durumu, çok açık ve net biçimde tahlil etmekte...

Her şeyden önce, Sayın Erdal Sarızeybek’in makalelerinde de sorduğu ve sorguladığı gibi, PKK terör örgütünün İsviçre’deki “Para Kasası”, NEDEN, siyasi iktidar tarafından, gerekli diplomatik temaslar sağlanarak, etkisiz hâle getirilememekte? NEDEN, yıllardır bu kasanın varlığına göz yumulmakta? PKK terör örgütünün dışarıdan destek ve himaye gördüğü bilinirken ve devlet görevlilerinin çoğu kez bu doğrultuda deklarasyonda bulunmalarına rağmen, NEDEN, bu kasa(lar) etkin bir diplomasi atağı sonucunda, etkisiz hâle getirilememekte? Terör örgütünün, kaçakçılık ve insan ticaretinden çok büyük ama çok büyük paralar elde ettiği bilinirken, bu paraların da bu şekilde, Türkiye’den uzak ve güvenli yerlerde saklandığı da muhakeme edilebiliyorken, siyasi iktidarın, hükümetin, ilgili bakanların, bu hususlarda hiçbir şey yapmaması da, ilginç değil midir?

Terör örgütünün yaşam damarları kesilmeden, terörle etkin mücadele nasıl yapılacak, bilemiyorum. Terör saldırılarından sonra, silahlı güçlerimizi suçlamak, eleştirmek; artık şuanki siyasal düzende en kolay tepki olmaya başladı. Tamam, belki de silahlı güçlerimizin, istihbarat kurumlarımızın, yine terörle mücadeleye etkin destek veren devlet birimlerimizin, dikkatinizi çekmek isterim, istemeyerek bir zafiyeti, kusuru, gözden kaçma durumları hâsıl oluyordur. Bu durum, zaten adlî ve idarî olarak kovuşturmaya ve soruşturmaya, yine ilgili devlet kurumlarınca tâbi tutulur. Ama, “Terörle Mücadelenin” topyekûn yapılmasının bir gereği olan siyasi ayakta, hiç mi bir zafiyet yok?

Terörle nasıl mücadele edilmesi gerektiği yönünde konuşmalar yapan, çok zeka parıltısı dolu cümleleri kuran çok değerli “Bilirkişilerin”, bu aymazlıklar hususunda, neden kendilerinde bir merak mucip olmaz, o da ayrı bir tartışma alanı olmalıdır.

Kimse, ama hiçbir kimse, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ, “Terörle Mücadelede” yetersiz ve etkisiz diyemez. Tamam, bazen istenmeyen vakalar tezahür etmekte; ama lütfen şunun da hakkını verelim, gece ve gündüz demeden, sarp arazi koşullarında, saatlere varan intikallerle bu ülkenin “Güvenliğini”, “Huzurunu”, “Namusunu” koruyan insan evlâdları kim? Bizler, evlerimizde huzur içinde abuk-sabuk programları izleyebilelim diye, sarp dağ koşullarında, yine görece “Her türlü Tacize” açık karakollarda, canlarını dişlerine katan kim? Bu işler bu kadar kolay olamaz. Silahlı kuvvetlerimiz, terörle mücadelenin askerî alanını, elinden geldiğince başarıyla yürütmekte...

* * *

Asıl meseleye gelelim; yani Sayın Erdal Sarızeybek’in sorgulamalarına, özenli özerinde durduğu hususlara gelelim...

PKK terör örgütünün, neden “Para Kasası” etkisizleştirilememekte? PKK terör örgütünün, dışarıda, Avrupa’da bulunan “Yönetici Kadrolarına” neden el sürülememekte? Bugün Türkiye’de ve Ortadoğu’da, Amerika Birleşik Devletlerinin ve onun işbirlikçisi AB ile İsrail’in derin ve emperyalist plan ve projeleri, ivedililikle yaşama geçirilmeye “çabalanmakta”...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, bizler, bu yaşanan kirli ve onursuz stratejik operasyonlarda nerede bulunacağız?

Sayın Erdal SARIZEYBEK, ülkemiz adına umudunu, özellikle “Türk Halkına” bağlamakta. ABD ve AB ile İsrail’in, bizimde içinde bulunduğumuz Ortadoğu Bölgesi’nde gerçekleştirmeye çabaladığı stratejik planlarının; her şeyden önce, geçmişten gelen derin tasavvurlara dayanan, geçmiş dönemlerde masa üzerinde kotarılamayan birtakım tavizlerin, yerlerin, şimdi artık değişen küresel paradigmalara göre daha az maliyetli ve eforlu yöntemlerle yeniden elde edilme sürecinde, Türk Halkına ve Milletine büyük sorumlulukların düştüğü, “aşikârdır”!!

Tüm bu yapılan terör eylemleri ve negatif psikolojik harp operasyonlarında, Türk Milletinin “Farkındalığı” ne düzeydedir? Gerçekten de ben, toplumumuzun bazı şeylerin farkında olduğuna pek inanmıyorum. Bugün için Türkiye, içeride “Terör Sorunu” ile etkin bir savaşım vermesi gerekirken...

Suriye ile anlaşılamayan bir süreçte, hasım durumuna geldi.

İran ile köprüleri atmak üzere.

Irak merkezi hükümeti, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davudoğlu’nun kendilerini hiçe sayarak, Irak’ın kuzeyindeki Kürt otonom yönetimi ile temasını, kendilerine yönelik bir hasmane tutum olarak algıladı ve neredeyse “Posta Koymaya” kadar vardırdı.

Türkiye, gerçek bir huzurun, tam olarak yeşeremediği bir coğrafyada, konumlanmış durumda. Pekâlâ, kendi ülkelerinde despot bir yönetim tarafından katledilen insanlara kucak açmak, Türk ananelerinin başında gelmekte. Tamam da, nereye kadar?

Şunu açık ve net olarak sormak durumundayız:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükümeti, Suriyeli mültecilerle ilgilendiği kadar, “Terör Mağdurlarıyla” da ilgilenmekte mi? Veya, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Suriye olaylarıyla ilgilendiği kadar, “PKK TERÖR ÖRGÜTÜ VE ONUN EYLEMLERİYLE” de, etkin ve sonuç alıcı olarak mücadele etmekte ve yapılması gerekenleri, yerine getirmekte midir?

En azından şunu biz de soralım; Sayın Erdal Sarızeybek defaetle sormuş, bir de biz soralım:

NEDEN, AK Parti hükümeti, elinde meclisten geçmiş bir “Sınır Ötesi Askeri Operasyon” tezkeresi olmasına rağmen, Irak’ın kuzeyine bir Askerî Operasyona müsaade vermemektedir?

NEDEN, PKK terör örgütünün yuvalandığı kamplar, etkin ve planlı bir şekilde yürütülecek “Askerî Operasyonlarla” yerle bir edilememektedir?

Nedense, “Barış Güvercini” bilirkişi aydınlarımız, bunların hiçbirini sormamakta veya soramamakta...

Neden, birilerini rahatsız etmemek adına mı?

Artık gelinen son noktada, Terör Meselesi, “Memleket Meselesi”dir... Zaten hep böyle olmalıydı; amma nedense, sürekli ötelen bir husus hâline gelmiş terör meselesi...

Bir de, Sayın Sarızeybek’in, naif bir tutumla umudunu bağladığı Türk Milletinin “Sağduyusu” etkeni var ki...

Bilemiyorum; sürekli ekranlar vasıtasıyla “Uyuşturulmakta” ve “Uyutulmakta” olan milletimizin şuuru, “Şuurlanır” mı?

Fakir umudu, umut etmek istiyorum...    

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.