Terörün Gizli Taşeronları

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

“Terör öyle bir maniveladır ki, bir defa insan onun kulpuna elini kaptırdı mı, bir daha bırakamaz. İlk hareketleri kendi tanzim edebilir. Fakat ondan sonra, kendi bildiği gibi dönecek olan makinenin, kolu kopuncaya kadar esiri olur!”

(Mustafa Kemal Atatürk)

 

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türkiye halkına ‘Türk milleti’ denilerek kurulan bu devletin üzerinde oynanan oyunlar, yüreği asaletle dolu, yüksek ülkü sahibi Türk askeri ve milleti sayesinde bugüne kadar başarıya ulaşamamıştır. Türk askeri “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini özümsemiş, başkalarının topraklarına göz dikmemiş, topraklarına göz dikene karşı, vatanını canı pahasına savunmuş, savunmaya da devam edecektir. Ancak bu durum tek başına bir milletin, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için, bir toplumun mutlu ve huzurlu yaşaması için yeterli midir? Kaybedilen canların, trilyonların, sadece bu savunma mantığıyla acısı hafifletilebilir mi, kayıplar geri getirilebilir mi?

Mustafa Kemal Atatürk, İhtilalin başlıca 3 sebebi vardır demişti:

-Halk önce özgürlüğüne kavuşmalıdır. Bu İhtilalin politik sebebidir.

-Halk tabakası içindeki farklılıkları, imtiyazı ortadan kaldırmak gerekiyordu. Bu İhtilalin, sosyal sebebidir.

-Çalışanın ve sonunda elde edilen ürünün mükafatını toplamak gerekiyordu.Bu da İhtilalin ekonomik sebebiydi.

Emperyalist devletlere karşı dünyadaki ilk savaşı yapan ve kazanan Türk Ordusu, hem 3. dünya ülkelerine bir ışık oldu hem de kendi milletini özgürlüğüne ve bağımsız bir devlete kavuşturdu. Böylece İhtilalin ilk sebebi oluştu. Ya diğer sebepler?..

Cumhuriyetin ilanıyla, egemenliğin bir zümreden alınıp, halkın seçtiği Meclis aracılığıyla yönetim anlayışına geçilmesiyle, imtiyazların kaldırılması yolunda ilk adımlar atıldı. Fakat yüz yıllarca monarşik düzen çatısı altında yönetilen bir halkın, bu sisteme geçişi sancılı oldu. Padişahlık ve saray düzeni altında, belli imtiyazlara sahip olan çevreler, amaçlanan demokrasinin zafiyetlerinden faydalanarak, daha önce kazandıkları zenginliklerini ve imtiyazlarını korumak adına direnç gösterdiler. Bu gerici, çıkarcı ve statükocu zihniyetin, güçlü direnci yüzünden, toprak reformu ve milletin, köylünün efendileşmesi gibi hedefler hiçbir zaman gerçekleştirilemedi. Bu direnç o kadar güçlüydü ki, bu çevrelerin Cumhuriyet öncesi kazanılmış imtiyazlarının ve zenginliklerinin ellerinden alınmaması için, çok partili sisteme geçiş döneminde, CHP’den ayrılıp yeni parti kurmalarının en önemli nedeni oldu.

Ayrıca, halk tabakası içindeki bölgesel ve inanç farklılıklarının bitmesi için, eğitimde birlik kanunu çıkarıldı. Cumhuriyeti kuranlar, etnik köken ya da sınıf ayrılıkları olmadan fikri hür, vicdani hür bireylerden oluşan bir millet oluşturmak istemişlerdi. Fakat daha sonra İmam Hatip Okullarının açılması, Kur’an Kurslarının amacı dışına çıkması, bugün de Özel ve Vakıf Üniversiteleri adımlarıyla eğitim sistemi, bu hedeften saptırıldı.

Siyasi, askeri zaferlerin ekonomik zaferlerle taçlandırılmaması halinde, zaferlerin devamlı olmayacağını söyleyen Atatürk, İhtilalin amacına ulaşması için ekonomi ve sanayileşme gibi alanlarda da çok önemli adımlar attı. Cumhuriyet tarihinin, en büyük ekonomik büyümeleri, cari dengeler, TL’nin değeri hep bu dönemde korundu. Kazanılan değerlerin, hakça paylaşılmasına yönelik, kalkınma programları ilan edildi. Devletçilik ve halkçılık ilkesi benimsendi. Devletin emeğin ve çalışanın yanında olacağı kanunlarla sabitlendi.

Atatürk’ün vefatından sonra, ihtilalin amacı doğrultusundaki adımlar, devrimler durdu. Mevcut kazanımlar dahi yok edildi, halen de edilmeye çalışılıyor. Bugün, herkesin teröre sebep olan etkenleri ve çözüm yolları aradığı bir dönemde, çareyi başka yerde arayanların, ne gözleri görüyordur, ne kulakları duyuyordur, ne de dilleri gerçeği konuşuyordur.

Köy Enstitülerini ve Halkevlerini kapatarak, toprak reformuna karşı çıkarak ve eğitim birliği ilkesinden vazgeçerek bu halkın birlik bütünlüğünü engelleyenler, bu ülkenin zenginliklerinin hakça paylaşılmasına mani olanlar, özelleştirmeler yoluyla çalışanın, emekçinin ürettiği değerlerin karşılığını vermeyen ve hatta kazanılmış haklarını elinden alanlar, zenginin fakiri, güçlünün zayıfı ezdiği düzeni koruyanlar, kollayanlar, Cumhuriyet İhtilalini amacından saptırarak, etnik ve sınıfsal ayrımcılıklara prim vererek, teröre kendilerinin taşeronculuk yaptıklarının farkındalar mıdır acaba?

Bugün terörü, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma amaçlı taşeron örgütler kullanan devletler de, Atatürk’ün dediği gibi bir gün, o destekledikleri terörün kulpuna kollarını, gövdelerini kaptıracaklardır. Tıpkı Abdullah Öcalan yakalandığında, onu oradan oraya savurdukları, kovdukları gibi. Tıpkı Irak bataklıklarından, Afganistan çöllerinden, dağlarından çıkamadıkları gibi. Gerek terörist örgütü taşeron olarak kullananlar, gerekse kendileri bilerek veya bilmeyerek terörizme taşeronculuk yapanlar bilsinler ki, geçmişte Elmadağ’a çıkıp tek başına düşmanla savaşmayı göze alan “Ata”sı gibi, bugün de karşılarında, Gediktepe’de dikili taş olmayı göze alan kahraman Türk askerlerini bulacaktır!

OguzKemal.Ozkan@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Cumhuriyet Dönemimin Beş Tabusu

Kurtuluş Savaşı zaferle sona erip Cumhuriyet kurulunca, her şeyin yolunda gideceğine inanan kesimler oldukça fazlaydı. Yeni bir devlet kurulmuştu. Batılı bir yönetim biçimi benimsenmiş, eski-köhnemiş saltanat yönetiminden ve yaşam anlayışlarından milletçe kurtulduğumuz var sayılmıştı. Çağdaşlığı seçmiştik. Cumhuriyet’in kurucusu da bu durumu vurguluyor ve millete toplu olarak “muhasır medeniyet” hedefini işaret ediyordu.

Sistem oturdukça ve yönetici sınıflar ortaya çıktıkça bu hayal dünyasının gerçek olmadığı kavranmaya başlandı. Kurtuluş Savaşında canını ve kanını vermekten çekinmeyen toplumsal kesimler, yönetimin dışına itildi. Cumhuriyet eliyle zengin edilen asalaklar ülkeye egemen oldular.

Devlet kurulmuştu ama ortada millet yoktu. Mustafa Kemal “bu devlete bir millet lazım” diyerek, egemen ulus olarak Türkleri ilan etti. Devlet kurulmuştu ama belli bir sınıfa dayanmayan devletin ayakta duramayacağı bilindiği için, Mustafa Kemal, bu defa da “bu ülkenin zengini yok” diyerek işbirlikçi bir burjuva kesimi, devlet eliyle ve olanaklarıyla yaratıldı.

Bu ülkenin en zenginlerinden biri kabul edilen Vehbi Koç, Kurtuluş Savaşı döneminde yirmili yaşlarının başındaydı ve insanlar cephede savaşırken o Çankırı çevresinde Çerçilik yapıyordu. Savaşa katılmadı ama kurulan Cumhuriyet´in bir numaralı egemenlerinden oldu.

Tekrar yazının başına dönelim. Türkiye Halklarının Cumhuriyet´ten beklentileri aslında 1930´lu yıllara doğru bitmişti. Egemenler, halkların devletten kopmaya başladığını görünce tehlikeler üretmeye başladılar. Bu tehlikeleri gündemde tutmak rejimin geleceği için gerekliydi. Böylece Cumhuriyet Devletinin beş büyük tabusu oluşturuldu.

1- “Türkiye´de sınıflar yoktur, hepimiz kaynaşmış bir kitleyiz.” 80 yıldır bu terane devam etmektedir. Egemenlere göre hepimiz aynı milletiz ve aramızda hiç bir fark yoktur. Ne yazık ki bu aynılık gelir dağılımına, yaşam standartlarına ve ücretlere asla yansımaz. Gecekonduda yaşayan da villada yaşayan da aynı bütünün parçalarıdırlar.

2- “Türkiye´de Kürt yoktur, hepsi dağda yaşayan Türklerdir.”´Bunun böyle olmadığı 20 yıllık bir savaşla, acı ve gözyaşıyla ortaya çıktı. Bugün artık Kürt gerçekliği reddedilemiyor ancak gerekleri de yerine getirilmiyor. Kürtler hâlâ özgürlüklerine sahip değiller.

3- “Batıcı ve laik bir toplumuz.” Bu anlayış hâlâ devam etmektedir. Cumhuriyet Devletinin laik olmadığı bir gerçektir. Laik bir yönetim biçimi dini finanse edemeyeceği gibi, dini söylemler kullanarak kitlelerin duygularını sömüremez. Çelişkiye bakın ki, laik olduğunu söyleyen bir devlet “Diyanet İşleri Başkanlığı” gibi bir kurumu devlet bütçesinden finanse eder ve devlet bütçesinin en başta gelen kalemlerinden biri olan vergide bir genelev patroniçesi birinci olur.(Hatırlansın; İstanbul´da genelev işleten bir kadın, yıllar önce vergi rekortmeni olmuş ve devletten üstün hizmet madalyası almıştı.)

4- “Ermeni Soykırımı Olmamıştır.” Egemenlerin, tarihi istedikleri gibi okumak ve kendi çıkarlarına alet etmek en bilinen özellikleridir. Ermeni Soykırımının ısrarla reddedilmesi egemenlerin ahlâk anlayışlarıyla bir ilişkisi yoktur. Asıl korku tazminat ve toprak talebinden kaynaklanmaktadır.

5- “Silahlı kuvvetler bu rejimi korumak ve kollamakla görevlidir. Onun rejim üzerinde ki etkisini tartışmak ve eleştirmek yasaktır.” AB süreci tantanasıyla bu anlayışın biraz gevşetildiği yanılgısına kapılabiliriz. Oysa gerçekte böyle bir durum söz konusu değildir. Bir Kuvvet Komutanı karıştığı kirli işler nedeniyle yargılanamadı. Nedeni ise gelecekte Genelkurmay Başkan´ı adaylığı olmasıydı.

Düşünün ki, bir rejim; adı Cumhuriyettir ve yönetim biçimi demokrasidir ama Silahlı Kuvvetler bu rejimi koruma adına güvenlik görevlerinin dışına çıkarak düpedüz siyaset yapar. Rejimi savunan sözde sivil güçlerle kol kola girerek bu ülkeyi yönetir.

Bu tabular nasıl değiştirilir? Bu tabulardan nasıl kurtulunur? Düşünmesi bize kalmış. Halka, kendimize ve gelecek kuşaklara karşı bir sorumluluk duyuyorsak mutlaka bir yolunu bulmalıyız ve bu tabulardan kurtulmalıyız.

Mehmet Ali Yazıcı

bunlar da kendimce

bunlar da kendimce yanıtlarım

Türk hiç yoktu allah için. Devlet yarattı... JönTürk diye birşey yoktu... Osmanlı Türk devleti değildi... öncelerini hiç saymıyorum.

başarısız olunduğu iddiasıda gülünç doğrusu.bir bakın bakalım 15 yılda neler başarılmış.

1- O söylem cumhuriyetin kuruluş aşaması için geçerlidir. kimse türkiye'de sınıf yok dememektedir bugün. ezberden konuşuyorsunuz...
2-kürtler ne özgürlük istiyorsa kendileri alsınlar... ne itiyorlarmış acep?
3- bu da başka bir ezberden konuşma. diyanet işlerinin tarikatların egemenliğini kırmak için kurulduğu gün gibi meydandadır. bunu siz de biliyorsunuz ama vurmak için bahane arıyorsunuz. devlet ezberle yönetilmiyor. ortada geri-feodal bir ülke vardı. ne yapsalardı? bugün tarikatlara karşı bir şey yapmıyor, kapanması faydalı olur.
4- eğer devlet olmamıştır diyorsa kesin olmuştur değil mi gayriresmi beyefendi... değil mi yoldaş! hatta ovanes kaçaznuni kullanıldık diyorsa bile olmuştur değil mi!
5- silahlı kuvvetlerin varlığı olmasaydı... neyse....

her insanın, her devletin tabusu vardır. hayatınızı bir gözden geçirin bakalım...

komik olan şuki bugün milliyetçiler sizin gibi solculardan daha anti-emperyalist...

syg

Cumhuriyetin Karanlık Yüzü

Kurtuluş Savaşı zaferle sona erip Cumhuriyet kurulunca, iktidar olan güçlerin sınıfsal karakteristiğine bakılmadan yeni dönemin bir “aydınlanma” dönemi olacağı iddia ediliyordu. Batı’da nasıl ki Rönesans-Reform olmuştu ve bu devrimlerin sonuçları batı toplumlarına “aydınlanma” ve paralelinde “ilerleme” olarak yansımıştı, aynı şeyler, kurulan Cumhuriyet sayesinde Türkiye toplumu için de gerçekleşecekti. Burada en önemli görev Cumhuriyet aydınlarına düşüyordu! Beklenti buydu ve en azından Kemalist elitler bunu ileri sürüyor, ülkeyi aydınlık bir geleceğin beklediğini savunuyorlardı.

Aradan yüz yıla yakın bir süre geçti. Toplumlar tarihi için kısa ama siyasal rejimlerin başarmaları gerek şeyler açısından oldukça uzun bir dönem. Peki, yaklaşık bu bir asırlık süre içerisinde Cumhuriyet neyi ya da neleri başardı? Bugün yaşananlara baktığımızda Cumhuriyet projesinin aslında “toptan bir başarısızlık” olduğunu söylemek, Cumhuriyet’in kurucularına fazla mı haksızlık olur? Belki de onların istedikleri buydu. Gericileşmiş ve zihinlerinde hiçbir aydınlık düşünce taşımayan, toplumsal ve siyasal alanda ilerlemeye karşı, sadece öteki dünyayı düşünen ve kaderine razı olan kitleleri yaratarak, yönetmek ve yönlendirmek daha kolay değil miydi?

Türkiye toplumunun toptan gericileşmesi, kırıntı şeklinde varlığını sürdüren Cumhuriyet kazanımlarının bile gelinen nokta itibariyle silinip atılmaya çalışılması başarı mıdır? Cumhuriyet’in sekseninci yılında AKP gibi bir partinin hükümet olmasını sadece BOP’a, dolayısıyla ABD’ye bağlayarak açıklamak yeterli midir? AKP hükümeti, Cumhuriyet elitlerinin ve yönetici sınıflarının seksen yılda yarattıkları bir heyula değil midir?

Diğer yandan AKP dışında seçenek üretemeyen bu toplum darbelerle, sürekli müdahalelerle, baskı, yıldırma ve yaygın bir din propagandasıyla bu duruma getirilmedi mi? Gerici ve Tarikatçı güçlerin kucağına itilmedi mi? Bu halkın sırtından devletin sopasının hiç inmemesinin nedeni dinci, gerici, ırkçı ve emek düşmanı bir zihniyet yaratmak değil miydi? Şöyle bir geriye dönüp bakalım; bu rejim tarihinde hangi ilerici, yenilikçi, hak ve özgürlüklerden, kısacası insandan ve insan haklarından yana bir gelişmeyi desteklemiştir ya da bu tür kıpırdanışlara ön ayak olmuştur? Örneğin Köy Enstitülerinin kapatılması, devrimci-ilerici kurum, kuruluş ve faaliyetlere düşmanlık bu ülkede karanlığın yaygınlaşmasının önünü açmaktan başka ne amaç taşıyordu?

İçinde bulunduğumuz dönemde hala yönetenler katında “çete” savaşları oluyorsa, türban vb. konular “özgürlük sorunu” olarak lanse ediliyorsa, Kürt, Alevi vb. kesimler “öteki”ler olarak bilinçlere kazınıyorsa, diğer taraftan da “şeriat geliyor”, “ülkeyi bölecekler” yaygarası koparılıyorsa biz bunlara neden inanalım ki? Son elli yılda gerçekleşen tüm karanlık ve kirli işlerin altında imzası olan Demirel, “şeriat geliyorsa ODTÜ gençliği nerede? ” diye sorduğunda, bir gazetecinin “nerede olacak Sayın Demirel, sayenizde Ankara Cebeci Mezarlığında” diye yanıt verişi, bu Cumhuriyet’in toptan özeti değil miydi? Cumhuriyet egemenleri, “Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına” sözünden hiç mi haberdar değillerdi! “Yüzde doksan dokuz Müslüman” ön kabulünü her gün gözümüzün içine sokanlar, “Cumhuriyet aydınlanması”ndan nasıl bahsedebilirler ki? “Devletin içine çeteler sızmıştır”, “rejim gericileştirilmek isteniyor” vb. diyenlere karşı “Cumhuriyet Devleti toptan çeteleşmiş ve gericileşmiştir” demek neden hala suç olmaya devam ediyor peki?

“Laik Cumhuriyet” masalına inananlar var mı hala? Devletin dini, bir mezhebe dayalı olarak örgütlemesi ve bunun propagandasını yapması, İlköğretim’de din derslerini zorunlu hale getirmesi, Kur’an kurslarına izin vermesi, İmam Hatip Okullarını açması ve altı-yedi bakanlığın toplam bütçesine eş değerde bir bütçeye sahip Diyaneti yönetmesi, yüz bine yakın camii ve İmam’la Türkiye toplumunu bir ahtapot gibi sarması aydınlık bir Türkiye için midir? Yüz yıldır palazlanan İslâmcı sermaye ile AKP buluşmasından başka bir sonuç mu bekleniyordu? Neydi beklenen? AKP gibi bir parti kazanmayacaktı da kim kazanacaktı!

Cumhuriyet döneminin ortaya çıkardığı aydın, entelektüel ve akil adamlarına bir bakın! Kendine aydın kimliğini yakışık görenlerin, toplumun önünde olmaları gerekmez miydi? Bu gelişmeler karşısında tutumlarını yakından inceleyin. Doğrulardan yana tavır alan dürüst aydın, yazar, gazeteci ve akademisyenin sayısı iki elin parmaklarını geçiyor mu? Ama seksen yıldır resmi ideolojinin sözcülüğünü üstlenerek ortalarda dolaşan, topluma akıl danelik yapan ve böylece akçeli işlerini kolayca halleden ne çok “aydın”, “yazar”, “gazeteci”, “akademisyen” ve “akil adam” tanıdı bu toplum! Çetelesini tutabilen var mı?

“Cumhuriyet aydını” olarak kendilerini lanse edenleri yakından izleyin! Cumhuriyet tarihi boyunca çıkarları neredeyse oraya koşmadılar mı? Egemen resmi ideolojiye bağlılık yemini ederek “her dönemin adamı” olmadılar mı? En çok parayı veren ve menfaat sağlayanların gazete ve TV’lerinde “canlı yalan üretme makineleri”ne dönüşmediler mi? “Biz de Müslüman’ız” diyerek söze başlayarak “laiklik dersleri” vermediler mi? Ülkenin ABD ve Batı emperyalizmine bağımlılaştırılmasına destek sunmadılar mı? Ülkenin en önemli sorunu olan Kürt Sorununu Kürtlerden ayırarak çözme analizleri yapmadılar mı? Başta darbeciler ve Ordu olmak üzere “resmi olan” her güce ve kuruma yalakalık yapıp biat ederek boyun eğmediler mi? En laikçi geçinenler bile Said-i Nürsi’ye ve Fetullah Gülen’e övgüler dizmediler mi? Listeyi uzatmak mümkün ama gerek yok.

Basında ve televizyonlarda sıkça karşılaştığımız “toplum mühendisliğine aday”, “her konuda uzman” aydın, gazeteci-yazar ve akademisyenler aslında Cumhuriyet rejiminin tükenmişliğinin en tipik örnekleridir.

İster Sağ’dan ister “Sol”dan isterse muhafazakâr ya da liberal çevrelerden gelsin bu tarz tutum ve zihniyetler bu ülkede gericilikten, toplumun üzerini kaplayan zifiri bir karanlıktan başka neyi ürettiler, neyi örgütleyip geliştirdiler ki şimdi şikâyetçi oluyorlar.

Son dönemde yaşanan olaylar karşısında bu ülkenin dantellektüel takımı, neden homurdanıyorsunuz? Egemenlerin düzeninin sürmesi adına bu ülkenin halklarına şırıngalamadığınız zehir, söylemediğiniz yalan, yapmadığınız kötülük kaldı mı ki bugün Ergenekon’dan, şeriat tehlikesinden, ülkenin bölünüp parçalanmasından, AKP’nin hükümet olmasından şikâyetçi oluyorsunuz? Cumhuriyet tarihi boyunca bir kez olsun ezilen, sömürülen ve katliamlara uğratılan kesimlerin yanında yer aldınız mı? Bir kez olsun sırça köşklerinizden sokağa çıkarak elinizi taşın altına koydunuz mu?

Bu ülkenin insanlarının kafalarının aydınlanması, bilek ve yüreklerinin önünün açılması için ne yaptınız ki son dönem gelişmelerinden rahatsızlık duyuyorsunuz? Bir düşünün bakalım, ülkenin, toplumun ve devletin bu hale gelmesinde sizlerin “sahte halkçı, sahte aydın, sahte Cumhuriyetçi ve sahte demokrasici” olmanızın ne kadar payı var?

Mehmet Ali Yazıcı

bu mu cevabınız

siz bana herhalde eski bir yazınızı kopyaladınız ama ben üşenmeyeceğim cevap vereceğim

hiçbir kemalistin geçen 100 yıllık bölümden memnun kaldığını gördünüz mü? toprak reformu diyen Gazi Paşa'nın, toprak reformu diyen İsmet Paşa'nın istediği öyle miydi acep? acaba bir ingiliz gazetecinin dediği gibi ve niyazi berkes'inde belirttiği üzre 'güvenilmez' değil miydi kemalistler ki dp getirildi?... bütün bu cumhuriyet tekrenkliliğin sembolü müdür?

her şeyiniz belki kabul görür ama cumhuriyet dini yönlendirdi demek fantezileriniz olarak güzel alkışlar alır fetullahçı takımından... doğru yoldasınız...

köy enstitülerini siz mi açtınız ki kemalistler kapattı! Bu cümlede iyiniyet görmüyorum.

biz 'cumhuriyet aydını' dedikmi
İLHAN SELÇUK'u
MUAMMER AKSOY'u
UĞUR MUMCU'yu
ATTİLLA İLHAN'ı
ÖZDEMİR İNCE'yi
ALEV COŞKUN'u
ANIL ÇEÇEN'i
HIFZI VELİDEDEOĞLU'nu
TURAN DURSUN'u
BAHRİYE ÜÇOK'u
..... biliriz.

ha yeri gelmişken söyliyeyim
ŞAHİN ALPAY eski 'yoldaş' mıdır değil midir?
BASKIN ORAN... MURAT BELGE...AHMET ALTAN...
bunlar 12 eylülün çocuklarıdır ve fetullah'la kolkoladır...

biz yaptıklarımızdan memnunuz... köy enstitülerini açan biziz, azar yiyen biziz...

emperyalizmin hedefinde her zaman ama her zaman ATATÜRKÇÜLER vardır. ciltler dolusu delil arz edebilirim... ama iki üç sahte atatürkçüyü önümüze koyup onu da yazı diye getirecekseniz...

e tabii yediğiniz coplar, işkenceler canınızı çok acıttı

tabii sizin de hakkınız yemek içmek....

ama altında kalırsınız cumhuriyetin...

syg

düzeltme

''dini yönlendirdi'' şeklinde yazmışım doğrusu ''dine, dinciliğe yönlendirdi'' olmalıydı.

bilginize...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.