TESEV, “Kürt Sorunu” ve Yeni Anayasa Süreci

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ülkemizde son günlerde “Yeni Anayasa” tartışmaları ve çalışmaları hızlandı. Bu tartışmaya paralel olarak ta AKP hükümetinin terörist PKK lideri Öcalan ile müzakereleri de gündeme oturdu. Başbakan Erdoğan, tepki çekmemek için önce “İmralı” olarak adlandırdığı bu müzakere sürecini şimdi de “Çözüm” olarak isimlendiriyor.

Anlaşılan; hükümet ve Başbakan, terörden canı çok yanan halkımızda teröristleri masumlaştırmak için duygu sömürüsü ve bu ihanet sürecini “Barış”, “Analar ağlamasın” vs. gibi sempatik kavramlarla yeni bir algı yönetimini uygulamaktadırlar!

Hükümetin terörle müzakere etmesi aslında “Yeni Anayasa” sürecinin bir ön hazırlığıdır. Bölünme ve diktacı “Yeni Anayasa” süreci ise emperyalist Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye uygulamasının önemli bir ön aşamasıdır.

Bölünme ve diktacı olarak nitelediğimiz AKP’nin Yeni Anayasa tasarısı, esas itibariyle başlangıçta Türkiye’yi sadece bölünmeye hazırlayan bir emperyalist plandı. Fakat sonradan bu konsepte AKP lideri Erdoğan, “Alaturka Başkanlık Sistem” i özelliğini de yükleyerek tasarıya ayrıca diktacı bir nitelik kazandırmış oldu. Başbakan Erdoğan; eğer Yeni Anayasa için kurulan Uzlaşma Kurulu’nun dört partisi Yeni Anayasa’nın bölünme içeriğinde uzlaşırsa, kendisinin Başkanlık sistemi önerisinden vaz geçebileceğini ima ederek, bu girişimin de aslında bir şantaj olduğunu açığa vurmaktadır.

Yeni Anayasa süreci, Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti’nin kader ve nihai karar sürecidir. Ya gericilik ve bölücülük son sözü söyleyerek, ülkeyi büyük bir toplumsal felakete sürükleyecek; ya da Atatürkçüler birleşerek Cumhuriyeti koruyup yeni baştan inşa edecekler. Yeni Anayasa süreci, emperyalist işbirlikçileri olan gericilik ve bölücülük ile Atatürkçü olanlar arasındaki mücadelenin finalidir.

Sürece yakından bakıldığında, aslında bugün yaşadığımız; başrollerinde AKP lideri R.T. Erdoğan’ın, terörist PKK lideri Öcalan’ın, hatta muhalefetin bazı yönetici ve milletvekillerinin de rol aldığı bu filmin en ayrıntılı senaryosu, 2008 yılının Aralık ayında yazılmıştı! Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesini Türkiye’de uygulamak üzere kaleme alınan bu senaryonun bölücü ilk versiyonunun temel ilkeleri ve programı TESEV tarafından tasarlanmıştır!

Önce biraz TESEV ’i daha yakından tanıyalım. Merkezi İstanbul Kadıköy’de bulunan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı  (TESEV), 1994 yılında Eczacıbaşı Holding’in öncülüğünde kuruldu. Görünüşteki amacı Türkiye’de Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar yapmak; gerçek amacı ise emperyalistlerin finanse ettiği ve düzenlediği “renkli karşı devrimlerin ideolojik programını, bu sahte tabela arkasında, hazırlamaktır. TESEV ’in üyeleri arasında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da var!

Yasal olarak 1994 yılında vakıf şeklinde kurulmuş olsa da, TESEV 'in geçmişi 1961'te Dr. Nejat Eczacıbaşı tarafından kurulan Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti'ne kadar uzanmaktadır.

Halen TESEV'in başkanı olan Can Paker,

"Bilimsel araştırmalara dayalı bulgular ile politika kararları arasında bağ kurulması için araştırmalar yürütmek, özgür düşünce ve bilgi birikiminin en geniş anlamda yayılmasına yönelik konferans, açık oturum, yuvarlak masa toplantıları düzenlemek amacıyla kurulmuş bir düşünce üretim merkezidir" ifadesiyle bizzat birinci ağızdan TESEV ’in “politika kararları” için kurulmuş bir “düşünce üretim merkezi” olduğunu itiraf etmektedir.

TESEV 'in yıllık bütçesi 2 milyon dolar civarındadır. Bunun 400.000  doları Soros Vakfı tarafından karşılanmaktadır. Geri kalanı ise BM Kalkınma Programı, Dünya Bankası ve diğer bazı yabancı ve yerli örgüt ödeneklerinden sağlanmaktadır.

Örneğin 2005 - 2007 yılları arasında TESEV; Soros Vakfı’ndan başka Dünya Bankası, Freedom House, National Endowment Democracy, DCAF'tan (Geneva Centre for the Democratic Control of Armed Forces), European İnstitute, UNDP, Center for International Private Enterprise vs. gibi yabancı ve Açık Toplum Enstitüsü gibi yerli kuruluşlardan toplam 450 bin dolar kaynak elde etmiştir.

Bu kuruluşun kurucusu ve kirvesi olan Eczacıbaşı Holding ise ülkemizde ilaç, kozmetik ve Seramik alanlarında söz sahibi olan büyük bir Holdingdir. Yıllık cirosu 2,5-3 milyar dolar civarındadır. Bu holding, 7’si yabancı olmak üzere 40’a yakın çeşitli kuruluşların sahibidir. Yani yabancı emperyalist tekelci sermaye ile işbirliği yapan bir yerli büyük sermaye kuruluşudur.

***

Her ne kadar TESEV; kendi başkanının ifadesiyle “Bilimsel araştırmalara dayalı bulgularla” çalışma yaptığını iddia etse de, doğru dürüst hiçbir bilimsel araştırma ve analiz yapmadan 2008 yılının Aralık ayında “Kürt Sorunu” denen sorunla ilgili olarak “KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE DAİR BİR YOL HARİTASI: BÖLGEDEN HÜKÜMETE ÖNERİLER” başlığını taşıyan bir broşür yayınlamıştır.

(Link = http://www.tesev.org.tr/Upload/Publication/5b5a17ea-c2db-4d25-ad8f-54652eff2c80/Kurt%20Sorunu%20Cozum%20icin%20Yol%20Haritasi.pdf  )

TESEV’ in bu broşüründe YENİ ANAYASA bölümünde aynen şu görüşlere yer verilmektedir:

Sivil ve demokratik yeni bir anayasa olmaksızın Kürt Sorununa kalıcı bir çözüm mümkün gözükmemektedir.”

Demek ki Yeni Anayasa için ilk düşünce, büyük siyasi partilerin 12 Haziran 2011 seçimlerinde seçmene verilen sözle başlamamış; TESEV ’in 2008 Aralık ayında çıkardığı bu raporla başlamıştır. Zaten AKP’nin kendi Anayasa tasarısını daha o zamanlar hazırladığı ve bu tasarısını AKP, Türk kamuoyuna sunmadan önce, ABD’ye götürüp onaylandığı da bilinmektedir.

Adı üstünde siyasi bir “Yol Haritası” olma özelliğini taşıyan TESEV ’in yayınladığı bu broşürde; Türkiye’de “Kürt Sorunu” olarak adlandırılan bu sorunun çözümü için başta “ANAYASAL VE YASAL REFORMLAR” olmak üzere çeşitli siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel önlemlerin uygulanmasının gerekliliğine yer verilmektedir. TESEV, “Kürt Sorunu” denen sorunun çözümünde ilk adım olarak ta “PKK’nın Silahsızlandırılması” olduğunun altını çizmektedir. Ne tesadüftür ki bugün Başbakan Erdoğan’ının terörist PKK lideri Öcalan’la alenen yürüttüğü müzakerelerin amacı da aynıdır!

2009 yılı yaz aylarında AKP’nin başlattığı, fakat Habur skandalıyla akamete uğrayan politikaları da hemen bu yol haritasının yayınlanması sonrasına rast gelmesi de çok hoş bir tesadüftür! 

AKP hükümetine bir “Yol Haritası” olan TESEV ’in 2008 yılı sonunda yayınlanan bu broşürün VII. “Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi’ başlıklı bölümünde de AKP’nin son dönemde “Büyük Şehir Yasası”, “Ana Dilde Savunma” vs. gibi PKK ve BDP ’nin taleplerini yerine getiren yasal düzenlemelerin programatik kaynağını bulmaktayız:

Hükümet, yargı reformu çerçevesinde yaptığı bölgeselleştirme hamlesinin bir benzerini, yerel yönetimler özelinde yapmalıdır. Yerel yönetimlere dönük merkeziyetçi politikalar terk edilmeli, bu yapılırken sadece hizmet ve sorumluluk devri ile yetinilmemeli, gerekli yetki devri ve kaynak aktarımına ilişkin düzenlemeler de yapılmalı, yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliğe sahip olmaları sağlanmalıdır. Valiliklerin belediyeler üzerindeki vesayeti sona erdirilmeli, eğitim, sağlık ve yerel güvenlik hizmetlerinin yerel yönetimler eli ile yürütülmesi sağlanmalıdır.”

(Alıntıdaki kalın sözcükler tarafımızdan işaretlenmiştir)

Broşürde sözü edilen, AKP hükümetinin 2008 yılı öncesi yargıda yaptığı bölgeselleştirme hamlesi, eski Devlet Güvenlik Mahkemelerinin isminin değiştirilerek yerine konan Özel Yetkili Mahkemeler (ki bu mahkemeler bölgesel düzeyde oluşturulmuşlardır) için yaptığı yasal düzenlemedir.

Tam bu noktada okuyucular hemen anımsayacaklardır. 2008 yılı başında Özel Yetkili Mahkemeler aracılığı ile kendi açık ifadesiyle savcılığını Başbakan Erdoğan’ın üstlendiği Ergenekon, Balyoz vs. gibi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük, en geniş kapsamlı, en uzun süren siyasi davaları açılmıştı.

Siyasi davalar, hukuki ve adaleti katleden, yasa ve kural tanımayan siyasi amaçlı davalardır. Savunma, adil yargılanma, masumiyet karinesi vs. gibi temel insan haklarını ve hukuk kurallarını yok sayan davalardır. Uzun ve keyfi tutuklamalarla yargılamadan insanları cezalandıran davalardır. Çünkü bu davaların gerçek amacı, adaleti arayıp bulmak değil, iktidara muhalif olan güçleri korkutup sindirmektir. Korku imparatorluğunun bir aracıdır.

Ergenekon, Balyoz ve benzeri siyasi davaların hedefinde ise bütün yurtsever güçlerin yanında özelikle de Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur. Daha 2008 yılında emperyalistlerin emrindeki bu sözüm ona araştırma kurumu olan TESEV, Türk ulusunu bölecek planları yaparken, bu planlara karşı en büyük direncin yurtsever güçlerden ve özellikle de TSK’dan geleceğini hesaplamıştır.

Bilindiği gibi, bu siyasi davalarla TSK içerden kuşatılmış, aralarında eski Genel Kurmay Başkanın da olduğu yüzlerce Atatürkçü, yurtsever muvazzaf ve emekli subaylar esir alınmıştır. Bugün Silivri’de aynı davadan tutuklu yargılanan Genel Kurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, bu durumu kendisi görevdeyken “TSK’ya yönelik asimetrik bir psikolojik Savaş” olarak nitelemiştir.

Şimdi, bütün bu siyasi olayların aynı zamana denk düşmesi acaba sadece bir rastlantı mıdır?

Emperyalist yabancı kuruluşların parasal desteğini alan TESEV ’in “Kürt Sorunu” denen soruna çözüm başlığı altında, Yeni bir bölücü Anayasa istemesi daha fazla özgürlük ve demokrasi midir?

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.