Türk Devrimi ve Mustafa Kemal Diktatörlüğü…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Devrim, yerleşik toplumsal düzeni köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak değiştirme, yeniden niteliksel olarak biçimlendirme eylemidir.

Hal böyle olunca yapılan devrimden iktidar ve yandaşlarının memnun olması beklenemez. Zira devrim önce onları yok edecektir. Anadolu ihtilalı, Türk devrimi gibi isimlerle andığımız devrim de tabii ki Osmanlı hanedanı, yerli ve yabancı işbirlikçileri, o düzenden haksız menfaat sağlayan kişi ve kurumlar tarafından hoş karşılanmayacaktır, karşılanmamıştır da.

Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan ve gerçekleştirilen Anadolu ihtilalı, altı yüz yıl boyunca Osmanlı hanedanı egemenliği altında yaşayan Türklerin kendi vatanlarında kendilerine köle muamelesi edenleri ortadan kaldırma, etkisiz hale getirme mücadelesidir.

Osmanlı ile Türk’ü ayırıyoruz. Artık şu kesindir ki, başlangıçta Türk boyunun kurduğu devlet daha bir asır geçmeden Türk niteliğini kaybetmiştir. Hele Fatihten sonra Türklük ile hiçbir ilişkisi kalmamıştır. Öyle ki, ilk iki padişahtan sonra gelenlerin hiç biri Türk bile değildir. Devşirmelerden oluşan ve hiçbiri Türk olmayan Yeniçeri askerlerinin görevlerinin başında (savaş dışında) Türk halkını saraydan ve payitahttan uzak tutmak vardır.

Türkler Anadolu’da yaşar ve sadece savaşlarda asker olarak kullanılırdı. Bunun dışında ülkedeki bütün sanat erbabı, bürokrat, memur, subay vs. Türk olmayanlardan seçilirdi. Osmanlı hanedanının ağzından Türk kelimesi hiç çıkmaz, adeta “Türk” küfür gibi algılanırdı. Ancak batı, kendi politikaları icabı Osmanlı’ya “Türk” derdi. Bu şekilde kendi halklarına Türk’ü ezdiğini, emri altına aldığını anlatır politikalarını bu argüman üzerine kurardı.

Anadolu insanını sömüren batı ve onun içerdeki kuklası haline gelmiş Osmanlı hanedanının mensupları ve yandaşlarının Mustafa Kemali bırakın sevmeyi, kabul etmesi bile mümkün değildir. Bunların, kendileri için “ben Türk’üm” diyemeyen günümüzdeki uzantılarının Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlıklarını da bu sebepten anlamak mümkündür. Türk devrimi onlara karşı yapılmış, altı yüz yıldır esaret altında yaşayan Türkler devletlerini kurmuşlardır.

Günümüzdeki Osmanlı kalıntılarının Atatürk ve cumhuriyet dönemi için iki temel eleştirisi vardır. Bunlardan biri, “Cumhuriyet döneminde bir çivi bile çakılmadı”, yalanıdır. Yalanıdır diyoruz. Ufak bir örnek verelim. 1923 de meclisin akan çatısına kiremitler Ankara’daki kimi kiremitli evlerden toplanmıştır. Sanatı ve ticareti elinde tutan azınlıkların çoğu kaçtığı için ülkede kiremit yapacak kişi bile yoktur. O kiremit yapacak adamı olmayan cumhuriyet onbeş yıl sonra kendi uçağını üretiyor, hatta Finlandiya’ya onbir uçak satıyordu. Bu bakımdan bir çivi bile çakılmadı cümlesi en hafif deyim ile yalandır.

Bu yalan çürüyünce kimi uyanıklar “Bu gelişme doğaldır. Cumhuriyetle alakasızdır”. Demeye başladılar. Ancak dünyaya hükmeden bir imparatorluğun neden ikiyüz yılda yok olup gittiğinin gerçeğini anlatamıyorlar. Bir cümle ile biz söyleyelim. Cumhuriyet ilan edildiğinde Anadolu’da beyin yıkayıp insanları köle kalmaya alıştıran din ağırlıklı birkaç okul vardı. Ciddi bazı okullar ise yabancılarındı. Onlar ilerde kendiişlerine yarayacak personeli, işbirlikçi takımını oralarda yetiştirirdi ve bu okullar sarayın denetiminin dışındaydı. Bu cümle herhalde Türklerin Anadolu’da neden bir Türk mimarisi, Türk teknolojisi, Türk sanayisi kuramadıklarını iyi anlatmaktadır.

Bir diğer eleştiri de, “Atatürk diktatördü, çok kişiyi astı, sürdü” eleştirisidir.  O, Anadolu işgal edilmiş, Türk ulusu tarihten silinmeye çalışılırken bir yandan düşmanla boğuşurken asıl savaşı yabancılarla işbirliği yaparak Türk halkını yok etmeye çalışanlara karşı veriyordu. Nasıl Yunan denize dökülerek vahşi batıdan hesap sorulmuşsa tabiidir ki onların işbirlikçilerinden de hesap sorulacaktı. İstiklal mahkemelerinin meşruiyeti hala tartışılan bir saçmalıktır. Devrimler tarihte her zaman şiddet ile pekiştirilmiştir. Yoksa hangi egemen egemenliğini kendi rızası ile devredebilir ki? Bakınız gazi bir söyleşisinde bu konuda ne diyor:

<<…egemenlik, saltanat, hiç kimse tarafından hiç kimseye bilim gereğidir diye görüşerek, tartışarak verilmez. Saltanat güçle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk ulusunun egemenliğine ve saltanatına el koymuşlardı. Bu tasallutlarını altı yüz yıl sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve saltanatını isyan ederek, kendi eline bilfiil almış oluyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan, ulusa saltanatını egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorusu değildir. Sorun zaten olupbitti olmuş bir gerçeği açıklamaktan ibarettir. Bu, “behemehâl” olacaktır. Burada toplananlar, herkes, meclis sorunu tabii görürse fikrimce uygundur. Aksi takdirde, yine gerçek usulü dairesinde açıklanacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir”.

Çok mu acımasız dersiniz. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği Anadolu ihtilalı sonrası dünyadaki başka devrimlere nazaran çok az şiddet olmuştur. Fransız ihtilalı ve sonrasını, Rusya’daki Bolşevik ihtilalı ve sonrasını iyi etüt edenler, Mustafa kemal’in Türk devrimi ardından yaptığı ayıklamanın tabir yerinde ise devede kulak olduğunu göreceklerdir. Bunun ispatı ise daha devrimin üzerinden yirmi beş yıl geçtiğinde yeraltına saklanmış Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları inlerinden çıkıp siyaset sahnesinin mağdurları olarak boy göstermeye başlamışlardır. Günümüzde ise artık bu kalıntılar yeniden hanedanlarını oluşturmuş, bir tek ismini koymak kalmıştır.

Türk milletinin daha evvel zulme altı yüz yıl sessiz dayandığını bilen ve bu rahatlıkla at oynatanlar bu sefer yanıldıklarını çok çabuk anlayacaklardır.

 

Cem Osman TAMTÜRK

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.