Türkiye’yi Sıcak Bir Sonbahar Mı Bekliyor?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Günümüz dünyasında ve ülkemizde son zamanlarda siyasi olaylar durulmuyor. Dünya’da;  ABD’nin gizli servislerinin, başta Almanya olmak üzere, Avrupa Birliğinin güçlü ülkelerini gizlice dinlemelerinden dolayı ABD ile AB arasındaki ilişkiler çok iyi sayılmaz. Aynı biçimde ABD’ye ait bir CİA ajanının Rusya’ya sığınması bahanesiyle de ABD ve Rusya ilişkileri son yirmi yılın en soğuk ve bozuk dönemini yaşıyor.

Ülkemiz Türkiye’deki siyasi durum, çok daha kritik bir durumda! 11 yıldır iktidarda olan ve en az 2023’e kadar iktidarını garanti ettiğine inanan AKP, şaşkınlık içinde. Çünkü son aylarda ülkemizde ve bölgemizde AKP’nin rüyasında görse inanamayacağı olaylar ve değişiklikler oldu. Biz bu olay ve değişiklikleri AKP açısından aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • BOP uygulaması Suriye’de tıkanmıştır. Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti, ABD ve AB emperyalist merkez ülkelerin “İslam dünyasında Siyasi İslam Model Olma” rolünü yitirerek, bu merkez güçlerin Siyasi desteğini kaybetmiştir;
  • "Haziran Ayaklanması" ile AKP'nin çakma demokrasi anlayışı, dolayısı ile AKP’nin faşist karakterli yönetim tarzı gençliğimiz ve halkımız nezdinde iyice belirginleşmiştir;
  • ABD’nin genişletilmiş para politikalarından şimdiye kadar fazlasıyla faydalanarak Türkiye’de “yalancı cennet” yaşayan Türk ekonomisi, artık cari açığını finanse etmekte güçlük çekeceğe ve giderek istikrarsız bir döneme gireceğe benzemektedir.

Geçen hafta, Türkiye’deki son siyasi durumu analiz eden  “Türkiye’nin Ana Sorunu, AKP İktidarıdır”(Link = http://www.politikadergisi.com/makale/ulkemizin-ana-sorunu-akp-iktidaridir ) başlıklı yazımda; AKP ’nın artık, siyasi olarak koşullar aleyhine dönmesine rağmen, geri dönülmez bir yola girdiğinden, bahsetmiştim.  Bütün bu kendi aleyhine işleyen olumsuz ve beklenmedik gelişmeler karşısında AKP,  artık Arap ve İslam dünyasında örnek olma özelliğini yitirmiş, dünya çapında yalnız kalmış olsa da, emperyalizmin ondan asıl ve önemli beklentisi olan, Türkiye’yi bölünmenin eşiğine taşıyacak çok riskli bir siyasi manevraya pekâlâ girişebilir! Zaten PKK ile yaptığı ortaklıkla AKP, bir ayağı ile bu maceraya adım atmıştır bile!

AKP,  PKK ile gerçekten çok tehlikeli ve riskli bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma, “iki ucu b.lu bir değnektir.” Çünkü eğer AKP, PKK ile yaptığı anlaşmanın koşullarını yerine getirmez se bu defa PKK, hiç olmadığı kadar sert ve zalim bir biçimde terör estirecektir. Bu durumda, yani vaat edilen “Barış” tan sonra yaşanacak her kanlı terör, zaten tetikte olan gençlerimizin ve halkımızın öfkesini daha da çok artıracak, halk ayaklanacaktır. Yok, eğer AKP anlaşma koşullarını uygularsa, bu defa da PKK’nin taleplerinin yerine getirilmeleri, Türkiye’yi bölünmenin eşiğine taşıyacaktır;  o zaman da yine halkımızın ve gençlerimizin öfkesi daha da kabaracaktır. Çünkü biz bu vatanı, piyangodan kazanmadık ki, öylesine cömertçe başkalarıyla paylaşalım! Kan ve canla kazanılmış bir vatan; öyle masa başında, bir çılgının iktidar hırsı uğruna, basitçe feda edilemez!

O halde Başbakan Erdoğan ve hükümeti gerçekten tam bir siyasi çıkmaz içindedir.

Bu durum yetmiyormuş gibi, Türkiye’nin ve hükümetin üzerine bir başka kasırga daha geleceğinin sinyallerini vermeye başladı. Bu kasırga, bir finans kasırgasıdır.

Bilindiği gibi, siyaseti etkileyen en önemli unsur, ekonomidir. Yani insanların siyasi eğilimlerinin şekillenmesine etki eden en önemli faktör, ekonomik gidişattır. 11 yıllık AKP iktidarında Türk ekonomisi 2009 krizi hariç hep AKP'nin lehine bir gelişme göstermiştir.

Türk ekonomisi, 2009 Küresel krizden etkilenerek % 4,7 oranında küçülmüştür. Nitekim bu krizin etkisi dolayısı ile 2009 Mart ayı yerel seçimlerinde AKP'nin oyunu da  % 38,8 oranında gerilemiştir.

2009 krizini atlatan AKP yönetimindeki Türkiye, hızla yeniden arka arkaya iki yıl, yüksek bir büyüme performansı gösteriş, fakat son iki yıldır ekonomik büyüme, %2,9 oranına kadar gerilemiştir. Bu seneki beklenti ise en fazla % 3-4 aralığındadır.

Bu ara Türkiye’nin dış borçlanması, hızlanmakta; cari açık sorunu, büyük bir mali-ekonomik kriz bombasının fitili gibi, hızla artarak yanmaya devam etmektedir. Bu sene Mayıs ayı sonu itibariyle 5 aylık cari açık 53,5 milyar dolar olmuştur.

Türkiye’de borçlu olan hane halkı sayısı 48 milyona ulaşmıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 26 milyon olan bu rakam, bugün hemen hemen seçmen sayısına denk düşecek seviyeye yükselmiştir.

Türkiye’de hane halkı borç yükü ise 254,7 milyar TL'dir. AKP'nin iktidar olduğu 2002 yılında bu borç sadece 6,4 Milyar TL dir. 10 yıllık AKP iktidarında hane halkının borcu 40 misli artmıştır

Ülkenin dış borcu da 350 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu rakam 2002 yılı sonunda 129,6 milyar dolardı. AKP'nin iktidarında dış borç 2,5 misli artmıştır. Kamunun toplam borcu (iç ve dış borcu)2002 yılında 257,2 milyar TL’den 2012 yılı sonunda 562,9 milyar TL’ye yükselerek iki kattan fazla artış göstermiştir.  55 milyar dolarlık özelleştirme gelirleri de bu borçla birlikte hesap edilince, AKP’nin iktidar döneminde hizmetleri için harcadığı paranın kaynağının ne kadar büyük olduğu ve nereden geldiği çok daha kolay anlaşılacaktır.

Borç rakamlarını, gelir rakamlarıyla kıyaslamadan beyan etmek, dürüstçe bir davranış olmaz. Bu nedenle AKP döneminde ülkemizin ortalama milli gelirinin en az Türk lirası bazında iki misli (Dolar bazında üç misli) arttığını, bu gelirin paylaşımının hiç te adil olmadığını bilsek bile, ifade etmek zorundayız. Fakat her ne kadar Türkiye'nin milli geliri, AKP iktidarı döneminde artmış ve borç stoku da milli gelire oranla (dolar bazında) azalmış görünse de Türkiye’nin borcunun görece değil de mutlak anlamda artması;

  • Ülkenin bağımlılığını da artırmakta,
  • Bu borç, cari açıkla bir araya gelince büyük bir finans krizi riski oluşturmaktadır.

Cari açıkla birlikte artan kısa vadeli dış borç stoku, ülkemizin her an için acil nakit döviz ihtiyacını kritik bir duruma sokmaktadır. Türk ekonomisinin finansmanında en büyük risk budur. Bugüne kadar Türkiye, artan döviz ihtiyacını ise portföylerinde var olan yabancı “sıcak para” ile gideriyordu. Fakat artık bu kaynak giderek kurumaktadır.  

Haziran ayı ortalarında ABD’nin Merkez Bankası (FED) Başkanı Bernanke 'nin, önümüzdeki dönemde ABD’de faizleri aşağı çeken devlet tahvili ve mortgage kâğılarının alımını azaltabileceğini ilan etmesi bile, Türkiye'de hemen kısa zamanda döviz sepetinin pahalanmasına neden olmuştur. Şimdi bütün dünya finans piyasaları, FED’in Eylül ayında üçüncü defa bu varlık ve menkul değerler içeren kâğıtların alımına devam edip etmeyeceğini merakla beklemektedir.

Şimdiye değin FED, 2 triyon dolar değerinde çürük menkul kâğıtları piyasalardan çekerek,

  • Bu varlıklara sahip olan banka ve işletmeleri büyük bir yükten kurtarmış;
  • ABD finans piyasasında kredi sermayesinin faizlerinin çok düşük kalmasını sağlanmış;
  • Bu sayede yürütülen “Bol para” politikasından da daha çok, Türkiye gibi cari açık sorunu olan gelişmekte olan ülkeler yararlanmış; ABD tekelci finans kapitali ise bizim gibi ülkelerden bol bol kâr ve faiz kazanmıştır.

ABD’de faizlerin yok denecek kadar düşük tutulmasıyla da FED tarafından menkul kâğıtlar alımıyla piyasaya sürülen bu dolarlar, görece faizlerin daha yüksek olduğu Türkiye gibi cari açık sorunu olan ülkelere akmıştır. Şimdiye kadar Türkiye cari açığını veya vadesi gelen dış borç ödemelerini ülkeye gelen bu “sıcak para” ile finanse etmiştir.

Fakat artık bu kaynak kurutulmaktadır. Bernanke'nin açıklamasına göre adım adım tahvil alımları (Şu sıra ayda 85 milyar dolar) sınırlanacak, 2014 yılının ortasında ise tamamen durdurulacaktır. Büyük ihtimalle de Eylül ayı için de tahvil alımları yarı yarıya azaltılacaktır. Bu nedenle Eylül ayına dikkat!

Görünen o ki ABD merkez bankasının ilan ettiği para politikasıyla cari açık sorunu olan Türkiye’yi adeta bir finansman felaketi, tehdit etmektedir. AKP yönetiminde Türkiye’ye artık dışardan bol dolar gelmeyeceği gibi, Türkiye’de olanlar da hızla çekip gideceklerdir. Bir de; AKP artık, satacak kamu işletmesi de bırakmamıştır. Türkiye’nin finans durumu, gerçekten çok ciddi biçimde bozulacaktır.

Bu durumdan telaşa kapılan Başbakan Erdoğan, hemen halkın kredi borçlarını hatırladı ve halka, kredi kartlarını kullanmamaları için çağrıda bulundu. Öte yandan Haziran Ayaklanmasında bütün suçu “Faiz Lobisi“ ne yıkmaya çalışan Erdoğan’ın bu tepkisine rağmen Merkez Bankası, daha iki hafta önce faizleri yükseltmek zorunda kaldı. Çünkü “ne kadar çok faiz verilirse, sıcak paranın ülkeden çıkması o derecede caydırıcı olur” düşüncesi, artık para politikasını belirlemektedir.

Kısaca Türkiye, süratle bir finans ve arkasından bir ekonomik krizin içine doğru yuvarlanmaktadır.  AKP’nin seçmen desteği, AKP’nin ve lideri Erdoğan’ın faşistçe baskı politikaları nedeniyle Haziran Ayaklanmasıyla büyük bir darbe yemiştir. Ayrıca; ABD ve AB emperyalist merkezler, artık Erdoğan’a olan “Siyasi İslam Modeli” olma desteklerini çekmiş durumdalar.  AKP’nin dış politikası iflas etmiştir. Şimdi AKP, iç politikada PKK ile yaptığı anlaşmanın koşullarını nasıl uygularım veya uygulamaktan kaçarım hesapları içindedir. Ama AKP’nin bütün umudu, bu “Çözüm” sürecinin başarısındadır. Bu süreç ise yukarıda da değindiğimiz gibi “iki ucu b.lu bir değnektir.”

AKP, hem siyaseten, hem ideolojik olarak, hem de ekonomik olarak artık çok zor durumdadır!

Önümüzdeki sonbaharın, gerçekten sıcak geçmesi ihtimali, çok yüksektir.

İnşallah her şey, demokrasi çerçevesinde uygarca halledilir. Çünkü her ne olursa olsun; sonunda “sel gider, kum kalır!” Bu vatan bizimdir.

Yurtsever demokratlar olarak “Birleşe Birleşe Kazanacağız!”

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.