Türkler Nasıl Müslüman Oldular?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Böyle bir soruyu sormanın, başka bir deyişle böyle bir konuyu tekrar açmanın ne faydası var diye düşünülebilir. Çeşitli yazarlar tarafından zaman zaman gündeme alınan ve işlenen bu konu bence her detayı ile iyi incelenip anlaşılması gereken bir konudur. Zira bu gün yaşayıp bir türlü anlamlandıramadığımız bir çok soru işaretinin cevabının bu konuda yattığını düşünüyorum.

Konunun uzmanı değilim. Yaptığım basit ve kişisel bazı araştırmalar, konunun uzmanlarının ortaya çıkıp kamu oyunu aydınlatmaları gerektiğini gösteriyor diye düşünüyorum. Buyurun şöyle bir gezinti yapalım.

Bizlere resmi tarihi dayatanlar Türkler’in İslam dini ve müslüman Araplarla tanışmasına vesile olan "Talas Savaşı"nda Çin Ordusu karşısında zorlanan Müslümanların yardımına Türk süvarileri yetişmiştir. Savaşı izleyen Karluk beyinin emriyle savaş alanına giren Türk süvarileri karşısında neye uğradıklarını şaşıran Çinliler Talas Savaşı’nda yenilgiye uğramışlardır. Bu savaşın ardından islamiyet Maveraünnehr’de kalıcı hale gelmiş ve Türkler de uzun zaman Çin tehlikesinden kurtulmuşlardır. Türkler topluca ve kendi özgür iradeleri ile müslümanlığı kabul etmişlerdir, diyorlar. Resmi tarihin günümüzde öğrendiklerimizle bir çok konuda ne kadar çeliştiğini hep bilmekteyiz. Acaba gerçek bu mudur, yoksa Murat Bardakçı ve daha bir çok tarihin arka odalarında dolaşmayı sevenlerin iddia ettikleri gibi Türkler islamiyeti sopa zoru ile mi kabul etmişlerdir?

Kaldıki büyük iddialarla bu bilgiyi verenler Çin - Arap savaşı sırasında Türklerin orada bulunma sebebinden hiç bahsetmiyor.

Tekil bazı örnekleri bir tarafa bırakırsak, hiç bir toplumun kendi dinini bırakıp başka bir dine geçmesi söz konusu değildir. Dünyada böyle bir olay görülmemiştir. Bu işler ya misyonerlik ki hıristiyanlık büyük ölçüde böyle yayılmıştır, ya da kılıç zoru ile olmuştur.

"Abdülmelik 705 yılında ölür ve yerine oğlu Velid, Horasan valiliğinede Kuteybe getirilir ve asıl savaşlar bundan sonra başlar. bu dönemde Türk şehirleri işgal ve yağma edilmiş on binlerce türk köle olarak Arabistana götürülmüştür ayrıca Kuteybe, Talkana giden 24 km lik yol boyunca dar ağaçları hazırlatıp islamı rededenleri astırmıştır. Bu anlattıklarım Türk-Arap savaşanın 705- 730 yılları arasındanki çok küçük bir dilimidir... Türkler, Araplara çok uzun süre direnmişlerdir, ve bu dönemde Araplar tarafından katliamlar düzenlemiş, Türk şehirleri talan edilmiş ve yağmalanmışlardır. taki Emevilere kadar..". Türklerin şiddetle islamlaştırılamıyacağını anlayan Emeviler daha yumuşak bir politika izlemişlerdir ama Türklere yönelik şiddet asla bitmemiştir ki günümüzde bile tam müslümanlaştıramadıklarını düşündükleri Alevilere bile ne tür şiddetler uygulandığını hepimiz görüyoruz.

Hiçbir şekilde itiraz görmeyen bu ve benzeri belgeler Türklerin islamiyeti isteyerek değil, kılıç zoru ile kabul ettiğini gösterir. İslam dininin yayılışı misyonerlikle değil, kılıçlarla ve hançerle olmuştur. Emevi ve Abbasi hükümdarları çok Türk kanı akıtmışlardır.

Oysa, Kuran ayetlerinde Allah Müslümanlara kendi dinini diğer insanlara anlatmayı emrederken; bunun nasıl yapılacağı konusunda da bilgi verir. Kuran’da dinin güzellikle anlatılması ve din konusunda zorlama olmayacağı vurgulanır.
21- Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın.
22- Onlara zor ve baskı kullanacak değilsin.
88- Gaşiye, 21-22

Bunlarla beraber Kuran’da savaş konusundaki ayetlerde son derece önemlidir. Kuran ayetlerine baktığımızda ancak savunma savaşına izin verildiği, aşırıya kaçılmaması emredildiği ve barış eli uzatana aynı şekilde karşılık verilmesi emredildiği açıkça görülür.

Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
60-Mümtehine, 8

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, ancak aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
2-Bakara, 190

Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve Allah`a tevekkül et.
8-Enfal, 61

Emevilerin Türkleri müslümanlaştırmak için kullandıkları ılımlı yolun neticesi olarak Türkler, daha önceki inanışları olan şamanizmin bir çok gelenek ve göreneklerini yeni dinlerinin içine monte etmişlerdir. İşte bu yüzdendir ki, Anadolu islamı Arap Yarımadası islamına benzemez. Arap milliyetçiliğini Türklük maskesi ile gizleyip, Türklere olmadık zulmü yapanların nedenleri biraz da böylece ortaya çıkmaktadır.
Şamanizm'den kalan ve Anadolu'da günümüzde yaşanan geleneklerden birkaçına göz atalım.

Türk toplumu, İslamiyet öncesi Türkler’in inandığı Şamanizm’in geleneklerini hala yaşatıyor. İslamiyet’in yayılmasıyla birlikte Müslümanlığı kabul etmiş olan Türkler'in günümüzde de halen süregelen kimi geleneklerinde Şamanizm izlerine sıkça rastlanıyor.

Günlük hayatta sıkça karşılaşılan ve insanların kaygılarını gidermeye yönelik olan bu gelenekler Türkler’in uzak tarihine kadar dayanıyor. Anadolu’da varlığını sürdüren bu geleneklere; düğün, doğum, cenaze gibi sosyal olaylarda sık sık rastlanabiliyor .Bu inançlar, yüzlerce yıldır kötü ruhlardan korunmak, korkuları ve endişeleri gidermek için, dilek ve beklentilerine ulaşmada bir araç olarak kullanılıyor. Anadolu’da yaşayan birçok gelenek, Şamanizm üzerine yazılan eserlerle karşılaştırıldığında farklılıklarının olmadığı görülüyor. Şamanizm, Orta Asya, Altay yöresi ve Sibirya dolaylarında yayılmış, İslam öncesi Türklerin, Moğolların ve diğer bazı kavimlerin dini.

Türbelere çaput bağlamak Şaman kökenli

İslam dinini kabul etmiş olan Türkler ve diğer kavimler eski dinlerinden kalan birçok inanç, gelenek ve ayinleri yeni dinlerine sokmaya muvaffak olmuşlar. ‘Tarihte ve Bugün Şamanizm’ kitabının yazarı Abdülkadir İnan, Şamanizm geleneklerinin çoğunun güya İslamın talimatı ondanmış gibi yüzyıllar boyunca sürüp geldiğini belirtiyor. Oğuzların torunları olan bugün ki Anadolu Türklerinde de eski inanç ve göreneklerin derin izlerine rastlandığını yazan İnan, folklorcularımızca tespit edilen alkarası (albastı) efsanesinin, uzun ömürlü olması için çocuklara Yaşar, Durmuş, Satılmış, Satı... gibi adlar vermenin Şamanizm kökenli olduğunu yazıyor. Abdülkadir İnan ayrıca; türbelere ve kutlu ağaçlara, çalılara paçavra parçaları bağlamanın, kötü ruhlardan korunma maksadı ile 'iyi saatte olsunlar' demek gibi adetlerin hepsinin Şamanizm kökenli olduğunu yazıyor.

Doğum ve Ölümde Şamanizm kalıntıları

Doğum ve ölüm seremonilerinde de Şamanizm kökenli inançlara sıkça rastlanıyor.
Anne ve bebeğini, albız denilen hayali kötü varlıktan korumak için yastıklarının altına soğan kabuğu ile bıçak, eğe, makas, çivi gibi metallerin konulması geleneğini bunlardan biri. Doğum hastanelerine giderken bunlar halen götürülüyor. Anadolu'nun bazı yerlerinde makas ve bıçak gibi demirden yapılan ev aletlerinin elden alınmıyor, bunun soğukluk getireceğini düşünülüyor. Bu inanışta Şamanizm dininden kalma. Defnedilmeyi bekleyen ölülerin üzerine, şişmesin diye demir parçası konulması, günümüzde kullanılan, ‘Ocağı sönmeyesice’ gibi olumsuzdan olumlu yapılan ifadeler,

İnsanın üzerinden kedi atlamasının uğursuzluk sayılması ve eğer ölünün üstünden kedi atlarsa onun hortlayacağına inanılması hep Şamanizm kökenli inançlar olarak karşımıza çıkıyor. Anadolu’nun bazı yörelerinde evden ölü çıkarsa ev süpürülmezmiş ve yemek pişirilmezmiş, aksi yapılırsa günah olacağı sayılırmış. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ölünün çıktığı yere, odaya, ertesi sabaha kadar yanan bir mum veya gaz lambası yakılır. Cenaze, gece evde kalma zorunda ise bu işlem yine yapılır ve ölü karanlıkta bekletilmez. Ölü hastanede beklemek zorunda kalırsa orada da karanlıkta bırakılmaz. Bu inanç ölümden sonra ruhun gezmesi, dolaşması ile ilgili. Işık onun gezip görmek istediği şeyleri bulmasında, yol almasında yardımcı olacağına inanılıyor.

Bazı yerlerde ise çok ağlayan çocuğun babasının ölümüne sebep olacağına inanılır. Bu yüzden ağlayan çocukları analar, 'yaşın başın yesin' diyerek babalarının ölmesini önlediklerine inanırlar. Bütün bu batıl inanışlar ata dininin kalıntıları olarak adlandırılıyor.

Nazar boncuğu da Şamanizm'den geliyor

Çeşitli kaynaklarda, nazara karşı tahtaya vurmak ve nazar boncuğu takmak da Şaman gelenekleri arasında zikrediliyor. Hastalık dolayısıyla çocuğun adının özel bir törenle değiştirmek ve ölen kimsenin ayakkabılarını evin dışında bırakmakta Şamanizm kökenli inanışlar. Bunun yanında, gelinin eve girişi sırasında bazı yörelerde, erkek tarafı muhtelif saçılar dağıtıyor. Kurban kesmek, çerez dağıtmak, ve benzeri saçılar,

Eve giren gelin ile güveyin birleşmesine mani olma ihtimali olan cinler, iyeler için bir tedbir almak, onları memnun ederek uzaklaştırmak amacıyla yapılıyor. Bu saçılar sayesinde gelin ile güveyin birleşmelerinin kazasız sağlanmış olacağına inanılıyor. Orada saçı dağıtılırken her ikisi de, kaptığı saçıyı uğur ve bereket getireceği inancı ile saklıyor. Saçının burada da bereket getireceğine inanılıyor. En mühimi de gelin ile güveyin nesillerinin sürdüreceği, çocuk sahibi olmalarını sağlayacağına inanılıyor. Türk inançları arasında saçının bu fonksiyonları çok eskilere dayanıyor. Düğünlerde bereket getirmesi için gelin ve damadın başına atılan buğday taneleri ile ''darısı başına'' tabirinin, yine bu inancın yaşayan örneklerinden olduğu dile getiriliyor.

Herbiri başlı başına tartışma olabilecek birkaç konuyu buraya aldığımın farkındayım. Ancak meraklı arkadaşlar tarafından tartışılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.

İzmir 2011

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

BOZKURTLARDAN ASENALARDAN ARAPLARA KÖLE OLMAZ.

türkler devlet olarak , tarihlerinde bir kere esir düşmüşlerdir.
göktürk devleti zamanında 50 sene kadar ,
çinlilere esir düşmüştür.
araplarda nerden çıktı şimdi.
araplar nasıl olmuşta türkleri esir alıp köle yapmış ki.
bozkurtlardan , asenalardan nasıl araplara köle olur.
arabın eşeği ,
bizim merzifon eşeğini bile esir alıp köle yapamaz.
zaten üç kuruşluk aklımız var , ondanda olacaz çok yakında.

bir devlet büyüğümüz geçmişte ,
biz tarih yazmıyoruz , tarih yapıyoruz , demişti.
türk halkını 36 etnik kimliğe ayırmışlardı.
alt kimlik üst kimlik zırvaları almış başını gitmişti.
ATATÜRK devrimleri yüzünden ,
bir gecede travma yaşayanlar ortaya çıkmıştı.
dağlardan taşlardan ne mutlu türküm yazıları ,
bir türk dünyaya bedeldir yazıları ,
silinmeye yok edilmeye başlanmıştı.
türklük andımız gözlerine geldi ,
kaldırıp şimdi yok etmeye çalışıyorlar.

güzelim ülkemizde , türk olmak suç olmaya başladı.
NE MUTLU TÜRKÜM demek bile,
bazı çevreleri rahatsız eder hale geldi.
vay be.

TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR.
anadolu topraklarını bu güne kadar türkler yönetmiştir ,
bu günden sonrada türkler yönetecektir.
NE MUTLU TÜRKÜM diyenlerdenim.
TÜRK olmakla gurur duyanlardanım.
alayınız şehirlisiniz.
yani siz milletsiniz.
ben KÖYLÜ yüm.
ben sizin efendinizim.
yetmez çok darlandım bu gün.
ben efendilerin efendisiyim.
____(üçbeş_köyün_tırlatmış_yazarı)______semerci_köylüüü

yazıya yorum

Türklerin İslam’la buluşması 'ilahi' mi?

Bilindiği gibi Ramazan ayına girdik ya, başlıktaki gibi sorular duymamız da sıklaştı. İstanbul Fatih semtinin labirent gibi sokaklarından birinden geçerken, camii kapsında oturmuş bir grup genç insandan biri soruyordu Hoca’ya bu soruyu. Hoca’nın yanıtı ne oldu, bilmiyorum çünkü dinlemeden geçip gittim.

Türkiye insanının dinle daha doğrusu İslam’la ilgili sorabileceği sorular, yukarıdaki soru ve mantık çerçevesini aşmıyor/aşamıyor. Hatta bu soru sorma kabızlığından dolayı bir yığın komiklikler bile çıkıyor ortaya. Domuz gribi vakıası ve söylentisinin yaygın olduğu dönemde olduğu gibi. Dini bütün bir vatandaş, domuz gribi aşısıyla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı’na, “Bu aşının adında domuz kelimesi geçiyor, aşıyı yaptırmamız caiz midir?” diye sormuştu.

İslam’ın siyasal ve toplumsal yapıyı yoğun olarak etkilediği, politikanın dine, dinin politikaya alet edildiği, günlük yaşamımızda İslamcı temaların ve pratiklerin öne çıktığı, tarikat örgütlenmelerinin pıtrak gibi çoğaldığı, dini referanslarla hareket eden bir hükümetin iş başında olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Bizce çok da matah olmayan Burjuva Cumhuriyeti, daha da geriye sürüklenerek dinci bir Cumhuriyete dönüştürülmek isteniyor. Hükümetin başı olan başbakan, çok rahat bir şekilde “referansımız İslamiyet”tir diyebiliyor.

İşte böylesi bir dönemde Türkiye toplumunun İslamiyet ve Müslümanlıkla olan tarihsel ilişkisini tekrardan gözden geçirmesi, sorgulaması ve doğru yanıtlar bulması gerekiyor. Bunu başarabilmek için de Türklerin nasıl Müslüman olduklarına dair egemen görüşlerin ve İslamcıların çarpık görüşleri dışında, Türklerin kılıç ve hançer zoruyla zorla Müslüman yapıldıklarının bilinmesi, öğrenilmesi gerekiyor.

Türkiye’nin Milli Eğitim müfredatına, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görüşlerine ve Tarikat şeyhlerinin anlatımlarına bakılırsa Türkler severek ve isteyerek Müslüman olmuşlardır. Hidayete ererek İslam dinini hiçbir zorlamayla karşılaşmadan kendi iradeleri doğrultusunda kabul etmişlerdir. Bunun nedeni ise, Türklerin dini olan Şamanizimle İslamiyet’in benzerlikleridir. Her iki dinde de Tanrı fikri aynıydı. İslamiyet’te Allah fikri, Şamanizimde Gök Tanrıydı.

Türkiye toplumu, her koşulda dilimize pelesenk olan “yüzde doksan dokuzu Müslüman’dır” ön kabulüyle Müslümanlığı “tescil” edilmiş bir toplumdur ve nasıl zorla Müslüman yapıldıklarına dair çok fazla bir şey bilmemektedir. Bunun nedeni, ne eğitim kurumlarında ne de tarih kitaplarında Türklerin savaş ve baskılarla nasıl zorla Müslüman yapıldıkları bilgilerinin doğru bir şekilde yer verilmemesidir. Bize öğretilen, Türklerin severek ve isteyerek Müslüman oldukları ve akın akın İslam dinine geçtikleridir.

Liselerde okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi kitabında da aynı minvalde yalan bilgiler verilmekte, Türklerin kendi isteklerine bağlı olarak Müslüman oldukları söylenmektedir. “(…)Türklerin inanç ve ahlak anlayışlarıyla İslam dininin temel ilkeleri arasında büyük benzerlikler vardı. Bu gibi benzerlikler de Türklerin İslam dinini kabul etmelerini kolaylaştırmıştır.”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konuyla ilgili görüşü de bu doğrultudadır:

“Türklerin İslam dinine girmesi, Türk milleti tarihinde bir dönüm noktası olmuş, Müslümanlık için hayırlı sonuçlar doğurmuştur. Türkler, İslam dinini hiç bir zorlama olmadan kendi istekleri ile kabul etmiştir. Bunun başlıca sebepleri şunlardır:

1) İslam dini ve İslam medeniyetinin üstünlüğü,
2) İslam’a girmeden önce Türklerin eski dini inançlarının İslam inancına yakın olması ve İslam’ın getirdiği üstün prensiplerin Türk milletinin ruhuna ve manevi yapısına uygun düşmesi.”(Alıntı, İnternet, İslamiyet Gerçekleri Sitesi).

Erdoğan Aydın gibi İslam Tarihi araştırmacıları, Türklerin “hiç bir zorlama olmadan” Müslüman oldukları tezinin doğru olamadığını söylemektedirler. Bunu ise, Türklerin kılıç zoruyla zorla Müslümanlaştırmalarının tarihi olan 670–740 yılları arasındaki 70 yılın, tarih kitaplarında atlanılarak verilmemesine, bu dönemde yaşananların anlatılmamasına bağlamaktadırlar.

Gerçektende bu 70 yılda Müslüman Arapların Türklere yaptıklarını (ki, bu saldırı ve katliamlar bütünüyle dinsel temalı değildi; işgal, talan ve yağma da vardı) öğrenmek insanın tüylerini ürpertmektedir.

İşte bu 70 yılda yaşanan Türk-Arap savaşlarının madde madde özeti:

“1) 100.000’in üzerinde Türk katledilmiştir.
2) 50.000’in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
3) Şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
4) Tüm zenginlikler, tarihi eserler yakılmış, yıkılmış, yok edilmiştir.
5) Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan ‘Talkan Katliamında’ 40.000 Türkün kesilerek 24 km. boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.
6) Aynı şekilde ‘Curcan Katliamında’da esir alınan 40.000 Türkün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehirin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
7) “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiçbir zaman yerine getirilmemiş, ‘Şeriat söz tanımaz’ denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
8) Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan büyük servet elde etmişlerdir.
9) Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
10) Bu tarihi gerçekler ‘İslam etkilenmesin’ düşüncesiyle gizlenmekte, bahsedilmemektedir.” (Alıntı, İslamiyet Gerçekleri Sitesi.)

Türkiye toplumuna İslamiyet’in girmesi ve kökleşmesi tarihi kısaca budur ve bugün bu ülkeyi yönetenlerin referans olarak gösterdikleri İslam diniyle toplumsal yapının bütün alanlarını kuşatma istekleri de sorgulanmalıdır. Çünkü Türklerin Müslümanlaştırılmaları meşru bir zeminde olmamıştır ve tarihsel olarak bu ilişki sorgulanmalıdır.

İslamiyet üzerine yaygın bir düşünce de, “bu dinin en son din olduğu ve bütün insanlığa indiği” üzerinedir. Bu tez de doğru değildir. İslam Peygamberi Muhammed’in söylediklerine (hadislere) bakılırsa Türkler hep aşağılanmış ve asla Müslüman olamayacakları savunulmuştur. Araplara sürekli Türklerden uzak durulması telkinleri yapılmıştır.

“Peygamber’e göre Türklerle Arapların savaşı bir ‘kıyamet alameti’ sayılacak denli önemlidir. Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin sorular özgülünde Peygamber; ‘Kıyamet kopmadan (az) önce siz kıldan çarıklar giymiş bir milletle muharebe edeceksiniz. Onların yüzleri sanki (çekiçle dövülmüş) derilerle kılıflı kalkan gibidir. Çehreleri kırmızı, gözleri çekiktir.’ der.”(Nasıl Müslüman Olduk? Erdoğan Aydın, sayfa:76–77)” Bir başka yerde ise, “Türkler size ilişmedikçe siz de onlara ilişmeyin; çünkü sizi severlerse yerler, sevmezlerse öldürürler.”(Age. Sayfa 81)

İslam Peygamberinin buna benzer birçok sahih hadisi bulunmaktadır. Şeriat yanlısı belirli çevreler bu hadisleri görmezlikten gelirken, Türk-İslam Sentezciler ise çarpıtarak yorumlamakta, Türklerle ilgili bu hadislerin aslında İslam’ın Türkler sayesinde yükseleceğinin işaretleri olarak görmektedirler. Oysaki İslam Peygamberinin Türk düşmanlığı birçok hadiste açık bir şekilde yer almakta, Müslüman olamayacakları ve Müslüman sayılmayacakları savunulmaktadır.

Türkiye’nin toplumsal ve siyasal alanında İslamiyet’in ağırlık kazandığı bir dönemde, Türklerin Nasıl Müslüman yapıldıklarına dair tartışmaların mutlaka yapılması ve tarihsel gerçeklerin üzerini kapatan örtünün çekilip alınması gerekiyor.

Kendi iktidarları, siyasal hırsları ve çıkarları için, Arap Milliyetçiliğinden başka bir şey olmayan İslamiyet’i bir atlama tahtası haline getiren Fetullah Gülen gibi tarikat şeyhleri, Recep Tayyib Erdoğan gibi siyasi parti liderleri ve dini referanslarla hareket eden tüm kesimler bu tartışmanın içinde olmalıdırlar. Türklerin nasıl (zorla) Müslüman yapıldıklarını, tarihsel gerçeklerin ışığında kendi taraftarlarına mutlaka anlatmalıdırlar. Eğer cesaretleri varsa tabi… Ancak bu tartışmanın kendiliğinden başlamayacağı da kesindir. Bu sorgulamanın, yoğun din sömürüsü altında olan kesimlerin, yazının başlığı olan “Parfüm Orucu Bozar mı Hocam?” soru şeklinin ötesine geçerek sorulacak sorularla yapılacağı da bir gerçektir.

(2010)

Mehmet Ali Yazıcı

Şaman Öğretileri

Cem Osman Bey,

Öncelikle kaleminize sağlık. Ele aldığınız Türklerin zorla müslümanlaştırılması konusu çok önemli bir konu. Bundan yıllar önce Emre Kongar'ın "Tarihizle Yüzleşmek" kitabında da ve bir kaç farklı kitapta daha Türklerin zorla müslümanlaştırılmasıyla ilgili yazılar okumuştum. Anadolu'ya yerleşen Türkler türklüklerini, dillerini ve geleneklerini korumak için müslümanlık maskesini takmak zorunda kaldılar. Bu topraklarda oluşturulan "alevilik" de işte bunun en güzel örneğidir. Fakat bu gün bile aleviliğin müslümanlığın içinden doğup şekillendiği zırvasını bir çokları işin kolayına kaçıp kabul eder. İşte bu yüzdendir ki asıl Türklüğü savunan ve onu Arap emperyalizmine alet etmeyen alevilik hem selçuklulardan hem osmanlılardan hem de Atatürk sonrası cumhuriyetten ağır darbeler almıştır.

Bu gün başta tahtacı alevileri olmak üzere dilini en sade şekilde konuşan, gelenekeleri arasında yukarıdaki saydıklarınız bulunan (buna kendi memleketim de dahil) kitle arasında şaman gelenekleri yaşamaktadır. Gelin görün ki alevilerin yeni yetişen gençliğine bu utanılacak bir şeymiş gibi aşılanmakta, bu kültür yok sayılmaktadır.

Konuyu gündeme getirdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim.

Saygılarımla...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.