Üniversitelerin Yarattığı Politik Farkındalık (!)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
  
   Son birkaç aydır ısrarla gösterilmek istenen bir şey var beyaz ekranda. Üniversite gençliği içerisinde belirli gruplarca düzenlenen eylemler her akşam ana haber bültenlerine konu oluyor. Sol görüşlü öğrencilerin eylemlerinden oluşan bir görüntü zinciri ile medya da bu zamana kadar fark etmediği bir alana yöneldi.
Birkaç yıl öncesine kadar medya mensuplarına yaptığımız “Falanca saatte falanca yerde eylem/etkinlik düzenliyoruz” çağrısına karşın üç maymunu oynayan medya kuruluşları şimdi “Davetsiz misafir” gibi her mitingde boy gösteriyor. Neredeyse korteje de katılacaklar(!)

   Sol görüşlü öğrencilerin temellendiği çeşitli öğrenci toplulukları/birlikleri son dönemde sıkça adından söz ettirmeye başladı. Kimileri 2010 model Deniz Gezmiş olma yolunda ilerliyor. Kimi ise, eytişim (diyalektik) kuralını gayet başarılı bir şekilde işletiyor.

   Öğrenci hareketleri, hangi ülkede görüldüğü fark etmeksizin gündem yaratan, dönem değiştiren ve benim de içimi kıpır kıpır eden hareketlerdir. Sanılmasın ki sadece Türkiye’de bu tip eylemler görülüyor. Daha dün, Atina’da 40 bin öğrenci bir yıl önce polis kurşunuyla 15 yaşında kalan Alex’i anmak için toplandı. İngiltere’de harçlar için, Fransa’da hükümeti protesto için yürüdü gelecek.

   Türkiye’de evrim geçiren öğrenci eylemleri, protesto malzemesi olarak artık en az zarar verecek olan bir malzeme seçiyor: Yumurta. Yumurta’yı sadece eylemden nasibini alanın hedefinden süzülen bir sıvı olarak görmemek gerekir. Yumurta yeni neslin devrimci bir materyalidir. Bir öğrencinin eğitim hayatı boyunca bıksa da sevmese de yemek zorunda olduğu önemli bir protein kaynağıdır. Onda acı, umut, sevgi, direnç, özgürlük, tutumluluk ne ararsan vardır. O yüzden yumurtalı saldırıya hedef olanlar kendisine gelip üstünü başını “kirletenin” öğrenci için ne kadar kutsal olduğunu anlamalıdırlar.

   Geçtiğimiz Cumartesi Dolmabahçe’de rektörlerle bir araya gelen başbakan, özgürlüklerden bahsetmeye yine devam etti. Kapı önünde özgürlüğünü arayan, harçları protesto eden üniversitelerin esas sahipleri ise ülkenin emniyet gücü ile meydan savaşına tutuştu. Orada şiddete maruz kalan üniversiteli arkadaşlar, sadece ve sadece sol görüşlü olduğu için darp edildiler. Birazdan buraya tekrar geleceğim.
Salı günü grup toplantısında Başbakan üniversite öğrencileri ile de görüşeceğini ikinci defa duyurdu. Ve şunları da ekledi: “tabii ki elinde taş, sopa, kasatura, Molotof olan o protestocularla görüşmeyiz!” görüntüleri defalarca izleyen birisi olarak, Cumartesi günkü protestoda bir tane Molotof, kasatura, sopa, taş göremedim. Başbakan’ın görüntüleri izlediğini sanmıyorum. İşe birde şu taraftan bakmak gerekir: Başbakan görüşmem diyor. Pekâlâ ya eylemci genç arkadaşlar? Örneğin Türkiye Gençlik Birliği görüşür mü? Öğrenci Kolektifleri görüşür mü? Genç-Sen Başbakanla görüşür mü? Görüşmek madem karşılıklı yapılan bir edimdir. Neden başbakan bunu sadece kendi elindeymiş gibi gösteriyor anlamak gerçekten zor.
Bu darp olayına dönersek, toplumsal sorunlara duyarlı üniversiteliler, orada o eylemcilere inen copların, aslında kendilerine ve özgürlüklerine, bilime indiğinin farkındadırlar. Emniyet yetkilileri, eylemcilere trafiği kapattığı için müdahale edildiğini bunun bir hak olduğunu söylemişlerdir.
Böyle bir hak tanınmışsa ne âlâ..
Pekâlâ, bu hak sadece Dolmabahçe trafiğini aksatmaya mı yöneliktir? Örneğin, Mavi Marmara tantanası döneminde İsrail konsolosluğunun önünü günlerce kapatan eylemcilere neden ORANTILI GÜÇ kullanılmamıştır? Beşiktaş – Bursaspor maçında yaralananlar olmasına rağmen polislerin, Avrupa’da bir eyleme müdahale eden polisler gibi gözükmesine karşın bir gün öncesinde “Allah ne verdiyse!” diye müdahalesi, ideolojik tutumun bir göstergesi değil midir?
Bu şekilde eytişimsel (diyalektiksel) birçok örnekle olayı uzatabiliriz.
Her ne kadar bu arkadaşların eylemlerini desteklesem de sorgulamak istediğim farklı bir şey.
Neden medya, son zamanlarda özellikle birkaç aydır, sol temelli yayınları ve özellikle öğrenci eylemlerini ilk haber olarak geçmeye başladı? Bu zamana kadar verilmeyen haberler neden şimdi tartışma programlarına kadar ulaştı? Değişen nedir? Arkadaşların eylemsel pratikçiliği mi, teorik yaklaşımları mı? Revizyonist mi oldular? Biat mi ettiler? Ne oldu da bu eylemler bu kadar öne çekildi?
Geç kalınmış bir süreci irdelemeye çalışıyorum. Ve bu geç kalış beni korkutmuyor değil. Umarım bu işin altından yeni bir toplum mühendisliği süreci çıkmaz.
Gençlik, her zaman ve her yerde inandığı değerlerle geleceğe yön vermeyi ister. Gençlik özgürlüktür. Gelecektir gençlik. Bir kardelenin boy verdiği zaman öleceğini bilmesine rağmen, o güneşe bakabilme direncidir.
Gençliği susturmak, ülkeyi, toplumu, işçiyi, köylüyü ve geleceği susturmaktır.
Üniversiteler, her zaman fikirlerin özgürlük sahası olmuştur. Ve bu böyle devam etmelidir. Umarım ki, gençlik bu gelişen eylemlerle 1980 sonrasındaki ölü toprağını üzerinden atmaya başlar.
2009 yılında İstiklal Caddesinde bir kıza mikrofon yönelten spiker, “Deniz Baykal, İsmet İnönü’yü milletvekili adayı göstermeyecekmiş ne söylemek istersiniz?” dediğinde kız saçlarını savurarak “ Valla, bence de göstermemesi gerekir, artık yaşlandı, siyasetin gençleşmesi gerekir!” diye cevap vererek gençliğin politik kayıtsızlığını gözler önüne sermiştir. Umarım ki, artık kitaplar yakılmaz, toplanmaz ve insanlar okumaya başlar.
Politik kayıtsızlığı gidermek için gençliğin eline bir fırsat geçmiştir. Bunu en iyi şekilde değerlendirmek elimizdedir.

   Ne diyordu slogan: “ Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!”
 
İlker EKİCİ

 

Yorumlar

Erdal Erdal bakıyorlardı kolektifçiler.

Konumuz Öğrenci kolektifleri. Yetmez ama evetçilerin ırkçılıkla suçladıkları ve AKP’nin takunyalı faşizmine şu an için direnebilen tek kitle örgütü. “Yumurtanızı nasıl alırdınız?” isimli yazımda AKP’nin Öğrenci kolektiflerine neden düşman olduğunu belirtmiş asıl nedenin artık varoşlarda tek başlarına olmadıklarını, halkı din sömürüsü ile daha fazla uyutamadıklarını, hayatın her alanında karşılarına Öğrenci kolektiflerinin çıktığını belirtmiştim. Aşağıda Bursa’da yayınlanan yerel bir gazeteden alınma yazıyı yayınlıyorum. Sanırım AKP’nin neden korktuğunu bu yazı daha iyi anlatıyor. Yazar 12 Eylül faşizminin 17 yaşında idam ettiği Erdal Eren ile bağ kurarak anlatıyor öyküsünü.

En bilinen fotoğraflarındaki yaştadır sonsuzluğa gidenler… Siyah beyaz bir karede, dondurulan zamanda kalır onların yaşı… O hep 17 yaşında… Hayata "son bakışı" attığı o siyah beyaz karedeki gibi... 17 yaşında ve devrimci… Yakışıklılığı da o yüzden zaten; yakışıklı olmayan tek bir devrimci fotoğraf karesi var mı? Erdal da öyle işte… Hala 17 yaşında ve hala devrimin sembolü… Erdal Eren… Kardeşim, Erdal…

İDAMA GİDEN YOL
30 Ocak 1980 günü ODTÜ öğrencisi Sinan Suner öldürüldü. Protestolar başladı. Çıkan çatışmada er Zekeriya Önge öldü. Erdal, gözaltına alındı. Bundan sonra tarihin belki de en hızlı yargılama süreci başladı. Erdal, 19 Mart 1980'de idama mahkûm edildi. Bu karar 13 Aralık 1980 günü infaz edildi. Bugün ise 30 yıl geride kaldı…

YAŞ ONYEDİ
Erdal mahkemede suçsuz olduğunu söyledi. Tek el ateş ettiğini ve kimseyi hedef almadığını belirtti. Ölen asker sırtından vurulmuştu. Erdal ise askerler ile yüz yüze bakmaktaydı. Erdal'ın yaşı adli tıp raporuyla büyütüldü. İdam verildi ve infaz gerçekleşti. İdam kararını iki kez bozan Hakim Albay Ahmet Turan infazdan yıllar sonra "yapılan iş yanlıştı" dedi…

90'LILAR
Erdal Eren daha güzel bir dünya için mücadele içindeydi. Adaletli bir yaşam umuduyla direndi. Yoksulluğu yok etmek üzerine yemin edenlerdendi. Devrimciliği volkan yapıp bedenine saranlardandı. Önceki gün tanıştığım diğer kardeşlerim gibi. Pırıl pırıl iki genç… Tıpkı Erdal gibi… İnançlı, heyecanlı ve devrimci... Kolektifin Bursalı gençleri…
Yumurtacılar. Örgüt bağlantılı olduğu söylenen genç üniversiteliler. Erdal gibi bakan, 90 doğumlular…

KOLEKTİFÇİLER BURSA'DA
Öğrenci kolektifi ne yapar diye sordum; nefes almadan anlatmaya başladı kız… Kızın cümlesinin son kelimelerinde oğlan aldı sözü. Sözü birbirlerine bırakışlarındaki ahenk görülmeye değerdi. Kendinden emin ve yaptıkları işin büyüklüğünün bilincindeydiler. 90 doğumlulardı ancak öylesine büyüktü ki anlattıkları, galiba bu sefer olacak…
Yumurtalamak dışında yaptıklarından söz ettiler. Hakkari'ye gitmişler geçende, Deniz Gezmişlerin köprüyü yeniden yapmışlar. Görükle'de kampanya başlatmışlar "Okumuş insan halkın yanındadır" diyerek; Görükleli ilköğretim ve lise öğrencilerine ücretsiz, bire bir ders veriyorlarmış. Görükleli kadınlarla bir araya gelip onlara haklarından söz ediyorlarmış. Yaz okulu zamanlarında Görükleli çocuklara tiyatro ve halkoyunları çalışmaları yaptırıyorlarmış. Organ bağışı masaları kurmuşlar. Birileri taş koyar diye duyulmasını çok istemiyorlar ama Nilüfer Belediyesi'ne proje sunmuşlar Şubat ayında Görükle'ye "Kazım Koyuncu Kültür ve Sanat Parkı" yaptırıyorlarmış. "Düş peşindeyiz, Düş peşimize" yeni projeleri. Ortabağlar, Mesken, Millet, Zafer, Arabayatağı mahalleleri başta olmak üzere yoksulluğun baş verdiği tüm mahallelere gideceklermiş… Oralara da aydınlık ve güzellik taşımakmış amaçları… Yumurtacılar… Örgüt üyesi (!) 90 lılar…

Erdal… Erdalım… Kardeşim… Senin "son bakışını" gördüm geçende, Uludağ Üniversitesi’nden iki kolektifin gözünde… Senin inancını gördüm… Ve gördüm ki; devrimciler sadece siyah beyaz fotoğraf karelerinde değil yaşamın içinde de çok güzel ve çok yakışıklı… Rahat uyu… Mezarına yıldızlar yağsın Erdal… Kardeşim…
Fırat YILMAZ
Bursa Hakimiyet Gazetesi
Bu ülkeyi seven, bu ülkenin AKP eliyle emperyalizme peşkes çekilmesine karşı olan, yüreği insan ve yurt sevgisi ile dolu olan herkesi Öğrenci kolektiflerini desteklemeye çağırıyorum.
Saygılar.
Ali İhsan Uğuz

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.