Yalnızlaşan Başbakan Erdoğan’ın Çaresiz Bölücülük Girişimi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Dış politikası tamamen iflas eden, “Gezi” Direnişinde vatandaşına olağanüstü sert ve orantısız güç kullanan, en doğal anayasal direniş ve protesto hakkını kullanan vatandaşına “çapulcular, ayyaşlar, kemirgenler” diye hakaret eden Başbakan Erdoğan ve hükümeti, artık “Kraldan Çok Kralcı” moduna girdi.  Yani emperyalizm tarafından İslam dünyasına “Ilımlı İslam Siyaset Modeli” olarak tayin edilen Başbakan Erdoğan’ın elinden bu rol alındı. Artık dış emperyalist desteği kaybederek yalnızlaşan Başbakan Erdoğan; yeniden emperyalistlerin gözüne girmek, ülkeden hızla çıkan “sıcak para” yı Barzani’den alacağı ucuz petrolle de telafi etmek için, resmen Türkiye’yi bölme sürecini hızlandırdı.

Artık son kozlarını oynayan Başbakan Erdoğan, Barzani’yi Diyarbakır’da Toki evlerinin açılışına davet ederek, resmi ağızdan cumhuriyet tarihinde ilk defa “Kürdistan” kavramını kullanmış; etnik şoven Kürtçülerin büyük Kürdistan devletini kurma hayallerinin gerçekleşebileceğine olan inançlarını, Türk hükümeti olarak güçlendirmiştir.

AKP hükümeti; uzun zamandır “Çözüm” veya “Barış” adını verdiği PKK ile müzakere ve anlaşması gereği, ülkenin Güneydoğusu ’nu tamamen PKK’ya terk etmiş durumdadır. PKK, dağı taşı PKK flamaları ile donatıyor; resmen şehitlikler açılışı yapıyor.  PKK, Güneydoğu illerimizde güvenlik örgütü kuruyor, yol çeviriyor, kimlik soruyor. Mali örgüt kurarak vatandaştan resmen vergi topluyor. Sokaklara Kürtçe tabelalar asılıyor. Devletin, kendi arazisinde karakol inşa etmesini dahi engelliyor. Güneydoğu'daki ilçelerimize PKK, kaymakam atamaları yapıyor! Bu kaymakamlar, 'Bizden habersiz hiçbir iş yapmayacaksın!' diye devletin resmi kaymakamlarını tehdit ediyorlar. Ordu kışlasına çekilerek, polis ve jandarma karakollarda hapsedilerek resmen Türk devleti, bölgeden çekilmiş durumdadır! Özetle “Barış” denen süreçte hükümet, resmen ülkemizin Güneydoğusunu PKK’ya teslim etmiş, fiilen ülkeyi bölmüştür.

Şimdi, dört yıl önce 2009 yılında “Açılım” politikalarının ilk aşamasında yaşanan Habur rezaleti, bir kez daha büyük ve resmi bir nitelikte bu defa da Diyarbakır’da yinelenmektedir. Başbakan Erdoğan kendisine olmadık hakaretleri yapan Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı BDP’li Baydemir’i makamında ziyaret ederek, ona en sıcak ve en samimi duygularını iletiyor.

Gericiliğin, Bölücülüğün ve etnik Kürtçülüğün Diyarbakır buluşmasında Kuzey Iraklı Kürt sanatçı Şıvan Perver ile Türkiye’den İbrahim Tatlıses, adeta  “Güney” ve “Kuzey” “Kürdistan” ın birleşmesini sembolize edercesine düet yapıyorlar.  Arka planda gerici ve bölücülüğün Başbakanı Erdoğan ve etnik Kürtçülüğün lideri olmaya çalışan Barzani el ele veriyorlar. Barzani, AKP’nin PKK ile yaptığı işbirliğine “eyvallah” diyor; yeter ki bu “Büyük Kürdistan” ın oluşum sürecinde kendi liderliğine halel gelmesin!

Gericiliğin, Bölücülüğün ve etnik Kürtçülüğün Diyarbakır buluşmasının “Show” yönü bir tarafa, diğer tarafta Başbakan Erdoğan, Barzani ile bazı önemli konularda siyasi mutabakat sağlıyor.

Her iki tarafın basına verdikleri bilgiye göre Başbakan Erdoğan ve Barzani, dört konuda tam anlaşmış durumdalar. Ancak basına açıklanan bilgilerle, açıklanmayan bilgiler arasında muhakkak ki bazı farklılıkların olacağını da her zaman akılda tutmak gerekir.

Basına açıklanan bilgiye göre her iki tarafın anlaştıkları noktalar şunlardır:

  1. 1,5 ay içinde Irak' Kerkük boru hattından gelen petrolün Yumurtalık hattına akması,
  2. 2 adet sınır kapısın Kürdistan Bölge yönetimine açılması,
  3. PYD' ye karşı birlikte mücadele edilmesi,
  4. Çözüm sürecine Barzani'nin desteği

***

ABD ve AB’nin önde gelen politikacıları, artık ülkemizin Başbakanı Erdoğan’ı gözden çıkarmış durumdalar. Hatta 90’lı yılların ortasında, Erdoğan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı iken, ABD çıkarlarını savunmak için Erdoğan’ı bugünler için hazırlayan ABD’nin o zamanki Ankara Büyükelçisi Morton Abramovic bile bizzat AKP’nin dış politikasının tamamen iflas ettiğini ilan etti.

Muhakkak ki emperyalizmin Erdoğan’a karşı bu politika değişikliğinin ülkemizdeki Haziran ve Temmuz aylarındaki büyük “Gezi” direnişinin ve Temmuz ayı başındaki Mısır halk devriminin büyük rolleri olmuştur. Çünkü bütün bu olaylar, Erdoğan ve AKP hareketinin Ortadoğu’da hemen hemen bütün İslam ülkelerindeki itibar ve etkisini yok etmiştir. Kısaca Erdoğan ve AKP artık emperyalizmin işine yaramamaktadır.

ABD ve AB yönetimlerinin Erdoğan’a karşı değişen tutumları;  aynen bire bir, ABD’de Pennsylvania’da CIA’nın kanatları altında yaşayan F. Gülen’e de yansımış, bir zamanların AKP hükümetinin gizli ortağı olan cemaat ile AKP’nin arası iyice açılmıştır. Bu konuda en belirgin çatlak, neredeyse iki sene önce MİT müsteşarı Hakan Fidan üzerinden Başbakan Erdoğan’a, hükümetin PKK ile Oslo görüşmeleri nedeniyle soruşturma açılma girişimi olmuştur. Anımsanırsa Başbakan Erdoğan, cemaatin bu atağını, Hakan Fidana özel dokunulmazlık yasası çıkararak savuşturmuştur.

Ancak AKP ile cemaat arasındaki çatlak giderek büyümüş; en son AKP hükümetinin “Dershanelerin Kapatılması” daha doğrusu “Dershanelerin işletilmelerinin hükümetin iznine bağlanması” konusu ile iyice tavan yapmıştır. Oysa Başbakan Erdoğan, daha bir hafta önce “Kızlı Erkekli Öğrenci Evi” çıkışıyla, öğrencilerin dindar ve muhafazakâr eğitimi için onları cemaatin tuzağına düşürecek kirli bir kampanya başlatmıştı. Anlaşılan bu kampanya cemaati asla tatmin etmemiş ki cemaat ve yandaşları ısrarla ve inatla “Dershaneler” konusu üzerinden Erdoğan hükümetine saldırmaktadırlar.

Bilindiği gibi ülkemizde eğitim sistemi de sorunludur; özellikle orta ve lise eğitimin yetersizliğini “Özel Dershaneler” gidermeye çalışmaktadır. Bu eğitim bozukluğundan ve boşluğundan da en çok F. Gülen cemaati yararlanmakta; özel dershaneler açarak hem cemaate finans kaynağı sağlamakta hem de gençleri bu yoldan kendi dini ideolojik ağına düşürebilmektedir.

Özetlersek, Erdoğan ve hükümeti artık yıpranmıştır. Borç ve sıcak para ile yaratılan “yalancı cennet” te giderek bozulmaktadır. İçerde; Haziran ayının şanlı “Gezi” direnişi, sonbaharın ODTÜ direnişi, dışarda ise Erdoğan ve hükümetinin siyasi yalnızlığı artık bu hükümetin gidici olduğunun açık göstergeleridir.

İşte Erdoğan ve hükümeti, artık sonlarının yaklaştığını hissettikçe hırçınlaşmakta ve bu akıbeti önlemek için akıl almaz hatalı ve son derece riskli siyaset yapmaktadır.  Buna en son örnek, gericilerin, bölücülerin ve etnik Kürtçülerin Diyarbakır buluşmasıdır. Bu buluşmada Erdoğan’ın amacı, kraldan çok kralcı bir duruşla, yani Türkiye’nin bölünmesi için uğraşan emperyalistlerden daha gayretli bir bölücü politika ile yeniden emperyalistlerin gözüne girmek ve Irak’ın kuzeyindeki Kerkük petrollerini ucuza kapatarak, cari açık sorununu bir derece hafifletmektir.

***

Başbakan Erdoğan ile Barzani arasında varılan mutabakat metnin basına sızdırılan üçüncü maddesinde “PYD' ye karşı birlikte mücadele edilmesi “ konusu ise gerçeği yansıtmayan ve gerçekte kamuoyunu aldatmaya yönelik bir konudur. Çünkü Kürtçülük hareketinin başarıya ulaşması, yani Büyük Kürdistan devletinin kurulabilmesi öncelikle bir Kürt Ulusunun yaratılmasına bağlıdır. Fakat Kürtler bölgede Türkiye, Irak, Suriye ve İran gibi dört farklı ulus devlette yaşamaktadırlar.

Kürt ulusunun oluşmasının koşulları ise;

  • Dört farklı ulus devletlerde yaşayan Kürtlerin bir araya gelerek kaynaşmasına,
  • Ortak bir dil olarak Kürtçenin gelişmesine,
  • Ortak ve oldukça bağımsız bir ekonomik ve ticari alan yaratılmasına ve de
  • Özellikle de bu bölgelerin özerk siyasi yönetilmesine bağlıdır.

Kürt ulusunun oluşması için çok farklı planlar var. Kuzey Irak artık özerktir ve giderek ekonomik bağımsız hale gelmektedir.

Sıra Suriye ve Türkiye’deki Kürt bölgelerini özerkleştirmeye ve bu ülkelerde Kürt ulusal bilincinin geliştirilmesine gelmiştir. 2,5 yıl önce Suriye’de Esad’a karşı terörist dış takviye güçlerle birlikte silahlı ayaklanma organize edilince, Kürt uluslaşma sürecinde de bütün umutlar, Irak’taki Barzani yönetiminden sonra, ayrılıkçı Kürtçülerce “Batı Kürdistan” denilen Suriye’nin kuzeyindeki bölgede “Özerk Kürdistan’ın oluşmasıydı. Fakat Suriye’deki iç savaşın gidişatı bu umutların giderek suya düşmesine neden oluyor.

Çünkü aslında bu konuda varılan mutabakat, “ PYD ’nin  Şam’la ipleri koparması” yani Suriye’nin Kuzeyinde de özerk bir Kürt bölgesinin kurulması konusunda Başbakan ve Barzani anlaşmışlardı. PKK'nin Suriye kolu olan PYD 'nin nihai stratejisi, Büyük Kürdistan'ın batı ayağını inşa etmektir. Bu stratejik hedef, doğal olarak Şam'ın karşısında olmayı gerektirir. Ancak PYD son dönemde, Esad’ın savaşı artık kaybetmediği, belki de hiç kaybetmeyeceği gerçeğini fark ederek, “tarafsızlık” rolünü oynamaya çalışmaktadır.

Sonuçta Suriye’de Esad’ın emperyalist işbirlikçisi gerici teröristlere karşı başarılı direnişi; Kürt uluslaşma sürecinde de Irak’taki Barzani yönetimindeki özerk yönetiminden sonra özerkleşebilecek ikinci Kürt bölgesinin Suriye’de değil Türkiye’de olabileceğini göstermektedir. Başbakan Erdoğan’ın “Açılım” politikaları, en son gerici bölücülerle etnik Kürtçülerin Diyarbakır buluşması, bu umutları daha da artırmıştır. Erdoğan'ın "Diyarbakır değiştikçe, Irak değişecek, Suriye değişecek" sözleri, pratikte "Önce Türkiye, sonra Irak ve Suriye bölünecek" anlamındadır! BOP Eş Başkan’ı bu görüşte!

***

Kürtçü bölücülere daha fazla cesaret ve umut vermek için Başbakan Erdoğan Diyarbakır konuşmasında, "Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını göreceğiz" vaadinde bulundu. Bu ifade, açıkça “Genel Af” ın kamuoyunun tartışılmasının sunmaktı.

AKP, her zaman olduğu gibi, bu konuda da çok sinsi, olağan üstü şeytani politika yapmaya çalışıyor. Önce “Genel  Af” konusu; yandaş ve yalaka basın tarafından, muhakkak ki iktidardan aldığı bir işaretle Diyarbakır’daki  Kürtçüler ve Bölücüler buluşmasından bir-iki gün önce, Ergenekon davasından tutuklu, 38 yıl müebbet hapis cezası alan gazeteci ve CHP milletvekili Mustafa Balbay’ın ağzından tartışmaya açıldı. Yalaka basına göre, güya Mustafa Balbay, Sosyalist Enternasyonal’in Genel Sekreteri Şili’li Ayala’nın hapishanede kendisini ziyarette “Bu işin, yani iç barışın teminin tek çözüm yolu, Genel Aftır” demiş! Sayın Mustafa Balbay, sonradan Avukatları aracılığı ile bu çirkin ve alçakça iftirayı şiddetle ret etmiş; Ergenekon, Balyoz vs. gibi siyasi davalarla ve ülkenin siyasi durumu ile ilgili görüşlerinin asla değişmediğinin altını çizerek, açıklamıştır.  

Başbakan Erdoğan'ın hapishanelerin boşaltacağını açıklaması, aslında Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların bir düzmece olduklarının itirafıdır. Bütün bu siyasi davlar aslında bir “Genel Af”a gerekjçe olsun düye düzenlenmiş, sahte davalar olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.

Ancak halkımızın tepkisi bu tertiplere, “Genel Af” oyunlarına karşı çok büyüktür!. Başbakan Erdoğan'ın hapishaneleri boşaltacağını açıkladığı günün hemen ertesinde; Başbakan Yardımcı Beşir Atalay, İçişleri Bakanı, onun arkasından Milli Savunma Bakanı hep birlikte Başbakan’ın Diyarbakır konuşmasındaki genel af imasını, Başbakan’ın geleceğe dönük düşlerinin ifadesi diye yorumlayarak yalanlamaya çalışmışlardır. “Halk Yerse” modunda Başbakan Erdoğan, “Genel Af” zokasını şöyle bir denemiş; ama halkımız yememiştir!

Türkiye Cumhuriyetini n kurulması uğruna binlerce şehit verildiği gibi bu aziz vatanın birliği ve bütünlüğü için de binlerce şehit verilmiş;  binlerce genç insan bedenlerinin bütünlüğünü yitirmiştir!

Yok, öyle üç kuruşluk bir iktidar için vatan satmak!

“Şehitler Ölmez; Vatan Bölünmez!”

“Birleşe birleşe kazanacağız!”

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.