Yeni Anayasa Paketi Neden Demokratik Değil? Anayasa Paketine Hayır Demek Yeterli mi?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Bu anayasa değişikliği tantanası, bahar aylarından beridir süregelmekte. İşin çok boyutu var elbette. Lakin ben eğitimim ve uzmanlığım hasebiyle hukuki boyutuna pek değinemeyeceğim. Öyleyse geriye siyasi, toplumsal ve doktriner boyutu kalmaktadır işin.
Yazılı ve görsel yayın mecralarında ekseriya demokrasi ve darbe sözcükleri dile getirilmektedir. Bunlardan da birincisi tartışmaya değerdir diye düşünmekteyim, zira halk demokrasi kavramına ilişkin çok büyük bir anlam karmaşası içersinde ve demokrasi ülkemize, maalesef anlam daralmasına uğramış, ‘’seçimlerde salt çoğunluğu bulan zümrenin mutlak iktidarı’’ olarak anlaşılmaya başlanmıştır.
 
Hal bu ki çoğulcu demokrasilerde bilhassa BM’de 1966 yılında kabul görmüş siyasi ve medeni haklar yasasına göre, insan hakları ihlallerinin yapılmaması dolayısıyla azınlıkta olanların (burada kasıt sadece etnik azınlıklar değil, kültürel ve ideolojik azınlıklardır da aynı zamanda) da haklarının korunması olmazsa olmazdır.
Demokrasinin en ileri olduğu ülkeler bugün Avrupa’dadır. İlginçtir ki ABD ise demokrasi bakımından ziyadesiyle geridedir ve BM’nin insan haklarına ilişkin tuttuğu raporlarda sürekli olarak utandırılmaya tabi tutulmaktadır.
Klasik demokrasi, toplumun kendisini yönetmesi, ortak iradeyi sağlamak için bu görevi ifa edecek mekanizmayı oluşturması anlamına gelmektedir. Burada çok ince bir ayrıntı vardır ki, eğer demokrasinin, demokrasiyi denetleyecek katı kurum ve mekanizmaları olmazsa, demokrasi kolaylıkla demokrasi olmaktan çıkabilir ve halk kendi temsilcileri yerine kralları seçme hatasına düşebilir.
Modern bir çoğulcu demokraside ise, kimlik önemli bir kavramdır. Çünkü çoğulcu demokrasi, çok kültürlülüğe ilişkin bir husustur.
Kimlik ise, kişi, topluluk ve ulusal kimlik olarak sonra gelen öncekini kapsayacak nitelikte tanımlanabilir. Bu çerçevede kimlik dikey ve yatay olarak genişletilebilme imkânına sahip olur.
Çoğulcu bir demokraside amaç, kimlik üzerinden siyaset yapmak değil, kimlikleri güvence altına almaktır. Bu haseple mesela; laiklik olmazsa olmazdır çünkü laiklik çoğunluğun, azınlık üzerinde baskı kurması engellenir. Herkesin inanç özgürlüğü garanti altına alınmış olur. Eğer laik yahut seküler yapı yıkılmaya veya çözülmeye başlarsa burada demokrasiden söz etmek oldukça zor olacaktır.
Bir ülkedeki sistemin demokratik olabilmesi için, iradenin mutlak suretle özgür olması gerekir. Eğer irade özgür değilse, çeşitli gruplar yahut kişilerin inhisarına tabi ise burada demokrasiden söz etmek mümkün olmayacaktır.
Unutmayalım ki, demokrasi demek, başıbozukluk demek değildir. Bu ince ayrım gözden kaçırılırsa, demokrasi, demokrasi olmaktan çıkacaktır.
Demokrasiye – ve aynı zamanda konumuza- ilişkin en önemli kavram ise belki de Montesqieu’nün güçler ayrılığı ilkesidir. Bilindiği üzere, yasama, yürütme ve yargı erklerinin her birisi farklı iradelere devredilmezse, bu üçünden ikisi aynı elde temerküz ederse bu da mutlak bir anti-demokratikliğin işareti sayılır.
Eğer bu 3 erkten 3 ü de aynı elde toplanırsa, bu da apaçık bir “totaliterizm”dir. Rejim bu üç erkin tek elde toplanması yoluyla kolayca demokratik bir yapıdan totaliter bir yapıya geçebilme imkânına kavuşur.
İşte AKP’nin bu yeni anayasa paketinin içindeki tartışmalı üç maddeyle yapmaya çalıştıklarından birisi budur. Bu açıdan, bu yeni paket, 1982 anayasasından daha demokratik bir anayasa olmayacaktır.
“Ama 1982 Anayasası anti-demokratik, onu kaldırmak daha demokratik bir ortam yaratacaktır.” Aldanmacasına düşülmemesi gerekmektedir. Zira 1982 anayasası bugüne gelinene kadar 16 kez değiştirilmiştir. Ayrıca darbe anayasası denen 1982 Anayasasından bile daha anti-demokratiktir bu yeni taslak. Varın gerisini siz düşünün…
Neden mi? Çünkü yargı, yasamanın ve dolayısıyla da yürütmenin ve dolayısıyla da Başbakan’ın tekeline geçirilmek istenmektedir. Bu gayet açık ve inkâr edilemez bir objektif gerçekliktir.
Hâkimlerin ve savcıların ipleri, Adalet Bakanlığı’nın daha da eline geçecek ve yüksek yargı adeta Adalet Bakanlığının bürokratik idari bir birimi haline dönüştürülecektir. Çünkü Adalet Bakanı’nın ve müsteşarlarının bilhassa Yüce Divan üzerinde büyük yaptırım gücü bulunacak böylelikle demokrasinin olmazsa olmazı güçler ayrılığı ilkesinin yürürlüğü kaldırıldığı gibi aynı zamanda da, Hitler Almanyası’ndaki gibi bir kazanın yaşanmaması için fren vazifesi yapan yargının, yasama ve yürütme üzerinde denetleyici işlevi ortadan kaldırılacaktır.
Düşünün, kendinizi müstakbel anayasanın yürürlüğe girmesi sonrasında bir hâkimin yerine koyun. Sizi atayan, neredeyse hayatınızı elinde tutan bir iktidar aleyhinde bir karar vermeniz mümkün olacak mıdır? Eğer ben aleyhte bir karar verirsem, bu iktidar benim canıma okur, diye düşünmez misiniz?
Bir ikinci husus ise, AKP’nin seçimlerde iktidarı kaybetmesi takdirde, Yüce Divan’da yargılansa bile, önceden kendi adamlarını atayarak paçayı kurtarma gayretidir. Bu da gözlerden kaçmamıştır.
Sözün özü, eğer 12 Eylül 2010’da sandıktan Evet çıkarsa Türkiye daha totaliter bir ülke olma yolunda büyük bir adım atacak ve hasta olan demokrasi ölecek. Eğer HAYIR oyu çıkarsa, Türkiye daha demokratik bir ülke olmayacak ancak daha demokratik bir ülke olma yolundaki şansını yitirmeyecek.
Bu noktadan sonra, Hayır çıkar ise, daha demokratik bir anayasanın, ancak “iyi niyetle” toplumun tümü tarafından hazırlanması gerekli olacaktır.
Yani, anayasa toplumun tümünün ortak iradeyi bulmak amacıyla oluşturacağı bir metin ise, bu metni bir partinin sadece 3–5 adamı değil, ülkenin tüm kuruluşları, kurumları, sınıfları… Kısacası tüm millet oluşturmalıdır.
Bu sebeple tıpkı Avrupa’da olduğu gibi halk bu konuda bilinçlendirilmeli ve belki de tek tek maddeler oylanmalıdır.
Hülasa edersek, bu referandumda ilk olarak iktidarın totaliterlik ve Yüce Divan’da yargılanmadan kaçma heveslerine HAYIR demeli, ardından da mutlaka 1982 Anayasasını, bütün milletin iradesi ile değiştirmeliyiz.
İktidar unutmamalıdır ki, bu halk koyun değildir ve samimiyet gözyaşlarında değil, kalpte ve dimağdadır. Yüce Türk Milleti bu samimiyetsizliği anladığı gün, onu aptal yerine koymaya çalışanlara cevabını en sert biçimde verecektir.
NOT: Anayasa ve Demokrasi kavramlarının bilhassa hukuki kısmı hakkında hem genel hem de detaylı fikir edinmek isteyen okuyucularımız, mutlaka aşağıdaki bağlantıdaki yazıyı okumalılar. Bu güzel, kaliteli, tarafsız ve aynı zamanda felsefi yazı için Sn. Öykü Didem Aydın Hanımefendilerine buradan teşekkürü bir borç bilirim.

Yorumlar

referandum'dan hayır sonucu çıkarsa,

bu durumda anayasayı gözüne kestirmiş ikdidarın, ve ts. iç hizmetler kanunu 35. madde yi değiştirme önerisiyle akp. ile paslaşan ana muhalefet partisinin b- planının ne olduğunu merak ediyorum ve kestiremiyorum.

değerli görüşlerinizi aktardığınız makaleniz için çok teşekkür ediyorum.
vaktimi harcamanın karşılığında, önemli bilgiler görüşler edindim.
cevabını merak ettiğim soru hakkında görüş belirtmenizi rica ediyorum.
saygılarımla asım bey.

Cevap

Alakanıza teşekkürler İrfan Bey.

Açıkçası ana muhalefet partisinin b planının ne doluğunu bilecek bir mevkii de olmadığından ötürü, sorunuza vereceğim yanıt afaki olmaktan öteye geçemeyecektir, bu sebeple ancak varsayımlar üzerinden senaryolar yazabiliriz.

Fakat ana muhalefet partisinin söylemlerinden hareketle diyebilirim ki, kendileri de bu anayasanın değiştirilmesini arzu etmektedirler ancak, hem oluşturulma süreci hem de toplumsal yaşamı şekillendirme anlamında gerçek anlamda demokratik bir anayasa oluşturulmasını istemektedirler. Bu şekilde değiştirilmesi, demokrasi adına bir gelişme değil, yozlaşma olacaktır.

CHP'nin yetkili ağızlarından Prof. Dr. Süheyl Batum'un konuya ilişkin görüşlerini size yansıtmam daha doğru ve sağlıklı olur diye düşünüyorum.

http://www.facebook.com/Prof.Dr.Suheyl.Batum?v=wall#!/note.php?note_id=142117969140537&id=129059267119340&ref=mf

Saygılarımla

anti demokratiklesme

Ben almanyada yasayan,hatta alman pasaportu olan kirsehir dogumlu bir türkiyeliyim,1980'de almanyaya geldim ve hala bu ülkede yasiyorum,..yillardir korktugum bir tek sey var! insanlarin birgün mahallemde,sehrimde hatta ülkemde istemiyorum taleplerini yüksek sesle bagiracak olabilmeleri.
Benim informasyon kaynagim bircok kisininde oldugu gibi gazete ve televizyon,birde buradan türkiyeye izine gitmis olan tanidik insanlar..yukaridada degindigim gibi,insanlarin baskalasma arzu ve talepleri ürkütücü bir boyut almis gibime geliyor..
demokratik düsüncenin bir an önce farkli insanlarin haklarinin korunmasi dogrultusunda cok düzgün ve istikrarli icraatlarda bulunmasi gerekiyor..
siyasi partilerin bu dogrultuda SIK SIK sempozyumlar yapmasi gerektigini düsünüyorum!!

saygilar

Anayasa

Anasayi degistirmye calisiyor ama bunu basaramicaklar Atamizdan yadigar o kurallar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.