Yetmedi mi Canımızın Yandığı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Selvihan ÇİĞDEM

    2 Temmuz 1993 yılında yaşanan “Sivas Olayları”nın üzerinden 17 yıl geçti. “Ateş düştüğü yeri yakar” derler. Otelde yitirdiğimiz canlarımızın yakınları o acıyı ilk günkü gibi taşırlar yüreklerinde şüphesiz. Ancak ateş sadece düştüğü yeri yakmakla kalmadı bu kez. Tüm yurdu sardı. Maraş, Çorum, Erzincan derken Sivas da tarihe derin yanıklarla kazındı. Aradan geçen yıllar unutmadı, unutturmadı Pir Sultan diyarında yaşanan acıyı…

   Neydi kavgası yobazın hayatında hiç tanımadığı 32 canla? Kimin eline ne geçti yangından geriye kalan küllerden başka? Ne değişti hayatlarında insanlar yitip gittikten sonra? Hiç vicdan muhasebesi yapmadılar mı göğe yükselen kara dumanların sahipleri?

   Evet, o yangını çıkaranların, o yangını çıkarttıranların ve o yangına göz yumanların hayatlarında bir şey değişmedi. Onlar o küçücük karanlık, küflü dünyalarında, kendi kabuklarında tüm acizlikleri ve eziklikleriyle yaşamaya devam ettiler. Hiçbir şey yapmamışçasına vicdanları kendi çaplarında rahattı da. Böyle gelmiş böyle gider mezar kasvetinden farksız hayatlarını devam ettirdiler rezilce. Acıyarak baktık o çok abdestli, namazlı, dini bütün hallerine.

   Ve “Madımak” küllerinden doğdu; büyüdü büyüdü bir simge oldu karşılarında, onlar göremediler. Ölüler göremez zaten. Ancak öldürdüklerini zannettikleri “diri canlar”ın omuzlarında yükseldi yakıp yıkmaya çalıştıkları değerler. Neydi vurmak istedikleri hedef?

   Oraya kültürlerini yaşatmak için gelen bir avuç Alevinin kanı mıydı sadece, yoksa asıl öldürmek istedikleri ama 32 canın ölümüne sebep olurken bir türlü öldüremedikleri dinsiz diye nitelendirilen Aziz Nesin miydi? Öyle din falan elden gitmiş de değildi hani. Din elden gitse yuvalandıkları camilerden çıkıp da cihat naraları atabilirler miydi? Bu kadar basit miydi? Perde burada kapandı ve oyun bitti diyenler yanılmaya devam etti.

   Perdeyi kaldırdık bakın ardında sahnelenen neydi? Ne ne demişti aşağılık yobaz orada: “Cumhuriyetin temelleri burada atıldı burada yıkılacak.” İşte şimdi düğüm çözülmeye başladı. Demek ki tek bir dertleri vardı; o da içlerine bir türlü sinmeyen “Cumhuriyet”. Bunu nasıl yapacaklardı, bir araç (bahane) bulmalıydılar kendilerine. Cumhuriyete gönülden bağlı “Aleviler”. İşte şimdi taşlar yerine oturuyordu. Aleviler üzerinden Cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye, barışın getirdiği insan sevgisine, bilimin önderliğindeki aydınlığa, adalete, özgürlüğe gözdağıydı bu. Özünde akıl ve bilinç olan Atatürk ilke ve devrimlerinin üzerine dökülen benzini ateşlemişlerdi. İnsan emeğine çakılmıştı o kibrit. Bundan daha iyi bir ortam bulamazlardı. Şartlar olgunlaşmıştı onlar için. Alevler gökyüzüne el verirken Atatürk’ün, Pir Sultan’ın heykellerini yerde sürüklemişler ve biraz olsun intikam egolarını tatmin etmişlerdi.

   Yüzyıllar önce zamanın iktidarı da kendisine rakip gördüğü Pir Sultan’ı halkı isyana teşvik ediyor diye astırmamış mıydı Sivas’ta? Oysa sormazlar mı hiç Pir Sultan neden isyan etmişti? Osmanlı’nın yaptığı haksızlığa, zulme, fakirliğe, sindirmeye karşı isyan etmemiş miydi? Benim köpeklerimin bile boğazından haram lokma geçmez derken zamanının Sivas valisine “Sen köpek kadar olamıyorsun halkın rızkını yemeye utanmıyor musun?” diye hesap sormamış mıydı? Bu yüzden devlete karşı isyancı diye teşhir edilip darağacına gönderilmemiş miydi?

   İşte Sivas’ın bu kara yazısını Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nda bozmaya and içmişçesine mücadelenin kalbi yapmıştı Sivas’ı. Evet, dediği gibi eli kanlı yobazın, onu bile adam yerine koyan Cumhuriyetin temellerini atmıştı orda. Bu güzel olayın anısına orada kurulan üniversitemizin adına “Cumhuriyet” Üniversitesi denmişti. Gelin görün ki o kalbi yine 2 Temmuz 1993’te ateşte yaktılar Cumhuriyetten nasibini almamışlar. Kuran’dan başka kitaba el sürmemişler. Camiden başka mekana kafasını sokmamışlar. İmamdan başkasına kulak vermemişler. Atatürk’ün “Cumhuriyet fazilettir” demesine karşılık Cumhuriyeti hiç hak etmeyenler.

   Aradan geçen 17 yıl boyunca en fazla konuşulan konu “Sivas Olayları”nın simgesi haline gelen “Madımak Oteli”nin ne olacağı oldu. Kimileri “müze” olsun dediler, kimileri kayıtsız kaldı altında işleyen “et lokantası”na. Faili meçhulleri bulunmadan, arkasında kimler var, bu olaya kimler zemin hazırladı araştırılmadan, devlet vatandaşları arasında ayrım yapma politikasını değiştirmeden (bilindiği üzere zamanın başbakanı Tansu Çiller: “Çok şükür halktan birilerine bir şey olmadı.” demişti sanki otelde can verenler halktan değilmiş gibi), daha da önemlisi kendinden başkasına tahammülü olmayan, birilerinin gazına gelerek farklı kültürden, inançtan olan yurttaşını yakabilen geri kafalı, cahil, yobaz zihniyet değişmeden “Madımak” müze olmuş ya da otel olarak kalmış ne fark eder ki?

   Eğer bu ülkede “Kemalist ideoloji” devlet yöneticileri başta olmak üzere halkın bir kısmını rahatsız ediyorsa, bunu bilen yöneticiler hâlâ laikliği bir tarafa atıp dini kullanarak bu halk tabakasının zaafından yararlanmaya çalışıyorsa ve bu olaylara çanak tutuyorsa, eğer hâlâ ülkenin aydını, gazetecisi, öğretim görevlisi, üst düzey yöneticisi, genci-yaşlısı, liberali, sosyalisti “2 Temmuz”larda sözde yas tutarak çarkın bir dişlisi haline geliyor ama yanlış işleyen bir düzeni değiştirmek için bir şeyler yapmıyorsa daha çok otuzar otuzar yanarız biz.

   Bu sadece “din” meselesi değildir, bu sadece “Alevi” meselesi de değildir. Bu bir yaşam şekli olan “Cumhuriyet” meselesidir. İşte bu yüzden “Sivas Katliamı”nı unutmayacağız unutturmayacağız. Ağlayarak değil, ancak eylem ve düşünceyi birlikte yürüterek “2 Temmuz”ların olmasını engelleyebiliriz.

iletisim@PolitikaDergisi.com

  

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 24’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 24’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.