Yetti Artık!..

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 
Büyük bir ihtimalle bilmiyorsunuzdur:
 
·        Hrant Dink’i öldürmekten sanık Ogün Samast 20 yıl hapis istemi ile yargılanıyor.
·        Hrant Dink cinayetini mercek altına alarak bu vahşetin dibini araştıran gazeteci Nedim Şener için ise, bu nedenle 17 yıl hapsi isteniyor…
 
Bir cinayetin katil zanlısına 20 yıl… O cinayet üzerine araştırma yürüten gazeteciye 17 yıl…
 
Ama Uluslararası Basın Enstitüsü, aynı gazeteciyi “Basın Kahramanı” olarak ilan ediyor ve ödüllendiriyor! Buyurun Türkiye’deki basın özgürlüğünü görün!
Adaletin kılıcını elinde tutanların takdirine kulak verin; arkanızı dönün ve adaletin yerini bulması için kirli bir cinayetin izini sürerek araştırmayı derinleştirmeye çalışan uluslararası ödüllü “kahramanlarımızı alkışlayın… Adalet Bakanı, “Ödül almak kimseye suç işleme ayrıcalığı vermez” diyor… Vermez, doğrudur… Ama sözünü ettiğimiz ödülün adı, “kahramanlıktır… Nedim Şener, yaptığı kahramanca çalışmalar sonunda almıştır o ödülü… Ama Nedim Şener, aynı nedenle 17 yıl hapisle yargılanmaktadır! İşte kahramanlık budur… Yani araştırdığı cinayetin katilinden sadece 3 yıl kadar az bir hapis talebi ile burun buruna, göğüs göğüse, yılmadan sürdürmüştür çalışmalarını…
 
Türkiye’de hâlihazırda 2.000 gazeteci, mesleğini yapmaktan ötürü yargılanmaktadır. 61 gazeteci tutukludur. Ve bu ülkenin Başbakan’ı, İstanbul’un yeni adliye sarayını açış konuşmasında, “Avrupa’nın en büyük adliye binasını açıyorum” demekte ve bununla övünmektedir. Bir ülkenin yönetimini elinde bulunduran kişi, o ülkedeki adliye binalarının büyüklüğü ile övünüyorsa, iş ciddiden de ciddi demektir…
O ülkede 2.000 gazeteci yargı önünde ise ve bunların 61’i halen tutuklu ise, o ülkenin Başbakan’ı kafasını ellerinin arasına alıp, düşünmelidir…
 
Nedim Şener bugün Ergenekon tutuklusudur. Mustafa Balbay da öyle… Türkiye’nin en üst rütbeli komutanları da… Bu durum olağan değildir. İleri demokrasiyi yaşayan ülkelerde görülmemiş ve görülmesi mümkün olmayan manzaralardır bunlar… İlgili Bakanlar bu olağandışı gelişmeler karşısında, “olayların yargıya intikal ettiğini ve sonucu beklemek gerektiğini” söylemektedirler… Peki, bu muhterem kişiler, Anayasa Mahkemesi kendilerini “laiklik karşıtı eylemlerin odağında” olduğu tespitini yaptığı zaman da aynı şeyi mi söylüyorlardı? Yargıtay, Danıştay ve Yüksek İdare Mahkemesi ile kavga edenler onlar değil miydi? Peki, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ı, TBMM’deki çoğunluklarına dayanarak gece yarıları çıkarttıkları kanunlarla hizaya getirmeye çalışanlar kimlerdi? Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararını beğenmedikleri zaman, “Bir yasa çıkartırım, bu sorunu da çözerim” mantığını hukukun üstünlüğü ilkesinin üzerine yapıştıranlar kimlerdi? Evet… Bu ülkede yargının bağımsızlığı kalmamıştır. Bağımsızlık, özgürlük, Cumhuriyet’in değerleri gibi kavramların içleri boşaltılmıştır. Türkiye’nin Batı’sında bu değerleri savunan Atatürkçü aydınlar terörist damgası ile yargılanmakta… Ama Güneydoğu illerimizde ‘demokratik açılım” politikasının himayesinde bölücü terör sokağa egemen olabilmekte, dağları kan gölüne çevirebilmektedir.
 
Devlet PKK terörü ile masaya oturabilmekte, terörün uzantısı olan siyasi yapılanmalar, sürdürülen politikaların gölgesinde Türkiye’nin en büyük meclisinde bu milletin vekili sıfatı ile “görevlerini yapmayı sürdürmektedirler…  
 
Bu ülkenin çivisi mi çıkmıştır? Yoksa tuz mu kokmuştur? Gelin, tarafsız bir gözle olup bitenleri koyun aklınızın aydınlığına ve değerlendirin. Ve bir karar verin... Mutlaka verin. Çünkü yetti artık!
 
faruk.haksal@politikadergisi.com

 

Yorumlar

FELAKETİN DANİSKASI

daha önce bir devlet büyüğümüz.
gazete patronlarını sert bir şekilde uyarmıştı.
iyi çalışmayanı kapının önüne koyun.
köşe yazarları her gün yazımı yazarmış..
haftada bir veya ayda bir yazmalı demişti.
sözde yandaş basın yazarlarından şikayetçi oluyordu.
ama yağcı basında yer alan ,
köşe yazarlarından hiç şikayetçi olmuyordu.
yağcı köşe yazarlar , balcı gazetelerde ,
hakiki zeytinyağından.
sızmasından süzmesinden yazılar yazıyordu.
onlar istedikleri gibi yazıyıyordu.
köşe başlarını tutmuşlardı.
vıcık vıcık yağlı köşe vuruşları yapıyorlardı.
manşetlerde kalemlerinden şapır şapır bal damlıyordu.

ergenekon davasında , 18. dalga medyayı vurdu ya.
gazete patronlarıda bir telaş başladı.
önlem olarak köşe yazarlarına ,
gazetecilik dersleri vermeye başladılar.
hergün yazmak yerine ,
haftada bir yazı yazmalarını tavsiye ediliyor.
üç beş köy değiştirmekte denendi , ama çözüm olmamıştı.
gidecekleri başka köyde kalmamıştı.
ya kalem kıracaklar , yada silivriye tatile giderek yangelip yatacaklar.

köşe yazarları , susturulmak isteniyor.
köşe yazarları köşeye sıkıştı.
medyaya çıksalar , döktüre döktüre konuşsalar.
dört köşeli , dört duvarlı mekanlarda zoraki misafir ediliyor.
özgür basın , özgür medya lafta kaldı.
köşelerde damardan ve ciğerden konular yazmak ,
kameralar karşısında anlatmak zorlaştı.

meydan şimdi yağcı balcı basına ve medyaya kaldı.
şekerfaresinden , baklavasından , kadayıfından yazarlar artık.
köşe yazarımı , felaket tellalimi olduğu belli olmaz.
döktürürler artık.
balyozmuş , çarşaf"mış , sarı kızmış , ayışığımış ,sakal ve orajmış.
kafesti , eldivendi , ıslaktı , kuruydu ,daha bir sürü ıvır zıvır.
uydur uydur köşele.

türk diosparası ve devlet baskısıyla ,
obamaya soykırım dedirmemiştik ya.
obamada bizden tırsmış , (meds yeghern) büyük felaket demişti.
büyük felaketin daniskası ülkemizde ,
basında ve medyada gerçekleşti.
meydan felaket tellaliği yapan köşe yazarlarına kaldı.
_____(üçbeş_köyün_tiriviri_yazarı)________SEMERCİ_KÖYLÜ

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.