İçerik Başlığı Sorgulama

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girin. Tek kelime kullanmanız önerilir.

Bölücü Terör Örgütünün Gücüne Güç Katan Demokratik Açılım

Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
15.08.2010

 

17 Ağustos 2009’da “Kürt Açılımı” adı ile süreci başlattığını açıklayan Başbakan’a, Cumhurbaşkanı “biz yapmazsak başkası gelip yapacak” diye destek verdi.
Birinci yılın sonunda MİT müsteşarının bölücü başı ile görüştüğü haberlerini gizlemeye çalışan yandaş medya, bu görüşmenin akıbeti hakkında suskun hükümet tablosu,
konu TSK olunca esip gürleyen “aydınlarımızın” sessizliği ile görmezden gelindi.
“Terörle Mücadele Silahlı Özel Birimi” ile “Demokratik Açılım”a son şeklini veren hükümet, bölücü başı ile yaptığı ısrarlı görüşmeler sonunda kısa süreli ATEŞ KES sözü alabildi.
17 Ağustos 2009’da
Siz kültürel haklar istiyorsunuz,
Onlar da size bu hakkınızı vermedi. Şeklinde söylem geliştiren hükümet.

BOP'tan Bir Mesele ve Çok-kültürcülük Yalanı

Yazar: 
Selvihan ÇİĞDEM

 

Bir varmış bir yokmuş diye başlar bütün masallar. Gökten üç elma düşmüş; biri masalın anlatıcısına, biri dinleyenlere, diğeri de masal kahramanlarına… Diye sona erer. Fakat biz bir değişiklik yaptık ve masalı sondan anlatmaya başladık.
 
Masal bu ya güzel ülkemiz işgal edilmiş, son Osmanlı padişahı I.Tayyip bir düşman zırhlısına binip yabancı ülkeye sığınmış. Birisi de çıkıp boğazdaki demirlenen gemileri gördüğünde “geldikleri gibi giderler” dememiş. Ülke doğudan ve batıdan parçalara ayrılmış, Sevr haritası uygulamaya koyulmuş. Türkiye üzerinde etnik milliyete dayalı küçük devletler kurulmuş. Ama gelin görün ki bu devletler kukla devletlermiş; bağımsızlıkları yokmuş. Bağımsızlık garantörlüğü adı altında sömürgeci ülkeler, bu küçük devletlerin kaynaklarını sömürür, insan gücünden yararlanırmış. Bu devletlerin sınırları içinde, ürünlerine pazar yaratır; aynı zamanda kendi kültürlerini de aşılarmış. Sözde bağımsız gibi görünen bu devletler de uygarlık yolunda bir arpa boyu yol alamazlarmış.

Hidayet'in Emeği ve Yeteneği

 

 
Ünlü basketbolcu Hidayet Türkoğlu esiyle birlikte, İstanbul’un bir semtinde yayan olarak bir yerden bir yere giderken, sokakta bağıra bağıra simit satan bir çocuk görüyorlar.

Ünlü basketbolcu birden duraklıyor... Simitçiye yaklaşıyor ve simidin kaç para olduğunu soruyor.
Simitçi,

- 300. bin ağbi, diyor.

Hidayet soruyor:

Tezgahta kaç simit var?
80 tane.

Hepsi kaç para eder?

24 milyon

Al sana 30 milyon. Üstü senin olsun...

Mülkiyet ve Sonrası

 
Kıbrıs sorunu yıllardır BM’nin gündeminde ve artık bıkkınlık sinyalleri gelmeye başladı New York’tan.
 
Belli ki BM Kıbrıs sorununu çözmeye ve gündeminden düşürmeye kararlı.

Kıbrıslı Rumların adaya tümüyle tekrardan sahip olmaları ülküleri nedeni ile her önerilen plana “Hayır” demeleri, Kıbrıs sorununu gereğinden de fazla uzattı ve artık bu sorun dünya barışını, daha doğrusu batı ülkeleri arasındaki ittifakı tehdit eder duruma geldi.
 
NATO-AB ilişkileri, Türkiye-AB Müzakereleri, Ortak Savunma ve Güvenlik Politikası, Barış İçin Ortaklık Politikası, AB-Orta Doğu İlişkileri, Euro Kontrol, Güvenli Uçuş Sistemi ve bunlar gibi daha nice ortak faaliyetler, Kıbrıs sorununun uzamasından olumsuz etkilenmeye başladı.

Uğurlar Olsun Hacı Cav Cav!

 
Amerika’nın “ulusal” bir ekonomisi, bu ekonomiye jandarmalık eden “ulusal” bir ordusu ve yine bu “ulusal” nitelikteki ekonomik çıkarları korumaya ve geliştirmeye yönelik “ulusal” bir siyaseti mevcut...

Ancak bu ulusal nitelikli siyaset, Dünya ölçüsündeki çıkarlarını daha da verimli kılabilmek için anti-ulusal [yani, global] bir reklam kampanyasının arkasına gizlenmiştir… İşte “Yeni Dünya Düzeni” denen yalancı dolmanın deşifre olduğu nokta burasıdır.
Avrupa Birliği içindeki her ülke için de bu böyledir...

Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği’nin içine, bizim “liboş”ların göstermek istedikleri gibi ulusal çıkarlarından vazgeçerek değil; tam tersine, ulusal çıkarları gerektirdiği için giriyorlar.

Yunan Megali İdeası

Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
15.08.2010

 

“Uğursuzluk ve felaket simgesi olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımızda barındırmayız. Bu tehlikeli örgütü ülkemizde tutmamız için ne gibi nedenler ileri sürülebilir. Bu fesat yuvasının gerçek yeri Yunanistan değil midir?” Mustafa Kemal ATATÜRK
Megali idea, üç kıtayı kapsayan Büyük Yunanistan ülküsüdür. Türkiye Cumhuriyetini ilgilendiren, Anadolu ve Marmara’nın Helenleştirilmesidir.
Üç Ayasofya da Fener Rum patrikhanesi önderliğinde faaliyete geçmiştir.
Yunan Anayasası madde 3: “Yunanistan’ın resmi dini Ortodoksluktur, dinin başı Konstantinopolis’tedir”
1992 yılında Avrupa Parlamentosuna, Yunanistan tarafından Pontuslu Rumların soykırımının kabul edilmesi ve 19 Mayıs anma günü olarak tespitine ilişkin bir karar tasarısı sunulmuştur.
19 Mayıs Günü, Pontusluların Soykırımının anma günü olarak 1994 yılında Yunan parlamentosunda kabul edilmiştir.

Gidişat

Yazar: 
Sosyolog Hakan Yavuz
Yazının Yazıldığı Tarih: 
15 Ağustos 2010

Referandumda AKP “Evet”, CHP “Hayır” dese bile, aslında her iki parti, günümüzün en temel sorununda ortak payda da buluşmuştur.
Günümüzün temel sorunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının devam edip etmeyeceği ve yaşadığımız toprakların Türkiye yani, “Türk Yurdu” olarak kalıp kalmayacağıdır. İşte her iki parti, söylemeleri farklı olsa da aynı noktada, yani küresel imparatorluğun milli devletimizi yok etme projesine hizmet etme noktasında buluşmuşlardır.
Her iki parti, Türk Kimliğine mesafeli durmakta, “Ne Mutlu Türk’üm” şiarını “ırkçı” bir söylem olarak değerlendirmektedir. Yaşadığımız tüm sorunların kırılma noktası burasıdır ve her iki parti bu konuda paydaştır.

Haydi Bastır Kılıçdaroğlu! Herşey İyi Gidiyor!

 

Recep bey öfkeli..
Recep bey kaygılı,
Recep bey telaşta...
Yüce divana gitmenin telaşında..
Konuşmaları ele veriyor Recep Bey’i...
Medet arıyor.. Menderesten..
Mevlana’dan, Dadaloğlu’dan, Özal’dan..
12 Mart’tan, 12 Eylül mağdurlarından..
Yeni bir 28 Şubat’ı, çok bekledi, ordudan;
Olmadı, oysa memnundu mağduru oynamaktan..
Ergenekon, Balyoz, Kafes, Eldiven, Ayışığı daha bilmem ne bela,
Darbeler planından, ne yazık ki, bir muhtıra çıkmadı!...
Gözyaşı döküyor Recep Bey.. Medet umduklarına sığınıp!..
Dökülen gözyaşı, asılanlara değil,
Asılanların gösterdiği metanete hiç değil!..
Zinhar yanlış anlaşılması!..
Dilenci gözyaşlarıdır, ailecek salya sümük dökülen.. 
Senden zengindir amma;
Yalvarır-yakarır, gerekirse ağlar, ister senden dilenci!..
Verirsen iyi olursun, vermezsen, öfkeye, bedduaya garkolursun,
Birgün bakmışsın, Ergenekon’a ortak olmuşsun,
Kendini Silivri’de bulursun!..

Son 50 Yıla Damga Vurmuş Bir İsim: Deniz Baykal

Yazar: 
Ozan ÖMERCİ

Cumhuriyetimizin ikinci adamı İsmet İnönü’nün genel başkanlığını genç Bülent Ecevit karşısında koruyamadığı 6 Mayıs 1972 tarihli Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’ndan tam 38 yıl sonra, 6 Mayıs 2010 tarihinde Haber Vaktim adlı Vakit gazetesinin internet sitesine yüklenen bir videoda, CHP Ankara Milletvekili ve eski özel kalem müdürü Nesrin Baytok’la özel görüntülerinin yer aldığı iddia edilen Deniz Baykal; 50 yıla yaklaşan siyasal hayatında belki de Başbakanlığa en yakın olduğu bir dönemde CHP liderliğine veda etmek zorunda kaldı. Her ne kadar yurtiçinde yaptığı çeşitli gezilerle siyasal mesajlar vermeye devam eden Baykal, siyasal kariyerinin sona ermediğini göstermeye çalışsa da, yasadışı şekillerde elde edilip, ortaya çıkarılan bu skandal kasedi sonrası Baykal’ın siyasal kariyeri Başbakanlık göremeden bitecekmiş gibi gözüküyor. Bu yazıda siyasal hayatına böyle talihsiz bir şekilde nokta koyan deneyimli siyasetçi Deniz Baykal’ın hayatını ve siyasal kariyerini değerlendirmeye çalışacağım. <?xml:namespace prefix = o />

Türbana Karşı Dokunulmazlık - 3

 

 
Değerli okuyucular, bu konuda ve bu önerimde ısrar etme sebeplerim de, referanduma yaklaştıkça ateşlenen siyasi bir ortamda ve evet oylarının önde gittiğini düşünerek haklı olduğum kanısındayım. Karşınızda sizin her hamlenize, istediği gibi karşılık veren riyakarca, yalan-yanlış bilgiler ve din sömürüsü ile kandırılmış yığınların desteklediği bir siyasi anlayış mevcut. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, ekonomik rakamlar üzerinde oynamalar, İsrail ve ABD  ile yapılan danışıklı kavgalar, referandumun 12 Eylül hesaplaşması gibi gösterilmesi, Ergenekon gibi cezalar verilmeden tutukluluğa dönüşen mahkemeler varken demokrasi çığırtkanlıkları gibi örnekler, böyle bir zihniyetin Fazıl Say’ın dediği gibi, siyasete de arabesk yavşaklığının yansımasından başka bir şey değildir.
 
Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği ‘havuzlu villa’ konusunda dahi, AKP yöneticilerinin nasıl demagoji yaptığını hep birlikte görmekteyiz. Tartışmaları asıl mecrasından uzaklaştırarak, Kılıçdaroğlu’nun bitmemiş kooperatif evine ya da villasına adı her neyse ve son olarak R.Tayyip Erdoğan’ın o villalarda kira da olmasına kadar, o villaların nasıl edinildiği konusu yerine, büyüklüğüne küçüklüğüne getirdiler ki o villaların arsasını, Tayyip Erdoğan daha önce yaptığı mal beyanlarında kendisine ait olduğunu göstermesine rağmen…

 

İçeriği paylaş