İçerik Başlığı Sorgulama

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girin. Tek kelime kullanmanız önerilir.

Batı Medyasının Yeni Manipülasyonu

Yirminci yüzyılın son çeyreğine değin "Medya"yı en iyi kullanan kişi bence Hitler'in propaganda bakanı Goebbels'di. Sonrasında bayrağı batı basını devraldı ve halen daha sıkı sıkıya elinde tutuyor.

 

Batı basını bütün dünyayı elinde fırıldak gibi oynatıyor, istediği mesajı da istedi şekilde verip olayları kendi çıkarları doğrultusunda manipüle ediyor.Kolayca haksız olanı haklı, hakkı yeneni de haksız, daha beteri canavar gibi dünyaya takdim edebiliyor.

 

Basının bu gücünü fark ettiğimde daha 10'lu yaşların ilk çeyreğindeydim. Kıbrıs'ta Rumlar hem biz Kıbrıslı Türkleri acımasızca öldürüyor, hem köylerimizi, evlerimizi yakıp yıkıyor, taşınır-taşınmaz mallarımıza, hayvanlarımıza, zahiremize el koyuyordu. Ben o dönem basında, özellikle de Avrupa basınında, sadece, dükkanlarda İngilizlerin evlerinden sarma kağıdı niyeti ile toplanarak bir kenara yığılmış veya yolda belde yerlere atılmış günü geçmiş İngilizce gazeteleri okuyabiliyordum, Türklerin Kıbrıs'ta isyan ettiği ve Makarios güçlerinin silahlı müdahalede bulunmak zorunda kaldığı haberleri çıkıyordu gazetelerde.

CHP Nereye Gidiyor?

Yazar: 
Gökhan Cebeci

“Benim iki büyük eserim vardır; biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”M.K.Atatürk.

 

   Çok açık ki ikincisini kurtarmadan birincisini kurtarmak olanaksızdır.

 

   Büyük bir deha olmasına karşın hayatı boyunca örgütçülüğe inanmış ve birçok örgütlenmeyi gerçekleştirmiş olan Atatürk’ün göz ardı edilen en büyük özelliği budur.

 

   Ülkenin karanlığa sürüklenişini durdurmak, Cumhuriyet başta olmak üzere Ata’sının devrimlerini ve bütün emanetlerini koruyup kollamak isteyen Atatürkçülerin de Ulu Önder’i örnek alıp örgütlü güç olarak hareket etmekten başka şansları yoktur. Sahip oldukları en büyük örgüt de CHP’dir.

Rumların Kıbrıs Konusuna Bakışı

Dün Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis'in, Rum tarafından günlük çıkan Fileleftheros gazetesinde yayınlanan söyleşisini okudum.  Tam gülermisin, ağlarmısın tarzında düşünceleri var Kasulidis'in Kıbrıs konusunda. Doğal olarak açıklamaları da aynı kategoride.

 

Sanki de Kıbrıs Rum Yönetimi dünyanın en büyük en güçlü devleti ve biz Kıbrıslı Türklerle “lütfen” konuşuyor. Ha keza Türkiye’yle de öyle.

 

Üfürükten bir devletin üfürükten bir bakanı olduğunu unutmuş Kasulidis herhalde. Batmış, çökmüş ve hiç bir saygınlığı olmayan, uyuşturucu kaçakçılığından, silah kaçakçılığına, kadın ticaretinden, kara para aklamaya kadar her tür melanetin yer aldığı, gerçekte de yasal olmayan bir devletin dışişlerinden sorumlu bir bürokratı. Seçilmiş bir siyasi bile değil.

Askerin Hükümete "İlk" ve En Net" Eleştirisi

Yazar: 
Tamer YAZAR
Yazının Yazıldığı Tarih: 
31.08.2014

Davutoğlu, çok önceden belirlendiği gibi, Başbakan oldu…

Erdoğan da, çok önceden belirlendiği gibi, Cumhurbaşkanı…

 

Merak ettiğimiz şey, çok önceden BAŞKA nelerin belirlendiği… !

 

Aslında bunu merak eden sadece biz SİVİLLER değiliz…

ASKER de o MERAK konusunda hayli net…

 

Ve hatta hayli SERT…

 

Evet…

Vasiliu Hikaye Anlatıyor

Ülkemizin tanınmış bir kitabevinin geleneksel Kitap Fuarı'nda evvelki gece söyleşi yapmış olan Kıbrıs Rum Yönetiminin III. Başkanı Yorgo Vasiliu tam bir manipülasyon ve pazarlama örneği verdi.

 

Anlaşılan Vasiliu hikaye anlatmayı çok seviyor ve hayal gücü de çok zengin.

Önce kendisi hayal gücünü çalıştırıyor ve aklında bir hikaye uyduruyor sonra da kendisinin yarattığı bu hikayeye inanıp dört elle sarılıyor ve pazarlamaya başlıyor. Aynen geçen akşam söyleşide yaptığı gibi.

 

Yorgo Vasiliu'nun Rum Yönetimi Başkanlığını hangi yıllar arasında yaptığını bilmek, söz konusu o 5 yıllık dönemde BM'nin hangi planı masaya koyduğunu, hangi kararı aldığını ve sonucunun ne olduğunu çok iyi hatırlamak lazım, söylediklerine kanmamak için…

Yerel Seçimler, Cumhurbaşkanlığını Seçimleri ve Kurultay

Yazar: 
Alper TEKİN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
02.09.2014

CHP Yerel seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini neden kaybetti ? Nedeni basit. CHP Genel Merkez Yönetim Kurulu 5 kişilik (sonra bu sayı 7'ye çıktı) Yerel seçimler aday belirleme komisyonu kurdu. Doğru bir karar olabilir fakat komisyonun aday belirleme işlemleri yanlış. Neymiş efendim bu komisyon kamuoyu yoklaması, anketler vs. ile aday belirleyecekmiş. Aday belirlendikten sonra Parti Meclisi onayı yani Genel Merkez Ataması. Kaldıki Parti meclisi oylamasıda bayağı muammalı geçti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MYK böyle bir karar ile hata yapmıştır. Bu komisyon eğilim yoklaması ve ön seçim ile adaylar belirlenmeyecekse en azından köy ve mahalle örgütlerine tek tek gezerek fikirlerini alıp rapor hazırlayıp adayı CHP Genel Merkezi'ne sunsaydı daha iyi olurdu. Bazı yerlerde fermuar sistemi ile eğilim yoklaması yapıldı. Yani tek rakamlı belediye meclis üyesi adayları CHP Genel Merkez ataması ile çift rakamlı belediye meclis üyesi adaylarını eğilim yoklaması ile belirledi. Şahsen fermuar sistemini çok saçma buluyorum. Fermuar sistemini yapacağına ya komple önseçim veya eğilim yoklaması ile Belediye Başkan adaylarını ve Belediye meclis üyelerini belirlersin yada bunların hiçbirini yapmazsın az önce yazdığım gibi köy ve mahalle örgütlerini gezip rapor hazırlayarak adayları belirlerseydi daha mantıklı olurdu. En azından örgütün fikri alınırdı.

CHP, Solculuk ve Ulusalcılık Üzerine

Mayıs 2010 da 33. Kurultayda verilen oyların % 100’nu alarak Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP merkez yönetimi, bugüne kadar ana muhalefet partisi olarak üç seçime ve bir de referanduma katıldılar; ancak en son cumhurbaşkanlığı seçimi dâhil bütün seçimlerde bekledikleri ve istedikleri hedeflerinin altında kaldılar.

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, aday belirleme yöntemi ve parti yönetiminin diğer hataları ve yanlış kararları konusunda tartışmak üzere CHP içinde “ulusalcı” olarak anılan bir grup milletvekili, Sayın Emine Ülkü Tarhan sözcülüğünde bir basın toplantısıyla kurultay çağrısında bulundu.

Önce imza toplayarak Kurultayı kendileri toplasın diyen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sonuçta artan baskılara dayanamayarak kurultay toplamaya karar verdi.

CHP'de Kurultay Varmış...

Yazar: 
Murat ŞİMŞİR
Yazının Yazıldığı Tarih: 
31.08.2014, Ankara

Bugün pazar ve Tv kanallarını gezerken Halk Tv de “Gündem özel” programına baktım biraz.. Konu “CHP de kurultay süreci” konuklar Bülent Tezcan, Önay Alpago ve Şaban Sevinç....

Konuşmalara bakarak, Kemal kılıçdaroğlu'nun nerdeyse çok başarılı bir yönetim gösteriyor gibi bir algıyı sürekli pompalama gayretkeşliğine girmiş bir Halk Tv gördüm. Örneğin Şaban Sevinç, CHP üzerine öyle analizler yapıyor ki, sanırsın siyaset profesörü, adam partinin belirlediği kendi üst kurul delegelerinin ne olduğunu kimler olduğunu bilmeden, sanki sadece bu kurultay için yurdun her yerinden ilinden, ilçesinden köyün toplanacakmış gibi anlatıyor ve gelen kişiler CHP li olmayıp o yörelerdeki seçmenler olarak algılatıp, CHP nin bu delegeler yolu ile politikalarını ülkeye anlatacak gibi bir algıyı paylaştı...

Sykes-Picot'un Yansımaları

Yazar: 
Merve Gülçin GÜLEÇ

Osmanlı devletinin Ortadoğu toprakları, İngiliz hükümeti adına Mark Sykes ve Fransız hükümeti adına Georges Picot tarafından imzalanan 16 Mayıs 1916'da gizli bir antlaşma ile paylaşılmıştır. Rusya'nın istediği bölgelere dokunulmamış ve Rusya iç savaş halinde olduğundan, antlaşmadan haberdar edilmiştir.Burada İngiltere'nin en büyük amacı Rusya'yı çevrelemekti.Birinci Kriz evresinde de ABD'de SSCB'yi çevreleme politikası uygulamak amacıyla İsrail'le birlikte pek çok devleti desteklemiş ve İngiltere'nin aynı amaçla desteklediği Bağdat Paktı 1955'te kurulmuştur. SSCB, Ortadoğu'da istediği prestiji ikinci kriz aşamasında,Stalin sonrası " barış içinde birarada yaşa" politikasında yakalamıştır.ABD buna karşılık 1957'de Eisenhower Doktirinini oluşturmuş. Ancak doktirini kabul eden ve etmeyen ülkeler arasında ayrıma yol açmıştır.

Uzun Adam Türkiye'si

Yazar: 
Meçhulyolcu
Yazının Yazıldığı Tarih: 
24.08.2014

Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye üç dönem başbakanlık yapmış bir kişidir. Hükümeti döneminde oğlu, bakanları ve bakanların oğullarıyla birlikte pek çok yolsuzluğa, rüşvete ve usulsüzlüğe adı karışmıştır. Savcıların ve emniyetin bir yıllık fiziki ve teknik takibi sonucunda yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık tespit edilmiş; adı geçenlere tutuklama kararı çıkartılmıştır.

Ne acayip bir yönetimdir ki; yolsuzluğu ve rüşveti ortaya çıkaran emniyetçileri ve savcıları ‘paralelci’ olmakla suçlamış; HSYK, Emniyet Teşkilatı ve savcılara yönelik geniş çaplı bir operasyon düzenlemiştir. Hükümet tarafından atanan yeni isimler, mahkeme kararlarını hiçe saymış, emniyet teşkilatı ise mahkeme kararına rağmen tutuklama yapmamıştır.

İçeriği paylaş