Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Normalleşiyoruz (!)
- Kabahat Kimde?
- Bir Kez Daha Cumhuriyetçilik Temel Kimlik Olmalıdır ...!
- "Hocam, Bu Terör Kime Hizmet Ediyor?"
- Libya’da Neler Olacak?
- 12 Eylül Darbesini Amerika Yaptı
- Haydi Vatandaş, Hep Birlikte Golf Partisine!
- Deniz Gözüyle Bakmak
- Tepkiler Sıradanlaşırken
- Karakolda Doğru Söyler, Mahkemede Şaşar…
- Müzakerelerde Cayan Taraf Kim
- Hidrokarbon Yatakları ve Kıbrıs Sorunu
- Aynı Sudan İçerler mi !
- Toplum, Siyaset ve Din
- Darbe mi? Devrim mi? Demokrasi mi? Siz Karar Verin!
12 Eylül Darbesi ve Mankurtlaşma
Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı romanında eski bir efsaneye dayalı olarak Mankurtlaşma’dan söz eder. Orta Asya’da Juan-Juan adında barbar ve esir ettiği kölelerin algılarını değiştirmede, zihinlerini yeniden kurgulama da ve eski benliklerini silmede çok “başarılı” yöntemler geliştirmiş bir topluluk yaşamaktadır.
Bu yöntemlerden en önemlisi mankurtlaştırmadır. Önce tutsağın saçlarını kazıyarak, saç köklerini tek tek çıkarırlarmış. Bu arada yeni kesilmiş devenin en kalın derisinin bulunduğu boynundan deri parçası alınarak tutsağın kanlar içindeki başına sımsıkı sararlarmış. Taze ve kalın deri tutsağın başını bir mengene gibi sıkarmış. Sonra, deri iyice kurusun ve tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır çölde kızgın güneşin altında bırakılırmış.
Kazınan saçlar dışarı çıkamayınca içe (beyine) doğru büyümeye başlar ve tutsağı çıldırtırmış.
Bu işkence dört-beş gün sürermiş ve çoğu tutsak ölürmüş. Hayatta kalmayı başaranlar ise belleklerini yitirmiş bir şekilde Juan-Juanlar’ın “sağlam” köleleri olurlarmış.
Ama bu köleler artık birer insan olarak değil, ölünceye kadar, geçmişlerini hatırlamayan, belleğini ve bilincini yitirmiş birer yaratık olarak, yani “mankurtlaşarak” yaşarlarmış.
Bilinç ve bellek yittiği için, mankurtlaşan tutsaklar efendilerine büyük avantajlar sağlarmış. İtaat eden, hiçbir tehlike arz etmeyen, ona ne söylenirse yapan ve sadece karnının doymasını düşünen birer yaratık olur çıkarlarmış.
Aytmatov adı geçen kitapta mankurtlaşma kavramını şu şekilde anlatmaktadır:
"Mankurt, efendisine sadık, onun sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen bir yaratık.. Açlıktan ölmemek için yiyecek, donmamak için eskide olsa giyecek verdiniz mi, başka bir şey istemez.. Ve bu mankurt, efendisinin emriyle, kendisinden, aslına dönmesini isteyen öz annesini bile öldürecek kadar kimliğinden ve kişiliğinden uzaklaşır...”
Bu efsaneyi ve mankurtlaşmayı neden anlattık? Aslında Türkiye toplumu son otuz yıldır böylesi bir süreçten geçirilmektedir ve hızlı bir mankurtlaşma yaşanmaktadır. Efsaneyle benzerlikleri çok fazladır.
12 Eylül Askeri Faşist darbesini yapan Juan-Juan’lar Türkiye halklarını esir almış ve mankurtlaştırmak için ellerinden geleni yapmışlardır.
Toplumun zihinsel dünyasını yeniden kurgulayarak mankurtlaştırmışlar, kendine, kendi halkına ve değerlerine saldıran köle durumuna getirmişlerdir.
Hepimizin başına taze ve kanlı deve derisi sarılmıştır. Mankurtlaştırılmaya direnenler ya öldürülmüş ya da hapse atılmışlardır. Direnmeyenler ve mankurtlaşma sürecini kabul edenler ise, karın tokluğuna ve kölece yaşamayı sürdürmeye devam etmişlerdir.
Aydınlar, okumuş-yazmış takımı mankurtlaşmayı en kolay kabul eden kesim olmuştur. Bireysel çıkarlarını toplumsal çıkarların önüne koyarak, mankurtlaşmaya karşı direnen kesimlerden (halktan) uzaklaşmışlardır. Kendi halklarına karşı savaşır duruma gelmişlerdir. 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’nin 31.yılında ne yazık ki hala değişen bir şey yoktur. Askeri darbenin yarattığı siyasi zihniyet, “demokratikleşme” “ileri demokrasi” vb. kavramlarıyla gargara yaparak darbe zihniyetiyle ülkeyi yönetmektedir.
Mehmet Ali Yazıcı
iletisim@politikadergisi.com
Yorumlar
Yeni yorum gönder