2007 Değişimlerinden Başkanlığa Transit Hayal

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son zamanlarda rejim tartışmaları fazlasıyla siyasal gündemi meşgul ediyor. Öyle ki bu tartışmalar yönetim biçiminin değişikliğe uğratılmasına kadar ilerlemiş durumda. Bu tartışmaların ve ortaya atılan sözlerin, sanki üzerinde düşünülerek, mutabakatla ve ilerletilerek bu noktaya kadar geldiği yalanı, tabii ki, politika dünyasına dışarıdan bakmaya mecbur bırakılan kesim için düşünülmesi gayet normal bir durumdur. Fakat iktidarı elinde bulunduranların ve bu tartışmaları ortaya atanların, bunu ne amaçlarla isteyebileceklerini düşünmek için hayal gücümüzün çok da gelişmiş olması gerekmiyor aslında.

Aslında çoğu kişiye yabancı olan ve aslında değişikliğe açık olan halkımın kulağına çok da hoş gelen "Başkanlık Sistemi" ülkenin yönetim biçiminin bir hayli değişmesini öngörmektedir.

Devlet ve hükümet başkanlığı makamlarının ve aynı zamanda tüm bakanlar kurulunun, yani kısaca tüm yürütmenin yetki ve sorumlulukları “başkan”da toplanır. Parlamento içinden oluşmamış bir hükümet, yasama ve yürütmenin birbirine karşı sorumsuzluklarını, daha doğrusu kendilerinde topladıkları sınırsız güçleri yansıtmaktadır. Öyle ki bu çok sıkı bir erkler ayrılığını öngörmektedir. Yasamanın yürütmeyi denetim altına alamaması, yürütmeye çok geniş bir hareket alanı sağlamaktadır ki, teoriyi biraz pratiğe dökersek, bunun günümüz iktidarının en çok arzu ettiği şey olduğunu görürüz. Bu yürütmenin meselelerini, çok daha hızlı bir şekilde, daha az engele takılma şansıyla ve en nihayetinde daha az denetimle yasalaştırmasını ve meşrulaştırmasını kolay hale getirmektedir.

Dediğim gibi, bu tartışmaların ilerlemeci bir yolla bu hale geldiği düşünülse de, en nihayetinde iktidarın emellerini gerçekleştirebilmesi için okyanus ötesi rejim ithalatı öncelikli şart haline gelmiş bulunuyor. Başbakan, üç dönemden fazla başbakanlık yapmam, diyor. Haklı aslında; başkanlık dururken, ne başbakanlığı... “Artık mevcut sistem dahilinde yapılacak her şey yapıldı”, “bundan fazlasını bu sistem kaldıramaz” düşünceleriyle bugünün temellerini 2007’deki Cumhurbaşkanlığı krizini bahane göstererek attılar. Ve ilk elden meşruiyet: 42 milyon seçmenden 29 milyonu halk oylamasına katılıyor ve 19 milyon onay... Yazık olmuş... Yanlış anlaşılmasın, halkın sözünün üstüne elitist düşüncelerle yaklaştığımı zannetmeyin; fakat Türk milletinin gelecek kararı için 19 milyon yeterli olmayacaktır, diye düşünüyorum...

Son anayasa paketi akşam raftayken, sabah kalkıyoruz kabul edilmiş. Sıkı bir erkler ayrılığını öngören bir sistemi amaçlayanlar, gündemdeki anayasa değişiklikleriyle erkleri tekellerinde birleştirip amaçlarına alet etme isteğindeler. Bu başkanlıkla ilgili en belirgin çelişki, en büyük aldatmacadır. Öyle bir sistem hayal edin ki, şu andaki tüm fren ve denge mekanizması anayasal bir şekilde yok ediliyor. Bir iktidar için ne güzel bir hayal ama...

Unutulan şey ise bu sistemin yürütülmesindeki gerekliliklerdir: ideolojik ilkesizlik, zayıf ve disiplinsiz partiler, yerel sorunlara yönelik siyaset (Sartori). Türkiye için bu elementlerin varlığından bahsedemiyoruz... Tam tersi sistem değişikliği, anayasal değişiklikler dahil ülkenin en genel sorunları ile ilgili iktidar emellerini gerçekleştirmeyi hedeflemektedir...

Her şeye rağmen bu sistem değişikliği için beklenen zamanda, öngörülen anayasal değişikliği yapacak çoğunluğun bulunamayacağı inancındayım. Buna rağmen bu ülkede istenen emeller gayet legal bir şekilde işletilebilmektedir, oysa herkes illegal sistemlerin varlığından şüphe ediyor. Unutmayalım ki legal sistemler menfaat dışı çalışsaydı, onları da lağvederlerdi...

Edgar ŞAR
Edgar.Sar@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.