Akp Merkez; Akıllı Olsun Herkes!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Alp Giray

İktidarın, seçim ve sandık yolu ile yenilmesini; Akp’nin evvela Meclis’te muhalefete gerileyip, bir sonraki dönemde de Meclis dışında kalmasını isteyenler yani; bunun yolu ve yöntemi olarak, ve haklılar elbette, yeni bir sağ partinin teşkili ve çalışmasını görüyor. En büyük ve en eski ve en başarısız muhalefet örgütü Chp de, buna eskiden bu yana inandığından olacak, bazı olağanüstü dönem ve süreçler hariç, son otuz yılını sağlaşarak, olmadı sağa yanaşarak geçirdi. Bugün ise, bu durum değişti. Yani 11 yıllık yönetme tecrübesi ve tek tek saymaya gerek duymadığımız tasfiyeler, operasyonlar ve geri dönüşü olmayan hukuki ve gayrihukuki düzenlemeler ile, Akp, sağın veya solun, alternatif yaratıp yenebileceği bir parti olmaktan çıktı ve rakiplerine, hasımlarına olası bir galibiyet için tek bir yol bıraktı. O yol devrimdir.

Bu durum, sadece Akp ile değil, tüm diktatörlük idareleri ile özdeştir aslında. Hiçbir cunta yok ki, yönetmekten sıkılıp gücü başkasına devretsin. Yakın tarihteki Arap kalkışmaları, geçen yüzyılın gençlik hareketleri, “normal” süreç ve teamüllerin ortadan kalkması neticesinde yaşandı. Bir idareyi, partiyi, iktidarı istemese de; durup dururken, hiç kimse canını tehlikeye atıp sokaklarda devletin tam teçhizatlı güvenlik güçlerine taş atmaz. Bedenini Toma denilen araçların altına yatırmayı göze almaz. Kalabalığın arasında “yasadışı” sloganlar atıp kendisinin ve ailesinin geleceğine ipotek koymaz. Bunları yapıyor ve yaşıyor olmanın yolu, akıldışı bir olaylar silsilesinin tam içine düşmüşlükten geçiyor.

Yukarıda bir yola devrim deyip aşağıda bir yola akıldışılık tabelası koymak çelişki midir; sanıyorum ki değildir. Devrimin günlük, sıradan, binlerce kez tecrübe edilmiş bir yaşantı olmaması da bu yüzdendir. Modernizm öncesinde olduğu gibi, korkuyu ıskartaya çıkarıp okun karşısına geçmeye, kılıcın altına yatmaya hiç de imrenmeyen, kentli, modern, ücretli çalışan insanların, az evvel saydığımız şeyleri yapmaları, kime basit gelebilir ki?.. Oysaki çok ilginç, Gezi olayları, Haziran isyanı vb. isimlerle anılan eylemlerde ölen genç insanların akıbetti ve ailelerinin yaşadıkları, şimdiden birer romantik öyküye çevrildi. İktidar olanın pervasızlığı ve gaddarlığı aşikâr; ancak, “bu taraf”takilerin bu konuda daha özenli olmaları gerekmiyor mu?.. Bu arada bir soru, vuku bulan şeylere “halk hareketi” deniyor ısrarla; bizim bildiğimiz, halk, Mahir Çayan’ın veciz ifadesi ile, devrimden çıkarı olan herkestir ve bu herkes; işçiler, köylüler, emekçiler, esnaflar, işsizlerden müteşekkildir. Ancak ölen dört göstericinin üçü öğrenci biri işçidir, hepsi gençtir. Dahası, son elli yıldaki toplumsal olaylarda ölenlerin tamamı gençtir. Niye? Sebep olarak, Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın aksiyoner gençlik geleneğimiz tezleri gösterilecekse, bu, sanıyorum ki soruya yeterli nitelikte bir cevap değildir.

Girişte belirttiğimiz üzere, devrim, bugün için, içsel ve nesnel analizlerin sonucunda, geçmişte olduğu gibi, bizim tek yolumuz olarak belirmedi ve; devirmek istediğimizin bizi ittiği, bizi zorladığı bir olguya dönüşmüş durumda. Demokrat Parti ile Akp arasındaki bağlantıyı görmek, görebilmek; söylediğimizi somutlayacaktır. Sağın ve genel anlamda muhalefetin tek örgütlenmesi olan Dp; dönem itibari ile milliyetçilik, liberallik, kültürel Doğuculuk, işbirlikçi Amerikancılık, kaba İslamcılık gibi sağın belirleyici akımlarını birleştiren ve başarı ile temsil eden ilk oluşumdur. 27 Mayıs müdahalesi ile bu sona erdirildi. Ve Türkiye sağı, sonraki kırk yıl boyunca, kendine gelemedi. Sağ parçalandı ve dört kola ayrıldı; komünizme karşı muhafazakâr-milliyetçi refleski örgütleyen Türkeş, modernizme ve Batıcılığa İslamcı-tarikatçı tepkiyi temsil eden Erbakan, kent-soyluluğa ve seçkinciliğe meydan okuyan ve milletin efendisi köylüyü siyaset sahnesine çıkaran Demirel, ulus-devletin dar kafalılığına isyan eden sermayedar sınıfın öncüsü Özal; dört farklı gelenek yarattılar. Bunların karşısında, ortalama yurttaş muhalefetini arkasına alan Chp, Shp, Dsp dışında bir solun, sosyalistlerin direnme şansı elbette yoktu, hala da yok, olması çok zor.

Bu dört sağ geleneği isteyerek veya istemeyerek yaratan Ordu, kırk yıl sonra, yine isteyerek veya istemeyerek, 28 Şubat ile, bunların tamamını tasfiye etti. Sağ, bu kez yeni-sağ olarak ve yenilenerek, tekrar iktidarı aldı. Farklı olansa, merkeze uzak durumdaki Mhp ve Refah geleneğinin, ortaya kaymasıydı. 12 Eylül öncesinde, baş marjinal ve Meclis’ten çok uzak faşist hareket, askeri darbeye kışkırtarak ayakta kalıyordu ve Milli Selamet, yine yasadışı, merdiven altı tarikatlar sayesinde geniş bir etki alanı yaratabiliyordu. Doksanların ortasında da, gerek diğer sağ partilerin ve sol partilerin birbirine verdiği zarardan faydalanıp birinci olarak sandıktan çıksa da, Erbakan’ın partisi, bugün için hiç de yüksek olmayan bir oy oranına sahipti. Yani merkeze uzak sağın gücü yine kısıtlıydı.

Oysaki “iyi niyet”lerle, Türk Ordusu’nun Batılı-laik, halkçı-milliyetçi Komutanlarının son siyasi marifeti 28 Şubat; ve Ecevit hükümetini revize etmek maksatlı, 2001-2002 yıllarındaki “başarısız” faaliyetler (Hüsamettin Özkan ve işgüzar generallerinki) neticesinde; uluslararası tekelci emperyalizm, örtülü bir darbe ile Hilmi Özkök ve Tayyip Erdoğan’ı, büyük de bir risk alarak sahneye sürdü. Ab kriterleri safsatası ile beş koca yıl, bügünlere zemin yapıldı ve 2007’den itibaren karşı-devrimci saldırı, tüm şiddeti ile başlatıldı. Merkez sağ tasfiye edildi, merkez sol dönüştürüldü. Dincilik, neoliberallik, bağnaz milliyetçilik ve yoz Arapçılık, zengin severlik, Amerikancılık ve Büyük Doğuculuk tek elde toplandı ve Cumhuriyet tarihinin en militan, en vurucu, en güçlü örgütü yaratıldı. Seksen yıl devleti ve kurumlarını yöneten kadrolar, teker teker yok edildi, mahpus edildi, mahcup edildi. Üst düzey saygın bürokratlar, değerli Komutanlar, devrimci yurtseverler; köpeklerin önüne atıldı.

Son altı yedi yıla bakın; merkez marjinalleşti, marjinaller merkezleşti. Hizbullah parti kurdu, Fethullah Gülen iktidara ortak edildi, tarikatçılar memur, İmam-Hatipliler amir oldu. Asker-sivil, Türk-Kürt; otuz beş bin insanın ölümüne müsebbip Pkk neredeyse yasallaştı, Abdullah Öcalan popüler bir politik figür yapıldı. Kemalistler, sosyalistler, samimi dindarlar, yurtsever milliyetçiler; terörist, çeteci, darbeci, en olmadı çapulcudur artık. Bu kesimlerin en ufak aksiyonu, sözü, eylemi, toplumsal talebi; gayrimeşru ve yasadışıdır, konuşmaya hakları yoktur.

Pekala, bu kesimlerin yapabileceği ne kaldı?.. Devrim olduğunu iki kez söyledik burada. Fakat, devrim yapmak için evvela bir devrimi yapmak, yani, onu paradigma olarak inşa etmek gerekiyor. Buna aday bir sol öncü-yapı ise, hâlihazırda yoktur. Polis müdürleri ile cepten görüşüp yürüyüşleri sonlandıran pasifist, Kürtlerden vekillik koparmak için geleneksel orta-yolculuğunu sürdüren revizyonist, yeni süreci okuyamayan işçici-köylücü uvriyerist-popülist parti ve gruplardan bir şey bekleyen kalmadı, diye ümit ediyorum. Varsa da bizden uzak dursun. Dört tane genç çocuğun ölmesini ise, “yükselen halk hareketinin şehitleri” mottosu ile sunan romantik solculuk ise apayrı bir tartışma konusu. Rüya görmek güzeldir; ancak rüyada milyonların zindanların kapısına dayanıp, halk kararını verdi, deyip duvarları yıkacağını görmek, biraz sağlıksız bir duruma işarettir.    

Amerikan sosyolojisi, Avrupa sivil toplumculuğu ve Türkiye oportünizminin ele ele üretip gericiliğe sunduğu çevre-merkez çözümlemesine mi dalmalıyız? Merkez onların, biz çevrede kaldık; onların taktiği ile merkezi mi kuşatmalıyız? (Tamamen mecazdır: Kırlardaki ve kentlerdeki ezilenlerin isyanları ile yönetimleri sallayıp devireceği yönündeki sol-devrim teorilerine geri mi dönülüyor?)

Türkiye solunun eski ve sürekli yanlışlarından biri de, halka daima bir şeyler dayatmaktı. Bunu afişe eden Gezi eylemleridir. Devrim programları, parti tüzükleri, eylem şekilleri; hep beraber gördük, yeni-genç-eylemcilerin kalkışması ile yitip gitti. O yüzden cevap vermenin değil, soru sormanın zamanıdır. Soru sormak içinse, azıcık nefes almak lazım. Herkesin dilinde, “sonbahar sıcak geçecek” lafları dolaşıyor. Sonbahar sıcak falan geçmez, Akp 43 adet yeni Toma ihalesi açtı. Binlerce mermi, biber gazı, fişek sipariş edildi. Para bizzat Başbakan’ın örtülü ödeneğinden geliyor. Polis, suyuyla herkesi serinletir. Sıcak mıcak kalmaz. Yok eğer, bir tane genç kardeşimizin dahi bir yerine bir şey olursa, o zaman yanarız.

 “Sallayın, Akp yıkılacak” lafları gerçekçi değil. Faiz lobisinin, düne kadar Akp’ye toz kondurmayan sermaye gruplarının, spekülasyoncu Batı medyasının elinde oyuncak olmak gibi bir risk var. Akp’nin dayattığı devrimi değil, akılla, sağ ve sol duyuyla teşkil edilmiş, kendi devrimimizi alana taşımak durumundayız. Sürekli Taksim’e çıkma ısrarı başta olmak üzere, polisle çatışmayı çocuk oyuncağına çeviren anlayış ve adamlardan uzak durulmalı. İnternet başında cik’leyip halkı galeyana getiren popüler şarkıcı-oyuncularla araya mesafe konulmalı. Bakanlara, vekillere, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na, kesinlikle hakaret, küfür edilmemeli. Sıradan ve ilk kez sokağa çıkan yurttaşlara zarar verecek eylemlerden kaçınılmalı. Akp’nin ortağı Pkk ve müridi Kürtlerden ideolojik ve politik anlamda uzaklaşılmalı.

“Gazdanadam festivali” gibi yeri, saati, amacı belli etkinlikler artırılmalı, her ile yayılmalı. Önümüzde üç tane seçim var ki, en önemlisi, yerel seçimlere az kaldı, tüm sağ iktidarları ayakta tutan, büyük ve küçük kentlerdeki rantçı sermaye sahipleridir. Bu sebeple İstanbul ve Ankara’nın, Trabzon, Bursa, Samsun, Denizli’nin işgalden kurtarılması, Türkiye’nin yeniden kazanılmasının başlangıcıdır. Park, bağ, bahçe, sera forumlarında Kemalistlerle sosyalistler laf dalaşına giriyor, üzülüyoruz. Bunların bırakın kavga etmeyi, elli sene sonra kavuşmuşlar, sarmaş dolaş uyumaları lazım. Bu kadar mı; hayır, merkez sağın yurtsever ve karakterli isimleri, Agâh Oktay Günerler, Erkan Mumcular, Mahmut Koçaklar bu toplantılara davet ve dâhil edilmeli. Haydar Baş’ın gazetesi, dergilerinde de makaleler yayınlamalı. Yerel sanatçılarla sazlı bağlamalı işler tertiplenmeli. Sonra mı; köyde, kentte, ilde, ilçede, büyük şehirde; nerede bir sinerji, uyum, birliktelik yakalanırsa, o yerin en güçlü partisine, sağı solu bırakın, gidip pazarlık yapılmalı. Tek amaç Akp’den kurtulmak olduğundan, ayrıntı konuşulmamalı.

Referandumu aldılar, eyvah dedik; genel seçimleri aldılar, bittik dedik; ama görüyoruz ki, daha bitmemişiz. Tarih bize belki de son bir şans sunuyor. Son iki yıl ve üç seçim ve belki de yeni bir referandum… Mademki Usta sandık diyor, doğrudur, şimdi sandık zamanı! -Chp, seçim startını Sandıklı’dan verse ya; Gezi ruhu’na da pek yaraşır.

Akp merkez, akıllı olsun herkes!

 

Alp Giray

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.