Atatürk'ü Neden Bu Kadar Çok Seviyoruz?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Şükrü Özen
Yazının Yazıldığı Tarih: 
29.11.2012

"Yas dolu, ölüm kokan bir evde" dünyaya gelmişti. Hayatında karşılaştığı tarifi güç zorluklar, bir zinciri oluşturan halkaların birbirine temasındaki kararlılıkta olduğu gibi, askeri ve siyasi mücadelesini baştan sona örmüştü.

Henüz Osmanlı subayı olduğu yıllarda Anadolu'nun yalnız kasabalarında birbirine düşürülen Ermeni ve Müslüman halkların kapıldığı trajik mikro faşizme de yurt topraklarını işgal etmeye geldiği halde ölümlerine insani tepki gösterdiği Yunan askerlerinin parçalanmış bedenlerine de aynı derin üzüntüyle baktı.

Vicdanının sesine kulaklarını asla tıkamadı Mustafa Kemal. Geleceğin parlak günlerini düşlemekten, bu uğurda ülkesine hizmet etmekten hiç imtina etmedi.

Son nefesini verirken sanki imkansız görünen onca zaferi tatmamış gibi tevazuyla "Allahaısmarladık" diyebildi yalnızca. Atatürk, hep ileriye baktı ama aslını, özünü hiçbir zaman inkar etmeyecek kadar insanlarının ve zamanın can damarlarındaydı. 

İşte bu yüzden, vefatının üzerinden geçen her senenin sonunda farklı kesimlerden yurttaşları daha güçlü bir aidiyet duygusuyla sahip çıkar O'na.  

Sadece korkusuz bir asker, yetenekli bir siyasetçi olduğu için değil. "Çokça" ve "önce" "insan" olduğu için. Hayatının her safhasında "insanın" değerini bildiği ve en büyük hedefini "insanlık idealini" yükseltmek olarak belirlediği için.

Şimdi anlayabiliyor musunuz 5 yaşındaki çocukla 70'lik ninenin nasıl ve niçin aynı gözyaşlarında buluşabildiğini? Halen yüreğimizdeki sevgisini kavrayamayanlar varsa... Keyifleri bilir...

Bizler de "insanlığımızı" biliriz elbet...

 

Mehmet Şükrü ÖZEN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.