Başkanlık Sistemi ve Yeni Anayasa

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet ÇAĞIRICI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
09.05.2012

Başbakan Erdoğan İtalya ziyaretinde yolda iken partisi AKP'den yardımcısı Bekir Bozdağ "Başkanlık sistemi tartışılsın" diye pas veriyor. Arkasından bu pası alan Başbakan Erdoğan İtalya'da basın toplantısında "Milletim Başkanlık Sistemini tartışsın!" diyor. Bunu takiben koro halinde yandaş basında ve TV kanallarında “Başkanlık Sistemi” tartışması başlıyor.

AKP'nin üniversiteli gençlerden yediği çiğ yumurtalar sayesinde nihayet gür saçlara kavuşan anayasa profesörü Burhan Kuzu "CHP zaten 60 yıldır iktidar olamıyor, Başkanlık sayesinde belki iktidara gelebilir!" diye ana muhalefet partisini Başkanlık konusunda ikna etmeye çalıyor. Fakat aynı zamanda meclisteki dört partinin üçer temsilcisinden oluşturulan uzlaşma komisyonu yeni anayasa yazımına "Hak ve Özgürlükler" ile başlanmasına, partiler arasında farklı görüşlere dayanan konuların ise en sona bırakılmasına karar veriyor. Buna rağmen Başbakan illaki "Başkanlık" konusunun tartışılmasını dayatıyor...

Demokratik rejimlerde çeşitli hükümet biçimleri vardır. Ülkemizdeki hükümet biçimi parlamenter demokrasidir. Parlamenter demokrasilerde hükümet parlamento tarafından güvenoyu almak zorunda; ona karşı sorumlu ve hesap vermek durumundadır. Bu sistemde genellikle hükümeti parlamentoda çoğunluğu oluşturan siyasi parti veya partiler arası koalisyonlar oluşturur. Parlamenter demokratik rejimlerde yasama organı olan parlamento sadece yürütme organı olan hükümetin oluşmasında başrolü oynamaz! Meclis aynı zamanda devlet başkanını da yani cumhurbaşkanını da seçer. Kısaca parlamenter demokratik hükümet biçiminde yasama organı olan meclis esastır, temeldir, yürütmeyi belirleyen ve denetleyen odur. Meclis (parlamento) bu sistemin kalbidir.

Buna karşılık parlamenter demokratik hükümet biçimine seçenek sistem ise başkanlık sistemidir. Başkanlık sisteminin en karakteristik özelliği hükümetin meclisten, yani parlamentodan bağımsız olmasıdır. Yani başkanlık sisteminde meclis ne hükümete güvenoyu vermek durumundadır ne de meclis güvenoyu ile hükümeti düşürebilir. Bu sistemde aynı zamanda hükümet başkanı yani başbakan olan devlet başkanı doğrudan halk tarafından seçilir. Devlet başkanı hükümeti kurar. Çoğu zaman hükümet üyeleri olan bakanlar, meclis dışıdır. Bazı olağanüstü durumlarda hükümet, mecliste çoğunluğu oluşturan siyasi partilerin, yani siyasi iradenin aksine oluşabilir.

Başkanlık sistemi genellikle "Tam Başkanlık" ve "Yarı Başkanlık" gibi iki değişik biçimde uygulanmaktadır. Yarı başkanlık aslında Tam Başkanlık sistemi ile Parlamenter demokrasi sisteminin bir çeşit karışımıdır. Tam Başkanlık sisteminde doğrudan halk tarafından seçilen devlet başkanı, parlamentodaki partilerin çoğunluğuna bakmaksızın hükümet kurup yürütmeyi tekeline alırken, yarı Başkanlık sisteminde hükümeti halk tarafından seçilen başkan değil, parlamento kurup iş başına getirir ve onu denetler. Kısaca Tam başkanlık sisteminde Devlet başkanı ile başbakan tek bir kişi iken, yarı başkanlık sisteminde bu iki makam ayrı ayrı siyasetçinin elindedir.

Başkanlık sistemine en güzel örnek ABD'dir. Latin Amerika ülkelerinde de büyük bir çoğunlukla tam ve yarı başkanlık biçimlerinde bu sistem yaygındır. Kıta Avrupa'sında ise yarı başkanlık sistemi biçiminde, Fransa, Rusya ve Finlandiya’da uygulanmaktadır.

Ülkemizde ise 1923 cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte 1946 yılına kadar tek partili; 1946 yılından itibaren ise çok partili parlamenter demokratik sistem uygulanmaktadır. Ne var ki iktidardaki AKP'nin girişimi ile bugüne kadar meclis tarafından seçilen cumhurbaşkanı artık; 2007 yılında yapılan anayasa değişikliği ile 5+5 süresi için doğrudan halk tarafından seçilecektir. Ancak parlamenter demokratik sistem çerçevesinde ülkemizde çok geniş olan Cumhurbaşkanlığının yetkileri daha da genişletilmemiştir. Durum bu açıdan belirsizdir.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile ilgili bu anayasa değişikliği halen görevde olan Cumhurbaşkanı A. Gül için geçerli olup olmadığı tartışmalı olduğu için, iktidar partisi AKP yaptığı bir yasa ile A. Gül'ün görev süresini eski sisteme uygun olarak 7 yıl diye tanımlamıştır. Ana muhalefet partisi CHP ise anayasal hükümlerin yasa ile değiştirilemeyeceği gerekçesi ile bu yasayı anayasa mahkemesine taşımıştır. Yüksek mahkeme henüz bu konudaki kararını vermemiştir.

Bilindiği gibi AKP ve TBMM'de yer alan siyasi partiler yeni bir anayasanın çalışmalarını yapmaktadırlar. AKP ve lideri R.T. Erdoğan 12 Eylül 2010 referandumuyla değişikliği gerçekleştirilen 1982 Anayasası'nın 27 maddesine el vurulamayacağını açıklamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk üç maddesi de yine aynı anayasanın 4. maddesine göre değiştirilemeyeceğine göre, yapılacak anayasanın ne derece YENİ olacağı ortadadır!

ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi((BOP)'nin eş başkanı olan R.T. Erdoğan’ın yeni anayasada görmek istediği en önemli hususlardan birinin "Başkanlık sistemi" olduğu açıktır. Türkiye için Başkanlık Sistemi’nin uygun olduğu düşüncesi aslında AKP'ye ait değil, ABD emperyalizmine aittir. Etkili Amerikan düşünce kuruluşu CFR (Dış İlişkiler Konseyi) tarafından Türkiye-ABD ilişkileri konusunda yayınlanan kapsamlı raporunda; raporu hazırlayan 23 kişilik ekibin eş başkanlığını Albright ile yürüten Beyaz Saray eski milli güvenlik başdanışmanlarından Stephen Hadley konuşmasında, Türkiye’nin Amerika için dünyadaki en önemli 5 veya 6 ülkeden biri haline geldiğini söylemiştir. Hadley Türkiye'deki yeni anayasa konusunda da "Yeni Anayasa AK Parti’ye şampiyon olma imkânı veriyor." diyerek baklayı ağzından çıkarmıştır.(Kaynak : http://www.haber3.com/cfr-turkiye-abd-iliskileri-kurumsallastirilmali-1325384h.htm#ixzz1uMf99aUg)

Başkanlık Sistemi’nin tartışılmasını isteyen Bekir Bozdağ, Burhan Kuzu, Recep Tayyip Erdoğan ve diğer AKP'li yetkililerin bu sistemin lehine ileri sürdükleri en önemli argümanları ise şunlardır;

Başkanlık sisteminde

- Yürütmeye karşı daha fazla denetim,

- Doğrudan yetki,

- Gerçek kuvvetler ayrılığı,

- Hızlı karar verme imkânı ve

- İstikrar.

Başkanlık sisteminde yürütmenin (başkanın yönetimindeki hükümetin) daha fazla denetlenebileceği bir palavradır. Çünkü 10 yıllık AKP iktidarı olan günümüz koşullarında parlamenter demokrasi rejimini uygulamaya çalışan ülkemizde yürütmenin(hükümetin) çeşitli organ, kurul ve kişilerce denetleme imkânı varken, başta basın olmak üzere yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmesiyle bu denetim kısmen veya tamamen ortadan kaldırılmıştır. Ülkemizde; halen geçerli 1982 Anayasası’na göre meclisin yasama eylemleri Anayasa Mahkemesi, hükümetin ve bakanların eylemleri Danıştay ve yerel ve idari mahkeme karaları ise Yargıtay tarafından denetlenmesi gerekmektedir. Kaldı ki hükümet sürekli bizzat TBMM’nin denetimi altında olması gerekir. Güvenoyu, gensoru vb. mekanizmalarla hükümet devamlı muhalefet tarafından kontrol edilme olanağı vardır.

Başkanlık sisteminde ise doğrudan seçilen ve yürütme yetkisini doğrudan seçmenden alan başkan ve kurduğu hükümeti neredeyse meclisin denetiminden tamamen azadedir. Ayrıca Başkanlık sisteminde Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek mahkemelerin görevleri ve işlevleri mutlaka yeniden tanımlanması gerekmektedir. AKP ve lideri R.T. Erdoğan 12 Eylül 2010 referandumu ile yaptığı değişikliklere el sürdürmem dediğine göre o zaman yapısı değiştirilen HSYK ve yüksek mahkemeler üzerinde yürütmenin egemenliği de devam edecek demektir. Bu durumda eğer Türkiye Başkanlık sistemine geçerse değil denetimin artması, tam tersine yürütme tamamen denetim dışı kalacak demektir.

AKP'nin yargıyı denetim altında tutması bir yana; Başkanlık sistemine geçince Türkiye'de yasama ile yürütme arasındaki kuvvetler ayrılığı da, iddia edildiği gibi gerçekleşemeyecektir. Çünkü AKP % 50 oy ve % 10 seçim barajı sayesinde yine meclisin büyük çoğunluğunu elde edebilecektir. Öte yandan AKP lideri R.T. Erdoğan’ın da 2014 yılında Başkanlığa aday olacağı ortadadır. Bu durumda R.T. Erdoğan’ın yönetimindeki bir yürütmenin AKP çoğunluğundaki bir meclis ile ayrı ayrı çalışma olasılığının çok az olduğu da aşikârdır.

Başkanlık sisteminde “Hızlı karar verme” ve “istikrar” argümanları ise Türkiye’nin lehine değil aleyhine olacak gerekçelerdir! Başkanlık veya Yarı Başkanlık sistemlerinin en güzel örnekleri olan ABD ve Fransa’nın ekonomik, toplumsal ve siyasi koşulları ile Türkiye’nin bu alandaki koşulları tamamen farklıdır. O ülkelerde iyi ve olumlu sonuç veren bu unsurlar, Türkiye’de tam ters neticeler doğuracaklardır.

Birincisi, bu ülkeler yüksek sanayileşmiş, gelişmiş emperyalist ülkeler iken Türkiye tam tersine emperyalizme bağımlı gelişmekte olan bir çevre ülkesidir. Bu ülkelerin yürütmesi emperyalist agresif politikalarda pek fazla demokratik denetime tabi olmadan hızlı karar almaya ihtiyaç duyarken, emperyalizme bağımlı Türkiye’deki hızlı karar alma ve istikrar unsurları ise sadece ülkenin daha hızlı bir süreçle daha da bağımlı olmasına ve sömürgeleşmesine en uygun araçlar olarak işlev göreceklerdir.

İkincisi, gerek ABD’nin ve gerekse Fransa’nın demokrasi alanında 220-230 senelik deneyimleri olmuşken Türkiye ise henüz askeri darbelerle kesintilere uğramış 60-62 yıllık bir demokrasi deneyimine sahiptir. Demokrasi kültürünün oldukça geliştiği o ülkelerde yürütmenin geniş yetkilere sahip olması belki demokrasilerine zarar vermeybilir ama bizde bu durumun doğrudan diktaya ve faşizme yol açacağı daha şimdiden belirtilerini göstermektedir.

Özetle Başkanlık sistemi Türkiye’deki az-çok var olan demokrasiyi büsbütün yok edecek; ülkede tek adama dayalı bir dikta rejiminin temelli yerleşmesine yol açacaktır. Bu durum en çok emperyalizmin işine yarayacaktır. Çünkü Türkiye gibi kendisine askeri, ekonomik, mali ve siyasi bağımlı, 80 milyonluk dinamik bir ülkeyi kolayca kontrol etmek için emperyalizm; demokrasi maskesini de yok etmeden ancak Türkiye’yi tek adam üzerinden oluşturacağı Başkanlık sistemiyle başarabileceğini bilmektedir. Hele özerklik ile de Türkiye’yi parçalanma ve bölünmeye hazır bir duruma getirebilirse işte o zaman onun için küçük parçaları kontrol etmek çok daha kolay olacaktır.

Kısaca Türkiye’ye dayatılan Yeni Anayasa projesinin arka planında yatan, bu proje için AKP ve arkasındaki emperyalizmin taşıdığı gerçek niyetler bunlardır. Başkanlık sistemi ile demokrasinin işlevsizleştirilmesi, özerklik ve Kürt kimliği ile de milli ve üniter devletin bölünmesi amaçlanmaktadır. Yurtsever herkesin uyanık olmasında büyük fayda vardır!  

 

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

"DEMOKRASİLERDE ÇARELER TÜKENMEZ DEYİP, EZBERDE TAKILI KALMAKTIR

 

 

"DEMOKRASİLERDE ÇARELER TÜKENMEZ" DEYİP, EZBERDE TAKILI KALMAKTIR BAŞKANLIK SİSTEMİNDE İNADIN ADI.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ''Danıştay'ın yerindelik kararlarından dolayı bu milletin zararı 600 milyar dolar olmuştur'' dedi. Bakan Çelik;

“Anayasa değişikliğiyle millet kendi kaderine el koydu ve 'Yerindelik kararı veremezsiniz' dedi. Özelleştirme yapıyorsunuz 'Bu kamu yararına mı?' diyorlar. Kamu yararına olup olmadığını milletin iradesiyle oluşturulmuş hükümet ve uzmanlar bilmiyor da siz mi biliyorsunuz?'' dedi.

http://www.hukukihaber.net/siyaset/danistay-bu-ulkeye-600-milyarlik-zarar-verdi-h23875.html

Her şeyin bir bedeli var. Cahilce yönetilip, borçla zenginleşmenin bedeli; esarettir. El atına binen çabuk iner. Amerikancı illüzyonistlerin borçlanmayı zenginlik olarak göstermesini hüner sayanlar, bu memlekete kaç 600 milyar zarar verdi acaba. İspat mı edeyim? Bakın AHİM in ülkemize verdiği cezalara, danıştayın verdiğini iddia ettikleri zarar solda sıfır kalır. Yazık, çok yazık. Bu gurebayı başta tutanlar utansın.

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1271849063&news_code=1331721190&day=14&month=03&year=2012

Bundan  2500 yıl önce,     “Siyasete katılmayan aydınlar cahiller tarafından yönetilmeye mahkumdur.” demiş Plato. İleri çoğulcu katılımcı demokrasinin ilk uygulayıcılarından Perikles ise; “Devlet işlerine karışmayanlara; kendi iş ve sorunlarının güçlüğü ile uğraşan sessiz yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan gözü ile bakıyoruz. Bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir; ama hepimiz, onu yargılayacak yeteneklere sahip olmalıyız. Biz tartışmaya siyasal eylemin önüne dikilen bir engel değil, bilgece davranmanın ön hazırlığı olarak bakarız” demiştir.

AHZAB SURESİNDE, “İNSAN ZALİMDİR, ÇÜNKÜ O ÇOK CAHİL BULUNUYOR “ DEMEKTE YÜCE YARATICI.

Küresel Sömürü Sisteminin Otoriter politikalarından olan yolsuzluk ekonomisi politikalarıyla bu ülkeyi borç tuzağında yok eden bu politikacıları  ve politikalarını; ancak insanlıktan nasibini almamışlar yargılayamaz ve yargılamazlar. Bu durumda söylenecek iki söz var.

“Köpektir zevk alan ancak; insafsız avcıya hizmetten zevk alan”

“Özgürlüğün tek büyük düşmanı, yaşantısından memnun olan kölelerdir”.

Bu durumda akla şu soru geliyor; “bunlar mı irticacı, bunları seçip iş başına getirenler mi?”

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.