"Bizim Çocuklar"ın Tanıdık Eylemleri ve Söylemleri

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
İrfan DEĞİRMENCİ

   "Bizim çocuklara sorduk, adres biz değiliz...”

   CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Ankara milletvekili Nesrin Baytok’a yönelik kurulan komplo kasetinden sonra Deniz Baykal, istifa ettiği konuşmasında doğrudan hükümeti suçladı. “Pensilvanya’dan gelen üzüntü ve destek mesajlarının samimiyetine inanıyorum.” diyerek işaret ettiği adreste ikamet eden Fethullah Gülen ile görüştüğünü, onun ve teşkilatının bunu yapmadığına inandığını belirtti.

   Hemen ardından Başbakan da bir açıklama yaparak, bunun bir iftira olduğunu söyleyerek böyle bir suçlamayı kabul etmedi.

   Bizim çocuklar kim oluyor ve kim düzenledi bu komployu? Sorunun cevabını almak için tarihimize bakmalıyız.

   Deniz Baykal, “Gülen’in birinci adamı olarak bilinen, bir numaralı yardımcısı oradan beni aradı. Hem de ilk gün ilk saatlerde ve 'Bizimle asla ilgisi yok. Bizim çocuklara da sorduk. Adres biz değiliz, iktidara bakın’ dediler. Ben Gülen'in bu sözlerini samimi buldum. Onlarla ilgisi olmadığına inanıyorum." dedi.

   Bu düzmece kaset olayı,

   Fethullah Gülen ve teşkilatı kuşatılıp kendilerine hizmet ve servis edilmesini sağladıkları istihbarat, polis, hâkim, savcı, gazeteci takımının cinayet, delil karatma, karalama, iftira atma, komplo kurma ve yalan haberlerle süsleyip, yandaş medyaya servis edip geçmişte yapıp, uyguladığı birçok plan, eylemleri ve söylemleri hatırlamamızı gerektiriyor.

* * *

   1. Necip Hablemitoğlu suikastı ve sonrasındaki gelişmeler.

   18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde uğradığı saldırıda şehit edilen,

   Türk tarihçi, araştırmacı yazar Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, yayınladığı “Köstebek” adlı kitabında karanlık ve acımasız Fethullah Gülen örgütünden, Hizbullah terör örgütünden ve ülkemizde tehlikeli faaliyetlerde bulunan bir takım Alman vakıflarını ortaya döküyor, belgeliyordu.. Köstebek kitabından alıntılar:

   “Şeyhleri A.B.D.’de yaşayan, ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanan; C.I.A., MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki? “Köstebek”, bu ihanet öyküsünün adıdır...”

   Fethullahçılar ve Hizbullahçılar

   “Fethullahçıların son iki yıl zarfında başlarına gelen tüm olumsuzluklardan sorumlu tuttukları -biri TSK kökenli- beş "can düşmanı" için taşeron peşinde olduklarını hiç bileniniz var mıydı?!. Dahası, önce Ülkü Ocakları vasıtasıyla bu beş "can düşmanı"nın korkutularak pasifize edilmesi talebini içeren girişimlerin sözkonusu olduğunu; ancak Devlet Bahçeli'nin cemaate ve diğer şeriatçı yapılanmalara mesafeli davranışı nedeniyle olumlu yanıt alınamadığını kaç kişi bilir?!. Keza, cemaate bağlı emniyetçilerin devreye girmesi önerisinin riski nedeniyle geri çevrildiğini?!. Ve en önemlisi de "tedbir merhalesi"ndeki fethullahçıların, tedbiri bir kenara bırakarak hizbullahçılara müstakbel taşeron olarak yeşil ışık yaktıklarını?!.”

   "Almanlardan Fethullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk'ün manevi mirasçısı olarak 'evet, değer' diyorum.

   Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!.."

   Dedi ve öldürüldü… Cinayeti işleyen fail bulunamadı ve dava Ergenekon davası ile birleştirildi.

* * *

   2. Hrant Dink cinayeti ve gelişmeler

   Hrant Dink cinayetindeki istihbarat, emniyet, skandalı Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun, Hrant Dink suikastına yönelik ihbarın kendisine ulaştırılmadığını söyledi. Uzun, "17 Şubat 2006'da Dink'e saldırı düzenleneceğine yönelik rapor, İstihbarat Daire Başkanlığı'nın C şubesine gelmiş. Ben raporun geldiğini 2009'da basından öğrendim. Bana bildirilseydi bu müessif olay gerçekleşmezdi." dedi! (Zaman Gazetesi 26 Nisan 2010)

   Türklüğü aşağılama iddiasıyla hakkında dava açılan ve hedef gösterilip öldürülen Dink'in 19 Ocak 2007 tarihli son yazısından bazı önemli alıntılar…

   “Başlangıcında, “Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nca hakkımda başlatılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk değildi. Benzer bir davaya zaten Urfa’dan aşinaydım. 2002 yılında Urfa’da gerçekleşen bir konferansta yaptığım konuşmada “Türk olmadığımı... Türkiyeli ve Ermeni olduğumu” söylediğim için “Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla üç yıldan beri yargılanıyordum.”

   “Avukatlarıma danışacağım. Yargıtay’da temyize başvuracağım ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de gideceğim. Bu süreçlerden herhangi birinden aklanamazsam ülkemi terk edeceğim. Çünkü böylesi bir suçla mahkum olmuş birinin benim kanaatimce aşağıladığı diğer yurttaşlarla birlikte yaşama hakkı yoktur.”

   “Bu sözleri dile getirirken yine her zamanki gibi duygusaldım. Tek silahım samimiyetimdi. Ama gelin görün ki beni Türkiye insanının gözünde yalnızlaştırmaya ve açık hedef haline getirmeye çalışan derin güç, bu açıklamama da bir kulp buldu ve bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan hakkımda dava açtı. Üstelik bu açıklamayı tüm basın ve medya vermişti ama onların gözüne batan ille de AGOS’takiydi. AGOS sorumluları ve ben, bu kez de yargıyı etkilemekten yargılanır olduk. “Kara mizah” dedikleri bu olsa gerek.

   Ben sanığım, bir sanıktan daha fazla kimin yargıyı etkileme hakkı olabilir ki?

   Ama bakın şu komikliğe ki sanık bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan yargılanıyor.

   Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu satırlarla yüklü.

   (Bu mektuplardan birinin Bursa’dan postalandığını ve yakın tehlike arzetmesi açısından da hayli kaygı verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli Savcılığı’na teslim etmeme rağmen bugüne değin herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not düşeyim.)”

   Hrant Dink öldürüldü ve dava bizim çocuklar tarafından Ergenekon davası kapsamına alındı!

* * *

   3. Üzeyir Garih cinayeti ve gelişen olaylar

   25 Ağustos 2001 Cumartesi günü Türkiye vahşi bir cinayetle irkildi. Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı ünlü işadamı Üzeyir Garih, Eyüp Mezarlığı'nda on yerinden bıçaklanarak öldürülmüş olarak bulundu

   Alarko Holding Başkanı Üzeyir Garih 10 bıçak darbesiyle öldürüldü. Garih'in cesedi, Eyüp Sultan Mezarlığı'nda bulundu. Garih'in katil zanlısı olduğu iddia edilen "Deli Fuat" lakaplı bir kişi yakalanarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Katil zanlısının suçu kabul ettiği bildirildi. (Ntv arşiv)

   'Soruşturmada büyük skandal'

   Adının açıklanmasını istemeyen bir emniyet müdürü, Garih cinayetinin soruşturmasıyla ilgili yaşanan skandal gelişmeleri, değerlendirdi.

   Cinayetle ilgili soruşturmayı en üst düzeyde yetkililer üstlendi. Ancak soruşturmanın seyri daha ilk günden itibaren kafaları karıştırmaya başladı. Önce 13 yaşındaki bir boyacı çocuk "tinerci, deli, psikopat" olarak nitelenerek katil zanlısı ilan edildi ve medyada afişe edildi. F.N.'nin cinayetle ilgisinin olmadığı anlaşılınca, Garih'in kayıp cep telefonundan alınan sinyalle yeni bir zanlı bulundu. Aralık 2000'de afla serbest bırakılan cinayetten hükümlü, firari er Yener Yermez aranmaya başlandı. Ardından Yermez'in cinayet sırasında beraber olduğu öne sürülen kız arkadaşı Pınar Konuşkan yakalandı. Konuşkan'ın cinayeti itiraf ettiği bilgisi alındı, ancak aynı gün içinde ifadesini geri aldığı ve çelişkili ifade verdiği açıklandı.

   Üzeyir Garih cinayeti davası sonuçlanıp başından beri çelişkili ifadeler veren, perde önündeki (!) katil hakkında hüküm verildiği halde bizim çocuklar (!) tarafından Ergenekon davasına bağlandı!

   İşadamı Üzeyir Garih’i öldürmekten ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Yener Yermez’in Ergenekon soruşturması kapsamında bilgisine başvurulmak üzere Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne getirildi. “Ergenekon” soruşturmasını yürüten savcılık, iş adamı Üzeyir Garih'i öldürdüğü gerekçesiyle müebbet ağır hapis cezasına çarptırılan Yener Yermez'in bilgisine başvurdu.

(Hürriyet 20/01/2009)

***

   4. Danıştay saldırısı ve gelişen olaylar

   17-05-2006 tarihinde Danıştay 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in ölümü ile sonuçlanan Silahlı saldırı düzenlendi. Yapılan “kanlı Danıştay baskınında” ağır yaralanan iki yüksek yargıcın Aytaç Kılınç isimli öğretmenin başörtüsü takmasıyla ilgili olumsuz kararı veren Danıştay üyeleri olduğu ortaya çıkmıştı.

   13-02-2006 tarihinde Vakit gazetesi tarafından manşetten ‘İşte o üyeler’ başlığıyla hedef gösterilmişlerdi ve “bizim çocuklar”dan biri, 3 ay sonra Vakit gazetesinin manşetten verdiği fermanla Danıştay baskınını yaptı.

   Katil Alparslan Arslan’ın cebinde Vakit gazetesinin o günkü kupürü bulunmuştu.

   5 Danıştay üyesinin yaralandığı saldırıdan 2 ay önce verilen karar nedeniyle hayatından endişe eden 2.Daire Başkanı Mustafa Birden, Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne bir resmi yazı yazarak, "Bazı basın organlarının kendisini hedef konumuna getirdiğine" dikkat çekerek koruma verilmesini istedi.

   Bu talebi değerlendirmek için Ankara Valisi Kemal Önal başkanlığında toplanan İl Koruma Kurulu ise "yeterli personel bulunmaması gerekçesiyle çağrı üzerine koruma kararı" verdi. Saldırının yapıldığı dairenin Aytaç Kılınç adlı öğretmenin başörtüsü takmasıyla ilgili olumsuz karar vermesinin ardından yapılan bu başvuruyla ilgili sonucun 1 ay önce kendisine gönderildiğini ifade eden emniyet yetkilileri, "Kimse böyle bir şeyin olmasını istemez. Ama Danıştay'da 10 binlerce önemli karar veriliyor. Bizler de sayısız koruma talebi alıyoruz.

   Kaldı ki Sayın Birden'in talebi uygun görülerek, koruma kararı verilmiştir. Ancak kararda belirtildiği gibi herhangi bir tehdit aldığı anda bize haber vermesi istenmiştir. Bu güne kadar bir müracaatı da olmamıştır" dediler. Binanın bulunduğu yer itibarıyla güvenlik açısından uygun olmadığının bilindiğini de ifade eden emniyet yetkilileri, "Kaldı ki binanın dışında ve içinde resmi polislerimiz bulunmaktadır!

(Hürriyet 17/05/2006)

   Mustafa Yücel Özbilgin’in saldırıdan 2 ay önce koruma istediği ortaya çıktı. Ancak Ankara Valiliği tarafından çağrı üzerine koruma kararı verildi

   “Bizim çocukların” hedefindeki bir Danıştay üyesinin korunmama (!) emrini kim vermiş olabilir? Ve Danıştay baskını da “bizim çocuklar” tarafından 20-04-2009 tarihinde Ergenekon’a bağlandı!

   Katil oğlunun önce türban nedeniyle bu saldırıyı yaptığını savunan ve davanın Ergenekon davasıyla birleştirildiğinde bu kez suçu Ergenekon’a atan Alparslan Aslan’ın babası İdris Aslan’dan inciler!

   Önce:

   “Laiklik adı altında ülkeye ihanet ediliyor”

   İdris Aslan’ın duruşma öncesi dile getirdiği, “Milletin değerlerine saygılı olun, saygılı olmayana, milletin değerlerine hakaret edene bu millet gereken dersi verir. Ülkede İslam düşmanları var. Değerlerimizi benimseyenler yürekli olsun, korkak olmasın. Ülkeye yüz bin şehit verdik, gerekirse yüz bin şehit daha veririz” şeklinde ifadelerinin suç içerdiğini belirtti.

  (Basın 11/08/2006)

   Sonra:

   Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan, Danıştay saldırısının oğlunun tek başına yapacağı iş olmadığını belirterek, “Danıştay saldırısı organize bir iş. Hem de çok çok organize iş… Danıştay saldırısının içinde Danıştay’ın güvenliğini sağlayan OYAK vardır.

   Belki Emniyet’in bazı şahısları vardır, hepsinin ötesinde Ergenekon vardır. Alparslan Arslan gidecek, kamera kayıtlarına müdahale edecek, mümkün mü? Alparslan Arslan Danıştay binasından x-Ray cihazından geçerken silah ötüyor, buna rağmen Alparslan Arslan’ın üzeri aranmıyor. Demek ki, bu iş en ince ayrıntısına kadar önceden düşünülmüş, hesaplanmış, planlanmış, gerekli yerlere elemanlar yerleştirilmiş, kimin ne konuşacağı ve kimin ne yapacağı önceden düzenlenmiş” dedi!

(Vakit gazetesi 28-04-2010)

* * *

   5. İstanbul Şişli Emniyet Müdürlüğünden Erhan Turan adlı 23 yaşındaki soyguncu Şişli ve Mecidiyeköy’deki iki McDonald's restorantını, kurusıkı tabanca ile soyduktan sonra yakalanıp göz altına alındığı binanın 7. katından atlayarak intihar etti!

   Taraf gazetesinin konuyla ilgili yorumu:

   McDonald's soyguncusu Emniyet camından atladı!

   İstanbul Şişli’de 15 gün önce McDonald’s restoranını kurusıkı tabanca ile soyup, 17 bin 500 TL ile kaçan Erhan Turan, önceki sabah Mecidiyeköy’de aynı restoranın bir başka şubesinden, 9 bin 350 TL’yi çaldıktan sonra polis tarafından yakalandı. Her iki soygunu maskeli olarak gerçekleştiren 23 yaşındaki Erhan Turan gözaltında tutulduğu Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün yedinci katındaki Şişli Asayiş Büro Amirliği’nin penceresinden atlayarak intihar etti!

(30/03/2010 Taraf gazetesi)

   İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın ve İstanbul Valisi Muammer Güler'in konuyla ilgili yorumu:

   “O intihar utançtan olabilir!”

   “Polis Teşkilatı’nın kuruluşunun 165’inci yıldönümü dolayısıyla İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, İstanbul Valisi Muammer Güler’i dün makamında ziyaret etti.

   Hırsızlık iddiasıyla gözaltında tutulduğu Şişli Emniyet Müdürlüğü binasının 7’nci katından düşerek hayatını kaybeden 23 yaşındaki Erhan Turan’la ilgili soru üzerine Çapkın, “Şüphemizi çeken çarpıcı herhangi bir şey yok. Konuyu tahkik etmeye devam ediyoruz” diye konuştu. Vali Güler de, “İşlediği suçtan dolayı mahcubiyet duyduğu anlaşılmıştır. Bunlar zaman zaman olan hadiselerdir. En ince ayrıntısına kadar inceleniyor” dedi!” (Hürriyet 02/04/2010)

* * *

   6. O dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan, şimdiki Başbakanın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın neden olduğu ölümlü kaza ve aklanması!

   11-05-1998 tarihinde ses sanatçısı Sevim Tanyürek’in ölümüne neden olan kazada direksiyon başında olup “bizim çocuklar” tarafından nasıl aklandığını bir kez daha hatırlayalım.

   Ahmet ehliyetsiz araç kullanıp ölümlü kazaya yol açıyor tutuklanmıyor!

   Sevim Tanyürek koma halinde hastaneye kaldırılıyor, Ahmet tutuklanmıyor!

   Sevim Tanyürek hayatını kaybediyor Ahmet tutuklanmıyor!

   Mahkeme günü Ahmet duruşmaya gelmiyor, İngiltere’ye dil eğitimine gidiyor!

   Ahmet kusursuz bulunmuyor! Sevim Tanyürek 8’de 8 kusurlu ve Ahmet aklanıyor!

   Tabii ki bizim çocukların yardımıyla!..

* * *

   7. Yaptığı haber programlarında zaman zaman hükümeti eleştirme cesareti gösteren,

   Ve aynı eleştirileri yapan konuklarını programında ağırlayıp hükümet politikalarını deşifre eden gazeteci Uğur Dündar’ın özel hayatına Fethullahçı medya tarafından tecavüz edilmesi ve nedense Uğur Dündar’ın eşinin sık sık Brezilya’ya yalnız başına gittiğini çeşitli imalarla yazmıştı ve yayınlanmıştı gazetelerinde.

   Samanyolu haberdeki “bizim çocukların” hiç zahmet demeden belgelediği uçuş raporları:

   ''Uğur Dündar'ı zora sokacak belge Dündar, “Evlendikten sonra karımın tek başına yurt dışına çıktığını ispat edilirse intihar ederim” demişti. O çizelgeyi yayımlayan Vakit, Dündar'a soruyor...

   “Ergenekon soruşturmasına yönelik 2. iddianamede karısının sık sık Brezilya’ya gittiğine dair iddiaların yer alması üzerine Uğur Dündar çok sinirlenmişti. Dündar, Star Ana Haberde, yüksek sesle Ergenekon Savcıları'na, Adalet Bakanı'na ve Başbakan'a seslenmişti Dündar daha sonra iddialı bir cümle kurarak “Evlendikten sonra biri çıkıp karımın tek başına yurt dışına çıktığını ispat ederse intihar ederim” demişti. Ancak Uğur Dündar’ın manken eşi Yasemin Baradan (Jasmin Mroz)’ın yanında Uğur Dündar olmadan defalarca yurt dışına çıktığı belirlendi.”

   İşte Yasemin Baradan’ın yanında kocası Uğur Dündar olmadan yurt dışına çıkış yaptığı seyahatlerin tarihleri:

   Çıkış: Giriş: Havaalanı:

   31.8.1995 19.11.1995 Atatürk Havaalanı

  

   10.01.2009 12.01.2009 Atatürk Havaalanı

(Samanyolu haber.com)

* * *

   8. Türkiye, 2003 yılı kasımında İstanbul’da meydana gelen Şişli, Levent ve Beyoğlu’na düzenlenen ve 57 kişinin ölümüne ve yüzlerce kişide yaralanmasına yol açan bombalı saldırılarla sarsılmıştı.. Bomba yüklü araçlarla ve peş peşe yapılan saldırılarda büyük bir istihbarat ve emniyet ihmali görülmüştü...

   Ve tabii ki Başbakan önceden MİT tarafından yapılan bir ihbar olduğu haberlerini yalanlamıştı!

   Erdoğan: 'MİT önceden uyarmıştı' haberleri yalan!

   Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, MİT'in İstanbul'daki son saldırılar öncesi ''yeni saldırılar olabileceği'' yönünde uyarı içeren bir raporu kendisine ilettiği yolundaki haberleri yalanladı.

   Cuma namazını kılmak için TBMM'ye gelen Başbakan Erdoğan, MİT'in son saldırılar öncesi kendisine herhangi bir rapor iletip iletmediği yolundaki sorular üzerine, "Böyle bir rapor yok. Hiçbir alakası yok. Hepsi spekülasyon bunların" dedi!

(Hürriyet 21/11/2003 )

* * *

   9. Ankara Ticaret Odası. Başkanı Sinan Aygün’ün 10 Nisan 2008 tarihinde ofisindeki tuvalette bozuk olan şofbenin tamiri sırasında gizlenmiş Glock marka bir tabanca bulundu (!) ve daha sonra yaşanan gelişmelerde ve geçen sürede kim tarafından ne amaçla konduğu asla ortaya çıkmadı y ada çıkarılmadı!

   ATO Meclis Başkanı Nuri Gürgür bu konuda bir açıklama yaptı.

   Yaptığı açıklamada, Aygün’ün çalışma ofisinin arka odasındaki tuvalet kısmında bulunan şofbenin bozulması üzerine tamirci çağrıldığını anlattı.

   Tamircinin tamirat işlemini yaparken bir Glock marka tabancanın yere düştüğünü ifade eden Gürgür, bunun üzerine olaydan 10 Nisan Polis Karakolu’nun haberdar edildiğini bildirdi.

   Aynı gün saat 18.30’da gelen emniyet görevlilerinin tabanca ile ilgili tutanak tuttuklarını anlatan Gürgür, halen bu olayla ilgili Emniyetten kendilerine ulaşan bir açıklama olmadığını söyledi.

   “Tabanca nedir? Bir eylemde kullanılmış mıdır? diye açıklama gelmedi” diyen Gürgür, ancak bu olayın son derece ilginç olduğunu söyledi. Gürgür, şunları kaydetti:

   “Bu tabancayı oraya koyan Sinan Aygün olamayacağına göre, onun dışında da bu alanı başka kullanacak insan olmayacağına göre, bu tabanca oraya kimin tarafından ve ne amaçla yerleştirildi?”

   Ve tabii ki ATO başkanı, Sinan Aygün bizim çocuklar (!) tarafından sürdürülen Ergenekon davasında “bizim çocuklar” tarafından yerleştirilen Glock marka silahın gölgesinde önceden cezasını çekiyor ve sonradan yargılanıp aklanmayı bekliyor!

* * *

   10. Sen misin İçişleri Bakanını sorgulayan!

   Deniz Baykal ile birlikte komplo kurulan Ankara milletvekili Nesrin Baytok ATO başkanı Sinan Aygün’ün ofisine yerleştirilen silaha dikkat çekip medeni cesaretiyle,

   Bu önemli konuyu gündeme getirmişti.

   “CHP'li Baytok'tan Atalay'a Glock sorusu: CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a, “ATO Başkanı Sinan Aygün'ün, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınması ile ofisine silah gizlenmesi olayı arasında bir ilişki” olup olmadığını sordu.

   Baytok, Atalay'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesinde, ATO Meclis Başkanı Nuri Gürgür'ün, “Aygün'ün ofisindeki bozuk şofbenin tamiri sırasında Glock marka silahın bulunduğunu, durumun emniyete iletildiğini ancak emniyet birimlerinin 3 ay geçmesine rağmen silahla ilgili kendilerine bilgi vermediğini” açıkladığını anımsattı.

   Aygün'ün odasında bulunan silaha ilişkin hangi işlemlerin yapıldığının açıklanmasını isteyen Baytok, “Silah nereden gelmiştir, kime aittir ve seri numarası nedir? Sinan Aygün'ün ofisinde bulunan bu silahla herhangi bir suç işlenmiş mi? Silah gizlenmesi olayının önemli bir sivil toplum kuruluşunun başkanına yönelik suikast girişiminde ya da bir iftira kampanyasında kullanılabileceği değerlendirilmiş midir? Sinan Aygün'ün, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınması ile ofisine silah gizlenmesi olayı arasında bir ilişki var mı?” diye sordu.”

(02/07/2008)

* * *

   Bizim çocuklar kim oluyor?

   Fethullah Gülen teşkilatının aynı hedef (Türkiye Cumhuriyeti’nin her kalesini kuşatma ve sözde İslami yönetim adı altında dış güçlere teslim etmek) için ülkeyi kuşatan her kademesindeki bireyleri…

   Deniz Baykal’ın, Fethullah Gülen ve AKP hükümeti arasındaki çok yakın ilişkiyi bildiğinden şüphe yok. Bu durumda Gülen’in mesajını samimi bulup hükümeti suçlaması belki siyasetin bir parçasıdır ve aralarında ne konuşma geçtiğini bilemeyiz, o ayrı bir konu.

   Bütün bunları bizim çocuklar yapmış olabilir, ama asla insanların özel odalarına gizli kamera yerleştirip, çekim yapıp ve montajlayarak, kimseyi -başta ailesini- zor durumda bırakarak belden aşağı vurarak kimseye iftira atmaz bizim çocuklar! Koskoca “Başbakan” yalan söyleyecek değil ya! Günahlarını almayın bizim çocukların!

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 22’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 22’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.