Dar Açılarda Geniş Acılar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Melike Kurtuluş
Yazının Yazıldığı Tarih: 
08.06.2012

Kürtaj konusunun özüne baktığımızda, öncelikle kadından ayrı bir can alma hakkının şuanda olduğu gibi sadece kadında olması değil, bu hakkın devlete de verilip verilmemesidir.

Olumlu ve olumsuz yönleriyle düşünebilen herkesin düşündüklerini paylaşmak isterim:

Bir grup vardır ki; aşağıdaki şekilde:

Kürtajcılar bu hakkın sadece kadına ait olduğunu savunurlar, nedeni çok açıktır ki kadının o anki korkusunu, heyecanını kullanırlar, tıpkı sezaryen gibi… Asıl mevzu da hastanedeki bu konularla yetkili bireylerin noksan vicdanı ve çarpık psikolojisi ile karar vermeleriyle başlar. Değil midir sezaryenin sonucu mali çıkar? Oysa ki gerçekten gerekiyor mu, gerekmiyor mu ile kimsenin ilgilenmiyor olması ne acı. O yüzdendir ki özel hastanelerde  %90, devlet hastanelerinde %50 revaçta, aynı zamanda alanında meslek olma yolunda. Şip-şak sezaryenciler, keser-biçer kürtajcılar…

Peki, hiç bakılıyor mu? Hayatı bir başkasının varlığı içinde süren bebeğin yaşama hakkı nasıl korunacak? Kim koruyacak?

Aslında zannedilen, güçlü sanılan sebeplerle kürtajın normal karşılanma rahatlığı. En basiti, istenmeyen gebelik! Geçim sıkıntısından dolayı çıkan sebeplerle kadın cenini aldırabilir, bu doğaldır. Hayır, kadın cenini aldıramaz, doğurur, eğer istemiyorsa bebeği reddeder. Cami avlusu bebeklerinin kaderleri böyle başlar nitekim. Bunu yapabilen annenin rahatlığı daha sonra da devam eder. Bebeğe devlet de bakar, bunu için kurulmuş vakıflarda, evlat edinmek isteyen bir dolu aileler de... Oysa ki annenin bebeği reddetmesi bir ‘hak’ değil, ‘özgürlüğünü kullanması’ dır. Kürtaj bir cinayettir, bebeği reddetmek de çok ağır bir günah.

Kadının bozulan psikolojisi de kürtaj olmasını bir hak sahibi ediyor kendisini. Psikolojisi bozulan bir zihniyet bana başvurabiliyorsa, o halde ona göre, doğmuş bir insanın, büyümüş, hayattaki bir insanın da ölme-öldürülme hakkı vardır. Farkı varsa söyleyin!

Kürtajcıların ve buna müsaade eden anneciklerin bir diğer mevzusu da özürlü olduğu tespit edilen cenin öldürülür düşüncesidir. Özürlü doğmuş bir insanın doğma ve yaşama hakkını yine bir insan elinden alıyor. Vicdan, merhamet kaybı, en ileri seviyede faşistlik örneği… Kalp atışları dinlenebilen bir cenini kesip biçmenin hesabını kim, neye göre verecek?

Aynı zihniyet  ‘Bu bir günah evet, ancak Allah ile kul arasında kalmalıdır, devlet bu işe karıştırılmamalıdır’ da der. Yahu sen Allah ile kul arasında neyin kalmasını istediğinin farkında mısın? Allah ile kul arasında değil, seninle beraber onca vicdansız kullar arasında kalanın ne olduğunun farkında mısın? Devletin görevlerinden en önemlisi de bir canın yaşama hakkını korumak değil midir, bunun farkında mısın?

Bir başka grup ise; tartışılmaya açık ama aşağıdaki gibi güçlü düşünceler içendeler:

Kürtaj anne hayatını kurtarmak için yapılabilir çünkü gebeliğin devam etmesi bazı durumlarda anne hayatını tehlikeye sokabilmektedir. Kürtaj annenin fiziksel sağlığını korumak için de yapılabilir çünkü gebeliğin devam etmesi annede var olan bazı hastalıkların daha fazla ilerlemesine neden olabilir. Kürtaj işlemi annenin psikolojik sağlığını korumak için yapılabilir çünkü anne sadece kendisini psikolojik olarak kötü hissettiği için veya doğurursa psikolojisinin bozulacağını düşündüğü için bebeğini aldırabilir.
Tecavüz veya ensest ilişki sonucu oluşan gebeliklerin kürtajla alınması gerekir mi, doğru mudur? Bebekte tespit edilen sakatlıklar nedeniyle kürtaj yapılabilir mi? Bebeğin sakat bir şekilde de olsa doğabileceği ve hayatını devam ettirebileceği durumlarda kürtaj yapılabilir mi? Sadece bebeğin ölümüne sebep olabilecek sakatlıklarda kürtaj yapılabilir mi? Sosyoekonomik faktörler nedeniyle kürtaj yapılabilir mi? Ailenin fakirlik nedeniyle veya daha fazla çocuk istememeleri nedeniyle, çocuğa bakamayacaklarını düşünmeleri nedeniyle kürtaj yapılabilir mi? vb. gibi sorulara da yanıt aranmaktadır.

Bütün bunların yanı sıra, kadın ve onun bedeninin üzerinden hoyratça yapılan ‘bedenin bana aittir’ tarzındaki erkek zihniyetinin düşüncesizliğine bakacak olursak, durumun sadece kadın ve bedeni olmadığını görürüz. Karı-kocanın herhangi küçük-büyük kavgasında belki de tartışmasında erkeğin kendi çocuğunu taşıdığı gebe bir kadına uyguladığı şiddet ile bebeğini düşüren ve ağlaya ağlaya onu aldırmaya giden bir kadının bu mevzusunda hangi bedeninden, hangi cinselliğinden bahsedebiliriz?

Sonuç itibari ile kürtaj konusunu politika ile ayırt edip; kürtajı konunun uzmanlarına, konunun sahiplerine; kadına ve kocaya, politikayı da aynı şekilde konunun muhataplarına bırakmalıyız ki, farklı konu uzmanları durduk yere çatışmasın. Bu arada bizler de verilen ihaleler, açılacak köprüler ve havaalanları gibi devletin daha çok ilgilenip bizleri bilinçlendirmeleri gereken konuları gözümüzden kaçırmayalım. Devletin insanlara kendi ideolojisi doğrultusunda eğitim verme, ona kendi istediği yaşamı empoze etme hakkı yoktur, ancak doğacak ve doğmuş insanı koruma görevi vardır. Ancak tabi ki yasayla sınırlandırılmalı, öne çıkarılıp insanların bilinçlendirilmesi gereken bir konu. Keyfi bir izlenim yaratmamalı, yaratılan bu keyfin önlenmesi içinde yasanın saptanması gerekmelidir. Tıbben gereği yapıldı mı? –Evet. Dini açıdan da insanları kendi ahlaki, vicdani, korkusuyla baş başa bırakalım. Böylece Allah ile kul arasına girmemiş oluruz. Çünkü kürtaj yasaklansa da yasaklanmasa da dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de bir şekilde yapılmaya devam edecektir ve merdivenaltı, hijyenden yoksun olduğu için de daha çok ölümlere, ölüm olmadığı zaman da kadının 2. ya da 3. gebeliğinin riskli olacağına, bunun sonucunda da kadınların psikolojilerinin daha çok bozulacağına işarettir. Bu konuşmaları ve icraatleri kadına şiddet konusunda göstersek, bence birçok şeyi başından çözmüş oluruz, sonucunda ne kürtaja, ne buna yol açacak olumsuz sebeplere malzeme vermiş oluruz. Bir bireyin, bir çocuğun, bir kadının huzuru bence bir ülkeyi kalkındıracak güçtedir. Hem de dar açılarda geniş acılar yerini geniş açılarda dar acılara bırakmış olur.

Ve ‘ DOĞAN HER ÇOCUK, ALLAH’IN İNSANLIKTAN ÜMİDİNİ KESMEDİĞİNİN GÖSTERGESİDİR.’

 

Melike KURTULUŞ

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

 

Yorumlar

Kürtaj tartışması, siyasetin kadın haklarına bir saldırısıdır!

 

Sayın Melike Hanım,

Önce Başbakan Erdoğan'ın da yaptığı gibi Kürtaj ile sezaryen olaylarını birbirine karıştırıyorsunuz. Sezaryen bir operasyon türüdür ve operasyon hem normal doğumlarda hem de kürtajda kullanılmaktadır. Sezaryenin kötüye kullanılması, yani bazı kimselerin maddi çıkarlar nedeniyle gerekmediği halde bu operasyona başvurması, kimi hamile kadınların zorunlu olmadığı halde normal doğum yerine Sezaryeni tercih etmesi Kürtajdan ayrı bir konudur.

Öte yandan "Sonuç itibari ile kürtaj konusunu politika ile ayırt edip; kürtajı konunun uzmanlarına, konunun sahiplerine; kadına ve kocaya, politikayı da aynı şekilde konunun muhataplarına bırakmalıyız ki, farklı konu uzmanları durduk yere çatışmasın." diye Kürtajın siyaset tarafından istismarına karşı çıkıyorsunuz. Bu konudan doğrudan muhatabınız ne yazık ki Başbakandır. Çünkü ülkenin ileri gelen bir siyasetçisi olarak konuyu ortaya atan odur. Arkasından sırf Başbakanı desteklemek için, üstüne vazife olmadığı halde, tartışmaya Diyanet İşleri Başkanlığı da karışmıştır.

Görüldüğü kadar, Siz de kürtajı bir cinayet olarak tanımlıyor; hatta "hayattaki bir insanın doğmamış bir insanı öldürme hakkı" olarak değerlendiriyorsunuz. Siz; kürtajın daha çok kadınların rahatlığı veya özgürlüğüne düşkünlüğünden yapıldığı gibi belki istisna olan bir durumu genelleştiriyorsunuz. En büyük iddianız ise Kürtajın kadınlar için bir hak olmadığıdır. Size göre bazıları sadece kadınların korkusunu ve heyecanını kullanarak kadınları tıpkı sezaryen gibi Kürtaja ikna etmektedir.

Önce Kürtajın temel bir kadın hakkı olup olmadığı konusunda anlaşmaya çalışalım.

Birleşmiş Milletler insan hakları bildirgesinde "Kendi meselesini kendisinin düzenleme hakkı" başlığı altında "Her insan veya insan grubu kendisini ilgilendiren konularda, devlet dahil hiç bir dış müdahele olmaksızın kendisi karar verir." denir. Herkesin kendi meselesini kendisinin düzenlemesi hakkı bir çok ülke anayasalarında açık bir hüküm olarak yer alır. T.C. 1982 Anayasa’ nın 17. maddesinde ise buna benzer bir hüküm vardır:

"MADDE 17.– Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz."

Yazınızda ‘bedenin bana aittir’ tarzındaki erkek zihniyetinin konu ile ne alakası var; pek anlaşılmıyor! Genelleme yapmadan bazı erkeklerin kadınlara salt cinsel açıdan yaklaşmaları, kadını sosyal, toplumsal, siyasi bir kişilik vs. görmemesi yine ayrı bir konu. Buradaki temel sorun, siyasetin, devletin; toplumsal bir varlık olan kadının sosyolojik, psikolojik ve fiziksel bir bütün olan kendi yaşamına doğrudan müdahale etme girişimidir. Sonuçta devlet Kürtajı yasaklama girişimi ile kadınların -değişik nedenlerle oluşan- istenmeyen gebelikler konusunda, BM insan hakları alanındaki bir hakkı, yani kadınların kendi sorunlarını kendisinin belirleme hakkını yok etmeye çalışmaktadır. 

Medeniyetin öncüsü olarak gördüğümüz ve örnek olarak aldığımız Avrupa ülkelerinde Kürtaj İrlanda hariç serbesttir. Kürtaj konusunda son karar verme hakkı da kadına aittir. İrlanda da Kürtajın dini gerekçelerle yasaklanmış olmasına rağmen, İrlanda hükümeti zorunlu kürtaj yaptıracak kendi vatandaşı kadınları yurt dışında kürtaj yaptırmalarını bizzat teşvik etmektedir. Ayrıca 2009 yılında üç kadının İrlanda’daki kürtaj yasağına karşı açtığı davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2010 yılı başında kürtaj yasağını Kadın haklarına aykırı bularak, İrlanda'daki Kürtaj yasağını da mahkum etmiştir.

Sayın Melike Hanım; aslında Kürtajla ilgili yazınız birçok çelişkiyi içermektedir. Anlaşılan sizin de bu konuda kafanız tam net değil, biraz karışık gibi. Örneğin aşağıdaki yazınızdan aldığım bir paragrafta soruyorsunuz:

"Tecavüz veya ensest ilişki sonucu oluşan gebeliklerin kürtajla alınması gerekir mi, doğru mudur? Bebekte tespit edilen sakatlıklar nedeniyle kürtaj yapılabilir mi? Bebeğin sakat bir şekilde de olsa doğabileceği ve hayatını devam ettirebileceği durumlarda kürtaj yapılabilir mi? Sadece bebeğin ölümüne sebep olabilecek sakatlıklarda kürtaj yapılabilir mi? Sosyoekonomik faktörler nedeniyle kürtaj yapılabilir mi? Ailenin fakirlik nedeniyle veya daha fazla çocuk istememeleri nedeniyle, çocuğa bakamayacaklarını düşünmeleri nedeniyle kürtaj yapılabilir mi? vb. gibi sorulara da yanıt aranmaktadır."

Peki sizin bu gibi durumlara yanıtınız nedir? 

Bir erkek olarak benim tek yanıtım var. Neden ne olursa olsun, gebe kalmaya tek muktedir olan Kadınların bu gebeliği devam ettirip ettirmeme konusunda da tek söz sahibi olmasıdır. Eşi dahil , hiç kimse, yani devlet te bu karara karışmamalıdır! Ana karnında oluşan insan yaşamının nerden itibaren toplumsal bir anlam ve değer taşıdığı konusundaki bilim olarak tıp ile dini inanç arasındaki bir tartışmayı siyasetin veya devletin istismar etmesine asla izin verilmemelidir!

Sayın Mehmet Bey,Öncelikle

Sayın Mehmet Bey,

Öncelikle yazımın çelişkili olması ya da size öyle gelmesi çok normal, çünkü yazımda toplumda var olan çelişkiden bahsetmek istedim. Bir kesim var ki, Sayın Başbakan gibi düşünen, bir kesim var ki aksini düşünen, bir kesim de var ki hiç fikri olmayan, ne düşüneceğini bilemeyen. Dikkat ederseniz toplum olarak, kürtajı ‘cinayet ‘ olarak tanımlayan ve kürtajın kadınlar için bir hak olmadığını savunan bir kesime sahipken,  bir yandan da kürtaj anne hayatını kurtarmak, annenin fiziksel sağlığını ve psikolojik sağlığını korumak için yapılabilir diye düşünen de bir topluma sahip olduğumuzdan bahsettim.

Sezaryen ile kürtajı tanım olarak birbiriyle karıştırmadan, sadece ikisinde olduğu gibi kadının korkusunu, heyecanını ve o anda ne yapacağının bilememesinin suiistimallerinin birbirine benzediğine değindim. Kimi hamile kadınların zorunlu olmadığı halde normal doğum yerine sezaryeni tercih etmesi ile yine kimi hamile kadınların zorunlu olmadığı halde kürtaj yaptırmasının aynı duyguyu barındırabileceğine değindim.

Öte yandan  ‘bedenin bana aittir’ tarzındaki erkek zihniyetinin bana göre konuyla pek bir alakası var. Onu da açıklayayım:  Sosyoekonomik faktörler nedeniyle veya kadın-erkek kavgasından doğan ve kürtaja kadar giden olaylarda erkeğin ‘bedenin bana ait’ düşüncesiyle kadını hoyratça darp edebiliyor ve sonucu bu olabiliyorsa, alakası vardır elbet. Buna da değinmemin sebebi, kürtajın kadının değil,  kocanın da bir meselesi olmasının göz ardı edilmemesidir. Eşi dâhil hiç kimsenin karışmaması gibi bir durum da kürtajın bazı sebeplerinden pek mümkün olmayabilir. Bunu da diyerek kadına özgürlük vermiş olmuyor aksine kadına yük bindirmiş oluyoruz.

İrlanda'dan Aile Planlaması Vakfı'nın CEO'su Niall Behan:
"Bizde referandumla yasak anayasaya girdi ama hapis cezasına rağmen kürtaj bitmedi. 30 yılda çok trajediler gördük. Türkiye de bizim durumumuza düşebilir. Çünkü şu anda biz pekiyi bir örnek teşkil etmiyoruz" derken, ben de yazımda, kürtaj yasaklansa da yasaklanmasa da devam edip kadın psikolojisine ve kadın ölümlerine daha çok sebep olacağına bir işaret olacağına değindim.

Sorduğum sorulara istinaden cevap verecek olursam bu benim değil, hepimizin kürtajla ile ilgili merak ettiği sorular ve bunların cevapları da uzmanlardadır. Dolayısıyla demek istediğim devletin görevleriyle tıp insanlarının görevlerinin birbirine karıştırılmaması. Yine söylediğim gibi devletin, de bizlerin de daha önem vermesi gereken konular var; kadına yapılan fiziksel,  duygusal, ekonomik,  cinsel şiddetler varken, hem bireysel hem toplumsal şiddetin her geçen gün en derin haliyle yaşayan bir ülke olarak, şiddet konusunda daha çok yapılacak şey, daha çok söylenecek sözün olduğu kanısındayım.

Önemli olan kürtaj konusunda net tavır almaktır!

 

Sayın Melike Hanım,
 
Toplumumuzun kürtaj konusunda ikiye bölündüğü zaten bilinen bir gerçek. Dünkü anketler halkımızın % 55,5 kürtajın serbest kalmasını % 44,5 yasaklanması istediğini göstermektedir. Fakat kürtaj tartışmanında asıl mesele; hükümetin ülkemizde serbest olan kürtajı yasaklama niyetinde olduğu ortada olduğuna göre, bu konuda bizim net ve açık tavrımızın ne olduğudur!
 
Benim sizin yazınızdan çıkardığım sonuç, siz de kürtajı bir cinayet olarak tanımlıdağınıza göre, sizin de kürtajın yasaklanmasına yana olduğunuz yöndedir. Fakat yazınızdan bu konudaki fikrinizin henüz tam netleşmediğini sanıyorum. Onun için kafanızı karıştıran bazı soruları sorup yanıtsız bırakmışsınız.
 
Bir kadının eşi de olsa kürtaj için EN SON karar her zaman için ona aittir. Bir daha altını çizeyim: SON KARAR onundur. Elbette istenmeyen bir hamilelik öyle keyfi olarak sona erdirilemez. Bu durumdaki bir kadın, varsa eşine ve ama mutlaka da uzman bir hekime danışmak zorundadır. Eğer kadının eşi varsa, ona danışmak belki de onunla birlikte karar vermek durumunda olabilir. Fakat eğer; örneğin haklı nedenlerden dolayı kadın çocuğu istemiyor, erkek istiyorsa bu durumda erkeğn kararına karşı kadının kararı geçerli olması gerekir. Evrensel insan hakları gereği bu böyledir. Bu hak kadının hakkıdır, çünkü erkek değil, kadın hamiledir.
 
Saygılarımla..
 
 

Sayın Mehmet Bey,Eğer ceninin

Sayın Mehmet Bey,

Eğer ceninin kalp atışları başlamış ve bunu kadın kendi kendine karar alıp keyfi keder aldırıyor ise evet bence kürtaj bir cinayettir. Ancak bazı istisnai durumlar dışında... Yazımda da bahsettiğim gibi kürtajı bazı istisnai durumlar dışında cinayet olarak görmem, yasaklanmasından yana olduğum anlamına gelmez. Kürtajın yasaklanmasına karşıyım, çünkü yasaklanması yasaklanmamasından daha yasak, daha cahilce ve daha vahim sonuçlara gebe olacaktır.

Ayrıca en son söz bana göre ortak alınacak bir kararla sonuçlandırılmalıdır. Kadının duyguları, sağlığını bir yana bırakacak olursak, cenini kadın taşıyor ise, bunu Allahtan sonra da sahiplenecek ya da sahiplenmeyecek görev karı-kocaya düşer. İyi gününde nasıl fikren beraberlerse, kötü gününde de fikren beraber olmalılardır. Bir kadın, kocasından gizli kürtaj olmamalıdır. Bebek doğduğunda nasıl ki kadının ilk yanında olan kişi baba - eş ise bu durumda da eş karşı çıksın çıkmasın yanında olmalıdır, en azından fikir sahibi kişisi kadından sonra o olmalıdır.

Saygılarımla...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.