Din'de Gerçeklik ve Meşruiyet

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN

İnsanı değiştirmeye çalışmayan, olduğu gibi kabul eden, onun doğasına saygı duyan tek bir din var mı?

Din ayrımı, mezhep ayrımı diyerek farklı kimlikleri yok edip tek çatı altında insanları robotlaştıran bir yapıya ihtiyaç duyanlar; diğerlerinden farklı ve meşru olduklarını savunmaya çalışırken, Allah’ın varlığının gerekçesi olan insanı neden yok sayarlar?


İnsana sayısal nicelik olarak bakarlar. Falanca mezhepten şu kadar insan azınlıktır.

Allah’ın varlığına inanan bir kişi vahşi hegemonyanın kenara itilmiş azınlığı?

Sosyal yapılanmaları sınıflandıran devletin kendisi olmamalı. Yasal kısıtlamalar ve meşru bölünmelerin yaratacağı yeni algılamalar, yeni sosyal bölünmeleri beraberinde getirecektir.

Malvarlığı ve geliri yüksek olanların azınlık olduğu, herkes tarafından bilinir. Bu meşru azınlığa sağlanan ayrıcalıklar her zaman halkın diğer kesimi tarafından eleştiri konusudur.

Devlet zengin azınlıklar için açılım yapma ihtiyacı duymaz. Orta ve alt gelir gurubuna mensup kişileri, belli gruplara bölerek, onlara azınlık statüsü verir. Ortak sorun gelir dağılımındaki adaletsizlik perdelenmiş olur. Devleti yönetenler, dini veya mezhebi öne çıkararak kendisinin sorgulanmasına engel olmaktadır.

Çocukların küçük yaşta dini eğitim alması sonucu, kafaları belli bir şekilde formatlanmaktadır. Böylece düşünme ve karar verme sürecini yaşaması engellenmektedir. Birey olma bilinci köreltilerek, kul olma mürit olma bilinci kazandırılmaktadır.

Din olgusunun hiçbir ahlâkî veya bilimsel meşruiyeti yoktur. Bu cümlede parantez açmakta fayda var; Allah’ın varlığını sorgulamıyoruz, insanların bölünmüşlüğünü eleştiriliyoruz.

Din parçalanmışlığın, sömürünün, şiddetin simgesi haline gelmiştir.

Mesela belli bir dine mensup kişiler, dini ritüellerinin özgürleştirilmesini savunurken, başka dinlere mensup kişilerin hak aramasına bölücülük veya misyonerlik olarak karşı çıkarlar.

Örnek: Alevi çalıştayı...

Laik, Demokratik, Sosyal bir Hukuk devleti evrensel bir kavramdır. Herkesin başkasının haklarına saygı göstermesini içerir. Din ise son derecede kişiseldir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin köy uygulamaları, bu köylere yapılan yardım ve okullar, yıllardır basında yer almaktadır. Bugüne kadar bu yardımlarla ilgili olarak hiçbir zaman Hıristiyan köyü-Alevi köyü-Şafi köyü gibi bir tabir ile karşılaşmamıştık. Bugünkü mevcut hükümetin, Anayasa Mahkemesinin kararı ile sabit görülen laik ve demokratik rejime karşı eylemleri sonucu; din ön plana çıkarılarak, şiddet göstergesi yorum ve haberler oluşturulmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir Alevi köyüne yaptığı yardımlar, yandaş basın tarafından suç unsuru sayılmıştır.

Bu örnek, dinin; parçalanmışlığın, sömürünün, şiddetin simgesi haline geldiğinin en trajedik ispatıdır.

Bu olay, yarın bir hakimin verdiği kararın; o hakimin Alevi, Hambeli, Şafi, Musevi veya Ateist olmasına göre değerlendirilmesini meşru kılan hükümet anlayışının, rejim karşıtı olduğunun göstergesidir.

Dinin uygun gördüğü kurallar, düşünmeden-sorgulamadan çocuklara ve gençlerin beyinlerine yerleştirilmektedir. Bunun için tek tip düşünceden kurtaramazlar kendilerini. Yandaş medya ve övüne övüne bitiremedikleri üniversiteler de tek tip düşünceyi yaymakta ve savunmaktadır.

Belli bir özel teşebbüsün her seviyede ve her ülkede eğitim vermesi ne demektir? Herkesin tek tip düşünmesini sağlamaya çalışmaktır.

Bu tek tip düşüncede oluşturulacak yapı, kime hizmet etmesi isteniyorsa ona hizmet etmeye mahkumdur. İnsanların tek tip düşünmesini sağlamaya çalışmak, İnsanın varlığını dolayısıyla Allah’ın varlığını inkar etmektir ki; hiçbir din bu amaca hizmet etmemeli...

Mevcut iktidar, tek tipleştirmeye çalıştığı istikrarlı ve güçlü devlet modeli ile sorumluğunu ortadan kaldırmakta, deprem bölgesindeki Ddvletin teknik hatalarını kabullenmeyip, sorunlara sağlıklı ve kalıcı çözümü imkansızlaştırmaktadır.
Bu konudaki fikirlerimi günümüzün en popüler sorusu ile sonlandırmak isterim;

İslam; Liberal mi? Sosyalist mi?

Fakir müslümana sosyalist, zengin müslümana liberal söylemler geliştirilebilir.
Kısacası işinize geldiği gibi beyin yıkama malzemesi olarak kullanabilirsiniz. Benim düşüncem, dinin sömürüsüne son vermektir. Yasal mevzuatta dolandırıcılık suçtur. Gerçek hayatta Allah adıyla insanları dolandıranlara ULEMA, dolandırılana MÜRİT denmektedir.

Şimdiden benim hakkım da cehennem kararını veren kendini Allah yerine koyan zavallıların sesini duyar gibiyim...

Ne oldu hani öbür dünya da Allah cezasını verecekti.

Yoksa, Ya vermezse korkusuyla siz mi vereceksiniz?

Hani düşünce özgürlüğünden bahsediyordunuz, demokrasiden,
Mustafa Kemal’e gelince demediğinizi bırakmayacaksınız,
Bu ahlaksızlığınıza düşünce özgürlüğü diyeceksiniz,
Doğruları konuşanları görünce, hesap gününün kendinizce provasını yapacaksınız…

Allah adıyla insanları nasıl dolandırdığınızı maalesef bir Hristiyan-Katolik mahkemesi delilleri ile tespit etti. Hıristiyanlar kadar adil olamadınız…

Türk Silahlı Kuvvetleri, haksız kazanç söz konusu olduğunda Kuvvet Komutanını dahi yargılayıp, gerekli cezayı verirken;
Allah adına dolandıranları, şeriat adına koruyanları,
Allah’a inanan hiç kimse savunmasın.

Sömürünüzün eleştirilmesine engel olması için kurduğunuz tek tip eğitim sisteminiz, bu kadar pisliği kabullenebilecek bir toplum yaratamaz...

Din de gerçek, Allah'ın varlığı ve birliğidir; Yalan olan insanların bölünmüşlüğü.

Meşru olan İnsandır, Ulema sınıfı gayrimeşrudur.
 
 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Merhaba

Zaten müslüman dininde ulema sınıfı ibadethane yoktur. Bunların var olduğunu iddia edenler, veya varmış gibi davrananlar, dini kendi kişisel çıkarlarına alet edenlerdir. Saygı ve selamlar...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.