Dünyanın En Güçlü İnsanları, Neye Göre Güçlü(!?)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, “Türkiye’nin önünde bölge liderliği için eşsiz fırsatlar var...” gibilerinden bir açıklama yapmıştı.

Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı da yine Hilary Clinton’unkine benzer açıklamalarda bulunmuş.

“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Türk halkının arkadaşımız olduğunu söylemekten onur duyuyoruz. Türkiye gerçekten güçlü bir arkadaş. (...) Şimdi dünyamız Türkiye örneği ve Türkiye’nin sorumlu liderliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Türkiye, Arap Baharından sonra ülkelere olumlu örnek olabilir. (...) Gelecek yüzyıl Türkiye için bu yüzyıldan daha çok umut vaat ediyor. Eğer birlikte çalışırsak müşterek geleceğimiz de daha iyi olacaktır...” (Hürriyet, manşet haber, 3.11.2011)

* * *

Amerika Birleşik Devletleri’nde yayın yapan FORBES dergisi, “Dünyanın en güçlü insanları” listesini açıklamış.

Derginin yayımladığı ve 70 kişinin yer aldığı listeye göre, “Dünyanın en güçlü insanı” ABD Başkanı BARACK OBAMA olurken; Obama’yı, Rusya Başbakanı VLADİMİR PUTİN ve Çin Devlet Başkanı HU JİNTDO izlemiş.

Listede, Başbakan RECEP TAYYİP ERDOĞAN, 48. sırada yer almış.

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 4. sırada yer bulduğu listede; Microsoft’un kurucusu BİLL GATES 5. olmuş.

SUUDİ ARABİSTAN KRALI ABDULLAH BİN ADBUL AZİZ EL SUUD listede, 6. sırada yer almış. Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Lagerde 39. sırada, FACEBOOK’UN kurucusu MARK ZUCKERBERG 9. sırada yer alabilmiş.

* * *

Listede, Katolik Dünyasının ruhanî lideri Papa 16. Benedikten 7. sırada, ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke 8. sırada, İngiltere Başbakanı David Cameron 10. sırada, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy 13. sırada, ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton 16. sırada, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi 21. sırada, İran DİNİ LİDERİ AYETULLAH ALİ HAMANEY 26. sırada, Kuzey Kore Lideri Kim Jong-İl 37. sırada, BM GS Ban Ki-mun 38. sırada, TİBET’İN ruhanî lideri Dalay Lama 51. sırada, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev 59. sırada, ABD eski Başkanı BİLL CLİNTON 50. sırada, İSRAİL Başbakanı BİNYAMİN NETANYAHU 25. sırada yer almış...

FORBES dergisi, listeyi hazırlarken 4 kriteri göz önünde bulundurduklarını belirtmiş.

(1) Etkiledikleri insanların sayısı.

(2) Kendi etki alanlarının ötesinde de güç yayabilmeleri.

(3) Önemli mali kaynakların kontrolünü elinde tutmaları ya da bu kaynaklara erişebilir olmaları.

(4) Güçlerini ne derecede etkili kullanabildikleri.

AA(Anadolu Ajansı)

* * *

Geçen hafta da Hürriyet gazetesinin 4’lüsü ülkemizdeki en etkili 10 kişiyi belirlemişti/seçmişti...

Haliyle, yazarların belirlediği listede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, birinci olmuştu.

Arap Baharı esnasında, Arap sokaklarının direniş gösterdiği kanlı protesto ve ayaklanma süreçlerinde; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sokaktaki halkların yanında olmuş, ve onlara destek olmuştu. Despot yönetimlerin, eninde sonunda yenileceğini belirterek, yönetimi bırakmalarını salık vermişti. Bu bağlamda, Başbakanın Arap halkları arasındaki popülerliği artmış ve Batılılar tarafından da ilgiyle izlenmişti.

Ama, yukarıdaki liste, aslında Başbakan Erdoğan’ın bölge liderliği bağlamında hak ettiği yeri alamadığını göstermiyor mu?

* * *

Amerika’nın iki “çok önemli” yetkilisinin, Türkiye’nin öneminden bahsedip durmaları; ama Başbakan Erdoğan’ın basamak olarak en azından Hilary Clinton’a fazlaca yaklaşamamış olması, nasıl yorumlanmalı?

Mütemadiyen Amerikalı yetkililerden ülkemize yönelik pohpohlamalı açıklamaların bol bol işitilmesine rağmen; neden istenen işbirliğinin ve müttefik olmanın gereklerini, Amerika tarafından göremiyoruz?

En azından Türkiye, üstüne düşen “sorumluluklarını”, “paydaş” olmanın gereklerini, “misliyle” yerine getirmiyor mu?

* * *

Gerçekten de ABD’lerinin derin zihniyetini anlamak mümkün değil.

Gerçekten de benim kanaatime göre, ülkemizde siyaset kurumu içinde, Başbakan Erdoğan’a rakip olacak bir siyasal lider yok.

Ama, dünya arenasında, Başbakan Erdoğan’ın gazetelerde yazıldığı kadar da etkili olduğu söylenemez. En azından yukarıdaki listeye iyi veya “dikkatli” bakmak yeterli. Ama, şunu da belirtmek gerekir, geçmiş dönem hükümetlerine göre veya siyasi liderlerine göre, daha aktif ve siyaset üretmeye çabalayan bir siyasi lider olduğunu da belirtmek gerekir diye düşünmekteyim.

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Sayın Salman,Öncelikle

Sayın Salman,

Öncelikle yazınız için teşekkür ederim. Yaptığınız analiz, aslında önemli bir gerçeği ortaya çıkarması açısından önemli. Bu noktada dikkat çektiğiniz Tayyip Erdoğan'ın siyasi karizmasının söylendiği ile görülen arasındaki farkı aslında Türkiye'nin birçok durumu için geçerlidir. Fakat bazı noktalarda analiz hatasına düşmemek için bazı gerçekleri unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Örneğin ABD'lilerce yapılan ve sizin çelişki yarattığını düşündüğünüz bu tür anketler, aslında belli noktalara dikkat çekmek için yapılır. Anketler, istatistiksel veriler üzerine yapıldığı söylenen objektif araştırma yöntemlerinden biri olarak görülür ve bu açıdan tamamen bilimsel olarak gösterilir. Fakat istatistik kelimesinin etimolojisi, içinde barındırdığı ve onun "devlet bilimi" anlamına geldiğini gösteren "stat" kelimesini bizlere göstermektedir. Bu noktada istatistik ilk olarak 18. yy.da bugünkü anlamına yakın olarak kullanılmaya başlanmıştır diyebiliriz.

Bizlerin 18.yy.dan beri, istatistik adına değişmediğini söyleyebilceğimiz tek şey ise kullanım amacıdır diyebilirim. Devletler bugüne kadar totatiler, otoriter, otokrat yönlerini hep istatistik biliminin verileriyle meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Bugün ise Tayyip Erdoğan'ın çıktığı kürsülerde CAM-prompter kullanmasının sebeplerinden bir tanesi de budur. Sizin de sonuçlarını bizlerle paylaştığınız tarzda anketlerin de aslında bizelere bazı şeyleri yansıtabilmesiyle beraber, bu konuda referans almamız gereken tek kaynak olmaması gerektiği düşüncesindeyim. 

Bu noktada yukarıda dikkati çektiğim hususlara istinaden şunu söyleyebilirim ki, "güçlü lider" yaratma konusunda bazı çok daha önemli noktalara bakmak gerekir diye düşünmekteyim. Öncelikle kişilerin güçlerini ne derece hukuka dayandırdıkları... Öyle ya o zaman Kral Abdullah'ın aldığı iyi sıranın çok daha yukarıda olması gerektiği gibi, günümüzde diktatör olarak sınıflandırdığımız kişilerin de güçlü kişiler oldğunu söyleyip, propogandalarını yapıldığına şahit olmamız gerekirdi. Bunun dışında ise liderlerin ne kadar güçlü ülkeler yarattıkları ve ülkelerindeki politika ve gündem oluşturma durumlarının ne halde olduğuna da bakılmalıdır diye düşünüyorum. Bu açıdan baktığımızda Tayyip Bey'in 48. sırada olması veya olmaması beni çok enterese etmemekle beraber, sadece birkaçını saydığım önemli kıstasta sınıfta kaldığı gayet açıktır. 2002'den beri iktidarda olan bir kişinin bir ülkeyi güç, demokrasi ve gelişmişlik konusunda nereye getirdiğine bakmak ve o ülkenin insanlarının ne kadar güçlendiği görmek önemlidir. Öyle ya liderler, kitlelerin temsilcisi olarak seçiliyorlar... Bugüne kadar Amerikan Başkanları, Amerikalılara dünyada ne kadar çok imkan sağladı, Tayyip Erdoğan ülkesindeki insanların durumunu ne kadar iyileştirdi?

Bu noktada istatistiksel veriler, sadece nicelik üstünden gidip, niteliğe hiç önem vermeyip, camlardan okunabilen veriler sunduğuna göre, bana kalırsa Tayyip Erdoğan'ın Türkiye adına yarttığı hiçbir güç yoktur. Tabi eğer sahip oldukları kişisel mali kaynaklara göre bir güçten bahsedeceksek, o konuda bir şey diyemem ama bu durumda dünya sıralamasında 48. değil de ilk 10'da yer alırsa hiç mi hiç şaşırmam. 

Not: "Arap Baharı" yaşadığı söylenen ülkelerde, sizin de gönderme yaptığınız, T.Erdoğan'ın pozisyonuyla ilgili dilerseniz şu yazımı okuyabilirsiniz: http://politikadergisi.com/makale/arap-bahari-gercekleri

Saygılarımla

Edgar ŞAR

Fikir Teatisi

SAYIN ŞAR, ben de size teşekkür etmek isterim...

Öncelikle beni ciddiye alıp, yazıma değerlendirme yaptığınız için. Ben de ülkedeki gidişata ve bazı hukuksal ve vicdani gayrimeşruluklara, haksızlıklara üzülmekteyim... Ülkemiz, pekala çok iyi yönetilmeyebilir... Belki, görünen şeyler "zahirde"dir... Bir de ben ülkemizdeki yaygın alışkanlığın dışında, hiçbir parti, siyasal hareket ve ideolojiye gözünkör bağlanmış ve angaje olmuş biri değilim... Ben, sadece yazı yazma, ülke siyasetine ilgi duyan, dili döndüğü, kafası basabildiği kadarıyla da bir şeyler yazarak, geniş kitleler ile paylaşma derdindeki bir yazma idealisti, işçisi, artık ne denirse; ama yazma ve okuma hayatın %99'unu teşkil eden, siyasete meraklı; yine ama aktif politikaya değil yazma ve entelektüel boyutta olan siyasete ilgi duyan biriyim... Bu bağlamda; Ak Parti, olumlu birşey yaparsa, bunu belirtirim, söylemekten çekinmem, aynı şekilde negatif uygulamalarını, icraatlarını da eleştirmekten kalmam; aynı şey, Cumhuriyet Halk Partisi için de geçerlidir... BAŞBAKAN'IN ülkemizdeki siyasal düzlemdeki alternatifsizliği konusunda netimdir. Recep Tayyip Erdoğan'ın ülke siyaset kurumu içinde RAKİBİ yoktur... Dünyadaki popülerliği de konjonktürel dalgalanmalara göre değişebilmektedir... Neyse, çok uzatmayayım... İlginiz, yazıma gösterdiğiniz alaka için teşekkür ederim; linkini verdiğiniz yazıyı en kısa sürede okuyacağım... Fakat, ben, burada okuyucu kategorisinde yazsam da bu işi profesyonel anlamda yapmaya gayret eden biriyim... Yani, bu işi, yazı yazma işini çok ciddiye alan biriyim... Ayrıca, haberkaramursel.net sitesinde de burada yazdığım gibi düzenli siyasal makaleler yazmaktayım...

Saygılarımla,

Erhan Salman

 

Asıl maksatları Erdoğan'ı gaza getirmektir!

 

Sayın Erhan SALMAN bu yazısının konusunu son günlerin çok dikkat çeken bir kampanyasına ayırmış. Bu kampanya T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidar gücü ile ilgili ve özellikle de ABD'nin önde gelen siyasetçileri, Geney Kurmay Başkanı ve ABD büyük basını taratfından Türk başbakanına yapılan METHİYELER biçiminde yürütülmektedir. Time dergisi Erdoğan'ı kapak yapıyor, FORBES dergisi de onu dünyanın en güçlü 100 kişisi arasına sokuyor vs.
 
Sayın Edgar Şar ise bu yazıya yaptığı yorumunda RT Erdoğan'ın kendisine dizilen methiyetleri asla hak etmediğini ifade etmektedir. Onun argümanı ise "güçlü lider kıstasları"nın  yanlış olduğu yönündedir. Ona göre güçlü lider kıstası "Hukuk, demokrasi ve gelişmişlik" olmalıydı. Onun önemsediği son sayılan ölçülere göre RT Erdoğan aslında sınıfta kalmış bir liderdir. 
 
Buradaki asıl sorun, R.T.Erdoğan'ın gerçekten "güçlü ve karizmatik bir lider" methiyesini hak edip etmediği meselesi değildir. Bu kampanyada asıl insanın kafasını karıştıran soru, "ABD'nin önde gelenleri ve büyük basını NEDEN son zamanlarda bu denli yoğun bir biçimde R.T. Erdoğan'ı ve Türkiye'yi övmektedirler?" "Acaba bu kampanyadan ne gibi çıkarları var?" sorularıdır.
 
Bu soruya doğru yanıt bulmak için çok kısa bir yakın zaman dünya siyasi tarihi analizi gerekmektedir. 
 
1991 soğuk savaşın bitmesiyle ABD dünyaya adeta eşkıya oldu. 90 lı yıllarının sonunda iktidara gelen ABD "Neocon" konseptine göre(Bush Doktrini) ABD dünyayı, özellikle petrol ve hammade bakımından zengin bölgeleri kontrol altına alabilecek için ZOR, yani askeri yöntemler dahi kullanmayı planlamıştı. Nitekim 11 Eylül 2001 New York terör olayı bu planın uygulanmasına bahane oldu. 2001 Aralık ayında ABD orduları müttefikleriyle birlikte terör yuvası olarak tanımladıkları Afganistan'ı işgal ettiler. Hemen arkasından 2003 Mart ayında Saddam'ın "ABC silahlarına sahip" yalanıyla Irak ta işgal edildi. Yüzbinlerce masum insan katledildi.
 
Herşeyin elbette bir bedeli var. Bu iki büyük savaş ABD'ye 2,5 trilyon dolara mal oldu. Üstelikte her iki savaştan da, birkaç petrol kuyularını kendi şirketlerine devretmekten başka, umdukları ganimeti elde edemediler. Arkasından 2007/2008 küresel finans ve ekonomi krizi patladı. Bu bunalım da ABD'ye 2,5 trilyon dolara mal oldu. ABD devleti bütün bu savaş masraflarını finanse etmek, krize uğrayan ABD bankalarını kurtarmak, ekonomiyi yeniden rayına oturtmak için durmadan borçlandı. Öyleki günümüzde bu borç 15 trilyon doları bulmuş durumda.
 
İşte bu ekonomik koşullar zorunlu olarak ABD politikasında Barak Obama ile birlikte bir değişikliğe neden oldu. Bu değişikliğin özü, artık böyle emperyalist planları bizzat kendi parası ve ordusuyla değil, bazı müttefiklerini kandırarak onları kullanmak biçiminde gerçekleştirmekti. Bush zamanında yüzüne dahi bakmadıkları Türkiye birden Obama ile birlikte büyük bir "stratejik" önem kazandı. Obama ilk ziyaretini Türkiye'ye yaptı ve Türkiye'yi "Model Ortak" seçtiğini dünyaya ilan etti.
 
Yani sözün kısası ABD emperyalizmi BOP ve Genişletilmiş Kuzey Afrika(Arap Baharı) planlarının gerçekleştirilmesinde Türkiye'yi hem diğerlerine kendisiyle yakın işbirliği yapan MODEL olarak gösterecek, hem de Türkiye'yi ekonomisi, siyaseti ve ordusuyla ABD'ye taşeron olarak kullanacak.
 
İşte Erdoağan ve Türkiye için yapılan bütün pohpohlamaların gerçek amacı budur. Türkiye ve Erdoğanı gaza getirip kendi ellerini kana bulamadan, bir kuruş masraf yapmadan, kendi planlarını Türkiye vasıtasıyla gerçekleştirmek gerçek niyetleridir. 
 
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton : “Türkiye’nin önünde bölge liderliği için eşsiz fırsatlar var...”  derken gerçek niyetini "Şam'a baskı sürecinin, Arap Birliği ve Türkiye'nin öncülüğünde yürütülmesi gerektiğini" ifade ederek açığa vurmuştur. (Link = http://haber.gazetevatan.com/esada-baskiyi-turkiye-yapmali/411957/1/Haber)

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.