Emperyalizm, Kaos ve Müdahale

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

BOP HaritasıÖğrenim hayatımıza başladığımızdan beri duyduğumuz bir şey vardır. Osmanlı, çatısı altında tüm milletleri barış altında yaşattı. İşte bakın, bugün Osmanlı’nın bıraktığı yerlerde her gün kan gövdeyi götürüyor.
İşte Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu…

Peki durum bu kadar basit mi gerçekten? Yani buralarda Osmanlı hakimiyeti sona erdiği için mi kan gövdeyi götürüyor?

 

 


Eğer biraz detaylı ve nesnel olarak durumu inceleyecek olursak, aslında gerçekliğin böyle olmadığını görebiliriz. Çünkü özellikle Fransız İhtilali ve yükselen ulusçuluk akabinde milliyetçilik olgularıyla birlikte Osmanlı zamanında da bu bölgelerinin, kan gölüne döndüğünü görebilmek pek de zor değildir.
Osmanlı’dan ayrılmak için, ilk milliyetçi isyanı çıkartan Sırpların isyanı, kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Ardından Yunanlar, bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Romenler de, Bulgarlar da…Tabi bu saydığımız ulusların isyanları veya bağımsızlıklarında etkili olan bir unsur vardır. Dış devletler ve onların istihbaratları. Yunanların bağımsızlığında, Fransız ve Rusların etkisi çok büyüktür. Gene Romen ve Bulgarları da, hamileri olan Rusya yoğun bir şekilde desteklemiştir. Arapların Türklerle savaşmasındaki İngiliz rolü inkar edilebilir mi?

Demek ki, olay dönüp dolaşıp, aleni veya gizli bir şekilde bölgeyi karıştırmak, kışkırtmak ve karşıt güçleri desteklemek suretiyle kaotik bir ortam yaratmaya geliyor.

Durum bugün de böyledir. ABD’nin karıştırmak istediği bölgelerde, özellikle 20. yy’ın ikinci yarısında, düşük yoğunluklu olarak da ilk yarısında politik, ekonomik zaman zaman da askeri müdahaleleri, söz konusu olmuştur.

Panama kanalının yapılış öyküsünü hepiniz biliyorsunuzdur. ABD Başkanı D.Roosevelt’in Kolombiya’ya uyguladığı yoğun baskı sonucu, bağımsız bir Panama devleti kurulması ve ardından ABD’nin hemen bir kanal yapmak için kollarını sıvaması…

Sonra Avrupa’daki 2. Dünya savaşı. Kore savaşı, Vietman savaşı, Küba’da başarısız domuz körfezi harekatı, Allende’nin öldürtülmesi ve Şili’de 1972 darbesi, Türkiye’de 1980 darbesi, körfez savaşları, Afganistan harekatı, El Kaide’nin saldırıları, Taliban ve daha niceleri.
 
Kolaylıkla görülebilir ki, özellikle iletişim teknolojisinin ve istihbarat taktiklerinin gelişmesiyle doğru orantılı olarak, muhtelif bölgelerde, konjonktürleri yaratan uluslararası hegemonya sahipleri, kompradorlarını, ekonomik güçlerini, askeri güçlerini ve benzeri farklı enstrümanlarını kullanarak, bölgeye daha kolay müdahale edebilmek amacıyla, söz konusu alanı istikrarsızlaştırma politikasını uygulamıştır ve uygulamaktadır.

Bunun en net ve öz ifadesini ABD’nin en önemli strateji kurumu STRATFOR’un başkanı George Friedman’ın ‘’Gelecek 100 yıl’’ adlı kitabında ‘’ABD, çıkarı olan bölgelerde, tek bir güçlü devlet istemez ve orayı istikrarsızlaştırır’’ sözüyle , anlayabiliriz.

Evet gerçekten de durum böyledir. 24 Ocak kararlarının daha kolay devreye sokulabilmesi amacıyla önce kaotik bir ortam ardından da , bu kargaşa ortamından çıkış yolu olarak gözükecek bir darbe. Sonra da Türkiye’de hızla yürürlüğe sokulan bir Neo-Liberalizm belası. Türkiye’nin 80 darbesi, hemen hemen Şili’nin72 darbesi ile aynıdır.

Soğuk savaşın bitimi ile faaliyet alanı daha doğuya doğru genişleyen ABD şimdi de, Rusya’yı lojistik ve stratejik anlamda kuşatmak ve enerji hatlarına sahip olmak amacıyla, Avrasya, Orta Doğu ve Orta Asya bölgelerini bu şekilde karıştırmaktadır.

Ukrayna, Gürcistan, Özbekistan’daki kadife devrimler, Irak ve Afganistan harekatları, bazı Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin AB’ye tâbi olunması, Yugoslavya’nın parçalanması ve son zamanda Kosova’nın bağımsızlığı…

Hepsi atılacak bir sonraki hamle için uygun ortamın oluşturulması amacıyla düzenlenmiş birer tezgahtır. Tıpkı 19. yy ve 20.yy’da Fransa, İngiltere ve Rusya’nın uyguladığı yöntemler gibi. Aynı şeyi Osmanlı’ da Almanlar ve Fransızlar arasında yapmıştır. Bizans ve Katolikler arasında yapmıştır. Böl, parçala yönet taktiği, güncelliğini hala korumaktadır.
Öyleyse başta sorduğumuz sualin cevabı şimdi ifade bulmuş oluyor. Kafamızı kuma gömüp sadece içsel dinamiklere dayanarak, yurtiçi veya yakın bölgesel bir gelişmeyi asla tam olarak açıklayamayız.

Bir yerde kan gövdeyi götürüyor kardeş kardeşi boğazlıyorsa, cevabı önce uluslararası egemen devletlerin o bölgelere ilişkin politika ve faaliyetlerinde, küresel sermayenin çıkarlarında aramak yerinde olacaktır.
 
 

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.