Hala Fırsatımız Var

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Aziz KARAYEL

30 yıldır bu ülkeyi kasıp kavuran,nice evlere ateş düşüren bir melanet var hepimizin malumu olduğu gibi. Bir çok yöntem denendiği için artık insanlar terörün hiçbir şekilde bitmeyeceğine inanmakta. Askeri yöntem denendi olmadı, demokratik yaklaşıldı olmadı, terör hala devam ediyor. İnsanların yoğun olarak görüşü bu yönde. Ben de bu görüşteydim.

Bendeniz 9 ay kadar Diyarbakırda yaşadım. Bu süre zarfında,görev icabı,seyahat amaçlı Güneydoğu illerini gördüm. Tabii bu esnada oradaki insanlarla,esnafla konuşma tanışma fırsatım oldu. Bazen bir bar köşesinde gecenin ilerleyen saatlerinde hararetli tartışmalar içine girdik, bazen de esnafla direk görüşme fırsatım oldu. 90'lı yıllar denilince hepsi aynı şekilde feryat ediyor. Faili meçhullerden, etrafta salına salına dolaşıp insanları sokak ortasında infaz eden özel harekatçılardan vs.. bahsediyorlar. Bu figürler bölge halkında bir nefret uyandırmış.

Ayrıca bu iş ekonomiyle çözülür diyenlerdendim ben de. Orayı gördükten sonra bundan vazgeçtim. Dile getirilen hakları Kürtler gerçekten istiyorlar. Bu onlar için gerçekten önemli.

Tabii muhabbet böyle feryatlarla acılarla giderken dükkandaki Gaffar Okkan'ın resmine takıldı gözüm. Gaffar Okkanı sordum. Adamın yanıtı basitti: ”Aaaa Gaffar baba başkaydı…” Evet,Diyarbakır’da en sevilen kişi ne Abdullah Öcalan ne Ahmet Türk ne bir başkası. Yıllar önce katledilmesine rağmen hala bir emniyet müdürü. Gaffar Okkan .Zaten Gaffar Okkan diyeni görmedim. Hepsi de Gaffar Baba diye hitap ediyor ona. Diyarbakır’da bir dükkan geçin iki dükkan geçin, üçüncüsünde mutlaka bir Gaffar Okkan resmi bulacaksınız. Diyarbakır Dağkapı'da “Gaffar Baba'nın Yeri” diye bir ciğerci hala bulunmaktadır.

Bu kadar siyasi bir şehrin bir emniyet müdürünün isminde uzlaşması beni düşündürdü. İşte o zaman bende ışık yandı. Demek ki olabiliyormuş. Demek ki bu yörenin halkı devlet düşmanı değilmiş aslında. Aslında terörle mücadelenin şifresi Gaffar Okkan gibi isimlerden geçiyormuş. Yani orada devletle halkı barıştıracak insanlar lazım. Yani oraya giden kaymakamı,emniyet müdürü, valisi oradaki halkı kucaklayabilirse işte bu iş orada çözülür. Evet ben orada onu gördüm. İş öncelikle buradan geçiyor. Tabii ki belli bir kesim var ki, ne yaparsanız yapın ne ederseniz edin onları kazanamazsınız. Ama bunlar bana sorarsanız azınlıktalar. Kürtlerin uzatılan eli iteceklerine ben inanmıyorum.

Tabii ki orada Gaffar Okkanın neden katledildiğini bir kez daha anladım. Bu kirli savaşın bitmesini istemeyenler için o çok büyük bir tehditti ve bu yüzden ortadan kaldırıldı ve iş uyduruk bir Hizbullah cinayeti gibi kaldı. Gaffar Okkanın bir sözü var:  ”Beni bir gün vurabilirler ama ben biliyorum ki beni vuracak kurşun Diyarbakır halkından gelmeyecek.” Evet o bu ülkeye hizmet ederken katledildi. Umarız hizmetleri boşa gitmez.Artık bu yıllardır kanayan yaranın kapanması ve ülkemizin esenliğe kavuşması dileğiyle.

 

Aziz KARAYEL

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Gerçek Teröre Karşı mücade antiemperyalist mücadeledir!

 

Terörün ülkemizin son 30 yılının en önemli bir sorunu olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Terörün hiç bitmeyeceğine dair toplumda gittikçe yaygınlaşan bir umutsuzluğun olduğu da bir başka gerçektir. Bu tesbitlerinde Sn. Aziz Karayel'e tamamen katılıyorum. Ancak teröre karşı bütün yöntemlerin denendiği görüşüne katılmıyorum. Daha doğrusu teröre karşı şimdiye değin uygulanan her türlü yöntem ve mücadelelerde yeterli bir kararlılık ve azim gösterildiğini sanmıyorum.
 
Bir defa teröre doğru teşhis koymak gerekir. Terör; şiddetle, özellikle kendi amacıyla hiç bir ilişkisi olmayan masum insanlara yönelik şiddetle uygulanan bir şantaj politikadır. Demek ki terör herşeyden önce bir siyaset yapma biçimidir. Her siyasetin bir amacı bir de bu amacı elde etmek için başvurduğu araç ve yöntem vardır. Ülkemizde de terörün nihayi amacı BAĞIMSIZ bir KÜRT DEVLETİ kurmaktır. Bu nihai amacın ilk hazırlık aşaması olan ÖZERKLİK ise terörün en yakın amacıdır. PKK; Kürt Milliyetçi hareketinin nihai amacına götürecek olan işte bu ilk ÖZERKLİK amacı için terör uygulamakta, masum insanları katletmektedir.
 
Bu durumda Kürtlere talep ettikleri hakları vermek demek, çok basit bir ifadeyle teröre teslim olmak demektir.
 
Önce terör ile "Kürt Sorunu" denen sorun arasında doğru bir ilişki kurmamız gerekir. Terör, milliyetçi Kürt hareketinin bir siyasi yöntem ve aracıdır. Terör estiren Kürt milliyetçi harketi; tarihsel, siyasi ve hukuksak hiç bir meşruiyeti olmayan bir Kürt ULUSLAŞMA sürecini emperyalizmin desteği ve ZORLA yani terörle Türk ulusuna dayatmaktadır. Bu hareket doğrudan Türk ulusunun birliği ve toprak bütünlüğü için en büyük tehtidi oluşturmaktadır. Türkiyenin ulusal ve toprak bakımından bölünmesi, bu bölgede emperyalizme uydu bir Kürt devletinin kurulması, emperyalizmin BOP planlarına uygundur. Yani PKK terör hareketiyle emperyalizmin planları bire bir çakışmaktadır. Kısaca terörün arkasında emperyalizmin olduğunu söylemek zorundayız. Zaten terörün finasman kaynakları, barınak, askeri üs ve tesisleri ve silahlanması da bu tesbiti kanıtlamaktadır.
 
O halde terörle gerçekten doğru mücadele etmek demek en başta emperyalizmle mücadele etmek demektir. Bu bir.
 
İkinci, terör isteklerini şiddete dayanan bir şantajlla elde edebildiği için, onunla görüşmek, onunla müzakere etmek demek, onu ciddiye almak, ona itibar ve amaçlarında "UMUT" vaat etmek demektir. AKP hükümeti geçen dönemde MİT üzerinden bu politikayı uygulamıştır. AKP'nin bizzat ABD emperyalizminin girişimi ile kurulduğu; emperyaalizmin büyük siyasi, mali, ekonomik desteklendiği ile iktidara geldiği; 9,5 yıldır "dış borç, "sıcak ve kara para" üzerinden iktidar hizmetlerinin dışardan desteklendiği de ortadadır.
 
Kısaca emperyalist işbirlikçisi ve terör müzakerecisi AKP'den ciddi bir terörle mücadele beklenemez!
 
Gaffar Okka gibi yiğit, yurtsever, demokrat ve Atatürkçü devlet yöneticileri ise ne yazık ki istisnadırlar. Bir çicekle bahar gelmez der halkımız. Onun için eğer terörle mücadelede işimiz yeni Gaffar Okan'ları beklemekse, bu halk daha çok teröre kurban verecek; ülke freni patlamış kamyon gibi bölünmeye ve kanlı bir iç savaşa gidecek demektir. 
 
Bu nedenle bütün yurtsever, ileri demokratların birleşmesi, AKP'ye karşı mücadeleyi yükselmesi gerekir. AKP ikitdarda kaldığı sürece terör tehlikesi de varlığını sürdürmeye devam edecektir!

Mehmet BeyTabii ki de PKK dış

Mehmet Bey

Tabii ki de PKK dış güçlerin taşeronluğuna soyunmuştur.Buna zaten hepimiz hemfikiriz.Ancak Öcalan kendi ağzıyla bağımsız Kürdistandan vazgeçtiklerini çaıkladı zaten bir kaç sene önce.İlk yola çıktıklarında böyleydi.Ancak TSK 90lı yıllarda askeri manada üstünlük sağlayınca bu hedefin gerçekleşmeyeceği anlaşıldı ve vazgeçildi.Şu an tek amaç var o da basit.Bölgenin istikrarsızlaşması,devamlı karışıklık olması.Bunda o bölgedeki Fırat ve Dicle nehirleri büyük rol oynuyor tabii ki.

Terör dış kaynaklı doğrudur.Ancak  vücudunuzda bir yara yoksa dışarıdan biri kaşısa da bir şey olmaz.Yani biz kendi yaramızı kaptmalıyız ki dış güçler de kaşıyacak bir şey bulamasın.Bu Türklerle Kürtlerin kendi arasındaki bir sorundur.Kürtlere de bunu anlatmalıyız.Haklsınız bir Gaffar Okkan beklemek saçma.Benim dediğim o yöreye giden görevli "Lanet olsun yine mi Doğu" falan diye gitmezse orada halkla bütünleşirse,devletle halk kenetlenir.Örgüt de kendine zemin bulamaz.

aziz'e yanıt

 

Mezopotamya'da bağımsız ve emperyalizme yüzde yüz uydu olacak bir Kürdistan devleti emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin(BOP) ana hedefidir. ABD bunun haritasını da çıkartmış, Türk subaylarına NATO toplantılarında göstermiştir. Bütün dünya ve Türkiye’nin bundan haberi var.

Bağımsız Kürt Devleti sadece Türkiye'de kurulmayacak. Çünkü Kürtler bölgede Türkiye, Irak, Suriye ve İran gibi dört farklı ulus devlette ayrı ayrı yaşamaktadırlar. Emperyalizmin BOP planında bu dört devlet yani Irak, Suriye, Türkiye ve İran parçalanarak Kürtlerin birleştirilmeleri ve büyük Kürdistan’ın inşasını ön görmektedir. BDP, DTK, Kürt Dil Formu vs. gibi toplantılar bölgede bir Kürt uluslaşma sürecinin ön çalışmalarıdır.

Bu dört devletten Irak'ı emperyalizm artık bölmüştür; diyebiliriz! Emperyalizm 1991 ve 2003 yıllarında Irak'ı işgal ederek Barzani liderliğinde Irak’ın Kuzeyinde özerk "Kürt" yönetimini oluşturmuştur.

Türkiye'de ise Kürt Milliyetçileri ısrarla "Özerklik" talep etmektedirler. Yeni Anayasa tartışmalarında bu konu merkezi bir rol oynayacağı kamuoyundaki tartışmalardan bellidir.

Sıra şimdi Suriye'ye gelmiştir. Suriye içinde ve dışındaki olaylar ortada!

Öcalan'ın bağımsızlıktan vaz geçtik demesi çok önemli değildir. Öcalan yakalandığında ve yargılandığında mahkemede söylediği öyle ifadeleri var ki, okuyunca insan, "Kürtlerin milli kahramanı bu mu? " diye sormaktan kendini alamıyor! Öcalan; mahkeme tutanaklarına geçen ifadelerinde açıkça "Kendisinin ABD ve AB tarafından kullandığını, istenirse Türk devletinin hizmetine hazır olduğunu" dahi söyleyebilmiştir. Yani önemli olan Öcalan'ın söylediği değil, emperyalizmin yaptığı somut planlarıdır.

Elbette ülkemizde "Kürt Sorunu" denen bir YARA vardır. Bu eski ve cumhuriyetin kuruluş yıllarından kalma bir sorundur. Bu sorun; Anadolu'nun özellikle Kürt kökenli yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde feodal büyük toprak ağalığına ve ortaçağ artığı aşiret ve cemaat düzenine bağlı "Maraba" sisteminden kaynaklanmaktadır. Bu bölgede terör sadece siyasi olarak PKK ile yoktur;  aynı zamanda "Kan davası", "Namus cinayetleri", "Kadına ve Çocuklara şiddet" gibi değişik biçimlerde sosyolojik olarak ta vardır. Çünkü feodal ağalık, aşiret ve cemaatcilik gibi sosyal ve kültürel koşullarının yarattığı gerilik ve geri kalmışlık Türkiye'nin geri kalan bölgelerindeki modern, çağdaş kapitalist düzene uyumsuzluk yaratmaktadır. Bundan dolayıdır ki bu bölgede yaşayan insanlar kendilerini haklı olarak "üvey vatandaş" gibi hissetmektedirler. Dolayısı ile PKK ve emperyalizm de bu yarayı kaşımaktadır.

Ancak bir insanın kendi yarasını sarıp tedavi edebilmesi için elverişli sağlık donanımına sahip olması gerekir. Türkiye bugünkü siyasi koşullarında işte bu yarasını tedavi edecek yeterli sağlık koşullarına sahip değildir. Ülkemiz ekonomisi, maliyesi ve siyaseti ve hatta ordusuyla emperyalizme bağımlıdır. Gerek parlamento ve gerekse hükümet emperyalizmin çıkarlarına uygun çalışmaktadır. Başbakan Erdoğan açıkça Büyük Ortadoğu projesinin eş başkanı olduğunu söylemektedir. Bu durumda Türkiye nasıl kendi ulusal çıkarlarına bağımsız karar verebilir; hangi yarasını sarabilir, hangi sorununu çözebilir?

Kanayan ve dış güçler tarafından istismar edilen bu yaranın sarılması, Kürt sorunu denen sorunun kökünden kazılması ise ancak büyük toprak ağalığını, aşiret ve cemaat düzenini kökten tasfiye edecek demokratik bir "toprak reform ile olanaklıdır. Kim yapacak bu reformu? Bugün değil reform uygulamak, bu konu tartışılmıyor bile!

Türkiye'nin; işte bütün bu sorunlarını çözebilmesi için, milli demokratik bir hükümete ve programa sahip olması gerekir.

 Mehmet Bey1930larda olsaydık

 

Mehmet Bey

1930larda olsaydık belki verdiğiniz çözüm isabetli olurdu.Ancak toprak reformunun günümüzdeki sanayi toplumunda bir karışılığı yok.O yüzden artık toprak reformunun olup olmaması çok bir şey değiştirmeyecektir.Bir de Kürt Sorunun konusundaki en büyük yanlış da bu zaten.Olaya sadece ekonomik yönden bakılması.Maalesef ki olay bunla sınırlı değil.Kürtler haklar istiyor gerçekten de.He tabii bunun hangisi verilir verilmez o tartışılır.Mesela Türkçe öğretilir ama seçmeli olarak matematik Fen dersleri Kürtçe verilebilir.Biz buna zaten yabancı değiliz.Yıllarca Anadolu Liselerinde bu dersler İngilizce verildi.Bu sadece bir örnek tabii.Ama resmi dil tabii korunacak.Bundan taviz verilmez elbette ki.Bu tarz şeyler yapılabilir ama olaya sadece ağalılk,ekonomik vs. yönden bakarsak 90lardaki gibi olaya sadece askeri yönden bakan anlayış gibi hataya düşeriz.Ama dediğim gibi bunların hepsinde en önemlisi orada devletin halkla kucaklaşmasını sağlamak.Asıl olan budur.Bunu yapatıktan sonra bu sorunun çözümü kendiliğinden gelecektir.O zaman işte bu topraklarda ne NATOSU,ne ABDsi ,neİsrali oyun oynayayabilir.Olayın anahtarı budur

aziz'e son yanıt

Sayın aziz, sanırım bir yanlış anlaşılma var.

Benim yorumlarımı dikkatle okursanız, ben Kürt sorunun ekonomik değil, özünde SİYASİ olduğunu söylüyorum. Çünkü Kürt Sorunu emperyalizmin Kürt milliyetçilerini kışkırtarak bölgede "bağımsız bir Kürt devleti kurmasıdır" diyorum. Bağımsız bir devlet kurma girişimi, bunun ön hazırlığı olan "Özerklik" tamamen SİYASİ bir meseledir. Bu bir.

İkincisi, emperyalizm ve PKK bu siyasi hedefe ulaşa bilmeleri için ise Doğu ve Güneydoğu’ daki feodal büyük toprak ağalık düzeni nedeniyle oluşan geriliği ve gericiliği kullandığını, istismar ettiğini söylüyorum. Yani bu bölgede feodaliten dolayı ezilen, sömürülen, özgür olmayan insanları, gençleri kandırdıklarını söylüyorum. İsterseniz bir kez daha yorumlarımı okuyabilirsiniz.

Üçüncüsü, bir toprak reformu yapmak için illa da 1930 yıllarında olmak şart değildir. Sorun burada toplumsal ilericilik meselesidir. Çünkü büyük toprak ağalığına, aşiret ve cemaat kültürüne dayanan feodalite ORTAÇAĞ düzenidir. Modern çağa uymaz. Çünkü büyük toprak ağaların yanında çalışan köylüler, marabalar adeta birer KÖLEDİRLER. Hiç bir ekonomik hakları olmadıkları gibi, siyasi olarak ta ağasının aday olduğu veya gösterdiği partiye oy vermek zorundadır. Kaldı ki her maraba aşiret gelenek ve göreneklerine, törelerine uymak zorundadır, yoksa aşiretten dışlanırlar. Bunlarda Kan davası, namus ve töre cinayetlerinin asıl nedenleridir. Şimdi siz bu marabaların KÖLE kalmalarını, ağasının partisine oy vermesine devam etmesini, hala ortaçağdan kalma namus ve töre cinayetlerini işlemelerinden yana mısınız? Bu insanlar ÖZGÜR de değil, toplumda yurttaş olarak eşit hak ve imkanlara sahip te değiller. Siz bu çağdışı düzenin böyle devamından yana mısınız?

Kısaca bir toprak reformu yapmak demek bu insanları kendi toprağının efendisi yapmak demektir. Kendi özgür iradesiyle istediği partiyi seçmesi demektir. Ağanın emri veya törenin gereği cinayet işlemek zorunda kalmaması demektir. Bütün bunların 1930 yıllarıyla ilgisi yoktur. Nesnel toplumsal koşulların gerektiği he durumda ve her zaman reformlar da devrimler de zorunludur!

Kürt Milliyetçileri anadilde eğitim istiyorlar. Özerklik istiyorlar. Kürt kimliğini Anayasaya sokmak istiyorlar. Bütün bunların sadece bir tek nedeni var! O da Kürt ULUSU yaratmak! Hem de bu süreci Türk devletinin imkânları ve eliyle yaptırmak! Bu Türk devleti ve cumhuriyeti için bir intihar olur. Çünkü Türkiye’de 32 değişik etnik grup var. Birine böyle bir grupsal hak verilince hepsi isteyecektir. Nitekim Çerkesler de aynı talepleri dile getirmeye başladılar. Arkasından, Araplar, Gürcüler, Boşnaklar, Laz vs. uzatabilirsiniz. Zaten pratikte bunun uygulama şansı da yoktur.

Bu talepler bir defa ulusal bir devlette HAK değildir!!! Çünkü bunlar siyasi taleplerdir. Demokratik hak ve özgürlükler bir ulus devlette bireysel vatandaşlık düzeyinde tanımlanır, yoksa GRUPSAL değil! Yani bir hak ve özgürlük her vatandaşa eşit tanınmalıdır. Bu bağlamda farklı etnik gruplara ait vatandaşların ana dillerini konuşmaları, bakımı vs. kendi bireysel kültürel hakkıdır.  Devlet her vatandaşına EŞİT davranmak zorundadır. Bu açıdan Kürt kökenli vatandaş anadili olan Kürtçeyi, Arap kökenli Arapçayı, Çerkes vatandaş çerkesçeyi  vs. öğrenmekte ve konuşmakta BİREYSEL olarak özgürdür. Eğer devlet bunların öğretilmesini, öğrenilmesini ve konuşulmasını yasaklıyorsa işte o zaman bir sorun var denmektir (Tıpkı 1980-1991 Kürtçenin yasaklanması gibi). Türkiye de geçici olarak bu sorun oldu fakat düzeltildi.

Terör tek bir dilden anlar. O da şiddettir. Çünkü terör sonuçta bir siyaset yapma tarzıdır. Eğer siz terörle müzakere eder, onun siyasi taleplerini yerine getirmeye çalışırsanız, o zaman terör şımarır ve daha fazla talep için daha fazla terör estirir! Bu nedenle devlet teröre haddini öncelikle askeri olarak bildirmek zorundadır. Siyaset ve hukuk mutlaka bu terörle askeri mücadeleyi desteklemekle yükümlüdür.

TSK terörü 1999 da fiilen bitirmişti. Ama Türkiye 2001 den itibaren tekrar emperyalizmin tuzağına düştü: Yenilen ve moral men çöken PKK tekrar hortlatıldı! Nasıl mı?

Önce Öcalan idam edilmesi engellenerek en yaşamsal ve siyasi olarak onun güvenliği için en emin el olan Türk hükümetine teslim edildi. Arkasında ABD Irak’ı 2003 işgal ederek PKK’nın emrine Irak’ın Kuzey dağlarında Kandil’ de, Harkuk’ ta vs. yeni askeri üs ve tesisler verildi. PKK silahlandırıldı; lojistik bütün imkân sağlandı. AB üyelik gerekçesiyle Terörle mücadele önlemleri (OHAL gibi) kaldırıldı; terörle mücadele yasaları gevşetildi.  Türk ordusuna karşı yoğun bir yıpratma kampanyası yürütüldü. Özellikle Ergenekon, Balyoz, Islak İmza, İnternet Andıcı vs. gibi davalarla terörle mücadele eden subaylar tutuklandı. PKK aklandı. "Açılım” politikasıyla Habur’da seyyar ve düzmece mahkemelerle PKK’lılar serbest bırakıldı vs. Yani terör bizzat Türk hükümetinin siyaseti ve emperyalizmin desteği ile yeniden CANLANDIRILDI! Bunun askeri mücadelenin başarısızlığı ile ne alakası var?  Bu sonuç sadece ve sadece 2002 ve sonrası Türkiye'sinde emperyalizme köpek gibi itaat eden bir yönetimin siyasetinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır!

Terör, kısa vadede kesinlikle askeri yöntemlere öncelik tanınarak; karalı ve dürüst bir siyasetle önlenir. Ancak Terörle mücadelede mutlaka hukuka uyulmalı, terör nedeniyle suçsuz ve masum insanlar, 90 lı yıllarda olduğu gibi,  mağdur edilmemelidir!  Daha sonra ise orta ve uzun vadeli önlemlerle (Toprak reformu, devlet yatırımları vs. gibi) bölge insanların, siyasi, sosyal ve ekonomik durumları düzeltilmelidir.

Saygılarımla..

Mehmet Bey,Yorumlarınızı

Mehmet Bey,

Yorumlarınızı baştan okumama gerek yok.Demek istediğinizi anladım.Benim dediğimi siz anlamamakta ısrar ediyorsunuz.İşi sadece feodalizm,kandırılmış gençler olayına getirmemek bahsettiğim.90lı yıllardaki işlenen faili meçhuller ,Diyarbakır cezevi zaten o yöredeki adamın örgüte sempatiyle bakmasına yol açmış.Yani siz adamların  o dağa gönüllü çıktığını devamlı olarak göz ardı ettiğiniz sürece bu sroun çözülemez zaten.Leyla Zananın "Silah Kürtlerin sigortasıdır" sözü o yüzden bölge halkında itibar görüyor.Çünkü adamlar haklarının verilmesi 30000 insanın kanı aktıktan sonra gündeme geldi.

Töre ve namus cinayetlerini desteklediğimi çıkarmanıza ise şaştım kaldım.Söylediklerimin bununla ne alakası var?Toplumların gelişim süreci içinde sizin dediğiniz bu maraba-ağa ilişkisi kendiliğinden ortadan kalkacak.Günümüzde de fazlasıyla darbe almıştır zaten.Demek istediğim o.Hala tarım toplumu olan bir ülke olsak adamın toprak sahibi olması etkili olabilir.Ancak değiliz.Kent nüfusunun kırsal nufusunu misliyle geçtiği bir yılda toprak reformundan bahsetmek ne kadar gerçekçi,düşünmek lazım.

Kürtleri Laz çerkes vs... ile bir tutmanız yanlış.Kürtler özerklik sahibi bir toplum Osmanlıda da.Kürtlerin travması Cumhuriyetle başladı zaten.Birlikte savaştık ama inkar ediliyoruz durumuna düştüler Cumhuriyetten sonra.Sevr de planlanıp Osmanlıdan ortaya çıkmayan tek devlet Kürdistandı.Ama Kürtler bizle birlikte savaşmayı tercih etti.Antepteki halk kahramanı Karayılanı unutmayalım.Ama diğer etnik gruplarla Kürtleri bir tutsak bile,Resmi dili koruyarak,Türkçeyi herkese öğretere diğer dillerde istendiği takdirde eğitim yapılabilir.Ama tabii ki Türkçe korunarak.Diğerleri seçmeli hale getirilebilir.

Terörle tabii ki askeri manada mücadele edilecek.Bunda hemfikiri zaten.Ancak diğer yöntemlerle denenmeli.Önerdiğiniz OHAL zamanındaki rant bu ülkede çok az yerde yenmiştir.O yüzden bu modası geçmiş yöntemi önermeniz bile gereksiz.Ama dediğim gibi bunların hepsini geçin,en önemlisi baştan beri dediğim gibi orada devletle halkı barıştırmak.Bunu yapamadıktan sonra bütün bu bahsi geçen şeyler havada kalacak.Yazımın başlığının "Hala fırsatımız var" olmasının nedeni de buydu.Bütün karşılıklı yapılan yanlışlara,olayın kördüğüm olmasına rağmen,bu birliği gerçekleştirebiliriz.

Saygılarımla

aziz'e bir kez daha yanıt

 

Aslında bu tartışmayı daha fazla uzatmaya hiç niyetim yoktu. Ama tartışmada bazı noktalar hala karanlıkta kaldı. Bu konularda duruşların,  tavırların iyice, net olarak ortaya çıkması şart oldu!

Sayın Aziz, “Hala fırsatımız var” başlığından da anlaşılacağı gibi, “devletle halkı(Kürtleri) barıştırma “ davasında. Ona göre bu barış, teröre karşı eski mücadele yöntemleri artık işlemediği için Kürtlerin (daha doğrusu PKK’nin) taleplerini yerine getirerek ancak sağlana bilir!

Yinelemekte fayda var. Türkiye’de emperyalizme bağımlı, onun taşeronu olan bir hükümet; Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğu’sunda siyasi olarak PKK ve yandaşları ve ekonomik ve sosyal olarak ta toprak ağaları, aşiret ve cemaatler EGEMEN olduğu sürece, Özerklik ve Kürtçede Eğitim gibi taleplerin yerine getirilmesi Türkiye’yi böler. Bölünme de ülkeyi, Yugoslavya da olduğu gibi, kaçınılmaz olarak kanlı bir iç savaşa sürükler.

Çünkü Türkiye’de emperyalizme uydu milli olmayan bir hükümet var. Emperyalizm ise bölgede Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı bölerek kendisine uydu bir Kürt devleti kurdurma çabaları içinde! Ayrıca Doğu ve Güneydoğu’yu artık PKK ve yandaş kuruluşları siyasi olarak kontrolü ele geçirmiş durumdalar.

Bu siyasi ve toplumsal koşullar altında Kürtlere(PKK'ya) verilen her tavizden emperyalizm, PKK, ağa, aşiret ve cemaatler faydalanacaklardır. Çünkü onlar o bölgeye E G E ME N D İ R L E R! Kürt köylüleri, marabalar, emekçiler, esnaf vs. gibi insanlar burada avcunu yalayacaklardır. Mesele bu kadar basittir!

Kürtlere belli toplumsal ve siyasi koşullar altında, sınırlı bir bölgede özerklik veya anadilde eğitim gibi fazladan demokratik haklar ancak ve ancak bölgede PKK terörünün kökünün kazındığı, Ankara’da milli demokratik bir hükümetin olduğu ve de demokratik bir toprak reformu ile ortaçağ kalıntısı toprak ağaların, aşiret ve cemaatlerin tasfiye edilmiş olduğu koşullarda mümkündür!

Leyla Zana’ nın "Silah Kürtlerin sigortasıdır"  sözünün bölgede itibar görmesinin nedeni, dediğim gibi milliyetçi Kürtlerin emperyalist devletlerden, Türkiye’deki hükümetin bağımlı ve tutarsız politikalarından cesaret almalarındandır. Çünkü bölgede artık devletin itibarı ve otoritesi kalmamıştır.

Bir demokratik ülkede ŞİDDET ve SİLAH sadece ve sadece hukuki ve yasal olan meşru bir zeminde devletin (ordu ve polis biçiminde), tekelindedir. Bu araçların bunun dışındaki toplumsal güçlerin elinde olması ve buna dayanarak siyaset yapılması demokrasiye taban tabana zıttır.

Sayın Aziz bana yanıt olarak yazdığı son yorumunda  ilginç bir ifadede bulunmuş:  “Kürtleri Laz çerkes vs... ile bir tutmanız yanlış. Kürtler özerklik sahibi bir toplum Osmanlıda da.Kürtlerin travması Cumhuriyetle başladı zaten. Birlikte savaştık ama inkâr ediliyoruz durumuna düştüler Cumhuriyetten sonra” diyor. .Sevr de planlanıp Osmanlıdan ortaya çıkmayan tek devlet Kürdistandı.”

Sayın aziz yanılıyor.  Bir defa Kürdistan Osmanlı’da da “DEVLET” değildi. Kürdistan sadece 29 Osmanlı eyaletinden birisi idi. Sayın aziz; Osmanlı devlet yapısı ile Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısını birbirine karıştırıyor. Osmanlı devlet yapısı eyaletlerden(= çok parçalı) oluşuyordu. Türkiye Cumhuriyeti ise merkezi yani üniter (Tekil= tek parçalı) bir devlet yapısına sahiptir. Osmanlı da bireyler ile devlet arası ilişkinin temeli ÜMMET; Türkiye Cumhuriyetinde ise MİLLET (ULUS) tur.

M. Kemal bu tekil devlet yapısını gayet bilinçli olarak seçmiştir. İki nedenden dolayı:1) Eyalet biçiminde gevşek bir yapıya sahip olan Osmanlı bu nedenle kolayca parçalanarak ufalmıştır. Atatürk buradan tarihi bir ders çıkarmıştır. 2) Ortadoğu da, bölgenin jeo-politik ve stratejik önemi nedeniyle emperyalizmin daima bu bölgede gözü olduğu bir gerçektir; dolayısı ile ülkenin ve devletin siyasi ve askeri kontrolü eyalet sisteminde oldukça zor, fakat üniter-merkezi, tekil bir yapıda daha kolaydır. Kısaca T.C.’nin Üniter devlet yapısı; işte bu tarihi, siyasi ve coğrafik nedenlerden dolayı TERCİH edilmiştir. Nitekim bugün M. Kemal Atatürk’ün korktuğu Türkiye’nin başına gelmektedir. Emperyalizm ve işbirlikçileri önce Türkiye’yi eyaletler sonra da bağımsız devletlere bölmek çabasındadırlar.

Tarihte Şeyh Sait, Seyit Rıza gibi feodal isyancılar da devrimci genç cumhuriyete karşı “gönüllü” olarak dağa çıkmışlardı; ama akıbetlerini tarih nasıl yazdı; biliniyor.

Yineleyelim; Türkiye’de Kürt kökenli yurttaşlar ne azınlıktır ne de ayrı bir ulustur. Etnik olarak Kürtler Türk milletinin bir parçasıdır. Emperyalizm ülkemizi bölmeye, bölgede kendisine üs olarak kullanacağı bir Kürt devleti kurdurmaya çalışıyor. Terör de bunun için kullanılıyor. Ona taviz vermek demek, ülkeyi göz göre göre bölünmeye sürüklemek demektir! Bugün ana meselemiz Türk halkının ve ulusunun birliği ve vatanımızın toprak bütünlüğüdür. Herkes tavrını buna göre ayarlamalıdır!

Mehmet Beyİnanın cevap

Mehmet Bey

İnanın cevap vermeyecektim bende de dediğim bir şeyi saptırdığınız için sadece yazıyorum şu satırları."Sevr de planlanıp Osmanlıdan ortaya çıkmayan tek devlet Kürdistandı.” Bu cümleyi Kürtler zaten devlet değildi Osmanlıda diye anlamışsınız.Zaten dediğim de o.Rumlar,Ermeniler hatta Araplar İngilizlerin oyunlarıyla bizden koptular.Ancak Kürtler emperyalistlerin onların hakkındaki projelerini boşa çıkararak bizle beraber savaştı.Demek istediğim bu.Bir de insanların kafasına vurup "Hayır sen Türksün" dedikçe bu sorun çözülmez.Neyse haklısınız,konu fazla uzadı.....

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.