"İzahı Ne?"

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte ülkemiz, orta ve uzun perspektifli planlar yapmaya başladı. En son genel seçimlerden görece “başarılı” olarak çıkan AK Parti iktidarı, siyasi meşruiyetini konsolide etmeyi de başardı. Siyasi iktidar kanadından, sürekli olarak uzun döneme yönelik vaatler ve siyasal perspektifler dinlemekteyiz.

Seçim sürecinde en önemli slogan olagelmiş 2023 diye başlayan cümleler, siyasi iktidarın günlük politik değerlendirmelerinde ve mevcut sorun analizlerinde, artık doğal ve rutin bir şeymiş gibi kullanılmakta. Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkemizin ekonomik ve siyasal perspektifini, daha önceden belirlenen şablona göre sürdürme çabasındayken, ülkede ayrıca, siyasi iktidara alternatif olamama veya gündemdeki sorunları doğru okuyamama veya anlaşılır ya da makul çözüm metotları ileri sürememe “sorunsalı”, bir vakîadır.

 

Öyle ki bir kesim, AK Parti hükümeti ne yaparsa yapsın beğenen, kabullenen, pek fazla sorgulamaya yeltenmeyen, dönemin rengine uyum sağlamaya çabalayanlardan oluşurken; yine bir başka kesim de iktidarın eylemlerinden, hayata geçirmeye niyetli olduğu projelerinden, düşünsel havzasından deyim yerindeyse “buluttan nem kapacak” düzeyde rahatsız.

Hatta, bu son 1 Mayıs etkinliklerinde göründüğü gibi, çok farklı siyasal ideolojilerden, görüşlerden, hayat tarzlarından, etnik köken ve mezhepsel farklılıklardan fazlaca kişi, bir araya gelerek, hayatlarında tecrübe ettikleri sıkıntıları, sorunları, eziyetleri “dillendirebilme olgunluğunu” gösterebildiler.

Pekâlâ, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı, siyasi iktidara yönelik bir tepki gösterisine dönüştürülmedi; ama en azından yaşanılan sıkıntılar, yaşamın içinde bire bir hissedilen sorunlar, ikrar edilebildi.

Ya da şöyle söylenebilir... Vatandaşın birinci önceliği ile siyasi kadroların birinci önceliğinin farklı olduğu anlatılabildi. En azından yüksek sesle, elde tutulan pankart ve dövizlerden, “emek-aş-iş-insanca yaşam-gelir-hak-eşitlik-özgürlük” gibi olgular, gerekli yerlere ulaştırılmaya çabalandı.

Bazı tespitleri yapmak gerekir. Ülkemizde siyasi tansiyon, giderek tırmandırılmakta. Ve, hemen söylemek gerekir ki, bunun hiçbir siyasi oluşuma getirisi yoktur.

***

Kamuoyunda bölünme ve kamplaşma had safhada. Öyle bir coğrafyada konuşlanmış bir ülkeyiz ki... Sağ tarafımızda İran İslam Cumhuriyeti... Yine parçalı bulutlu bir Irak... Aşağımızda sorunlu despotlar... Kaynar kazan misali kaynayan Suriye... Arap Baharı denilen ülkelerde de, ne olduğu şu sıralar pek bilinmiyor... Mesela Mısır’da, Tunus’ta nasıl bir siyasal dönüşüm yaşanmakta? Yine başa dönersek, bizim için cari dönemde önemli olan ülkeler: Suriye, İran ve Irak... Bu ülkelerde yaşanacak iç çalkantılar ve ülkemizle yürütülmekte olan dış politikalarında meydana gelebilecek “menfi” değişiklikler, bizi de olumsuz etkileyecektir.

Neden etkilemesin ki? Buralarda Türkiye karşıtı estirilecek politik rüzgârlar, ülkemizdeki sosyo-siyasal ve sosyo-ekonomik huzuru ve dengeleri altüst etmeye yeter ve kâfidir.

Bu sayılanlar bir taraftayken...

Ama, içeride pek huzurlu olduğumuz söylenemez. Siyasal iklimimiz, giderek “parçalı bulutlu” olmaya başladı. Yaz mevsiminde soğuk etkiler yaşacağız gibime gelmekte. Bu meclis, güya, yeni anayasa yazacak ve tarihe not düşecek.

Pekii, bu meclis yapısıyla ülkemiz, nasıl yeni bir anayasayı kotaracak? Politikacıların birbirlerine tahammülü yok, mecliste müzakere yapmaya niyetleri yok. Özellikle, iktidar partisi, Anamuhalefet Partisi’ni, geçmiş icraatlar ve o dönemin geçmiş tecrübeleri üzerinden eleştirmeye ve sıkıştırmaya, özellikle özen gösteriyor. Toplumu aydınlatacak, toplumun endişelerini giderecek hiçbir kanala yönelinmiyor. Ülkemizde bir kesim, ülkemiz sathında yaşanan gelişmelerden rahatsız ve kaygı duymakta.

Siyasi iktidarın, sadece kendi seçmen kitlesini bilgilendirme, kendi seçmen kitlesinin içine su serpme durumu yoktur. Kendisinden memnun olmayan kitleleri de dinleme, en azından “anlamaya” gayret içinde olması gerekir.

Fakat, gördüğüm, iktidar kanadından bu yönde bir inisiyatif atılmadığıdır ve bu kitle ile alakadar olunmadığıdır.

Bu kadar gerginlik ve bölünme ile ülkemizdeki sorun parkı nasıl düzenlenir ve tanzim edilir, diye düşünmekten de alıkoyamıyor insan kendini.

Her şeyden önce, iktidar kanadının daha tahammülü olması gerekir. Toplumumuzun yarısını diyebileceğimiz bir kesimini rahatsız eden konu başlıklarında:

- 4+4+4 Eğitim reformu,

- Suriye ile olan dış politika düsturu,

- Sanat ve tiyatro tasavvuru,

- Eğitim ve gençlik üzerinde “tesir etme” çaba ve girişimleri,

- Özelleştirme hususları,

- Kabine üyelerinin kamuoyunda şoka neden olan tutumları,

- Yasama, yürütme ve yargı erklerinin tam bağımsız olmadığı algısının giderek güçlenmesi karşısında tepkisizlik,

- Gazetecilik ve haber alma özgürlüğü,

- Gazeteci ve zorunlu “otosansür”,

- İfade özgürlüğü ve ileri demokrasi standardının sapması(!)

- Tahammülsüzlüğün ve eleştiriyi göğüsleyebilme olgunluğunun, siyasal statü ve hırslardan dolayı sergilenememesi, vb birçok şey!

Bana göre, milletimiz, yukarıdaki başlıklar üzerinde siyasetçiler vasıtasıyla ihtilaflı durumda.

***

İlginç olan bana göre, bir kesim, iktidar partisinin politikalarından ve icraatlarından memnun iken; diğer bir başka kesim, yani kaygılı ve muhalif bir kitle, ileri sürdükleri sorun argümanları çevresinde yeterince ve güçlü bir bütünleşme sağlayamıyor.

Bahsettiğim gibi, yukarıda saydığım ve daha aklıma gelmeyen hususlarda memleketimizde bir rahatsızlık var; ama rahatsızlığı ve potansiyel muhalefet gücünü, pratiğe, uygulamaya geçirecek bir kinetik enerji yok.

Aslında biraz da şunu anlatmaya çalışıyorum, Posta Gazetesi yazarı Sayın Rauf Tamer’in (02.04.2012) tarihinde kaleme aldığı “İzahı Ne?” makalesinde değindiği reelpolitikleri, isterseniz önce bir yazıyı okuyun...

“Kalabalıklar, kalabalıklar...

Heryerde eylem ve protestolar... Çabucak hükümet aleyhtarlığına dönüşen gösteriler.

Bunları alt alta yazıp toplasanız, büyük bir kitleyi temsil ettiği muhakkaktır.

Yarın seçim olsa, iktidar partisi’nin işi zor diyebiliriz.

Fakat o ne?

Kamuoyu araştırmalarına bakıyoruz.

Hiçbirinde AK Parti, yüzde 50’nin altına inmiyor.

Bu iş nasıl oluyor?

Tek izahı: Hiddet dolu bu eylemler, iktidar yanlılarını kemikleştirmiş olabilir mi acaba?

Bir arkadaş, geçen gün, sokak gösterilerine bakıp ‘bunlar insanı zorla yandaş yapar’ demişti... Doğru mu acaba? Eylem mahallinde sapanla taş atan maskeli insanlar, aslında iktidar kanadına mı çalışıyorlar?

Kırdıkları her vitrin, devirdikleri her araba, farkında olmadan, acaba sessiz çoğunluk’u motive mi etmektedir? Öyle ya, nedir bu anket sonuçları?

Anketler uyduruk olamaz. Seçimlerde oy dağılımını pekâlâ bildiler. Yanılma payları çok az. Fakat öbür taraftan da 10 yıllık iktidar’ın hiç oy kaybına uğramamış olması, ayrı bir hayrettir.

Bakar mısınız, 2023’ü ne kadar rahat telâffuz ediyorlar.

Sanırsınız ki bilgisayar’a bağladıkları bir sistem var ve o sistem eşyanın tabiatına meydan okuya okuya ve de tıkır tıkır yürüyor.

Bu iş nasıl oluyor?

Sevgili okuyucular.

Hep söylerim.

Bu kadar öfke ve hiddet dolu bir siyaset hiç görmedim. Ama hiddet ortamının, iktidar kanadına bu kadar yaradığını da ilk def’a görüyorum.

Siyaset bilimciler ve sosyolog arkadaşlar, herhalde bunu araştıracaklardır. Zira bu tablo Korku İmparatorluğu’yla izah edilemez ve de geçiştirilemez. Tamam mı?”  (Rauf Tamer, Posta, İzahı Ne?, 2 Nisan 2012)

Kanımca, yukarıdaki tespitler, ülkemizdeki bu ifade etmeye çabaladığımız acayip siyasal yapı babında güzel ince dokunuşlar yapmakta...

Badem bıyıklı denildi, bidon kafalı denildi, don-paça gezen ayılar denildi, ayaklar baş oldu denildi...

Ama, yine de hâlâ siyasi iktidarı demokratik yoldan iktidardan indirecek yurttaş bilinçlenmesi yaratılamadı.

***

Bugün gazetesinin sitesinde en son yapılan bir ankete yer verilmekteydi.

(ORC) Objective Research Center şirketi, yaptığı araştırmada; “Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirdiniz?” sorusunu yöneltmiş. (Bu soru, 18 yaşından büyük deneklere sorulmuş.)

AK Parti:    (%54,7)

CHP:          (%19,3)

MHP:         (%15,8)

BDP:           (%6,5)

DİĞER:       (%3,7)

Evet, bu tablo üzerinde düşünülmeye değer.

Ve, yine bu %54,7’nin izahı nedir?

Biliyorum; gelebilecek yorumların içinde, bu, yandaşların ve candaşların yaptığı bir araştırma sonucudur ve bu şirket te yandaş ve candaş bir şirkettir denilecek. Bence, bu argümanları bir kenara bırakarak, daha somut neden ve izahat bulmaya çabalayalım.

İzahı ne?

Kabul; siyaset bilimciler, sosyologlar ve araştırmacı gazeteciler bu toplumsal ve eş düzlemdeki siyasal yapıyı araştırsınlar, açıklayıcı ve insanları tatmin edecek verisel tabana ulaşsınlar. Ama, Anamuhalefet Partisi de bu çıkan sonuçlar üzerine yoğunlaşsın, acaba biz neler yapabiliriz de siyasi iktidarın beslendiği kanalları kendimize çeviririz diye kafa patlatsın. Cumhuriyet Halk Partisi, AK Parti hükümetini ülkeyi kaosa sürüklemekle ve vatandaşın iliğini emmekle eleştirdiğine göre, tabii ki haklıdır...

Ben de Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştiriyorum, neden bir türlü silkinip de istenilen dönüşü veya sahne almayı başaramıyor?

CHP’SİNİN üzerinde bir “atalet” mi var?

Cumhuriyet Halk Partisi, çok fazla ve yersiz yere eleştiriliyor diyenlere katılmıyorum; ve evet ben de CHP’sini tenkit ediyorum...

 

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.