Kırmızı Başlıklı Kız Masalı ve Siyaset

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bir zamanlar küçük bir kız varmış. Annesi ona üzerinde kırmızı başlığı olan bir pelerin almış. Kız bu pelerini çok severmiş, nere gitse hep onu giyermiş. Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Kız dermiş. Bir gün Kırmızı Başlıklı Kız, annesinin pişirdiği çörekleri sepete koyarak hasta olan büyükannesinin ziyareti için yola koyulmuş.

Yolda karşısına bir kurt çıkmış. Kurt kırmızı başlıklı kıza nereye gittiğini sormuş. Kız da saf saf her şeyi anlatmış.

Ormanda onu arayan eli sopalı bir oduncudan korktuğu için Kızı ormanda yemeye cesaret edemeyen kurt hemen bir başka plan yapmış; doğru hasta olan büyük annenin kulübesine gidip, onu yemiş ve onun kıyafetlerini giyerek yatağa uzanıp kırmızı başlıklı kızı beklemeye başlamış.

Kız büyük annesinin kulübesine girmiş ve elindeki sepeti yere bırakmış ama hemen kurdun yanına gitmemiş. Çünkü Büyükannesi bir tuhaf görünüyormuş. Kız tuhaflığı öğrenmek için Büyük anneye sormuş:

“Kolların neden bu kadar büyük Büyükanne?”

“Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş kurt.

“Kulakların neden büyük, peki?”

“Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş kurt.

“Gözlerin neden kocaman, peki?”

“Seni daha iyi görebilmek için,” demiş kurt.

“Dişlerin neden sivri peki?”

“Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş kurt.

Sonunda kurt daha fazla dayanamayıp kırmızı başlıklı kızı yemiş. Ama Allahtan; büyük annenin kulübesinin yakınlarında dolaşan oduncu, kızı yedikten sonra derin bir uykuya dalan kurdun horlamasını duyarak içeri girip kurdu öldürmüş ve kurdun karnından kızı ve büyükanneyi sapa sağlam kurtarmış.

***

Evet, ama "bu masalın şimdi siyasetle ne ilgisi var?" denecek! Değil mi? Bence Var! Günümüzde bu masala analoji olan siyasetin içeriği şöyle: Masaldaki kurt emperyalist işbirlikçisi ve 10 yıldır iktidarda olan AKP'dir. Kırmızı başlıklı kız ise Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Kurdun peşinde olan oduncu ise halkımızdır. Ülkemizdeki son siyasi gelişimi bir de bu masal boyutunda düşünelim.

AKP 10 yıllık iktidarıyla adım adım Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetini, onun kurucu ve temel ilkelerini tasfiye etmektedir.

30 Temmuz 2008 yılında anayasa mahkemesi tarafından AKP; "laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle mahkûm olmuş, fakat kapatılması için mahkemenin 11 üyesinden 7 üyenin oyu gerekirken bir üye eksiği ile kapatılamamıştır, ceza olarak AKP sadece hazine yardımından mahrum bırakılmıştır.

AKP siyasi bir hareket olarak 12 Eylül 1980 askeri faşist darbenin ve 28 Şubat 1997 anti demokratik dayatmaların ürünü olan bir partidir.

AKP'nin ekonomik felsefesi olan liberalizmin Türkiye'deki hukuki temelleri 24 Ocak kararlarıyla 1980 askeri faşist darbeyle atılmıştır. Özal ve Dervişle genişletilen bu program daha sonra AKP tarafından aynen devir alınmıştır. AKP'nin başkanı Tayyip Erdoğan'a ve diğer siyasi parti liderlerine "Lider Sultalığı" imkânı veren "Siyasi Partiler Ve Seçim Kanunu" yine 12 Eylül 1980 ürünüdür. Küçük partileri meclis dışında bırakan, seçmen iradesini çarpıtan, mecliste büyük partilere olduğundan daha fazla temsil hakkı tanıyan % 10 seçim barajı 12 Eylül 1980 askeri faşizmin eseridir. AKP, % 10 barajından yeterince faydalanmıştır!

AKP; İslam dinini siyasete alet eden, din ticareti ve istismarı yapan bir parti olarak parti tabanını rahmetli Necmettin Erbakan Hoca'nın "Milli Görüş" cü Refah Partisi’nden post modern 28 Şubat süreci sayesinde devşirmiştir. AKP ile Refah Partisi arasında büyük fark vardır. Refah Partisi antiemperyalist bir din motifli parti iken, AKP emperyalist işbirlikçisi bir dinci partidir.

Başkanlık sistemini Türkiye'ye getirebilmek ve istediği Kemalizm düşmanı yeni bir anayasayı mutlaka Türk halkına kabul ettirmeyi güvence altına alacak çoğunluğu sağlamak için AKP, şimdi de Numan Kurtuluş aracılığı ile yine Refah kökenli dinci HAS parti ile birleşmektedir.

Ve kuzu postuna bürünmüş bu kurt parti, 12 Eylül ve 28 Şubat'ın meyvesi AKP, şimdi milletin gözünü boyamak için yalancıktan 12 Eylül ve 28 Şubatçılara karşı dava açmaktadır.

İşte böyle ikiyüzlü, takkiyeci, entrikacı, Atatürk düşmanı, cumhuriyet yıkıcısı bir parti ile cumhuriyeti kuran Atatürk'ün partisi CHP ve Türk milliyetçiliği konusunda kimseye söz bırakmayan MHP, yanlarına bölücü PKK'nın legal partisi olan BDP 'nin temsilcilerini de alarak mecliste "Yeni Anayasa" çalışması yapmaktadırlar.

Şimdi isterseniz bu partilerin bir de Yeni Anayasa konusunda yaptıkları çalışmalara ve bu bağlamdaki tartışmalara bir göz atalım!

***

Antiemperyalist kurtuluş savaşında; gericiliğe, yobazlığa ve ortaçağa karşı modern, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğü temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin KURUCU ilkelerini bir tarafa bırakarak, yeni anayasa tartışmalarına "Özgürlükler ve temel haklar" başlığı altında başlayan iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri, 5-6 aylık çalışmalarında henüz bir arpa boyu yol almışlardır.

Komisyon üyeleri önce vatandaşlığın tanımında duraksamışlardır. Bölücü BDP ve işbirlikçi AKP "Türk" kavramının tamamen anayasadan çıkarılmasından yana tavır almışlar; CHP ise Türk kavramının tanımına takılıp kalmıştır.

Bu ara terör örgütü PKK'nın ve onun legal partisi olan BDP ’nin talebi olan ve özerkliği dayatan Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’ndaki çekinceleri kaldırmayı planlayan AKP lideri Erdoğan’a CHP’den destek gelmiştir. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,  “Başbakan Yerel Yönetimler Özerlik Şartı’ndaki çekinceleri kaldırırsa benim bir projemi daha uygulamış olacak” diyerek, AKP’nin hazırladığı Yerel Yönetimler Çalışma Komisyonunun raporu olan ve Türkiye’yi eyaletlere bölmeyi ve siyasi yönetimleri yerel idareye bırakmayı amaçlayan niyeti desteklemiştir.

Bu gelişmelere mecliste sadece MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural sert tepki göstermiştir. Rapor, illerde siyasi idareleri (valilik ve kaymakamlığı) devre dışı bırakarak belediyelere geniş yetkiler tanımakta, öğleki onlar kendi adlarına vergi koyup toplayabilmektedirler.

Meclisteki “Yeni Anayasa” Komisyonu çalışmalarına Ağustos ayı başında yeniden başladı. Komisyonda yapılan son tartışmalar Anayasa'nın 14. maddesi ve siyasi partilerin "hak ve Özgürlükleri" ile ilgilidir. AKP; 2014 yılında yapılması gereken yerel seçimlerin 2013'e alınmasını, “siyasi partilere ticaret yasağı” nın kaldırılmasını ve Yeni Anayasadan 14. Maddenin çıkarılmasını talep etti.

Anayasanın 14. Maddesinin ilk paragrafı aynen şöyle: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”

AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin "Laiklik", "Demokratik Cumhuriyet" ve "Devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü" güvence altına alan 14. Maddeyi tamamen çıkarılmasını talep etmesi, AKP’nin Atatürkçü Cumhuriyet ilkeleri için ne kadar art ve kötü niyetli olduğunu göstermesi bakımından çok çarpıcıdır. AKP ayrıca % 10 seçim barajına dayanak oluşturan, mevcut anayasadaki “Seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir” hükmüne de yer vermek istemiyor.

***

Gerek geçmişte yaptıkları ve gerekse hâlâ yapmak istedikleriyle AKP'nin niyetinin çok açık olarak Atatürkçü Türkiye Cumhuriyetini tasfiye etmek olduğu ortadadır. AKP'nin bu niyeti, onun felsefesi ve dayandığı yabancı emperyalist ve yerli asalak ve sömürücü toplumsal güçler itibariyle anlaşılabilir bir şeydir. Fakat muhalefetin bütün bunlara rağmen hâlâ bu cumhuriyet yıkıcısı partiyle işbirliği yapması çok zor anlaşılır bir durumdur.

Masadan kalkmak ne korkaklık ne de aptallıktır, muhalefet için taktiksel hata da değildir. Asıl taktiksel hata; AKP gibi güvenilmezliği artık kanıtlanmış, art ve kötü niyetli bir parti ile işbirliği yapmaktır. Çünkü bu taktiksel hata, cumhuriyeti kuran bir parti ile cumhuriyeti yıkan bir partinin işbirliği biçiminde halkta yanlış bir demokrasi algısı yaratarak AKP’ye meşruluk kazandırmaktadır.

Kısaca; mesele kötü niyetlinin tuzağına düşmemek, onun cumhuriyet yıkıcılığına meşruiyet kazandırmamak, tam tersine onun gizli niyetini halka deşifre etmek en büyük muhalefet görevidir. "Kırmızı Başlıklı Kız" masalında olduğunun aksine, “oduncu” rolündeki halkımız AKP’nin cumhuriyet yıkıcılığında geç uyanırsa eğer, iş işten geçmiş olabiliri! Bütün risk buradadır! Bunun vebali de muhalefette olacaktır. Çünkü büyük lider M. Kemal Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, "Mesele vatansa eğer gerisi sadece teferruattır!"

 

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.