Malumun İlamı ve İlanı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
BURHAN İŞCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10.04.2013

TÜRKİYE’DE GÜÇLÜLERİN BUTLAN HUKUKU OLUŞTURULMUŞTU, ALIŞKANLIK HALİNE GETİRİLİYOR.

“Çalışma Bakanı Faruk Çelik, memur rotasyonu taslağının 'Sürgün' olduğu iddiaları üzerine "Sürgün değil, hizmeti yoran, tıkayan, seri karar almayı engelleyen uygulamaları ayıklama çalışması" dedi.

EZBERLERİ YIKMAK LAZIM. EZBERLERLE YOL ALINMAZ.

Kapitalist Emperyalizm, sınıfsal tabakalaşma üstünlerine, üstünlüğüne muhtaç eden güçlülerin hukuku ile işgalini gerçekleştirir. İşgal edilen yerlerin sömürge devlet olması üstünlerin, evrensel hukuk kurallarının aksine güçlülerin butlan hukukunu oluşturmasına bağlıdır. “Güçlülerin hukuku” nu oluşturup tek yönlü adalet sağlamak için; adam kayırma, yandaş “hükümet memuru” kadrolaştırması oluşturmak gerekir.  

Bu durumda vatandaş devlet dairesinde işini gördürebilmek için artık adeta hükümete ve işbirlikcisi memuruna  rüşvet vermek durumuna gelmiştir. İstenen şey budur. Devlet müstemleke sömürge devlet olunca, devlete  değil; hükümete ve onu oluşturan partiye muhtaçlık oluşturuluyor. Bu muhtaçlık devletcilik anlayışını bırakıp, mandacılık zihniyetini kabule mecbur eder.

Sınıfsal tabakalaşma üstün sınıfı olarak ülkemizde "aristokratlar" ve "ruhbanlar" devamlı bir çekişme içinde olmuştur. AKP Hükümeti, sistemin beyni belamlardan oluşan ruhbanlara ve kalbi bankalara büyük imtiyazlar tanırken; aristokratların üstünlüğüne de son vermiştir.

İşte AKP Anayasasının maksadı da bu durumun tecili yani malumun ilamı olacaktır. Yani güçlülerin hukukunu tecil eden bir anayasa ile sömürge müstemleke devlet olduğumuz tecil edilmiş duruma gelmiş olunacaktır. AKP Hükümeti ve yandaş işbirlikcileri, "ekonomi batarsa HEPİMİZ BATARIZ"  TEHDİDİ ile  şimdiden, eskiden beri  sömürge devlet olduğumuzu ilana başladı bile. Bu tehdit ile müstemleke  devlet olmaya mecbur olduğumuz algılatılırken; T.C ibaresi bütün kamu kurum ve kuruluşlarının isimlerinin önünden kaldırılmakta; müstemleke  devlet olduğumuz suratlarımıza şamar gibi vurulmak suretiyle algılatılıp, gaz ala ala kabul ettirilmektedir.

Türkiye’nin müstemleke devlet olması yeni bir şey, yeni bir oluşum değildir.

Askerimiz çoktan Nato askeri olmuştur, ekonomik bağımsızlığımız merkez bankamızı bile devletin bankası olmaktan çıkarmıştır, devlete ait varlıklar özelleştirme ile elden çoktan çıkartılmıştır. Cumhuriyet nedir, seçilmişi seçme andavallığında demokrasi anlayışındaki irade cumhuru ve cumhuriyeti oluşturur mu? TBMM milletin değil, emperyalist dayatmacıların dayatmalarına uygun yasalar oluşturan yasama organı değilmidir? Özgür iradenin hiçbir zaman kullanılmadığı devlet rejimine  cumhuriyet devlet deme yanlış algılama alışkanlığına  şimdi; malumun ilamı ile son verilmektedir.

 Türkiye Devleti’ni müstemleke devlet haine getiren etkenler pek çoktur. Bunlardan başı ekonomik kaygılar sebebiyle Amerikan Manda ve Himayesini kabul etmek çekmektedir. Bu zihniyetteki insanlar tecavüzü kaçınılmaz görüp tecavüzden zevk alma cihetine çoktan gitmiş, yani durumu çoktan kabullenmiştir. Bu zihniyet devletin pek çok vatandaşlarına sirayet edince  ortaya güven sorunu çıkmaktadır.

Yönetiminin tek büyük sorunu, artık kansere dönmüş ezberci yapıdır. Bu yapıyı bozmak çeşitli şekillerde mevcuttu.  Bunlardan en önemlisi; e-devlet bilincinde memurlardan oluşan devlet yönetimidir. E-devlet şeffaflığı ve dinamizmi bir çok sorunu kendiliğinden yok etmekle kalmayacak güvensizlik sorunun  oluşmasının da önüne geçecektir. Eski Cumhurbaşkanların-dan rahmetli Özal,  başbakanlığı sırasında Avrupa ve dünyadan Türkiye için borç para dilenmeye çıktığında ona IMF ve Dünya Bankası tarafından para kaynakları için  bazı tavsiyelerde bulunuldu. Bu tavsiyelere uyulduğunda Türkiye ekonomik bağımsızlığına ulaşacak dinamizme sahip olacaktı. Bunlardan en önemlisi, Türkiye Dinamiklerini ateşlemek için gereken bilgi teknolojisi için hızlı telekomünikasyon ve şeffaflıkla birlikte kırtasiyecilik bürokrasini yıkacak e-devlet yapısı idi. Rahmetli önceleri “benim memurum işini bilir” anlayışında idi. Sonra, emperyalizmin işbirlikcilerinin oluşturduğu  ezberci yapı onu o kadar çok zorladı ki, bazı tedbirler alma gereğinin aciliyetini hissetti. Bu hissiyat ona devlet başkanı olunca iş kolaylaşır zannını verdi.

Bir çok devlet dairesinde “salla başını al maaşını” zihniyetinde memurlar işbaşındadır. Bu anlayışa devletin değil de hükümetin memuru olmak anlayışı da eklenince işler her geçen gün çözümsüzlüğe ulaşmaktadır. Mevcut kanunlar kadrolaşma ve bundan nemalanma oluşturup, dinamizmi oluşturacak  rekabet şartlarının önünü kesmektedir. Zaten siyasetcilerimizin, tecavüzden zevk alma  bekası; sorunların çözülmesine değil, sorunların çözümsüzlükte kalıp çözülüyor görünümüne bağlıdır. Uyutma(yapıyor görünmek) ve unutturma(gündem değiştirme) politikasıdır bu.

Memur rotasyonu ile memurlara dinamiklik kazandırmak  elbet mümkün. Ancak istenen bu değil ki. Çünkü, toplumumuzda artık yolsuzluk ve rüşvete bulaşmamış insan ve memur bulmak; çok zor.  Emperyalist işbirlikcisi yerleşiklerin dayatması ile  hükümetlerin uyguladığı yolsuzluk ekonomisi politikaları bakımından bazı alışkanlıklardan dolayı artık bu mümkün olmamaktadır.

“Güçlülerin hukuku” nu oluşturup tek yönlü adalet sağlamak için; adam kayırma, yandaş “hükümet memuru” kadrolaştırması oluşturma arzusu da buna eklenince; vatandaş devlet dairesinde işini gördürebilmek için artık adeta hükümete rüşvet vermek durumuna gelmiştir.

İstenen şey budur. Devlete değil, hükümete ve onu oluşturan partiye muhtaçlıkta bedel ödeme.

İşte bu muhtaçlık dayatmaları mecburen kabullenecek ezilenler toplumunu çoktan oluşturmuştu.

Genel Hukuk Kurallarını oluşturan unsurlardan  biri de, bağlayıcı hukuk yani uluslar arası hukuk sözleşmelerine uymayı sağlayan mecburiyettir.

Türkiye Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde, gelişmeler bakımından Avrupa’ya uyum yasaları çıkartmak zorunda kalmıştır.

Bunların uygulamasında yaşanan aksaklıkların tek sebebi; yasal boşluk sebebiyle güçlülerin butlan hukukunu  oluşturma arzusudur.

Bu da ezberci kadrolaşmış memurlardan oluşan yönetimle mümkündür.

Yasal boşluk oluşumu salt yaşanan sorunla ilgili düzenleyici kanun veya kanun maddesi olmamasından oluşmaz; mevcut kanunların işletilmemesi de yasal boşluk oluşturur.

Hükümet son süreçte o kadar çok yasal düzenleme yapmıştır ki; bunların çoğundan ezberci yapıdaki hakimler, savcılar ve avukatların haberi olmamaktadır. Bu durumda  yasal boşluk oluşturur. Tabiri biraz abes olacak ama, “kör tuttuğunu becerir”  durumuna gelinmiştir.

Bu yapısal düzeni bozmak e-devleti anlayışında memurlar ile mümkündür.

E-devlet anlayışında memurlar oluşturmak, e-devleti benimsemekle olur.

Tam bağımsız devlet olmak için, tüm toplumun güvenip uyacağı  devlet politikası gerekir. Bu politika; siyaset dışı aydın akil adamlardan oluşan kurumsal organ içinde bulunan akillerin fikirlerinin ortak paydalarından oluşur.

Bu oluşuma en büyük katkıyı sağlayacak olan hükümetler değil; bilakis bürokrasideki sorunları bilen memurlar, yönetimdeki sorunların sebebini teşhis edebilmiş ve iktisattan anlayan devlet adamları, aydınlar fikir üreten vatandaşlardır.

Ancak toplumumuzda artık yolsuzluk ve rüşvete bulaşmamış insan ve memur bulmak çok zordur.

İşte hükümet bu zafiyeti kullanmaktadır. Böylece hem e-devlet şeffaflığından uzaklaşılmakta hem de güçlülerin hukuku; hükümete rüşvet vermek ve adaleti paralıların adaleti haline getirtmekle işletilmektedir.

Zor oyun bozar diye bir kural vardır.

Bu rotasyon oyununu ve oyunun sonucuna etki eden politikayı, oyunun sonundan beklentiyi  ancak zor bozar.

“Ekonomi batarsa hepimiz batarız” korkutmasında,  Siyonist Kapitalist Emperyalizm Sistemine bel bağlayıp boyun bükmüş  Amerikancı İllüzyonistler ve   zihniyetlerinin   yandaşları artık o kadar çoklar ki; zoru oluşturacak devlet adamı memur ve temiz insan bulmak zorlaşmaktadır.

Çözüm; egemenliği oluşturacak iradenin bireyden başlayarak devlet bilincinde onun politikasına uygun olarak aracısız kullanılmasıdır. Gerçekten cumhuriyetin tesis edilmesindedir.

Çözüm;  e-devletin, bütün olumsuzluklara rağmen yarı doğrudan demokrasi hükümet yönetim şekli ile birlikte işletilmesidir.

Faşizme ve onun parçala böl ve yönet politikasına  karşı en büyük silah “şeffaflık” ve ondan oluşan güvendir.

Çünkü,  şeffaflık;  aslında güvenilen kişilerin ne kadar güvenilmez olduğunu ortaya çıkartmakta ve illüzyonu bozan Musaların Asaları olmaktadır.

İstemek samimiyete bağlıdır.

En sefil insan başkalarının arzusunca hayat yaşayandır.

İnsanın en büyük düşmanı yine kendisidir, başkaları ona ancak onun bilinci ve müsadesince zarar verebilir.

Özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun kölelerdir. Bunları yenmek, onlara özgürlüğün önemini  fark ettirmekle olur.

“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”.

 

Burhan İŞCAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.