Ne Neo-Osmanlıcalık Ne de Post-Kemalizm, Türkiye, Türkiye'dir

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye’nin dış politikası, son dönemlerde hem AK Parti üzerinden, hem de başbakan Recep Tayyip Erdoğan üzerinden, sıkça sorgulanmaya başladı ve sorgulanıyor da...


Adalet ve Kalkınma Partisinin dış politika vizyonu, geniş çaplı diplomasiyi ön plana çıkaran, uluslararası arenada “soft power” olarak adlandırılan düstura dayanmakta...

DIŞ POLİTİKAYI, sadece Avrupa Birliğine ve Amerika Birleşik Devletlerine çıpalamayan bir siyasi erk, 10 yıla yaklaşan bir sürede Türkiye’de tek başına iktidar...

Gerçekten de Türkiye’nin dış politikası, tek ayaklı bir strateji izlememekte. Afrika’dan tutun da Ortadoğu coğrafyasına kadar, iyi niyete dayalı diplomasi örgüsü kuvvetli bir dış politika izlenmekte. Daha pro-aktif bir siyaset izlenmesi inisiyatifi ve iradesi, Ak Parti hükümetinin Dışişleri Bakanlığını Sayın Ahmet Davutoğlu’nun üstlenmesinden beridir, daha açık bir şekilde gözlenmekte.

Pekâlâ, bu süreçte bazı muğlak durumlar ve süreç içinde ânlık tıkanmalar olmadı diyemeyiz. Özellikle, Suriye ve Libya halk hareketlerinde, hükümetin tavrını, Suriye ve Libya halklarından yana kullanması, bahsi geçen ülkelerin rejimleriyle siyasi erkin dış politika ortaklığını olumsuz etkiledi.

Öte yandan şunu da anlamak durumundayız. Türkiye’de, özellikle de, Ak Parti hükümetlerinde belirginleşen realite, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bariz “liderlik” ve “yöneticilik” niteliklerinin ülkemiz dışına da taşarak, Arap ülkelerinde de ilgiyle ve takdirle izlenmesi ve kabul edilmesidir.

Burada esas mesele veya samimiyet testi, Türkiye’nin gerçekten de Arap ülkelerine “model” olup-olamayacağıdır. Ya da bir ara “Ilımlı İslam” diye Batı merkezlerince tasavvur edilen bir anlayışın, Türkiye’ye giydirilerek, diğer ülkelere de “model” diye takdim edilmesi, tek kelime ile “safiyanece” bir medeniyetler arası dayanışma mıdır?

* * *
BOSNA HERSEK ÜÇLÜ DEVLET BAŞKANLIĞI KONSEYİ’NİN BOŞNAK ÜYESİ BAKİR İZZETBEGOVİÇ, artık alışık olmaya başladığımız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye üzerine aşağıda okuyacağınız üzere güzellemeler yapmış...

“Ben Erdoğan’ın sadece Türklere ait olmadığını, sadece onların lideri olmadığını ifade ettim ve dünyadaki bir milyarı aşkın Müslümanın kendisinin kısa sürede sağlığına kavuşmasını arzu ettiğini dile getirdim. Tabi ki kendisinin Müslümanlar arasındaki liderliğinden bahsediyordum, çünkü dünya çapındaki Müslümanlar Erdoğan’ın küresel anlamda, onların çıkarları için yaptığına büyük değer vermektedir. Kendisi Müslüman milletlerin özgürlük ve demokrat hükümetlerin kurulmalarına yönelik çabalarını desteklemektedir. Aynı zamanda Erdoğan, başarılı bir şekilde batıdaki hükümetlerle işbirliği de sağlamaktadır. Erdoğan’ın, görünüşte birleşmez olan ‘batı ile doğu’, ‘İslamiyet ile laiklik’, ‘geleneksel ve modernizmin’ birleşmesi için formül bulduğunu düşünüyorum. Bu çalışma, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi gücü olmasına yol açtı ve dünya genelindeki Müslümanlara ilham verdi. Birileri beğenir veya beğenmez fakat bu böyledir.

Bosna-Herseklilerin, bölgede sadece iyilik yapan bir ülkenin liderlerine iyilik ve sağlık istememesi için bir sebep görmüyorum. Türkiye, hem Mostar ve Vişegrad Köprüsü gibi gerçek köprüleri hem de siyasi, manevi ve insanlar arası köprüleri ayağa kaldırıyor. Türk diplomasisinin, Sırbistan, Bosna-Hersek ve Hırvatistan arasındaki işbirliğinin ulaştığı düzeye katkısı büyüktür. Türkiye, Saraybosna ile Belgrad arasındaki diyaloğun kurulmasına büyük çaba gösterdi ve ülkemizi AB ve NATO’ya götürecek reform sürecine destek vermektedir. Türkiye’nin rolü konusundaki şüphecilik için sebep göremiyorum. 21. asırda, Osmanlı Türkiye’si geçmişe aittir, bizim ise modern, küresel anlamda etkili ve iyi niyetli Türkiye ile iyi ilişkiler kurmamız gerekmektedir.”                     (Sabah, 26 Şubat 2012)

* * *

Türkiye’nin, gerçekten de Müslüman ülkeler üzerindeki artan etkinliği yadsınamaz. Özellikle, Ak Partinin 10 yıllık iktidarında içerinden ve dışarıdan yöneltilen menfi eleştirilere ve tenkitlere rağmen, Türkiye, muhafazakâr-demokrat olduğunu belirten bir siyasal hareketle, ne modernizminden ne de dini değerlerinden, ödün vermeden varlığını sürdürebilmekte. Dediğim gibi, esas sorgulanması gereken, dönem dönem ülkemiz üzerinden dizayn edilen İslam odaklı düşünce tasavvurlarının, ne kadar güvenilir, ne kadar ikircikli olduğudur.

TÜRKİYE, ne neo-Osmanlıdır ne de Post-Kemalizm’dir.

TÜRKİYE, TÜRKİYE’DİR

 

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.