Polemikler Mazeret Türetmek İçindir

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
BURHAN İŞCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
20.12.2012

Bizdeki “Kuvvetler Ayrımı Prensibi” ne göre devletin üç kuvvetli organı vardır. Yasama, Yürütme ve Yargı.

Devletin kuvvetini bu üç organla sınırlamakta maksat; “Siyonist Emperyalist Kapitalist Sistemin”,  “İşgal Politikası”  uyarınca  bu politikaların dayatmalarına uyacak “Yolsuzluk Ekonomisi Politikaları” nı  yürürlükte tutmaktır.

“Demokrasi, temsili ve çoğulcu karakteri ile seçmene hesap verilmesini, kamu makamlarının hukuka uymak yükümlülüğünü ve adaletin yansız bir şekilde dağıtılmasını da zorunlu kılar. Kimse hukukun üstünde olamaz.” Paris Şartı

Darbe Anayasasından önce 1961 Anayasası Yürürlükteydi. Bu Anayasaya Göre yasamamız çift kabineli (Cumhuriyet Senatosu ve TBMM ) idi.

Cumhuriyet Senatosunda Maksat neydi?

Bu konuyu düşündüğünüzde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuvvetler Ayrılığı Prensibinden neden rahatsız olduğu ortaya çıkar.

Gelişmenin önünü açıp hızlandıran yegane şey rekabettir.

Rekabetin sözlük anlamı; Aynı amacı güden kimseler arasındaki çekişme, yarışma, yarıştır.

Başbakanın rahatsız olduğu şey budur. Yani rekabetin olmaması.

TBMM de partiler var, politikaları yok. Tek yaptıkları iktidarın her eylemine karşı çıkmak.

Bu durumda sayın başbakan, partisi ve en önemlisi politikaları alternatifsiz kalmaktadır.

Bu durumda yasama ve yürütme tek elde toplanmaktadır. Geriye kalan yargı, yürütmenin bir parçası olarak yürütmeyi denetleyebilir mi?

Daha da önemlisi yargıdan politika üretmesi beklenebilir mi?

Askerden hep bunu bekledik yıllarca.

Politika üretmeyen politikacılar muhalefete düşünce, bizi buna mecbur gösterdiler ve bunlara bıraktılar.

Bu yüzden de bir devlet ideolojimiz buna bağlı devlet politikamız olmadı hiçbir zaman. (Atatürk’ten Sonra)

Şimdi başbakan kuvvetler ayrılığı prensibinden, yani bizde bu prensibin uygulanmasından şikayetci. Sebebini diktatörlük istemekte bulanlara şaşıyorum.

Çünkü, tek başına alternatifsiz kalmakla diktatör zaten.

Ayrıca diktatörlüğünü ilan etmeye gerek var mı?

Adamın derdi başka.

Derdi bu diktatörlüğün vebali altında ezilmek.

Kendi politikalarından başka politika üreten olsada, biraz vebali onlara da atsak derdinde yani.

Başka politika üreten olmayınca, geriye;  “Siyonist Emperyalist Kapitalist Sistemin”,  “İşgal Politikası”  uyarınca  bu politikaların dayatmalarına uyacak “Yolsuzluk Ekonomisi Politikaları” kalmıyor mu?

Bir düşünün hele; Cumhuriyet Senatosu hangi amaçla kuruldu, hangi amaçla kaldırıldı?

Kuruluş amacı AKP lilerin, olmadığı için sitem ettiği kuvvetler arasındaki  DENGE UNSURU idi. Bu denge yüzünden, dayatmacıların politikalarına uygun yasalar; senatoda akil adamlar tarafından tartışılıyor  çıkmıyor, senatodan geç çıkıyor diye kaldırıldı.

Politika üretmek akıl, beceri, işidir. Her adamın harcı değildir yani. Devlet İdeolojisi ve buna uygun politikalar  üretmek çok özel yetenekler ister. Uz görü ister, tecrübe ister, bilgi bikrimi ve akıl ister. Bunların bir kişide bulunması(Atatürk gibi)  çok ama çok nadir görünen bir olaydır. Ki bu kişinin politikalarının bile muhakeme edilmesi, tartışılıp doğruluğunun test edilmesi gerekir.

Bir politikayı ancak birkaç kişi yapabilir ve gerçekleştirebilir. Fakat vatandaşlar olarak; kozmopolit çoğulcu katılımcı demokrasi anlayışında, bu politikayı yargılayacak ve doğrusunu önerecek yeteneklere sahip olmalıyız. Bu yeteneğe tüm toplumun bireylerinin sahip olması çok güzel olurdu. Ancak kültür seviyemiz hala bu noktada değil.

“Devlet işlerine karışmayanlara; kendi iş ve sorunlarının güçlüğü ile uğraşan sessiz yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan gözü ile bakıyoruz. Bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir; ama hepimiz, onu yargılayacak yeteneklere sahip olmalıyız. Biz tartışmaya siyasal eylemin önüne dikilen bir engel değil, bilgece davranmanın ön hazırlığı olarak bakarız”-Perikles

İşte bu noktaya gelinmeyiş, Perikles’in yukarıda ifade ettiği gibi; “hiçbir işe yaramayan” adamlar sayesindedir. Bunlar sayesinde tartışmalar olmamakta, bilgece davranmanın ön hazırlıkları maalesef olmamaktadır.

Bu durumda bu tartışmaları yapmak ya akil adamlar tarafından olmalı, ya da şimdiki gibi akilliği şüphe götüren temsilciler tarafından yapılmaya mecbur bırakılmalıdır.

Yolsuzluk ekonomisi politikalarından nemalanma iştahlı olup, bunun için parti fanatiği ve partizan olanların hemen hepsi; rüşvet ve yolsuzluk batağına yuvarlanmış bu yüzden suçlular toplumu oluşturmuş durumdadır. Buna borç tuzağı içindekiler de eklenince vatandaş gıkı çıkamaz duruma gelmiştir.

Yani siyasilere rakip olacak politikalar üretecek vatandaş kalmamıştır.

İşte bu durum başbakanı rahatsız etmektedir.

Kendisiyle veya partisiyle diyalog yapacak kimse yok ortada. Yanlışlarına karşı doğru üretip sunacak kimse yok yani.

(Bakınız: http://www.politikadergisi.com/okur-makale/diyalog-kurmak-uzerine yazım)

Buna karşın onların ürüttükleri politikalar iflasın eşiğinde.

Bunun vebalini de tek başına üstlenecekler.

Peki suç kimin?

Nasrettin Hoca Fıkrası gelmeli akla, hani şu; “Hırsızın hiç mi suçu yok?” fıkrası.

Hırsızın tabi suçu var. Ama, adamın işi o. Tedbir düşünmemişsen suçun büyüğü sende.

Adama diktatör diyemezsin, sen kendin ettin.

Adama politikan yanlış diyemezsin; doğrusunu ortaya koymadığın müddetce işaret ettiğin yanlış en doğru olandır.

Ya vatandaş; sistemin politikalarına o kadar çok alıştı, rüşvet ve yolsuzluğa o kadar çok bulaştı ki, bu ahlak alışkanlığı nasıl yıkılır?

E eeee ne yapacağız.

Yıllardır, hemen her yazıma konu ederek tekrar söylüyorum:

Düzen değişmeli. Kozmopolit çoğulcu katılımcı demokrasiye hizmet eden; yarı doğrudan demokrasi yönetim şekli, e devlet uygulamasında başlatılmalı.

En önemlisi AKİL ADAMLAR MECLİSİ SENATO.

Çünkü parti politikaları yerine bize gereken DEVLET POLİTİKASI. Bizi bütünleştirecek olan bu politika. Sistemin parçala böl ve yönet politikalarına hizmet eden yolsuzluk ekonomisi politikaları değil.

Rahmetli Turgut Özal dünyaya para dilenmeye çıktığında ona şunlar tavsiye edilmişti.

Türkiye Dinamiklerini ateşlemek için BİLGİ TOPLUMU olma yolunu aç, bunun için TELEKOMÜNİKASYONU en ileri dereceye getir, E-DEVLET  oluşumu içine gir ve dünyaya UYUM YASALARI çıkart. Rahmetli bunları bir yıl içinde gerçekleştireceğim diye söz verip kredi aldı.

Ancak o da yalnızdı. Rakibi yoktu. YANİ POLİTİKALARI TARTIŞACAK RAKİP YOKTU.

Başbakana hak vermemek elde değil.

SIKICI BE BU DURUM.

Kendin söyle, kendin çal, kendin oyna gibi bi şey.

Hiç olmazsa bir senatomuz olsaydı; Amerikan başkanı Obama gibi vebalin bir kısmını onlara atardı başbakan.

Bu kuvvetler ayrılığı prensibi kuvvetleri ayırmıyor be.

Böyle oksimoronluk dünyanın başka neresinde var?

Bakınız şu yazılardaki gerçeklere. Mesela Eski Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın önerisi neydi?

http://www.haber7.com/siyaset/haber/324476-koksal-toptandan-tarihi-oneri

 

http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-1955-12-03-04/AUHF-1955-12-03-04-Arsel.pdf

 Ya şimdi AKP nin önerileri neymiş?

http://www.turkiyegazetesi.com/haberdetay.aspx?newsid=27938#.UNLcsuQ3tQU

 

Yukardaki yazıları tıklayıp okuyun.

Görün ki böyle mühim bir durumda AKP NASIL VE NİÇİN YALNIZ BIRAKILIYOR.

Niçin başka politikalar üretilip kamuoyu efkar ve vicdanına tartışmak için sunulmuyor?

Aldanmayı, aldatılmaya mecbur olacak kadar çok mu seviyoruz?

Önemli olan bilgi değildir hiçbir zaman.

Önemli olan ilgidir her zaman.

İlgi Önemsemek, o da; dikkat etmek, özen göstermek demektir.

Peki nedir bizi ilgisiz kılan.

http://www.politikadergisi.com/okur-makale/bunda-anlasilmayacak-ne-var-sonucta-gorulen-illuzyona-kapilma-tehlikesi?page=5

YANLIŞ, ASLA; BAŞKA BİR YANLIŞLA DÜZELTİLEMEZ.

Bakınız: Müzakereci Demokrasi - http://www.caginpolisi.com.tr/105/7-8-9-10-11-12.htm

 

Burhan İŞCAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.