Sınırda Dikili Bir Taş Olmak

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Halil ARIK

Yine canımız yandı. Yine yürekler dağlandı… Yine baskın, yine kahpece saldırı.. 2 günde yirmi can. Her an kulaklar tetikte... Hakkari’den, Yozgat’tan, Van’dan, Tokattan!.. Ve dün sabah da İstanbul’dan… Yer, bölge, ayırt etmeden, şehir, kırsal, ova bayır.. Cayır cayır… Yürekler yanıyor, analar ağlıyor!.. Analar ağlamasın sözüne inat!..

Ağlayan analar hep birbirine nasıl da benziyor!..Hepsi de karayağız, bağrı yanık.. Ya tek odalı bir gecekondudan, ya kırsalda bir ilçeden, ya da bir dağ köyünden…

Dileriz yurdun hiçbir köşesinden gelmesin acı çığlıklar ama, niçin bir Ankara’nın Kavaklıderesinden, Çankayasından, İstanbulu’un Bebekinden, İzmir’in orta göbeğinden gelmiyor can veren kınalı kuzuların arkasından yükselen çığlık sesleri!?..  Niçin bir tanesi, “fabrikatör bilmem kim bey”in, “Müsteşar filanca”nın, “bilmem şu bakan”ın, bu milletvekilinin evladı değil?..

Savaşın sadece adını değil,  kimin savaşı olduğunu da açıkça koyalım!.. Eğer, savaşa kendimiz katılmayıp, birilerine ihale ediyorsak, yakın çevremizi de bu savaştan bir biçimde ırak tutuyorsak, birilerinin bizim adımıza terörle savaşmasını bekleyip kenara çekiliyorsak, bunun adına terörle topyekun savaş, topyekun mücadele denemez!..

Kim olursa olsun, bu savaştan kaçanlar, çocuklarını bu savaştan kaçıranlar mutlaka bunun hesabını vermelidirler.. Bu ülkenin Kurtuluş Savaşı, sadece kahramanca savaşanlar sayesinde kazanılmadı!.. Savaştan kaçanlarla mücadele edilerek ve hainlere acımasızca hak ettikleri cezalar da verilerek kazanıldı!.. Hak budur!.. Hukuk da  bunu gerektirir!..

Son saldırıda yaralanan Adanalı “er”in söyledikleri birilerinin kulaklarına küpe olmalı… Yüreklerini hoplatmalıydı duydukları… Başı yerden kalkmamalıydı!..

Genelkurmay Başkanı’nın kalan 28 günlük görev süresini, bir geri karakolda tamamlatma  teklifini reddediyor, o onur sahibi Mehmetçik!. Hem de; en yüksek komutanına karşı gelerek!..

“9 arkadaşımı şehit verdiğim görev yerimden ayırmayın beni!..” diyor!.. Adeta yalvarıyor!..“Vatan savunmasında gerekirse; sınırda, ömür boyu dikili bir taş olmayı” göze aldığını söylüyor komutanına!..

İşte vatanperverliğin ölçütü bu!.. Ne parayla sağlanır, ne pulla!.. Ne tahsille elde edilir ne de babadan kalma mirasla… Yürekten gelen onurla, gururla ve erdemle sağlanır sadece!..

Heykeli dikilmeli bu yürekli Mehmetçiğin, Meclisin ya da Genelkurmayın önüne ve sözleri de kitabeye nakşedilmeli altın harflerle!.. “Vatan savunmasında, gerekirse ömür boyu hudutta bir dikili taş olurum!..”

Genelkurmay Başkanı ile birlikte bu sözlere gözleriyle bizzat şahit olan Başbakan, orada “asaleti gördüm” diyor grup toplantısında

Gurur duymuş bu asaletten. Kim duymaz ki!

Evet; orada şahit olunan durum, asalettir, onurdur, gururdur, mücadeledir, samimiyettir, azimdir, idraktir, bağlılıktır, inançtır, imandır, kararlılıktır, fedakarlıktır, sorumluluktur!..

Hepsinin özeti, yurtseverliktir!..

Erdem adına ne arasanız bulursunuz o “hudutta dikili taş olma” sözlerinin altında.

Bu sözlerden çok etkilenip duygulanan Başbakan... asaleti görmekle kalmamış, bir kez daha inanmış ki, Dumlupınar’da, Sakarya’da, Çanakkale’de, yurdun dört bucağında bu asaletle kazanılmış nice savaşlar!..

“O gün olduğu gibi, bugün de, şanla şerefle bayrak dalgalanacak. Tek yürek halinde terörle mücadele sarsılmaz inançla devam edecek!.” diyor Başbakan.

Bu sözleri partisinin grup toplantısında söylüyor!.. Ve bu sözlerle büyük alkış alıyor salondan. Ve arkasından “Memleket seninle gurur duyuyor!..” tezahüratları yükseliyor.

Kim hoşlanmaz ki alkış ve tezahüratlardan!?.. Hele, hak edilmişse doyum olmaz tadına!.

Ancak hak etme, Adanalı Mehmetçiğin sergilediği erdemle olur!.. Yoksa, alkışlar tezahüratlar, hoş olsa da içi boştur kalır!.. Kaba şeker kadar bile tat vermez yüreklere!..

Bir şey daha ekliyor başbakan muhalefeti suçlamak adına!.. “Polemik ve mesnetsiz suçlamalarla yılgınlık üretmek, terörün işine yarar!..”

Doğru söze ne denir? Başbakan’ın nadiren söylediği doğru  sözlerden birisi bu… Ama eksik. Yılgınlık, sadece polemiklerle üretilmez. Yılgınlığı üreten faktörlerin başında,  kişilere sağlanan ayrıcalık ve ayrımcılık gelir! Eşitsizliktir halkın torpil adını taktığı bu melanetin adı!

9 erin şahadetinden ve Adanalı Mehmetçiğin davranışından duygulanıp gurur duyanlardan, bunu grubuyla paylaşanlardan bir eziklik, bir burukluk ve bir hayıflanma da beklerdik.

Eğer benim oğullarımdan birincisi “çürük” raporu alarak  askerlikten muafiyet sağlamış olsaydı, konulan teşhise rağmen evlenebilmiş olsaydı, gemicikleri ile armatörlük yapabiliyor olsaydı, o Mehmetçikten aldığım dersten duyduğum hüzün ve eziklik gururumu yaralardı!

Çünkü halk sorar! Cevap alamazsa, konuşur!.. Sade sormakla kalmaz, hesap da sorar bir gün. “Oğul; hasta mı? Testis kanseri teşhisi doğru mu? Raporuyla ilgili tedavi gördü mü, nasıl evlendi? İyileşti mi, iyileşti ise niçin askerlik görevini ifa etmedi? Sürekli işgörmezlik raporu sahibi olarak askerliğe elverişli değilse, bu kadar önemli hastalık nedir? Sağ el tetik parmağı mı yok, şişman mı, kalpsiz mi!..  Oysa “turp” gibi görünüyor maşallah!..”

Eğer; oğullarımdan ikincisi; 5000 avro karşılığı upuzun 21 gün, ailesinden uzak, hem de verdiği bunca paraya rağmen, hem de “askerliğin yan gelip yatma yeri olmadığını” bile bile “vatan borcu” ödettirilseydi, gururun yanında, hüzün duyardım, hayıflanırdım… Bozulurdum da!

Bu upuzun 21 gün içinde, ya başına bir şey gelseydi!.. Baskın-maskın; terör-merör!..

“Analar ağlamasın!..” sözü, “benim oğullarımın anası ağlamasın!” anlamına geldiği biçiminde bir yorum yaparsam densizlik yapmış olmaz mıyım! Katılır mısınız?..

     

Mehmet Halil ARIK
iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.