Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Aziz Yıldırım Neden İçeride?
- Tadını Tadanlara Afiyet Olsun
- Aziz Yıldırım Niçin Tutuklu?
- Operasyondan Darbeye: Galatasaray’ı Bitirme Planı
- Ustanın Sıkıntısı ve Fenerbahçe…
- Galatasaray’da Taraftarlık Sorunsalına Dair Notlar
- Bir Siyasi Operasyon Olarak Fatih Terim'in Galatasaray'dan Koparılması
- Galatasaray’a Darbe Girişiminde Taşeron Dönemi
- Bu Ülke Olup/Bitenleri Hak Etmiyor!..
- Aziz NESİN Tutuklandı
- Yolun Sonu Şimdiden Gözükmüştür
- Salon Sporlarında Tarih Yazıyoruz
- Organize İşler Bunlar
- Cemaat ve AKP Ergenekonun Neresinde?
- Türk Futbolunun Kirli Yüzü ve Siyaset (1)
Sol Kamuoyuna Açık Mektup: Şikecileri Savunmak Suçtur!
Türkiye Cumhuriyeti, on iki yıllık Akp iktidarınca yıkıldı; bunun yerine hırsızlığın ve katilliğin asli unsur olduğu bir düzen kuruldu. Bu süreçte, muhalif olan veya olma ihtimali taşıyan her toplumsal-siyasal kesim, ya tasfiye edildi ya da evcilleştirildi. Buna büyük ve acımasız bir yanılsatma da eşlik etti; ki geldiğimiz bu noktada, Akp’nin, Türkiye seçmeninin yarıya yakınının oyunu alabiliyor olması da bu sayededir. Zaten olmayan sınıfsal bilinç, birlik, dayanışma yok edildi; zaten örgütsüz olan toplum iyice atomize edildi; zaten berrak olmayan zihinler iğdiş edildi; sahte bir dinsel yoldaşlık, sahte bir yardımseverlik, sahte bir dayanışma ağı ile yoksullar kul köle yapıldı. Tüm siyasi içeriklerini falan bırakın; vicdanlara hitap edebilecek eşitlik, özgürlük, kardeşlik gibi sözcükler bile, darbeciliğe, uyum bozuculuğa, dış güçlere hizmete, istikrar düşmanlığına yoruldu. Şimdi neo-liberalizme ve Arap milliyetçiliğinden bozma bir dinciliğe destek sunmayan herkes, yeni rejimin nazarında düşmandır.
Düşman yaratmak, siyasetin kanunudur; düşmanınız olmazsa size gerek kalmaz. Yeni siyasetçiler bunu iyi öğrenip iyi uyguladılar. Düşman sürekli değişti on iki yılda; Ergenekoncular, askeri vesayetçiler, Geziciler; sırayla iktidarı yasadışı yollarla alaşağı etmeye çalışanlar listesinde yer aldılar. Bunlar, geleneksel siyasette muhalif olarak adlandırılan kesimlerdiler ve konumları gereği doğal olarak Akp karşıtı idiler. Her seçim dönemi öncesi ve sonrası, bunlara yönelik baskı, cebir, mahpusluk, bolca sunuldu ve bu esnada devletin kurumlarında otuz yıldır örgütlenen Fethullah Gülen Cemaati’nin akıl, yol ve yöntemlerinden yararlanıldı. Geçtiğimiz Aralık ayında ise, uluslararası güçlerin de geri planda olduğu; ama öne atılan güç olarak Cemaat’in piyon yapıldığı bir süreçte, yollar, bir daha birleşilmesi zor biçimde ayrıldı. Ve o günden bu yana, on iki yılın bütün günahını Cemaat’e yükleyen, ve bu sayede tertemiz olduğunu zanneden, imaj yenileyip kitlesini kemikleştiren Akp; bütün operasyonların faili ve ortağı değilmişçesine hareket etmeye başladı. Türkiye solu mu; yiyin birbirinizi, diyemedi. Suçu paylaştırmaya çalıştı; ya Akp’yi tek suçlu ilan edip Cemaat’in yasadışı geçmişini görmezden geldi ya da Akp’yi de kendisi gibi mağdur görüp Cemaat’e karşı Akp’ye ortalık teklif etti. Her iki söylem de yanlış, ayıp ve utanılasıdır.
Bu sakat, yanlış, cahilane tavırlarla; şablonculukla varılacak yer açıktı ve Fenerbahçe davası dedikleri davada, bu açıklık utanca dönüşmüş durumda. Şimdilerde pek çok solcu, birçok sol yayın, sol kamuoyunun büyük bölümü, Türkiye futbolunun bu denli karanlık bir yerde olmasının baş müsebbiplerinden olan bir mafyatik adamın, Aziz Yıldırım’ın müdafisi olmakla meşgul. Gerekçe mi; Fenerbahçe davasının hazırlayıcısı ve yürütücülerinin Cemaat’e mensup bulunması. İddiaları o ki; Cemaat, Cumhuriyet’in yılmaz ve korkmaz savunucusu olan Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyor ve bunun için Aziz Yıldırım’ı devirmek elzem. Tez, aslında çok basit ve gerçeklikten uzak; ancak üç yıldır birileri canhıraş vaziyette bunu ispatlamaya çalışıyor.
Ne bir futbol takımı bir rejimin bekçisi olabilir ne de bir futbol takımını ele geçirmek, onun başkanını tasfiye etmekle mümkün kılınabilir. Böyle olsa bile, işin öyle olmadığına kanıt o denli veri var ki… Düşünün, hapiste kaldığı sürede, Cübbeli Ahmet’le kanka olmuş, Fb maçlarından evvel ona dua ettiriyor; Cemaat’in has topçusu Emre Belözoğlu’na dünyanın parasını ödeyerek transfer edip onu takıma kaptan yapıyor; dışarıda kalan yöneticiler ve Rıdvan Dilmen gibi simsarlar aracılığı ile defalarca Başbakan’la iletişim kurup kendini dışarı çıkarttırmaya bakıyor; ama bu kişi, yani Aziz Yıldırım, aynı zamanda büyük bir Cumhuriyet, vatan, millet sevdalısı oluyor!.. Hazret tv’lerde ne diyor; bizi yıkmaya çalıştılar, ne için, çünkü biz kaleyiz; kim yıkmaya çalıştı, Cemaat, belki de Gladyo!
Bütün bu önemli imiş gibi görünen lafızların arkasında ise, 3 Temmuz 2011’den bu yana sol mecmuada yazılıp çizilen şeyler var; inanması güç belki; ama ilk kez solcuların tezleri bu denli geniş çapta kabul gördü. Türkiye solu için utanç vesilesidir. Tabii bu tezleri üretenler, nesnellik adına, bilimsel çözümlemelerle bu işe girişmişlerdi; ama ellerindeki tek kanıt davanın ilk savcısının Zekeriya Öz olmasıydı. Merak ediyorum; Fenerbahçe’yi yedirmemek adına tezler üretenler, bir kez olsun, şike davası iddianamesini okudular mı; Olgun Peker, Sedat Peker gibi adamların Fenerbahçe’de yetiştiklerini biliyorlar mı; şike, teşvik tapelerini incelediler mi?.. Cevap malum; hiçbirini yapmadılar; çünkü buna gerek görmüyorlardı, her şey ortadaydı onlara göre. Bu arada tekrarlayalım; malum davanın adı Fenerbahçe değil şike ve örgütlü suç davasıdır.
Bu Fenerbahçe davası diyenlerin maskesi de pek tabii, Şubat ayında, Kadıköy’de yapılan yürüyüşte düştü. Güya Fenerbahçe’yi savunmaktan başka amacı olmayan solcu yazar-çizer takımının tamamının Fenerbahçeli olduğu ve bağnaz bir fanatizmin sonucu olarak da Aziz Yıldırım’ı desteklemekten zevk aldığı ortaya çıktı.
Aziz Yıldırım ise, bu sürecin tek kazanan ismidir. Bütün bir geçmişi, ticari ve sportif manada şaibelerle dolu olan bu adam, Cemaat’in hışmına, operasyonlarına maruz kalmış, mağdur bir Fenerbahçe ve Cumhuriyet sevdalısı oldu çıktı. Türkiye garip memleket vesselam. Oysaki herkes Aziz Yıldırım’ın Tsk’ye silah sattığının, yönetici arkadaşlarına Oyak’tan ihale kapattığının, kulübünde diktatörlük kurduğunun, Türkiye futboluna olumlu anlamda hiçbir şey katmadığının bilincinde idi eskiden; şimdi ne oldu peki?
Bugüne dek yaptığı ettiği tüm kirli işlerin ortaya döküleceğini anlayan Aziz Yıldırım mı; tutuklandığı 3 Temmuz’u takip eden günlerde, buraya kadar kim olduklarını anlattığımız solcuların tezlerine sarılıp gemisini yürütmeyi bildi. İlk duruşmada her şeyi anlatacağım, diyerek kamuoyu yarattı; o gün geldiğinde ise, asıl şikeyi başkaları yaptı, diyerek durumu geçiştirdi. Sonraki duruşmalar hep buna benzer şekilde geçti, kendisini savunamadı; savunacak bir şeyi yoktu. Şüphesi olanlar, lütfen iddianameye sadece göz atsınlar; bu bile yeter.
Adil yargılanma, cezaevinde insani koşullar, delil toplama sürecinde şeffaflık, savunma hakkı vb. tüm konularda, sanık kim olursa olsun, herkes eşittir ve bunu bıkmadan tekrarlamak ahlaki bir görevdir. Aziz Yıldırım bunlardan birinde dahi mağdur edildi ise, hesabı sorulmalıdır; fakat, yakın tarihteki bütün siyasi davalarda yapılagelen vicdansızlıklar, adaletsizlikler, emin olun en az şike davasında görüldü. Aziz Yıldırım’ın davası nispeten kısa sürdü ve bir yılda neticelenip karara bağlandı. Tuhaf olan kararın çıktığı gün kendisinin serbest bırakılmasıydı. Ergenekon’da yargılanmadan beş yıl yatan sanıklarla kendini bir tutan bu kişi, ne kadar ağlayıp sızlasa da büyük bir eziyetle asla karşılaşmadı.
Tahliyesinin ardından neredeyse iki koca yıl geçti. Fakat Aziz Yıldırım hala dışarıda ve görevinin başında. Bu da ilginç doğrusu. Yargıtay aşaması, cezanın onanması, kulübe bildirimi, Aym’ye başvuru, cezanın infazı vs. bitmeyen bir süreç, bitmeyen bir dava. Bu esnada boş durur mu hiç; maçların devre arasında hakemlerin soyunma odasını basma, gastecileri tehdit, muhaliflere küfür; Aziz Yıldırım Aziz Yıldırımlığa devam ediyor. Bunu da bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sağlıyor. Fenerbahçeli yöneticilerin gizli kapaklı randevuları, Rıdvan Dilmen, Acun Ilıcalı gibi ayakçılar aracılığı ile, Akp, Cemaat’e yıkacak bir ihale daha bulduğundan mutlu, süreci uzattıkça uzattı. Akp’nin kamusal taşeronlarından olan Türkiye Futbol Federasyonu sayesinde bu sene şampiyon yapılan ve bir anlamda kusura bakmayın, denilen Fenerbahçe’nin taraftarları, neredeyse bir devrimci lidere dönüştürdükleri başkanlarına sahip çıkmakta haklılar doğrusu! Ne kadar gözyaşı o kadar başarı!
Bu analizleri yapacak iyi niyete, bilgiye, yeteneğe sahip olmayan sol yayınlar ve yöneticileri; şimdi bir zaferin, şampiyonluğun keyfini sürüyorlar. Bağımsız ve Aksiyon dergileri, aynı zaman dilimindeki nüshalarında, Fenerbahçe’nin başarılarını kapaktan duyuruyorlar; ne tesadüf ama! Merkez denilen medya zaten hep Fenerbahçeliydi; havuz medyası mecburen; sol camia cahilce; bir konuda, Aziz Yıldırım yandaşlığında, anlaştılar. Allah mesut etsin.
Tabii ki, bir kulübü, o kulübü desteklemeseniz bile, yeri geldiğinde savunmak, hukuksuzluğa karşı çıkmak, erdemli bir davranıştır. Ancak; yaşananların bununla hiç ilgisi olmadığı da açıktır. Şikeyi kulüpler yapmaz, yöneticiler yapar. Ama kulüpler şikeciliği mahkemede hükme bağlanıp Yargıtayca onanan yöneticisine sahip çıkıyorsa, suça ortak olurlar. Taraftarlar, buna isyan etmiyorlarsa, suça ortak olurlar. Medya, muhalefet, sivil toplum buna engel olmuyorsa, suça ortak olurlar. Bunlara ek; solcular, hırsızlığı, yolsuzluğu, şikeyi görmezden gelip duygusal nedenlerle, bunu meşrulaştırıyorsa, suça ortak olurlar. İsyanımız ve üzüntümüz bunadır.
Hiç ayırt etmeden, tamamı bu konuda sınıfta kalan, sol ve gizli Fenerbahçeli yayın organları; soL’undan Aydınlık’ına, Odatv’sinden Bağımsız’na ve Yurt gazetesine, BirGün’ünden Evrensel’ine kadar, hepsi farklı boyutlarla bu suça bulaşmışlardır. Akp’lilerin hırsızlıklarına sallayıp şikeciliği görmezden gelen İşçi Partisi’nden Chp’sine, Tkp’sinden Ödp’sine, hepsi bu süreçte bile isteye şikecilere sahip çıkmışlardır. Kınıyoruz; ancak, emekçi halkımızdan ve tüm Türkiye kamuoyundan, bu konuda özür dileyeceklerine inanmasak da, kendilerini buna davet ediyoruz:
Derhal özeleştiri versinler ve bu konu üzerinden yanına düştükleri Aziz Yıldırım ve Akp’den uzaklaşsınlar. Kendilerine tarihsel bir çağrı yapıyoruz; ivedilikle yanlışlarını düzeltsinler. Aksi halde, tarih; şikecilerle beraber, onları da bir gün mutlaka yargılayacak ve bunları emekçilerin yüzüne bakamayacak hale getirecektir.
Alp GİRAY
iletisim@politikadergisi.com
Yorumlar
Hayatımda okuduğum en saçma
Hayatımda okuduğum en saçma yazılardan biri. Yazar, iddialı sözler söylemiş ama ayakları baş aşağı duran tezlerini güçledirici hiçbir kanıt ortaya serememiş. Yazarın kendisinin hukuktan anlamadığı, dava sürecini takip etmediği, birkaç Galatasaray marşı dinleyip gaza gelen yeni yetme bir solcu olduğu çok açık. Aziz Yıldırım'a karşı kuyruk acısı olanlar, önce kendi lekeli tarihlerine baksınlar. Gülen Hocaefendilerinin başından ayrılmayan oyuncularını, mafyatik ilişkilere sahip Fatih Terim ile temiz(!) bir şekilde sağlanan başarılarını, bir anda parlatılan AKP yalakası Ünal Aysal'ı, hiçbir denetiminden geçmeyen Galatasaray'ın şaibeli mali yapısını sorgulasın. Milyonlarca dolar harcanıp yapılan transferlere, dünyaca ünlü bir teknik adama, öyle can yakan hakem hataları yaşamamasına rağmen ligi Fenerbahçe'nin 9 puan gerisinde, 65 puan ile bitiren kendi takımının başarısızlığını, Ümit Özat-Rasim Ozan Kütahyalı vari tezlerle açıklamasın. Gizli Fenerbahçeli yayın organları nasıl bir tabirdir! Bu yazıyı okuyan, Galatasaray'ı mahalle takımı sanar! 25 milyon taraftarı olan köklü bir camianın her yerde nüfuzu, her yerde yetkisi vardır.
Yeni yorum gönder