Sosyetenin Huzur Operasyonu

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Sosyolog Hakan Yavuz

Gönül rahatlığı anlamına gelen ‘huzur’a kim sırtını dönebilir ki? Çölde kurumuş insanın her lafında su demesi, su hayali kurması gibi, günümüzde yaşananlar karşısında huzurdan söz etmek elbette çok doğal. Toplumumuzun tüm taleplerini pekâlâ, ‘Huzur’ başlığı altında toplayabilir, hepsinin ‘birazcık huzur için’ istendiğini söyleyebiliriz.

Ancak bu güzel kavramın, malum bir kesim tarafından adeta bir teslimiyet parolası halinde kullanılmasına ve toplumun bilinçaltına bu yolla mesaj gönderilmesine ne demeli?

“Haçlı Seferi Cephesi”nden her türlü saldırı yapılacak; fakat karşılığında, “Vatan Cephesi”nden kişiler, kitleler veya kurumlar bir tavır koyduğunda; “yapmayın, etmeyin” anlamında ‘huzur’ parolası dillendirilerek, milli direncin önü kesilecek.

Tekel işçileri haklarını aradıklarında, birileri ‘huzur’ parolasını gündeme getirecek. Şehit cenazelerinde kitlesel tepkiler yükseldiğinde, yüksek yargı kurumları görevlerini yaptıklarında ‘huzur’ parolası devreye girecek.

İnternethaber.com sitesi yazarı Nazım Alpman, “AKP’yi kapatma huzuru!” başlıklı yazısında kurumlara, ‘birazcık huzur için’ görevlerini bir köşeye bırakmalarını ve duruma teslim olmalarını tavsiye ediyor: “Eğer toplumsal huzur söz konusu ise o zaman askerler ve yüksek yargı olması gerektiği yere çekilmelidir. Siyasi partileri kapatarak, onlar hakkında inceleme, araştırma, soruşturma tehditleri oluşturarak bu amaca ulaşılmaz… Halk artık şöyle diyor: Parti kapatmayı bırakın, huzur verin!

Adı geçen sitede Mustafa Sarıgül’ün eski eşi olan Aylin Kotil de, toplumsal bilinçaltımıza aynı frekanstan mesaj gönderiyor. Kotil “Senaryolardan bıktık” başlıklı yazısında, vahşi kapitalizmin modern kölecilik anlamına gelen halkı borçlandırarak teslim alma uygulamaları karşısında, kitleleri o sözde “istikrarı” korumaya davet ediyor. “Şimdiki düzen daha kurnazca. Borçlandırılıyor herkes. Eli kolu bağlı vatandaşın. Çünkü yükün altına girmiş. Çiftçinin bile hiç yoksa kredi kartı borcu var. Bu yüzdendir ki, her zamankinden daha çok istikrara ve huzura ihtiyacımız var.

İlginçtir ki; bir yandan Atatürkçüleri, vatanseverleri, milliyetçileri, Cumhuriyet değerlerini müdafaa edenleri statükoculukla suçlayanlar, diğer yandan kitlelere aba altından sopa gösterme misali, “hepiniz borçlusunuz, oturun oturduğunuz yerde” mesajını veriyorlar.

Ne demişti, 21 Ocak’taki Genel Kurul konuşmasında TÜSİAD’ın yeni başkanı Ümit Boyner? “Hepimiz huzura hasretiz. Hepimiz gergin bir toplum olarak yaşamaktan yorulduk.

Çok saygın ve insani görünen bu huzur istemlerinin arkasından ne geliyor? Bu noktayı da, Cem Boyner’in 27 Aralık 2009 günü Milliyet Gazetesine verdiği demeçten çözümleyelim: “Kürtler diyor ki; ‘Benden alıp esirgediğin bana ait hakları geri istiyorum. Çok istiyorum… ve sen beni dinlemeden sana asla huzur vermeyeceğim.’… Hadi sayalım hemen yapılması gerekenleri... Önce yeni anayasa... Kültürel haklar; TV, ana dilinde eğitim, seçme ders, okul, her neyse... Ne gerekiyorsa yap. Hemen af ilan et. Kapsamını tutabildiğin kadar geniş tut, korkma! Savaşta yakılan, yıkılan köylerin sakinlerine tazminat öde.

Anlaşılacağı gibi, Boynergiller huzur kavramını kullanarak toplumu önce tava getirip, Kürtçü terörizmin “sana asla huzur vermeyeceğim” tehdidiyle yoruyorlar, sonra da önümüze çözüm olarak demiri dövercesine sert bir tonla, “ne gerekiyorsa yap” talimatını koyuyorlar.

Küresel güçlerin Türkiye finans ve siyaset acentesi olarak aldıkları komisyonlarla, krizin tepe nokta yaptığı bir yılda bile milyar dolar kâr elde edenlerin yukarıda söylediklerinden, Türk Milletinin birliğini, dirliğini, dilinin tekliğini hiç önemsemedikleri anlaşılıyor. Türk Milletinin bekasını yegâne haslet olarak benimseyenlerle Boynergiller arasında, ‘huzur kavramı’ üzerinde bile ortak bir zemin kalmadığı görülüyor. Artık bu kesimlerle, “kaderde, tasada, kıvançta ortaklıktan” söz etmek hiç mümkün değil. Rantiyeci-kapitalistlerin kaderlerini tamamıyla küresel güçlerin eline terk etmiş olmaları nedeniyle, bu kesimlerden “milli duruş” beklemek boş hayal kurmak anlamına geliyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz hafta TÜSİAD yönetimi ile uzunca süren bir yemekte bir araya gelmesi ve ardından erken seçim talebine ısrarla vurgu yapması, “Sosyetenin Huzur Operasyonu”nun nerelere uzandığı konusunda bir fikir verebilir. Bu anlamda acil bir erken seçim talebinin ne kadar “milli” olduğu, iyice sorgulanmalıdır. Bahçeli’nin 2002 yılında da acil bir erken seçim talebi olmuştu. Sonuçları ortada. Sütten ağzı yananın, yoğurdu üfleyerek yemesi, son derece doğaldır.

Bu anlamda günün hedefi; acil bir erken seçim çağrısı yapmak değil, sabırla bekleyip, AKP iktidarının kendi yaktığı ateşte kavrulmasına yol vermek ve seçim gününe kadar olan her anı, Milli Güçlerin toparlanması için değerlendirmek olmalıdır.

Türkiye’nin Milli İttifak kurulmadan yapılacak bir seçimle, geleceği üzerinde kumar oynamaya hakkı ve şansı yoktur.

Hakan YAVUZ / Sosyolog

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.