Terör Eylemleri Daha Öncel Bir Sorundur ve Her Daim Daha Sıcak Bir Başlıktır...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye’de meseleler, ânlık bir tepki ve refleksle gündeme gelmekte ve toplumun ilgisine mazhar olmakta.

Yine, konuşulan veya dikkat çekilmeye çabalanan sorun, mesele, çözümsüzlük her ne ise, biraz da günün ve siyasetin gereklerine göre değer bulmakta ve değerlendirilmekte.

“Kürtaj ve Sezaryen Sorunu” da, biraz öyle olmadı mı?

Daha önce, neden Kürtaj ve Sezaryen tartışması gündemde yoktu?

Türkiye’de, daha önce, Kürtaj ve Sezaryen operasyonlarının negatif ve pozitif yönlerine neden dikkat çekilmiyordu?

Ülkemizin güney ucunda meydana gelen elim bir vaka sonucunda, kamuoyunda oluşan farklı gerilimler sonucunda, siyasi tarafların birbirlerini suçlamaya yönelik laf dalaşlarının artık çekilemeyecek raddede sergilenmesi sonucunda, “Uludere Olayı” bir süreliğine unutturularak, “gündeme”, “Kürtaj ve Sezaryen” meselesi konuverdi!!!

Son olarak da, iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisi ile anamuhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi arasında bir diyalog oluşturulmasına yönelik iyi niyet buluşması ifa edildi.

Ama, bu meselenin bile, ülkemizin değişen cereyanından etkilenmemesi mümkün mü?

Hangi ülkede, bir ülke “gündemi”, bu kadar hızlı değişir?

Meseleler çuval çuval politikacıların önüne geliyor, şöyle bir göz gezdirilten sonra, bir başka sorun/gündem/konuşulacak başlık her ne ise, ona geçiliyor.

Konuşulanlardan, paylaşılan görüşlerden, “sorun” diye ileri sürülen başlıklardan, toplumumuzun ne kadarının haberi var?

Halkımızın çoğu, zor hayat koşullarında yaşamlarını idame ettirme telaşesinde, bütün bir gün yoğun bir emek harcayarak evlerine döndüklerinde, televizyonlardan ve gazetelerden edindikleri algı veya haber başlıklarından nasıl bir çıkarım yapacak?

Ülkesinde nelerin tartışıldığına nasıl vakıf olacak?

Toplumun her bir kesiminden, iktidar veya muhalefet, gerçekten de kesif bakış açıları yansıtılmakta topluma.

En son, parlamentoda bulunan partilerden AK Parti ile Cumhuriyet Halk Partisinin bir araya gelmeleri, ve yaşanan “terör olaylarından” hareketle bir sorun-çözüm tespitinde bulunmaları, daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, “olumlu” bir davranış.

Ama, bazı hususların berraklaştırılması gerekir. Her şeyden önce, bu birliktelik sadece, “şekilden” mi ibaret olacaktır? Her iki siyasi parti, aldıkları tavrın devamını getirebilecekler mi? Yani, bir araya gelme, sırf basın mensuplarına “hoş bir ân” karesi fotoğraflama adınaysa, gerçekten yapılan tüm bu “halkla ilişkiler” çalışmaları, milleti yanıltıcı etkisi ertesinde, mutlaka tartıya konulacaktır da.

Kürt sorunu mu?

Terör sorunu mu?

Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerimizde yaşanan sosyo-politik ve sosyo-kültür sorunu mu?

Eğer, bu toplantı süreçlerinden çıkmazlık üretilecekse, boşu boşuna hem beşeri eforlar harcanmış olacak, hem de toplumumuz yine boş yere “cambaza bak” taktiğine maruz kalacaktır.

Sayın Hasan Celal Güzel, bu konuşulanlara yönelik düşüncelerini, (09.06.2012) tarihli Sabah gazetesindeki makalesinin bir bölümünde şöyle dile getirmekteydi:

“ (…) Türkiye'de etnik ayrımcılığa dayanan bir 'Kürt sorunu' yoktur. Kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında hukukî ve siyasî açılardan hiçbir fark bulunmamaktadır. KürtlerTürkiye'de azınlık değil, milleti meydana getiren aslî unsurlardan biridir. 'Kültürel kimlik' konusunda, devletin ilk dönemlerinde bütün vatandaşlara uygulanan 'tek tip insan' anlayışı artık söz konusu değildir. 

Türkiye'de 'Kürt sorunu' yoktur; olsa olsa ideolojik kökenli, ırkçı-bölücü 'Kürtçülük sorunu' vardır. Milletimizin bir'Kürt sorunu' yoktur; çünkü Türkler ve Kürtler, bunca aleyhte propagandalara rağmen birbirlerini farklı görmemektedir.
Türkiye'de 'Kürt sorunu' yoktur ama 'Terör sorun' vardır. Bölücü-ırkçı Kürtçülerin yönetimindeki terör örgütü, yakıp yıkmakta ve en adî cinayetleri işlemektedir. 
Türkiye'de 'Kürt sorunu' yoktur ama 'Güneydoğu sorunu' vardır. Lâkin, bu bölgenin geri kalmışlığı hiçbir şekilde teröre haklılık kazandırmaz. 
Başbakan Erdoğan, bu konuda doğru teşhisi koymuştur: Kürt sorunu yoktur; Kürt kardeşlerimizin meseleleri/sorunları vardır. Bu meseleleri en kısa zamanda hâlletmek, millet ve devlet olarak boynumuzun borcudur.”

Meseleye, böyle bakmak daha sağlıklı değerlendirme yapmaya uygundur. Kuru kuruya bir araya gelerek, toplantı yaparak ve basın mensuplarına boy boy fotoğraflar vererek, bir şeyler yapılıyor intibası verilebilir; ama sorun adı ne ise, halledilememiş olur.

Her şeyden önce, samimiyet ve olan bitene yaklaşım çok önemlidir. Konuşmanın ve tartışmanın odağına konulacak ne ise, tarafların mutabakatı alınarak gerçekleştirilmelidir.

Türkiye’de şuan için yaşanan en gerçekçi ve sıcak sorun, “Terör Sorunudur”. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte, PKK terör örgütünün, ülkemizin güvenlik güçlerine yönelik saldırıları artış göstermeye başlamıştır. Terör örgütü mensuplarının, ülkemizin güvenliğinden sorumlu, her biri “ana kuzusu” insanlarımızı, vahşi bir biçimde katletmesi, haince tuzaklarla aramızdan alması, esas ve çözümlenmesi ivedilik arz eden ve daha fazla ötelenmeye de, tahammül kaldırmayacak bir durumdur.

Adalet ve Kalkınma Partisinin, “Kürt” başlıklı soruna, Sayın Hasan Celal Güzel’in perspektifinden bakması gerekir. Evet, ülkemizde geçmişten süregelen bazı siyasi sorunlar yaşanmakta; fakat bu soruna muhatap olma durumunda ise, bir genellik yaşandığı da söylenebilir. Ya da Kürt yurttaşlarımızın yaşadığı sosyo-politik ve sosyo-kültürel sıkıntılar, biraz daha ağırlık kazanmış olabilir. Ve yine de bu “Realite”, Türkiye’de, vatandaşlarımızın genelinin bir siyasal-devlet merkezli sıkıntı yaşadığını değiştirmez.

Adalet ve Kalkınma Partisinin birinci önceliği, “Terör Sorununu” topraklarımızdan bir daha düşük yoğunluklu - yüksek yoğunluklu gibi, kategorilere fırsat veremeyecek biçimde silip atmaktır. Yani, Türkiye sathında “Terörizmle” ve “Teröristlerle” mücadele etmelidir. Topraklarımıza ve masum vatandaşlarımıza kasteden terör örgütü militanları imha edilmeli, yine bu terör örgütüne destek ve yataklık eden odaklar da biran önce kurutulmalıdır. Siyasi iktidarın önceliği, kanımca, toplumumuzun “huzuru” ve “güvenliği” olmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisinin, ülkemizde yaşanan bir “Realiteye”, parti tüzel kişiliğiyle el atması, bu hususta bir şeyler yapmaya hazır olduğunu göstermesi de güzel hareketlerdir. Hatta bazı yazarlar bu durumu, CHP’nin “Yeni CHP” düsturundan yola çıkarak yorumlamakta ve Yeni CHP bu değişikliğinde “direnmeli” demektedirler. Fakat bazı köşeyazarları ise, CHP ile dalga geçmeye devam etmektedir. Anlaşılabilir bir şeydir, yazı yazanın ifade özgürlüğüdür de, bir kalem erbabının sürekli kalemine CHP’sini dolaması ve bu partiyle kafasını bulması da, dikkate değerdir. Bence, CHP’sinin yönelimi/değişimi teşvik edilmeli, ve tüm sosyal demokratlar tarafından da desteklenmelidir.

 

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.