"Türkçe Üzerine"

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Osmanlı aydını, Türkçeyi pek sevmezdi...
 
Bu sevmemeyi bugünkü bakış açımızla değerlendirip Osmanlı aydınına kızmayalım... Şöyle düşünelim:
 
Daha Fransız devrimi (1789) falan yok ortada. Yani kimse "Milliyetçilik" ne bilmiyor. İnsanları birbirine bağlayan tek şey din... Sosyolojik anlamda söylersem, “Ümmet Toplumu”, Osmanlı toplumu. Din birliğiyle birbirine bağlı.
Bu anlamda Osmanlı aydınının "milliyetçi" olması, yani henüz olmayan bir kavram adına hareket etmesi beklenemez. Dolayısıyla da Osmanlı aydınından "milliyetçi", "Türkçü", "Türkçeci" olması beklenemez.
 
Koca “Hürriyet şairimiz” Namık Kemal bile "Vatan yahut Silistre" adlı oyununda neredeyse oyunun her sahnesinde "Biz Osmanlı Değil miyiz?" diye bağırtır eserin kahramanı İslam Bey'e.
 
Biz de ancak 1899 yılında kitabının adını "Türkçe Şiirler” diye başlık atan Mehmet Emin Yurdakul, Türklük’ten ve Türkçe’den söz edecektir... Döneminde ayrık bir şair diye düşünülüp ciddiye alınmamış; ancak 1911 yılında "Milli Edebiyat" dediğimiz edebiyat döneminde Türklük ve Türkçecilik ciddi şekilde bir edebiyat akımı olmuştur.
 
Milli Edebiyat, 1911 yılında Selanik'te yayımladığı "Genç Kalemler" dergisinde "Yeni Lisan" diye bir "Türkçe dil eylemi" başlatacak, bu eylem Türkçecilik eylemi olacaktır. (Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem gibi yazarlar) Bakınız, Milli edebiyatçılar bir de "Yeni Lisan" adı altında bir bildiri yayımlamışlar, bildirilerinde şunları söylemişlerdir:
 
1.Arapça ve Farsça tamlamalar ile bunlara ait kurallar dilden atılmalıdır.

2.Arapça sözcükler Türkçe okunuşlarına göre okunmalıdır...

3.Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça sözcükler dilimizden atılmalıdır...

4.Konuşma dilinde İstanbul Türkçesi esas alınmalıdır...
 
Selanik’te yayımlanan "Genç Kalemler" dergisindeki bu görüşlere İstanbul'dan Ziya Gökalp de katılmış; hatta daha ileri görüşler öne sürmüştür:
 
1.Osmanlıca atılmalı, halk edebiyatı diline dönülmelidir.
 
2.Halkın bildiği her sözcük Türkçe sayılmalıdır.
 
3.Yeni bir sözcük yapılacaksa, önce halk diline kullanılan sözcüklere başvurulmalı, sonra Türkçe köklerden Türkçe eklerle yeni sözcükler yapılmalı.
 
Sonradan bu görüşlere dönemin "baba edebiyatçıları" sayılan Ziya Gökalp yanında Mehmet Fuat ve Yakup Kadri de katılınca “Türkçe Hareketi” yaygınlaşmıştır...
 
Bu anlattıklarım (sayın okur "ukalalık sanmayın”) "Cumhuriyet" öncesi dönemin Türkçe Dil eylemleri...
 
Cumhuriyet sonrası kurulan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, bu Türkçeleşmiş dil eylemine yeni bir boyut katmış; ama kattığı bu boyut günümüze dek tartışılır olmuştur...
 
Tartışma şuradan çıkmaktadır:
 
Dünyada hiçbir ülkede yaşanmayan bir şey yeni Cumhuriyet'te yaşanmış, Solcular TDK ve onun ürettiği sözcüklere sahip çıkarken, Sağcılar nedense bu sözcüklere karşı direnmişlerdir.
 
Durum öyle bir hâle gelmiştir ki artık konuşma dilinde "yanıt" sözcüğünü kullanan "solcu" , "cevap" sözcüğünü kullanan "sağcı" olmuştur... Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bu "sözcükleri seçerek siyasal düşüncenin saptanması" bizde yaşanmış; iş Türkçe'nin arılaştırılması boyutunu aşmış, bir Sol / Sağ gösterisine dönüşmüştür.
 
"Baba" şairimiz "Can Yücel" bile : "Arı Dil / Türkçeyi Soktu" diye yazmak zorunda kalmıştır.
TDK (Türk Dil Kurumu) işi azıtmış, halk diline yerleşmiş ne denli Arapça ve Farsça sözcük varsa Türkçeden atma gibi bir eyleme soyunmuş, bu eylem; bazı akıllı ve TDK yanlısı "solcuların" bile "Eh bu kadar da olmaz..." demelerine varmıştır. (Türkçeye birçok sözcük kazandıran Nurullah Ataç, CHP'ye, yani Cumhuriyet Halk Partisi'ne "Kamubuyrum Töz Bölemi" demeye başlamıştır...)
 
Dilin Türkçeleşmesine ne hikmetse karşı çıkan Sağcılar TDK'nın bu tür özdeşleştirmeleriyle "dalga geçmeye" başlamış bunun sonucu TDK ile alay edercesine şu sözcükleri uydurmuşlardır:
 
"HOSTES":"Gök konuksal avrat"
 
"LOKANTA" : "Toplumsal otlangaç"
 
"OTOBÜS" : "Çok oturgaçlı götürgeç" vb...
 
Bundan sonra (özellikle 1950'li yıllardan sonra) TDK'nın öne sürdüğü her sözcüğe sağcılar karşı çıkmış; solcular sözcüğü desteklemiştir.
 
Sağcıların bilimsel olarak karşı çıkışları da ilginçtir. Sağcı dilbilimciler Türkçeleştirmiş sözcüklere Türçe’nin yapı bilgisi (Sözcük türemesi) açısından hep karşı çıkmışlar; ama Arapça ve Farsça sözcüklerin halk dilinde yapılarının bozulmasına hiç ses çıkarmamışlardır.
 
Örnek: "Gidişat" sözcüğüne, "Ayriyeten" sözcüğüne karşı çıkmamışlardı. Türkçe bir sözcüğe Arapça bir ek getirilmişti oysa bu sözcüklerde. Olur muydu?

Bunun yerine "dış satım", "dış alım", "kenar mahalle" sözcüklerine karşı çıkıyorlardı... Oysa "Erenköy", hatta "İç Erenköy" sözcüklerimiz vardı... "Dış alım" ve "dış satım (id(t)halat ve ihracat )sözcüğüne "dış mı, iç mi alınıyor" diye karşı çıkıyorlardı.
 
Yok yok, TDK'nın her dediği de elbet doğru değildi...
 
Bu itirazı TDK hep "Biz öneriyoruz, halk tutar beğenir; beğenmezse kullanmaz... Bakın biz "kelime" yerine "tilcik" önerdik, tutmadı; ama "sözcük" tuttu... Bakın "cevap" yerine "yanıt" önerdik tuttu... "vicdan" yerine "bulunç" önerdik de tutmadı... Şimdi "duyunç" öneriyoruz... Belki tutar... Bakın "irade" yerine "istem" tuttu işte..." diye yanıtlıyordu.
Yani TDK "Biz sözcük öneririz tutarsa beğenilirse kullanılır. Bunun tutan örnekleri de var tutmayan da... Sadece tutmayanları konuşmak yanlış." diyordu.
 
Bu arada olan gelişen yeni nesile oluyor, öğrenilen her yeni sözcük yeni nesli bir önceki nesilden koparıyordu.
 
Düşünsenize Cervantes'i (15.yy) kendi el yazısıyla okuyabilen bir İspanyol okuru yerine, bir Türk okuru; bırakın 15.yy'ı, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün "Nutuk"unu ("Söylev" oldu sonradan adı) ATATÜRK'ün diliyle okuyamıyordu.
 
Hatta daha da ötesi bir de öztürkçe sözcük çıkartmak gerekmiş, sözde Türkçeleştirilen sözcüklerin hangi sözcükler olduğunu bu sözlükten anlar olmuştu meraklı Türk okuru.
Elbet bu kadarı fazlaydı da dilbilimin içine "siyaset" karışınca ipin ucu kaçmıştı...
 
Etki / tepki sonucu bir taraf direndikçe diğer taraf en olmaz (ya da sonradan olur) sözcükler üretiyor; iş dilimizdeki Arapça/Farsça sözcüklerin "Türkçeleştirmesi" boyutunda kalıyordu.
 
Oysa daha büyük bir tehlike geliyordu...
 
Özellikle 1970'li yıllardan sonra Türkçeye "İngilizce saldırısı"...
 
Kimse bununla ilgilenmiyordu... 1970'li ve sonrası 1980'li yıllarda ABD filmlerinin Türkçeleştirilmesinden öğrenilen bir sözde "Dublaj Türkçe" dilimizi esir alıyordu...
 
Artık "bay oldum", "çak bir beşlik", "lanet olsun" , "hey dostum çeneni kapa" , "günaydın millet" , "çek şu lanet kıçını sandalyemden" vb gibi söz öbekleri Türkçemizi kaplıyor; TDK hâlâ dilimizde bulunan Arapça ve Farsça sözcükleri Türkçeleştirmekle uğraşıyordu...
 
Solcularımızın olmadığı gibi milliyetçilerimizin de bu durum pek umurlarında değildi. Arapça ve Farsça sözcükleri Türkleştiren TDK'ye karşı çıkıyorlardı da kendileri de resmen artık "Amerikan Türkçesi" kullanıyorlardı. Bir MHP'li arkadaş "hey dostum çak" diyordu artık... Tıpkı solcular gibi...
 
Bu ABD filmlerinin "dublaj Türkçesi" pop müziğimize de bulaşıyor, artık pop şarkılarımız (birkaç akıllı sanatçı dışında) benim "Amerikan Türkçesi" dediğim bir Türkçeyle yazılıyordu...
 
(Nasıl, ne zaman türedikleri belli olmayan genç popçuların şarkı sözleri artık Türkçe değildi... Amerikan Türkçesiydi. Koca TDK susuyor, RTÜK ses çıkarmıyor. (O, TV filmlerinde sigara içenlerin sigaralarını kapatmakla meşgul, pop müzikçilerimiz "bay oldum" diye şarkı yapıyorlardı... )
 
Kısacası (velhasıl mı deseydim ki?) Türk dilini sözde Arapça ve Farsçadan kurtarmakla övünen TDK, ABD Türkçesine yenilmişti...
 
Emperyalizm, "kültür emperyalizmi" bu muydu? Hani kitaplarda okuduğumuz...

Dilden öte kıyafetlere de sıçramıştı ya bu ABD tavrı... Siz hiç şimdi liselerde okuyan erkek öğrencilerin kravatlarını doğru dürüst taktıklarını görüyor musunuz? Biz okurken, hangimiz gömlek, pantolonun dışında, kravatımız da yakanın neredeyse yarım metre aşağısında okula girebilirdik ya...
 
Dil Bozulunca Her Şey Bozulur muydu yoksa?
 
ufuk.kesici@politikadergisi.com

Yorumlar

osmanlıda türkçülük geç yapıldı.

Osmanlı da her etnik gurup kendini ifade ederken Türkler aman biz Türküz demeyelim drsek öbürleri daaha çok der endişesiyle. Osmanlıcılık ve İslamcılık yaptılar. sonra görüldükü sen ne yaparsan yap zaman değişince şartlar değişiyor. Kafayı dev kuşu gibi kuma sokmanın da anlamı kalmıyor. Ancak Bu Osanlının son zamnlarında iyice anlaşıldı. Tabiki geçte oldu. Biz kendimizi inkar ediyorduk ama başkaları etmiyordu. Biz de hakim unsur olarak milliyetçilik diğer uluslara göre geç çıkmasına seeebep oldu. Dide yenileşmede Arapların bize göre rakadan vurmaları sonucu Arapça sözcüklere karşı tepki gelişti. Bu tepki cumhuriyet döneminde artarak devam etti. 1975-1980 arası aşırı bir hal aldı. sağda bu hal dil konusunda da hasasiyuetn doğmasına ve yaşayan türkçe kelimeler ile sonradan Türkçeleşmiş kelimelerin korunması fikrini yaygınlaştırdı. Bu dönemdeki çatışma ortamı karşı dirençler oluşturunca her iki tarafta bu konuda aşırılığa sapmasına yol açtı. Halbuki dilde yenileşme Dünya Türklerinin kullandığı karşılıklıklar dikkate alınarak yapılsaydı . Türkçeler arası uyum bir süreç dahilinde gerçekleştirilebilirdi. Fakat daha çok uydurma yoluna gidildi. Bazı uydırmalarda biraz abuk sabuk şeyler ortaya çıkmasına yol açtı. Bu konu alay konusu olmasına yol açtı.

Osman dost'a

Dost, geçen gün Azerbaycan devleti bir karar aldı. türk filmlerine ve dizilerine "kota" getirdi. Yani belli sayıdan fazla Türk filmi veya dizisi Azerbaycan' da gösterilmeyecek.
Nedeni ne biliyor musun?
"Türk film ve dizileri bizim güzel Türkçemizi bozuyor..."

Benim yakındığım Amerikan Türkçesinden söz ediyorlar...
Ne acı değil mi? Türkçe'nin bir şivesi olan Azericeyi Türkçe'den korumak için uğraşıyorlar...

Hemen hemen aynı nedenlerle Fransızlar da ABD filmlerine kota koyarlar...
Saygımla..

Türk Filimlerini yaygınlaştırmak gerekir

Amarikan filimnleri yaşam şeklimize , davranış kalıplarımıza kadar tesir ediyor. İyi Türkçe ile hazırlanmöış Türk dizileri ve filimlerinin sayısını arttırırsak ABD kaynaklı tercüme filimlerin etkisini azaltır. Hatta çevremiz olumlu etkiliyebiliriz. Ne kadar kültürel, bilimsel üretim yaparsak o kadar da gelişkin dilimiz olur. Türk dilinde 1000 yıla yakın doğru durust bilimsel fikri kültürel çalışma yapılmamış olması Türk dilinin gelişkenlğini engellediği gibi yabancı sözcüklerin dile girmesini kolaylaştırmıştır. Şu iyi bilinmelidir ki Bile Kaan Yazıtları Nutuk türünde yazılırken İngilizce dili daha anasından doğmamıştı.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.