Türkiye’nin Musul Vilayeti Petropolitiği

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Bekir AYDOĞAN

“Irak’ın önde gelen ihraç ürünleri marul ve salatalık olsa ve büyük petrol sahaları da Güney Pasifik’te yer alsa idi, ABD’nin yine de bu ülkeyi özgürleştireceğine inanmak için bizim yönetenlere sıra dışı bir teslimiyetimiz gerekirdi.”(1) 

Vietnam Savaşı, Arap-İsrail çatışmaları, Körfez, Kosova ve Irak Savaşı’ndaki insan hakları ihlallerine muhalif duruşuyla bilinen Noam Chomsky; 2003 Irak Savaşı’na ilişkin 2006 yılında böylesi bir açıklama getiriyor ve bu sözler bize; ABD Başkanı Jimmy Carter’ın 23 Ocak 1980 günü, “Basra Körfezi petrolüne erişim yaşamsal bir ulusal çıkarımızdır. Bu çıkarımızı korumak için ABD, askeri güç kullanımı da dâhil her vasıtayı kullanmaya hazırdır.”(2) deyişini hatırlatıyor.

Bugün dünya petrol rezervlerinin %69.7’sini(3) oluşturan, siyasi çalkantı ve askeri müdahalelerin çok sık yaşandığı Ortadoğu; bundan yaklaşık 1 asır önce büyük ölçüde Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunuyor, sahip olduğu stratejik konum ve yer altı zenginlikleri bakımından sanayileşen devletlerinin ilgisini cezbediyordu. Dönemin bu özellikteki bölgeleri, devletlerin buralarda izlenen politikalarını ve üstü kapalı da olsa geleceğe ilişkin planlarını belirlemede etkili oluyordu. Zira bugün olduğu gibi, 1980’lerde ve 20. yüzyılın başlarında da buna ilişkin izler bulabiliyoruz. Bu konuda dönemin İngiltere Donanma Bakanı Walter Hume Long, 23 Mart 1920 günü yaptığı bir konuşmada şunları dile getirmiştir; “Dünyadaki bilinen petrol yataklarını ele geçirebilirsek, dilediğimiz gibi kullanabiliriz. Eğer, Büyük Britanya ‘ele geçirilebilir’ petrol sahalarına sahip olma fırsatını elinden kaçırırsa, Hükümet ‘ulusal çıkarlar bakımından en uygun zamanda harekete geçmemekle suçlanacaktır.’ Olağan dışı fırsatların eşiğindeyiz; ya biz bu kapıdan girmek için gerekeni yapacağız veya başkaları girecek ve geleceğin anahtarına sahip olacaklardır.”(4) Aslında Carter ve Long’un bu sözleri; devletlerin petropolitiği, ‘ulusal çıkar’ kavramıyla ne kadar yakın tuttuklarını gösterir ve zaten 21. yüzyılın Avrasya üzerinde mücadele ile geçeceğini söyleyen Bill Clinton da, 20. yüzyılın Ortadoğu petrollerine yönelik savaşlarla geçtiğini dile getirmiş ve belki de bu öngörüyle geleceğin anahtarına sahip olma konusunda ülkesinin ciddiyetini ortaya koymuştur. Bu noktada ‘ulusal çıkar’olarak görülen petrol politikalarının güç uygulayarak değil, uluslararası antlaşmalar nezdinde sürdürülmesi ve ülkelerin iç işlerine müdahale olmaksızın izlenmesi gerektiği de söylenmelidir.

20. yüzyılın başlarına döndüğümüzde göreceğimiz manzara şudur ki; Osmanlı Devleti üç kıtaya yayılmış geniş topraklarına rağmen bir türlü sanayileşmesini tamamlayamamış, petrol yatakları ve kullanım hakları ile ilgili açık ve net bir petrol politikası güdemediğinden hudutları dışında ve hatta içinde gerçekleşen petrol mücadelesinin uzağında kalmıştır. Önceleri Osmanlı Devleti’nin yanında yer alan batılı ülkeler rakipleri arttıkça ve sömürge alanları daraldıkça bölge üzerinde kullanım hakları ve imtiyazlar edinmiş; üstelik süreç ilerledikçe bununla da yetinmeyerek menfaatleri doğrultusunda mutlak güce sahip olma düşüncesiyle hareket etmişlerdir.(5) Ticari anlaşmalar, demiryolu projeleri ve rekabet içerisinde olan petrol firmalarının mücadeleleri; tüm Ortadoğu’yu kapsamakla birlikte, dönemin hegemon ülkesi olan İngiltere’nin sömürge yollarına giden şimdiki Irak dâhilindeki Basra Körfezi’nde de gerçekleşiyordu. İngiltere için Basra Körfezi’nin güvenliği denizden Kıbrıs Adası ile olduğu kadar da, karadan da Musul Vilayeti çevresiyle sağlama alınmalı ve bölgenin sahip olduğu yer altı zenginlikleri de mutlak suretle kullanılmalıydı. Bu amaçlar dâhilinde geçen Birinci Dünya Savaşı sonucunda Türkiye ile bir takım görüşmeler ve antlaşmalar yapılmış; Musul Vilayeti’nin statüsüne ve bölgeden elde edilen petrol üzerindeki haklara ilişkin kararlar verilmiştir.

Çizmiş olduğumuz temelden güçle, makalenin esas ayağını oluşturan Türkiye’nin Musul Vilayeti petrolü üzerindeki haklarına geçebilir ve batılı devlet adamlarının ‘ulusal çıkar’ şeklinde tanımladığı petropolitiğin ülkemiz tarafından Musul petrolleri için nasıl uygulandığını görebiliriz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulumundan itibaren Osmanlı Devleti’nden kalma borçların ödenmesi, savaştan yeni çıkan bir milletin ülkeyi kalkındırması açısından olumsuz bir etken olmuş; öte yandan Musul petrolleri üzerinde Türkiye’nin 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması’ndan doğan hakları, hem bu borçların ödenmesini hem de ülkenin kalkınmasını sağlayacak maddi gelirin umudu olmuştur. Bu noktada Ankara Antlaşması ve bu antlaşmanın içerisinde geçen 14 Mart 1925 tarihli Irak hükümeti ile -antlaşmanın imzalandığı tarihte hisselerinin çoğu İngilizlere ait olan ve adı 1929 yılında Irak Petrol Şirketi olarak değiştirilen- Turkish Petroleum Şirketi arasında yapılan antlaşma, Musul petrolleri üzerinde yapacağımız analizin odak noktasını oluşturmaktadır. Başbakanlık Arşivi’nden alınan Ankara Antlaşması’nın petrol hisseleriyle ilgili 14. maddesini incelediğimizde konuya referans olabileceğini görebiliriz. Üçüncü Fasıl, Ahkâm-ı Umumiye Madde -14: Her iki memleket arasında menafi-i müştereke sahasını tevsi etmek maksadıyla Irak Hükümeti işbu muahedenin mevki’i meriyete vaz’ı tarihlerinden itibaren yirmi beş sene müddetle berveçh-i zir alacağı aidatın yüzde onunu Türkiye Hükümeti’ne tediye edecektir. A)14 Mart 925 tarihli imtiyaz mukavelesinin onuncu maddesi mucibince ‘Turkish Petroleum Campany’den, B) Bâlâdaki imtiyaz mukavelesinin altıncı maddesi mucibince petrol ihraç edebilecek olan şirketlerden veya eşhastan, C) Bâlâda zikredilen imtiyaznamenin 33. maddesi mucibince teşekkül edebilecek olan muavin şirketlerden.”(6) 5 Haziran 1926 tarihindeki Ankara Antlaşması’nın -"Türkiye ile İngiltere ve Irak arasında Türk Irak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Andlaşması"- 14'üncü maddesini şu şekilde açıklayabiliriz; Irak Hükümeti, işbu Andlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak 25 yıl süre ile aşağıda gösterilen gelirlerin % 10'unu Türkiye Hükümetine ödeyecektir. A) 14 Mart 1925 günlü Ayrıcalık Sözleşmesi'nin 10. Maddesi uyarınca "Turkish Petroleum" Şirketinden, B) Yukarıda anılan Ayrıcalık Sözleşmesi'nin 6. Maddesi uyarınca petrol ihraç edebilecek olan ortaklıklardan ya da kişilerden, C) Söz konusu Ayrıcalık Sözleşmesi'nin 33. Maddesi uyarınca kurulabilecek yan ortaklıklardan.(7) Ayrıca Türkiye, Irak gelirlerinden alacağı ‘royalty’ hakkından 5 Haziran 1926’dan itibaren 500.000 sterlin karşılığında 12 ay içinde vaz geçebilecektir. Bu minvalde; 14 Haziran 1926’da Ankara Antlaşması Irak Meclisi tarafından kabul edildikten sonra Türk basınında Türkiye’nin 500 000 sterlin alarak %10’luk payından vazgeçtiği yazılmış ve bu haberlerin yanlış olduğuna dair açıklama 17 Haziran tarihinde Anadolu Ajansı vasıtasıyla yapılmıştır.(8) Bu konuda detaylı açıklamaların bulunduğu “İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik” adlı kitabın yazarı-20. ve 21. dönem Ankara Milletvekilliği ile Başbakan Yardımcılığı ve Milli Eğitim Bakanlığı yapan- Hikmet Uluğbay’a göre Türkiye, Ankara Antlaşması'nın ekinde yer alan 500 bin sterlinlik toptan ödemeyi seçtiğine ilişkin olarak, antlaşmadan itibaren 12 ay içerisinde Irak Hükümetine bir bildirimde bulunmamıştır. Değiştirilen mektup notasında toptan ödemenin tercih edilmesi hâlinde bu seçimini 12 ay zarfında Irak Hükümetine bildirme zorunluluğu vardır. Türkiye, böyle bir bildirimde bulunmadığından, Turkish Petrol Şirketi'nin Irak Hükümeti’ne ödeyeceği royalti gelirinin yüzde 10'unu alma hakkını tercih etmiştir. 1934 yılında başlayan, 1958 yılına kadar Bütçe Kanunlarının, Devletin gelir kaynaklarının gösterildiği "B" Cetvellerine "Sözleşmesi Gereğince Musul Petrollerinden Alacak" diye bir gelir kaleminin konulmaya başlanması ise buna somut bir kanıttır. Aynı alacak, 1959-1985 yılları arasında da Bütçe Kanununun metni içine bir madde hükmü olarak konulmaya devam etmiştir.

İkinci kanıt ise 1934-1954 dönemine ait "Kesin Hesap Kanunları"nda "Sözleşmesi Gereğince Musul Petrollerinden Alınan" hükmü çerçevesinde yapılan tahsilat rakamlarına yer verilmesidir.(9) Hem o dönemin resmi açıklamalarından hem de Hikmet Uluğbay’ın yaptığı araştırmalardan Türkiye’nin 500 bin sterlin ödemesini seçmediğini anlayabiliriz. Bu noktada Ankara Antlaşması’nda geçen Turkish Petroleum Şirketi’nin Irak petrolleri üzerinde sahip olduğu hakları, Türkiye’nin sahibi olduğu petrol gelirleri hakkını etkilediğinden, T.P. Şirketinin ne gibi haklara sahip olduğunu da vurgulamak gerekir. “Türk Petrol Limited Şirketi’nin Irak Hükümeti ile imzaladığı, 14 Mart 1925 tarihli Sözleşme’nin bazı maddeleri: Madde 1- Hükümet, şirkete aşağıda belirtilen şartlarda, petrol, nafta, doğalgaz, ozokerit (yermumu) maddelerinin ve türevlerinin aranması, çıkarılması, işletilmesi, taşınması ve satılması ile ilgili ticari faaliyetlerde bulunma ayrıcalık hakkını vermiştir. Madde 3- Bu sözleşmenin ilişkili olduğu alan bundan böyle “tanımlanmış alan” olarak anılacaktır. Aksine hüküm olmadıkça, transfer edilmiş bölgeler hariç Irak’ı ve eskiden Basra Vilayeti olarak anılan bölgeyi kapsayacaktır. Irak’ın hudutları belirlendiğinde, “tanımlanmış alanın” sınırlarını açıkça belirleyecek ayrı bir sözleşme hükümet ile şirket arasında icra edilecektir. Madde 10- Bu sözleşme ile tanınmış ayrıcalıkla ilgili olarak, şirket, hükümete birinci maddede belirtilen maddelerin tonu başına royalti ödemesinde bulunacaktır. Royalti aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır; (1) İhraç için inşa edilecek boru hattının tamamlanmasından itibaren yirmi yıl süre ile ton başına dört (altın) şilin olacaktır.” Bu konuda Uluğbay’a göre; Irak Hükümeti ile Türk Petrol Şirketi arasında imzalanan 14 Mart 1925 tarihli Ayrıcalık Sözleşmesi'nin 1'inci maddesi ile ayrıcalık hakkının kapsamı belirlenmiştir. Buna göre, Irak Hükümeti, ülkesinde şirkete "petrol, nafta, doğalgaz, ozokerit (yermumu) maddelerinin ve türevlerinin aranması, çıkarılması, işletilmesi v.b. ticari faaliyetlerde bulunma hakkını" vermiştir.

Görüldüğü üzere, Irak Hükümeti'nin, dolayısı ile Türkiye'nin royalti hakkı sadece petrolle sınırlı olmayıp, sayılan bütün maddelerle ilgilidir. Aynı şekilde Sözleşme'nin 3. maddesine göre royalti sadece Musul Vilayeti'ni değil, tüm Irak topraklarında yukarıda sayılan maddelerin işletilmesi ve ticaretini kapsamaktadır.(10)

İhsan Şerif Kaymaz’a göre ise Irak hükümeti ile Turkish Petroleum Şirketi’nin arasındaki anlaşmanın esasları şu şekildedir: Irak Hükümeti’nin T.P.C.’nin yönetim kurulunda oy hakkı bulunmayacak; yalnızca şirketin üretim alanını ve yönetim bürolarını denetleme yetkisi olacaktı. Bir başka deyişle Irak, şirketin, üretim, işletme ve dış satımla ilgili karar sürecinin dışında bırakılıyordu. Ayrıcalık alanı, Basra Vilâyeti’nin bir bölümüyle transfer edilen topraklar dışındaki Irak arazisinin tamamını kapsıyordu. Bu, Irak’ın toplam yüzölçümünün üçte ikisine denk gelen bir alandı. Ayrıcalığın süresi yetmiş beş yıl olacaktı. Şirket, 1927 yılı Kasım ayına değin, kendi belirleyeceği, her biri sekiz mil kare alanındaki yirmi dört üretim bölgesinde çalışmalara başlayacak; 1931 yılı Mart ayına dek toplam 36.000 feet, yaklaşık 11.500 metre derinliğinde test sondajı tamamlanacak; izleyen her yıl da 12.000 feet yaklaşık 4.000 metre yeni sondaj yapılacak; bu işlem, petrol alanları işletmeye açılıp, petrolün boru hatlarıyla uygun limanlara ulaştırılmasına dek sürdürülecekti. Test sondajı tamamlandıktan sonra dört yıl içinde yani 1935 yılı sonuna değin petrolü denize ulaştıracak boru hatları yapılacaktı. Şirketin, petrolün çıkarılması, işletilmesi, depolanması ve nakliyesi için getireceği her türlü araç-gereç, gümrük vergi, resim, harçlarından; şirketin üretip satacağı petrol de dış satım vergisinden muaf tutulacaktı. Irak’a üretilen petrol için ton başına dört şilin royalty ödenecek; söz konusu ödeme, boru hattının tamamlanmasından başlayarak yirmi yıl süreyle (yani kabaca 1955 yılı sonuna dek) yapılacaktı. Yirmi yılın sonunda royalty miktarı kazanç-kayıp oranına göre artırılacak ya da azaltılacaktı. Bu süre boyunca, Irak’ın iç gereksinimleri karşılanmadan dışarıya petrol satılmayacak, yetmişbeş yılın sonunda Irak, şirketin, ülkedeki tüm taşınmaz mal varlığının sahibi sayılacaktı.(11)

Görüldüğü gibi Türkiye’nin elde edeceği petrol gelirleri Uluğbay’a göre Irak’ın tümünü kapsamakla birlikte geliri ödenecek ürün sadece petrol ile sınırlı değildir ve royalty birim miktarı, ilk yirmi yıl için sabitlenmiştir. Kaymaz’a göre ise Irak’ın toplam yüzölçümünün üçte ikilik kısmını kapsamaktadır.

Bir diğer önemli konu ise Türkiye’ye ödemelerin ne zaman yapılacağı ile ilgilidir. Ankara Antlaşması’nın 14. Maddesi’nde bu konu her ne kadar antlaşmanın imzalanmasına müteakip şeklinde belirlenmişse de, petrolün transfer edileceği boru hatları henüz tamamlanmadığından bu konu, Irak Hükümeti ile Irak Petrol Şirketi arasında 19 Mayıs 1931 günü yapılan ek sözleşmeyle ele alınmıştır. Buna göre şirket, Irak Hükümeti’ne boru hattının tamamlanmasına kadar her yıl 400 bin sterlin ödemesi yapmayı kabul etmiş ve ödenecek miktarların yarısı ileride ödenecek royaltiden mahsup edilmiştir. Uluğbay’a göre Türkiye ile Irak arasında 11 Ocak 1932 tarihinde imzalanan bir antlaşma çerçevesinde değiştirilen mektup notası, royalty ödemelerini 1931 yılında başlatacak belgeler içeriyor ve bu nedenle Türkiye 1931-1955 yılları döneminde 25 yıl süre ile royalty tahsili elde etmesi gerekiyordur. Boru hatlarının tamamlanma tarihi Uluğbay’a göre 1934 yılında gerçekleşmiştir ve bu sebepten ötürü 1935 yılında başlanacak ödemeler, Türkiye ile Irak hükümeti arasındaki anlaşma gereğince 1931 yılında başlatılmıştır. Prof. Dr. Nevin Coşar’a göre; Türkiye, 1931 yılından 1951 yılına kadar 1945 yılı hariç ödemeleri tahsil etmiş, 1954 yılında ise 1945 yılında ödenmeyen ücretin yerine Irak hükümetince Türkiye’ye bir ödeme yapılmıştır. Ayrıca 1931’de tahsilatın başlamış olmasına rağmen Irak hükümeti, ödemenin Ankara Antlaşması’nı müteakip 25 yıl süreceğini iddia ettiğinden ödemeleri durdurmuştur.(12) Hikmet Uluğbay, Nevin Coşar’dan farklı olarak royalty(13)ödemelerinin 1935 yılında tamamlanan boru hattından dolayı 1931 değil de 1935 yılında başladığını, ondan öncekilerin T.P Şirketi’nin Irak hükümetine ödediği avans gelirleri olduğunu yazmıştır. Ayrıca Uluğbay hazırladığı ödemeler tablosuna(14) göre, Türkiye’nin 3,5 milyon sterline karşılık gelen bir tahsilat yaptığını; ama 26 milyon sterlin değerinde alacağının da var olduğunu ileri sürmüştür. Dolar olarak düşünüldüğünde bu tutar; 72.8 milyon, günümüz petrol değerleri üzerinden hesaplandığında 755.2 milyon ve 1955 yılı sonrası faiz oranlarını kullanarak hesaplandığında ise 1.644.7 milyon dolar olarak karşımıza çıkıyordur.(15)

Yine Uluğbay’a göre, 1950’li yıllarda Irak’ın ödemeleri yapmamasında Türkiye’deki hükümet değişimleri ve Amerika tarafından yapılan Marshall Planı dahilindeki mali yardımlar da etkili olmuştur. İlhan Uzgel ve Ömer Kürkçüoğlu ise; Hikmet Uluğbay’ın konuyla ilgili yaptığı araştırmaları en güncel çalışma olarak nitelemiş ve ek saptamalarda bulunmuşlardır. 1954-1955 döneminde Türkiye Irak’la birlikte Bağdat Paktı’nı kurduğu için ilişkiler iyileşmiş, 1958’e kadar bu fasıl (Türkiye’nin Irak’tan alacakları) bütçeden çıkartılmış, fakat 1959 bütçesine tekrar konulmuştur. Çünkü 1958’de bu ülkede General Kasım darbesi yapılmış bulunmaktadır. Yalnız, darbeden sonra, artık bu alacak bütçedeki gelir cetveli içinde değil, ayrı bir bütçe maddesi olarak gösterilmiştir. Bundan amaç, bütçe maddeleri TBMM’de ayrı ayrı tartışıldığından, konunun altını çizmek ve alacağı daha güçlü dile getirmektir. Bu uygulama da 1980’lere dek devam etmiş; fakat Özal iktidarı sırasında Orta Doğu ülkeleriyle ve özellikle Irak’la ticari ilişkiler geliştirildiği için tahsil edilmeyen; ama Türkiye’nin bu alacağını unutmadığını gösteren söz konusu madde; Hazine, Dışişleri Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın da olumlu görüşleriyle 1986’dan itibaren bütçeden çıkarılmıştır.(16)

Türkiye’nin 5 Haziran 1926 Ankara Antlaşması ile elde ettiği petrol gelirlerinin kendisine tam olarak ödenmediği mevcut belgeler ışığında ortadadır. Hikmet Uluğbay, Nevin Coşar ve konuyla ilgili araştırma yapan birçokları, alacak rakamları konusunda somut verilere ulaşmışlardır. Bahsi geçen miktarlar Türkiye’nin kalkınmasına ve gelişme hızına olumlu etki edecek yönde olmakla, Türk Dışişleri’nin dikkatinden kaçmayacak ‘ulusal çıkar’ nispetindedir.

Bekir Aydoğan

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Kaynakça:

[1]-Buncombe Andrew, “Saddam: The question that will live on”, The Independent Online December 30, 2006

[2]-Klare T. Michael, “Blood and Oil”, Metropolitan Books, s. 46.

[3]-http://www.opec.org/opec_web/en/data_graphs/330.htm

[4]-Hornbeck Stanley K., “The Struggle for Petroleum”. The Annals of The American Academy of Political and Social Sciences Cilt CXII, Mart 192, s. 164.

[5]-Ayrıntılı bilgi için bkz: Bekir Aydoğan, 20. Yüzyıl Başlarında Petrol ve Ortadoğu

[6]-26 Temmuz 1946 tarihli Başbakanlık Yazı İşleri ve Sicil Müdürlüğünden çıkmış, Türkiye - İngiltere ve Irak Hükümetleri Beyninde Ankara’da 5 Haziran 1926 Tarihinde Münakit Hudut ve Münesabat-ı Haseney-i Hemcivarî Muahedenamesi (Kanun: 911) Konulu Arşiv Belgesi, Dosya No: 402A254, Fon Kodu: 30.10.0.0, Yer No: 226.522..15. numaralı arşiv belgesi, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Ankara.

[7]-Soysal İsmail, Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları Cilt I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 313.

[8]-Tahir Kodal, Musul Sorunu (Türk Basınına Göre, 1923-1926), Ankara, 2002, s. 413.

[9]-Ayrıntılı Bilgi için Bakınız: Global Enerji Dergisi, 20. Sayı, Irak Petrolleri ve Royalti Alacakları

[10]-Uluğbay Hikmet, İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik, Ayraç Yayınları 2003, s. 517.

[11]-İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu, s. 559.

[12]-Ayrıntılı tablo için bakınız: Nevin Coşar, “Musul Petrollerinden Türkiye Bütçesine Gelen Paralar”, Tarih ve Toplum Dergisi, c. VII, No: 38, İstanbul, 1977, s. 14.

[13]- “ Türkiye’ye Irak petrol üretiminden ödenmesi gereken %10’luk hisse” [14]-Uluğbay, a.g.e

[15]-Ayrıntılı bilgi için bakınız: Uluğbay, a.g.e. , s. 456. ,457.

[16]-Baskın Oran, ed., Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar I.Cilt, İstanbul: İletişim Yayınları, 2006, s. 269. , 270.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.