Türkiye’nin Önünde Çok Çetin Bir Yıl Var

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet ÇAĞIRICI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.03.2012

2012 yılının ilk iki ayı geride kaldı. Bu senenin önümüzdeki geri kalan on ayı içinde Türk kamuoyunu çok meşgul edecek önemli konular var. Dokuz buçuk yıllık AKP iktidarıyla yükselen karşı devrim yavaş yavaş finale yaklaşıyor.

Önümüzdeki aylarda Özel Yetkili Mahkemelerin yurtsever milletvekillerine, gazetecilere, parti liderlerine, ordunun emekli ve muvazzaf subaylarına, emekli Genel Kurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ’a karşı Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı vs. gibi siyasi nitelikli davaların bütün hiddeti ve şiddetiyle devam edeceği muhakkak! Çünkü AKP iktidarının; halka ve muhalefete karşı yarattığı ve yürüttüğü korku imparatorluğunun, korku ve baskı yaratan psikolojik ortamına bu sene geçmiş senelerden çok daha fazla ihtiyacı var. Bu davaların temel işlevi de bu değil mi zaten?

Bu baskı ve sindirme ortamında Türk kamuoyu çok çetin siyasi sorunları ve konuları tartışmak durumundadır. Bu bağlamda tartışılacak en çetin iç politik konular; eğitimde 4+4+4 tartışması; sosyal haklar alanında işçilerin “kıdem tazminatı”; beylik sorunumuz, “Kürt Sorunu” ve nihayet “Yeni Anayasa” dır. Dış politikada ise Suriye’nin iç derdi bizi ve bölgeyi oldukça gerecek gibidir.

Daha iki gün önce M. Kemal’in ünlü 3 Mart 1924 devrim yasalarının 88. Yılını geçirdik. Kurtuluş tarihimizin en önemli olaylarından sayılan bu yasalar, yeni kurulan genç cumhuriyette Osmanlı toplumunu alt üst edecek, siyasette, hukukta, eğitimde, zihniyette yepyeni bir çığır açacak aklı ve bilimi öne çıkaran önlemlerin en devrimcileridirler. Bunların arasında Tevhidi Tedrisat ( merkezi ve bütünlüklü eğitim) cumhuriyetle yönetilen yeni Türk toplumunun gelecek kuşaklarının ileride nasıl eğitilmesi gerektiğine dair köklü bir çözüm önermektedir. M. Kema'lin devrimci eğitim ilkesi; boş inançlara, hurafe ve dedikodulara değil de bilime ve akla dayanan, parça parça, dağınık değil de tek merkezden ve bütünlüklü tek bir müfredatla yapılması gereken eğitimdir. Ama bugün Cumhuriyetin Devrim yasalarının emrettiği bu eğitim 88 yıl sonra AKP iktidarında, Türkiye’nin yeni kuşaklarını emperyalizmin Türkiye’ye biçtiği “Ilımlı İslam” modeline uydurmak için parçalanarak, kesintilere uğratılarak(4+4+4 demek temel eğitimin en az iki kez kesintiye uğratılması demektir) tasfiye edilmesi Türk halkına dayatılmak isteniyor. Öyle ki temel eğitim başlangıcı 6 yaşa da çekilirse eğer, o takdirde 10 yaşında henüz etrafını yeni yeni tanımaya başlayan körpecik beyinleri hurafe, boş inanç ve ezbercilikle dolu dini eğitime yönlendirebilmenin kesin ve mutlak yolu açılmaktadır.

AKP’nin 9,5 yıllık iktidarında uyguladığı tek ekonomi politika, küresel finans sermayenin Türkiye’ye dayattığı “Neoliberal” programdır. Bu program;  

-       Onlarca yıllık gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükümetlerinin yaptığı borçtan daha fazla borçlanmak;

-       Ekonomik büyümeyi yerli üretimden çok ithalata dayandırmak;

-       Cari açık verip, bu açığı oldukça riskli ve kaçak sıcak ve kara para ile kapatmak;

-       Onlarca cumhuriyet hükümetlerin onca yıl inşa ettiği sanayi, tarım ve finans tesislerini özelleştirerek yandaşlarına peşkeş çekmek;

-       Yandaş sermaye sınıfının kimi üyelerinin milyonlarına daha fazla milyonlar katmasına vesile olan ihaleler vermek;

-       İşçilerin, sendikalarının onca yıllık mücadelelerle elde ettikleri sosyal  hakları bir gecede yok etmek demektir.

Üç yıl önce Ankara’nın göbeğinde TEKEL işçilerinin bu haydutluğa karşı verdikleri şanlı mücadelesi, ne yazık ki vicdansız AKP hükümetinin politikalarının kurbanı olmuştur.  

Kürt sorununda gelinen nokta ise, bölünmeye bir veya iki adım kalmıştır. Artık Kürt Milliyetçilerinin sözcüleri, hiçbir sakınca görmeden, “Kürtlerin haklarını elde etme zamanı gelmiştir. “ diyerek Türkiye’ye, ulusal birliğimize ve toprak bütünlüğümüze meydan okumaktalar. BDP’ nin Kürt asıllı milletvekili Altan Tan, bir yandan emperyalist işbirlikçisi “Şeyh Said’in heykellerini dikmekten” bahsederken M. Kemal Atatürk’e onun kurduğu mecliste “Diktatör” olarak hakaret edebilmektedir. Diyarbakır’da resmen Barzani Kürt yönetimin bayrağını toplantı salonlarının önüne dikmekteler ve artık sıklıkla açık açık “bölünmeden”, “ayrı devlet olmadan” söz etmekteler. Bütün bu Kürt milletçileri; cesaretlerini ve cüretlerini, Türkiye’nin emperyalizme olan bağımlılığından, AKP’ nin tavizkar ve göz yumucu yumuşak tavrından almaktadırlar.

Atatürk devrimlerine karşı çıkan; laik, demokratik, sosyal hukuk devletini adım adım, parça parça yıkan AKP iktidarı; bu karşı devrimine son noktayı “Bölücü Yeni Anayasa” ile koymaya hazırlanmaktadır. AKP’nin bu son siyasi taarruzla niyeti; bu sene sonuna kadar, Türkiye’nin üniter-merkezi devlet yapısını federatif olarak parçalanmaya hazır hale getirecek; parlamenter demokrasi yerine zaten çarpık, eksik, melez olan demokratik bütün kural ve kurumlarını da diğer demokratik kalıntıları da tamamen yok edecek bir başkanlık sistemini Türkiye halkına dayatmaktır.

Emperyalizm Büyük Ortadoğu Projesinin uygulamalarına şimdilik Suriye’de takılı kaldı. Çünkü Çin ve Rusya artık emperyalizme daha fazla geçit vermiyorlar. Suriye'ye Libya gibi dış müdahaleye meşru kılıf arayan emperyalizm, aslında bu müdahaleyi örgütleme görevini Türkiye’ye havale etmiş durumdadır. Türkiye dış siyasetinin, diplomasisinin merkezine şimdi Suriye’yi koymuş durumda.  Çünkü emperyalizme bağımlı Türkiye’nin dış siyaseti ve diplomasisi de ister istemez ABD’ye bağımlıdır. ABD ne isterse, Türkiye dış siyaseti onu yapmaktadır.

Ancak Suriye bizim komşumuz, tarihsel akrabamız, dindaşımız bir ülkedir. Emperyalizmin tuzu kuru. O dünyanın öte yüzünde, sıcak ve kanlı olaylara elini sürmeden, beş kuruş masraf yapmadan bu kirli işini Türkiye’ye havale etmektedir. Emperyalizmin asıl derdi Suriye üzerinden Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmektir. Türkiye bu oyuna gelmemeli, tıpkı 1 Mart 2003 tarihinde olduğu gibi ona koskoca bir “HAYIR” demelidir. Aksi takdirde bir III. Dünya savaşına bile vesile olabilecek bir gelişmeye Türkiye öncülük etmiş olacaktır. Bunun vebali hepimize olacaktır.

Türkiye’nin şanlı ve onurlu bir antiemperyalist tarihi vardır. Halkımız sağduyuludur. Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen ülkemizin 2012 yılını da selametle aşacağına inancım tamdır. Bütün yurtsever, demokratik, antiemperyalist güçlerin ortak davranışı, duruşu ve işbirliği bu görevin üstesinden gelebilmemizde en büyük güvencemiz olacaktır.

 

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.