Türkiye'nin Sosyolojik Yapısı ve Sorunları (II)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Terör yapılabilecek bir müzakere veya görüşmelerle çözümlenemeyecek durumda. Bir kere karşınızda duran örgüt, terörü kendine alet edinmiş, kan dökmekten de zevk alan bir yapılanma. Toplumumuzda vuku bulan teröre lanet, ve evlâtlarının genç yaşlarda kaybedilmesinin üzüntüsü, artık terör örgütüne verilen bir “taviz” algılamasını kaldıracak düzeyde değil.

Her şeyden önce, şunu çok iyi ama çok iyi belirtmek ve vurgulamak durumundayız. PKK, terör örgütüdür. Kürt kökenli yurttaşlarımızın temsiliyeti, onların eksik kalmış haklarının ve hukuklarının takipçisi durumunda değildir. Olamaz. Kürt kökenli yurttaşlarımızı, açıkçası Kürtleri, PKK terör örgütü ile aynı düzlemde anma ve değerlendirme alışkanlığından vazgeçilmeli; eğer varsa böyle bir bilinçaltı, bence bunun yıkılması için de gerekli tutumun takınılması gerekir.

Kürt kökenli vatandaşlarımız, bizatihi, PKK terör örgütünün fütursuzca ortaya koyduğu terör eylemlerinden etkilenen, mağdur olan, işinden, aşından, geleceğinden çalınan kesimlerin başında gelmektedir. 1990’lı yıllarda terör örgütünün geldiği nokta; ulaştığı can kıyımı düzeyi, ve devletimizin güvenlik güçlerinin, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde; terörle mücadelede “yöntem” değişikliğine gitmesi, en çok bu coğrafyalardaki insanlarımızı etkilemiştir. Evinden, yurdundan, aşından olmak, istemediğin bir şeye zorlanmak, bu insanların hayatlarında ne denli kırılmalara sebep olmuştur; sanırım, az biraz vicdanı olanlar tarafından takdir edilecektir.

Terörle mücadele, sadece askeri ayağı olan bir olgu değildir. Çünkü, terörizm ve terörle mücadele, çok farklı parametreleri olan bir denklemdir. Bunun bir etmeni, teröristlerdir. Ellerinde silahla dağda dolaşan, ülkenin egemenliği altındaki topraklarda, devlete başkaldıran bu gayriinsanî yapılanmalar, konuşlandıkları yerlerde, yöre halkına korku salarak, propagandalarını yaparak, “DAVA”’ları adına, adam öldürmekten imtina etmeyen bir örgütlenme şeklidir. Teröristler, burada, terör örgütünün; silahlı gücünü ve birimini oluştururken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu eli silahlı ve kanlı güçlere karşı verdiği mücadele, onları etkisizleştirme çabaları, vahametin sadece, askeri boyutu olup, siyasi iktidarlarca desteklenmeyince, sonuçsuz kalabilecek bir hâl sergileyebilmektedir.
 
Ülkemizde, zannımca terörle mücadelede, eksik taraf, hükümetlerin, bu meşakkatli “savaşımda”, istenilen ve gerek duyulan bir “eylem planlarının” olamayışıdır. Basında olsun, daha geniş anlamda medya da olsun, Türk Silahlı Kuvvetleri, terörle mücadelede sürekli eleştirilmiştir. Terörle mücadelede, neden istenilen nihai sonuçların alınamadığı, bu terör belasının neden bitirilemediği sorgulanmıştır. Pekâlâ, orduyu suçlamak, orduyu sergilediği terörle mücadelede; terör örgütünü, tasfiye edemediği için eleştirmek en kolayıdır. Fakat, TSK’nin terörle mücadelede, 1984 yılından beri nelere katlandığı, neler çektiği; TSK personelinin, nelerden feragat ve fedakârlık ettiğini de unutmayacağız, sürekli bilinç altında tutacağız.

Bir başka mesele de terörle mücadelede, teröristlerin Kürt halkına yönelik propagandalarından ileri gelen, devlete olan bakış açısıdır. Devletle Kürt vatandaşlarımız arasına, PKK terör örgütü tarafından sokulmaya çalışılan nifak tohumları, belki de bu zamana kadar terör örgütünün istediği sonuçları vermemiş olsa da, yöre insanlarımızın, devlete ve güvenlik güçlerine mesafeli duruşu şimdiye dek olagelmiştir. Bu soğukluğun, mesafenin, güvensizliğin oluşmasında; bazı gazetelerdeki bazı köşeyazarları; bunun nüvesini, devletin uygulayageldiği güvenlik politikalarına dayandırmaktadırlar. Bu bakımdan da bence, haksızdırlar. Devlet ve kurumları, hiçbir şekilde vatandaşlarına, “bilinçli” bir şekilde eşitsizliği temel alan uygulamalar reva görmez.

Devletin, topyekûn güvenlik kuvvetleriyle terör örgütüne yönelik mücadelesini, zamanında terörle mücadelede “yöntem” değişikliğine gidildiğinden ötürü, kontrgerilla tipi yapıların, kötüye kullanması, vatandaşların, devlete olan güvenlerini kırmış olabilir. Terörle mücadelede, en can alıcı yıllarda, hukuk ve nizamın dışına çıkıldığı yıllarda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde faili meçhul cinayetlerin işlenmesi, toplumumuzda, hemen hemen ortak bir tepkiye neden olmuştu. Devletin; kendisinden habersiz, onaysız, meşruiyeti hiçbir şekilde tartışılmayacak, yanlış, hatalı ve insan canının üzerinde hiçbir şekilde değer görmeyecek “eylemlerinin” faturasının, devlete olan güveni zaafa uğratması; terörle mücadelede taraflar arasında, yöre halkları ve güvenlik güçleri arasında, ortak bir sinerjinin üretimine de engel olmuştur.

İşte bu minvalde, terörle mücadelede, asker üstüne düşen vazifeyi yerine getirirken, terörizmle mücadelede; teröristlerin imhası gerçekleştirilirken, terörizm; PKK tarafından ülkemize yöneltilen bu hiçbir biçimde meşruiyeti olmayan eylemler “silsilesi”, uzunca zaman ülkemizde yerini alabilmiştir. Uzunca bir zaman da dediğimiz neredeyse, çeyrek yıldan fazlaca bir süre. Şu hususlar çok tekrarlanır; ama nedense de muhatapları tarafından görülmek istenmez:
Eğitim, sağlık, okul, huzur, iş ve aş; tersi, işsizlik, gelir yoksunluğu, sağlık ve eğitim mahrumiyeti...
Bu hususlar, ordunun görev alanı içinde olmadığından, terörle mücadelede, hep askeri çabalardan sonuç alınmıştır.

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.