Üçüncü Göz Dördüncü Kuvvet

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Halit DURUCAN

Basın; haber toplama, yayma ve yorumlama konusunda faaliyet gösteren kuruluşların genel adıdır. Haber alma ve yayma isteği, insanlık tarihi kadar eskidir. Geçmişte, haberler alma ve yayma işlerini devletler üstlenmişti. Ancak matbaanın bulunmasıyla birlikte insanlar, bağımsız kaynaklardan haber alma imkânına kavuşmuştur. Tarihte bilinen ilk gazete, Romalılar döneminde basılmıştır. Bu dönemden itibaren gazetecilik faaliyeti hızla yayılmış ve 19. yüzyılda bir sanayi dalı haline gelmiştir.

İlk Türk gazetesi Takvim-i Vekai 1831 yılında yayımlanmıştır. Bu gazeteyi 1840 yılında Ceride-i Havadis, 1860 yılında Tercüman-ı Ahval ve 1862 yılında yayınlanan Tasvir-i Efkâr takip etmiştir. Gazeteler, yeni basım teknikleriyle ve ulaşım imkânlarının gelişmesiyle birlikte okuyucularına hızla ulaşmaya başlamıştır. 20. yüzyıldan itibaren, televizyon denilen sihirli kutunun icat edilmesiyle birlikte televizyon haberciliği dönemi başlamıştır. Böylece, ülkenin en ucra köşesinde bile görüntülü haberler anlık olarak insanların evlerine kadar ulaştırılmıştır.

Basın mensupları için haber toplamak, yaymak oldukça meşakkatli bir iştir. Birkaç karelik haber görüntüleyebilmek için çeşitli tehlikeleri göze alırlar. Bu uğurda pek çok gazeteci maalesef hayatını kaybetmiştir. Gazetecileri bekleyen bir başka zorlu süreç; alınan haberlerin doğru olup olmadığının tespit edilmesidir. Zira gazetecilik farklı bir meslektir ve asla yalana ve asılsız haberlere tahammülü yoktur. Yalan ve asılsız haber yayan gazeteleri halk, bir anda yerden yere vurur. Halk darbesi yiyen gazetelerin prestiji sarsılır, tirajı düşer. Halk darbesi yiyen bu tür gazetelerin basın dünyasında etkili habercilik yapma şansı tükenir.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de medya gurupları kendi aralarında hizmet amaçlarına göre bölünürler. Kimi medya kuruluşları her dönemde saf değiştirir. Bunlardan bir kısmı hükümeti destekleyerek, hükümet politikalarından pay kapma yarışına girerler. Bu tür medya kuruluşlarına halk tabiriyle ‘Yandaş Medya’ denilir. Yandaş medyalar, desteklediği hükümetin küçük başarılarına büyük mercek tutarak başarıyı olduğundan büyük ve önemli gösterirler. Yandaş medya kuruluşlarının karşısında rakip medya kuruluşları bulunur. Bu tür kuruluşlara da halk deyimiyle ‘Muhalif Medya’ denilmektedir. Muhalif medya kuruluşları, görsel ve yazılı basın yoluyla muhalefet ettiği Yandaş Medya’nın ve dolayısıyla hükümetin acizliğini, yalanlarını, yolsuzluklarını ve iftiralarını halkın önüne sermeye çalışırlar. Hükümetin büyük başarılarına küçük mercek tutarak başarıları küçümseyerek halk gözünde önemsizleştirir. Medyanın bu tür faaliyetlerini örnekleyerek somutlaştırmak gerekirse:

Başbakanın dilinden hiç düşürmediği üç çocuk söylemi meşhurdur. Başbakan, gittiği nikâh törenlerinde evlenen çiftlerden ısrarla üç çocuk yapmalarını istemektedir. Yandaş Medya kuruluşları, başbakanın yerinde bir tespitte bulunduğunu, ülkemizin genç ve dinamik bir nüfusa ancak bu şekilde kavuşabileceğini aktarmıştır. Ancak Başbakan, evlenen çiftlerden üç çocuk istemeden önce Türkiye’nin şu gerçekleriyle yüzleşmesi gerekirdi:

Ülkemizin işsizlerine bunca yıldır iş imkânı sağlandı mı? Halen asgari ücretle köle gibi çalışmaya mahkûm edilen ailelerin sosyo-ekonomik şartları insan onuruna yakışan bir noktaya ulaştırıldı mı? Türkiye’nin eğitim, sağlık sorunları yine insan onuruna yakışan bir seviyeye getirildi mi? On yıl boyunca bu sorunlar hep vardı ve büyüyerek var olmaya devam ediyor. Başbakanın, ülkemizin hangi kriterlerini esas alarak evlenen çiftlerden üç çocuk istediğini halen anlamış değilim. Şurası bir gerçek ki; başbakanın nikâh şahitliği yaptığı kişiler zengin, bürokrat veya iş adamıdır. Onlardan üç çocuk istemesi yadırganamaz; ancak ülkemizin fakir sayısı, nüfusun  %80’ini oluşturduğunu düşündüğümüzde başbakanın üç çocuk isteğinin bir garabet olduğunu anlayabiliriz. Muhalif Medya, başbakanın bu isteğine benzer tepkiler ortaya koyarak geniş şekilde eleştirmiştir.

Gerek başbakan olsun, gerek bakanları olsun ülke ekonomisinin çok büyüdüğünü, krizin bile teğet geçtiğini, hiçbir küresel krizin Türkiye’yi etkilemeyeceğini belirtmişlerdi. Zaman zaman, ülkemizin ekonomisini överlerken; Çin’den sonra Türkiye’nin en büyük ekonomiye sahip olduğunu ve dolayısıyla dünya sıralamasında 16. sıraya çıktığını belirterek, insanlarımıza büyük umutlar üflemişlerdi. Ancak ne tuhaf bir çelişkidir ki; memur maaşlarına yapılacak zam pazarlığı aylar sürmüş, pazarlıklar sonucunda hükümetin üflediği devasa umutlar ne acıdır ki ‘dağ fare doğurdu’ dedirtmiştir. Sendikalardan fazla zam oranlarıyla masaya oturmamalarını isteyen başbakan; ‘fazla zam isterseniz ve biz bunu size verirsek ekonomimiz, Yunanistan’ın ekonomisine benzer. Büyük ekonomik krizler çıkar’ diyerek, maaş artışlarını minimum seviyede tutmuştur. Bu tartışmalar, Yandaş Medya tarafından hiçbir şekilde eleştirilmemiştir; ancak Muhalif medya, ülkemizin ekonomik göstergelerinin hiçbir zaman gerçeği yansıtmadığını, ülkemizin iç ve dış borcunun on yıl öncesine göre daha da arttığını, cari açığın her geçen gün artış gösterdiğini ileri sürerek, Türkiye’nin büyümesini ‘hormonlu’ büyümeye benzeterek halka aktarmıştır. Ayrıca Muhalif Medya; hükümetin, milli gelirimizin beklenenin üstünde bir artış gösterdiği iddialarına da, ‘milli gelirimizin artmasının doğal sonucu olarak neden çalışan kesimlerin maaşlarında bir artış söz konusu olmuyor, neden toplum olarak rahatlayamıyoruz?’ diyerek hükümetin bu üflemeli söylemlerine sert tepki göstermiştir. Buradan da anlaşılıyor ki; yandaş medya, hükümetin sözlerinin ve eylemlerinin esasına inmeden, bu tür tabansız ve mesnetsiz söylemlere yelken açarak insanlarımızı uyutmaya ve ahmak yerine koymaya devam etmektedir.

Hükümet, ana muhalefet liderini geçmişiyle eleştirmişti. Camiler kapatılmış, ahıra çevrilmiş! Yandaş medya kuruluşları, başbakanın bu eleştirilerine çanak tutar bir tarzda haber yapmış; cami-ahır tartışması günlerce medya ve halk tarafından tartışılmıştı. Muhalif medya kuruluşları, geçmişte böyle bir uygulamanın olup olmadığını araştırmış; ortaya çok ilginç sonuçlar çıkmıştı. Evet, geçmişte camilerin kapatıldığı doğrudur. Ancak camiler, söz konusu parti yönetimince kapatılmamıştır. Camilerin İzmir’de kapatıldığı dönemler, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği dönemlerdir. Bu dönemlerde halk panikleyerek Anadolu’nun iç kesimlerine çekilmek zorunda kalmıştır. İşgalci Yunanlılar, işgal ettikleri bölgelerde bulunan camileri birer birer domuz ahırına çevirmiştir. Mustafa Kemal’in önderliğinde verilen Milli Mücadele sonucunda Anadolu işgalcilerden temizlenmiş, domuz ahırına çevrilen camilerimiz bakımı ve onarımı yapıldıktan sonra yeniden ibadete açılmıştır. Tarihi araştırmalar sonucunda gördük ki; ortaya atılan iddiaların tamamı iftiradan ibaretmiş!

Öz cümle olarak; medya, insanların dünyaya açılan üçüncü gözüdür. İnsanlar, dünyadaki savaşları, barışları, kültürel etkinlikleri, zulümleri, ilmi gelişmeleri, sportif faaliyetleri vs. medya sayesinde görüp, öğrenirler. Ülkemiz, yasama, yürütme ve yargı yoluyla yönetilir. Buna kuvvetler ayrılığı denir. Hiçbir kurum bir diğer kuruma doğrudan veya dolaylı olarak etki edemez. Organlar hürdür ve bağımsız hareket ederler. Ancak, basın konusunu geniş bir yelpazeden incelediğimizde; basının tazyiki sonucunda hükümetlerin yıkıldığını, rejimlerin devrildiğini, yarım asırlık liderlerin devrilip, idama sürüklendiğini görebiliriz. Bu yönüyle medyayı; devletler içinde teşkilatlanmış, etki gücü yüksek, dördüncü bir kuvvet olarak değerlendirebiliriz.

Basınımızı, birilerinin yandaşlığını yapmadan, bilgi kirliliğine sebep olmadan, doğruları aktararak, insanlarımızın sözcülüğünü yapmaya davet ediyorum.

 

Halit DURUCAN

iletisim@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.