Ulus Devlet – Tamam mı, Devam mı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Dr. Gökhan CEBECİ

 

Oluşturulmak istenen yeni dünya düzeninin karşısında yer alan en büyük ve belki de en önemli engel ulus-devletler. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi), GOKAP (Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) gibi projeler ile sınırları yeniden çizilmesi amaçlanan devletlerin başında gelen Türkiye’nin de ulus-devlet yapısı ile, istenen yeni dünya düzenine karşı bir engel konumunda olduğu çok açık.

Bu yüzden, özellikle son 20 yıldır açık bir şekilde hedef alınan ulus- devletlerin, neden ve nasıl hedef alındığına, bu devletlere karşı kimlerin ne gibi amaçlar taşıdığına, oynanan açık ve gizli kimi oyunlara ve bu oyunları bozmak için de Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün bireylerinin bu saldırılara karşı tek yumruk ve tek yürek olması gerektiğine biraz olsun değinebilmek istedim.

Atatürk’ün kendi el yazısı ile kaleme aldığı ‘Medeni Bilgiler’ kitabı, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.’ tümcesiyle başlar.

Atatürk için Türk, bir ırkın ya da bir etnik kesimin adı değildir, diyor Ahmet Taner Kışlalı. “Bu topraklar üzerinde yaşayan insanların, hangi etnik kökenden olurlarsa olsunlar, ortak adıdır (Türk). Yirmi etnik kimliğin üzerindeki bir şemsiyedir, bir ortak kimliktir. Üstelik, Anadolu’da yaşayan insanlara Türk adını koyan da Atatürk değildir; daha 13. yüzyıldan başlayarak Avrupalılardır.”  diye de ekliyor. (1)

Kışlalı’ya göre, etnik köken bir alt kimliktir. Etnik kültür bir alt kültürdür. Ulusal kültür alt kültürlerle çatışmaz; onların sentezinden oluşur. Ulusal kimlik de bir üst kimliktir. Alt kimliklerle çatışmaz; onları kendi şemsiyesi altında bütünleştirir. (2)

Etnik kimlik, çoğunlukla ırksaldır. Ulusal kimlik ise kültür bütünlüğünün adıdır, bir ırk bütünlüğünün değil. (3)

Kışlalı, Atatürk’ün ulus tanımının üç öğeye dayandığını söylüyor: ortak tarih, ortak dil, ortak kültür… “Elbette ki ırk ve din birliği de varsa, ulusal bağların daha güçlü olabileceğini söyleyebiliriz. Ama bunlar, Kemalist ulusçuluğun olmazsa olmaz koşulları değildir.”  sözleri ile de Atatürk milliyetçiliğini özetliyor. (4)

“İlericilik insanları bölmekten değil, bütünleştirmekten geçer. Bölünen kolay yem olur. Avrupa feodal beyliklerinden ulusa geçmişti. Şimdi de uluslar arası bir bütünleşme çabasında. Ama, ‘yeni dünya düzeni’nin bazı güçlüleri, kendileri bütünleşirken başkalarının bölünmesini çıkarlarına uygun buluyor. Kendilerinin önünde en büyük engel olarak ‘ulus-devlet’i buluyor. Ve de Atatürk’ü buluyor.” (5) diyor ve soruyor Kışlalı:

İnsanları birbirlerine bağlayacak ortak yanları, ortak kültürü güçlendirmek yerine farklılıkları kurumlaştıran Yugoslavya’nın düştüğü acıklı halden çıkarılacak hiç mi ders yok? (6)

Yazar Cengiz Özakıncı da: “Aydınlar, yazarlar, siyasetçiler, Türklere dönüp: Ulus devletin modası geçti, bırakın ulusal değerlerinizi, ulusal simgelerinizi, derken; aynı anda Kürt, Çerkez, Laz, Ermeni, Rum kökenli yurttaşlarımıza dönüp: Kendi devletinizi ne pahasına olursa olsun kurun, sarılın kendi değerlerinize, kendi tarihinize, kendi dilinize, diye bağırıyorlar” (7) sözleri ile küreselleşen ve sınırların kalktığı söylenen dünyada ortaya çıkan yeni evrensel değerlerin, sınırların kalkması söyle dursun Anadolu’da yeni sınırlar çizerek Türkiye’yi bölme ve Türkiye’ye şekil verme amacı ile ortaya atıldığını vurguluyor aslında.

Özakıncı: “1991’de Sovyetler Birliği dağılmış, ‘Demir perde’ yıkılmış, yeryüzünde Amerika’yı dizginleyecek büyüklükte bir karşıt güç odağı kalmamıştı. Amerika’nın başını çektiği Batılı emperyalist devletler, kendi pazarlarında yabancı ürünlerin satılmasını yasaklayan sosyalist devletlere düşman oldukları ölçüde, gümrük duvarlarıyla kendi üreticilerini yabancı ürünler karşısında yok olmaktan korumayı ilke edinen ulus devletlere de düşmandılar. Baş düşmanları Sovyetler Birliği’ni 1984’te teslim alıp 1991’de ortadan kaldırdıklarına göre, sıra ulus-devletlere gelmiş olmalıydı.” (8) saptaması ile ulus-devletlerin hangi tarihten bu yana hedef tahtasına konulduğunu da açıklıyor.

Sonunda ulaşılmak istenen amaç ve bu amaç için oynanan oyunları da “Yeryüzünün en zengin adamlarından oluşan uluslarüstü bir örgütlenme var, bu örgütlenmenin amacı tüm ulusları, toplumları, kendi boyundurukları altına sokmak üzere bir Dünya Devleti kurmak. Toplumların kurulacak bu Dünya Devleti’ne bağlanması için tek engel, ulus-devletler. Toplumlar kendi devletlerine bağlı uluslar biçiminde örgütlü oldukları sürece, onları para babaları örgütünün kuracağı Dünya Devleti’ne bağlayabilmenin olanağı yok. Tek Dünya Devleti kurup, tüm insanlığı bu devletin uyruklarına dönüştürmeyi amaçlayan para babaları, toplumları Dünya Devleti’ne hazırlamak için yoğun bir beyin yıkama etkinliğine girişmiş durumdalar. Büyük paralar dökerek her ülkeden yazarlar devşirip kendi amaçlarına uygun yazılar yazdırarak, bu gibi yayınlarda toplumları ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık düşüncelerinden kopartmaya, ülkeye bağlılık ve yurtseverlik duygularını yok etmeye, yurttaşlık bilincini dinamitlemeye çalışıyorlar. Kendi güdümlerindeki yazarlar aracılığıyla toplumların beynini yıkayarak yok ettikleri bu ulusal duygu ve bilinçlerin yerine, insanlığın savaşlardan ve kırımlardan kurtulması için biricik yolun ulus-devletlerin yıkılarak bütün toplumların bir tek Dünya Devleti’ne bağlanması olduğu inancını aşılanmaktadır.” sözleri ile anlatıyor. (9)

“Amaç yalnızca petrolü ele geçirmek olmadığı gibi, yalnızca Irak’la sınırlı da değil. Ortadoğu’daki bütün ulus devletleri – Türkiye dahil – ortadan kaldırmaya geliyor bunlar. Ortadoğu’daki bütün ulus devletleri silah zoruyla yıkacak ve yerine etnik, dinsel, mezhepsel devletçikler kurup, direniş gücü ve olanağı sıfır olan bu devletçiklerin alayını bir tek merkeze, yani kendilerine bağlayacaklar.” (10) diyen Özakıncı, bu düşüncesine kaynak olarak da; Arthur Schlesinger Jr.’ın Foreign Affairs dergisi Temmuz-Ağustos 1995 tarihli sayısına verdiği “Yeni dünya düzenini, Tek Dünya Devleti’ni, gerek yayınlarla bilinçlere işleyerek, gerek para harcayarak, gerekse kan dökerek kuracağız, başka seçenek yok.” (11) demecini ve CFR üyesi James Warburg’un 17 Şubat 1950’de Amerikan Senatosu’nda söylediği: “Hoşunuza gitse de gitmese de, tüm dünyayı yönetecek bir ‘Tek Dünya Devleti’ kuracağız; güzellikle olmazsa, işgaller yoluyla.” (12) sözünü gösteriyor.

Kendi ülkemiz özelinde düşünürsek, sonuç olarak, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sağduyulu ve de uyanık olması gerekmektedir. İnsanlarımız ayrımcılığı, ötekileştirmeyi tetikleyen; nefret tohumları eken her türlü propagandaya mesafeli yaklaşmalı ve dikkate almamalıdır. Çok basit olarak, toplumu mezheplere, etnik kimliklere, cemaatlere böler ve ulus kavramını yıkarsanız; insanlar komşusunu, bakkalını, manavını, doktorunu ve avukatını seçerken ‘biz ve onlar’ ayrımı yapacaktır. Bu da beraberinde bölünmeyi, dıştan gelen müdahalelerde ortak bir duruş sergileyememeyi beraberinde getirecektir. Iraktaki Şii ve Sünniler gibi toplumda birbirinden ayrışmış ve birbirine ‘benden değil’ gözüyle ve belki de nefretle baktırılacak olan bu kesimler, her biri ayrı iplerle, emperyalizmin kuklası olmaktan kurtulamayacaktır.

Bütün bu saldırılar ve planlarla birlikte günümüz Türkiye’sine baktığımızda ne durumdayız? Ne yazık ki kısmen de olsa, emperyalistlerin belli bir yol aldığını gözlemliyoruz. Ulusal değerlerin beraberinde çözümsüzlüğü getirdiği, sorunların daha da büyüdüğü, oysa ülkeyi ilgilendiren kimi konularda artık eskisi gibi ısrarcı ve de katı olunmaması gerektiği düşüncesi toplumun bir kesimini etkisi altına aldı bile. Sınırların kalktığı, paranın bu kadar kolay dolaştığı, dünyanın bir ucundan diğer ucuna zahmetsizce gidilebildiği bir çağda, ulusal değerlerin ilkel ve de gerici olduğu zehiri bütün topluma şırınga edilmekte. Öyle ya, artık düşünmemek, günü yaşamak, ve daha fazlasına sahip olabilmek için her yolu denemek ilericilik artık. Bunları yapabilmek için de size engel olabilecek değerlerinizin olmaması gerek.

Tüketime özendirilen, fazla düşünmemesi gerektiği öğütlenen bir toplum olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.

Bakın çevrenize, hatta kendinize bir bakın. Devlete, ulusunuza bağlılık derecenizi bir ölçün. Geçmiş seneler ile bugün arasında mutlaka olumsuz anlamda bir fark bulacaksınız. Dinleyin bir kendinizi. Teröre karşı savaş, Kıbrıs sorunu, sözde Ermeni soykırımı savları ile ilgili birçoğunuz kendisini bu konularla eskisi kadar ilgili ve de bu konularda eskisi kadar kararlı bulmayacaktır. Bütün bunların anlamsızlığı konusunda kendisini ikna edenleriniz de vardır mutlaka. Bir anlamda ‘ver-kurtul’cuyuz artık.

Günümüzde, bundan 60 yıl önce var olan ulus-devlet sayısından 3 kat daha fazla ulus-devlet olmasına karşın modası geçmiş denen bu devlet yapısı, emperyalizm var olduğu ve bu denli vahşi olduğu sürece yaşayacak ve sömürü düzeninin karşısında dimdik duracaktır. Durmak da zorundadır. Bu bağlamda, Türk milleti Atatürk’ü ve yapıtlarını daha da iyi anlamaya çalışmalı ve Ata’sına sımsıkı sarılmalıdır.

Böl-yönet… Hiç değişmeyen taktik. Günümüzde de amaç; ulus devletleri, barındırdığı etnik, mezhepsel, dini vs konularda ayrıştırıp bu kesimleri ekonomi, toprak, kültür gibi konularda birbirleriyle çıkar çatışmasına sürükleyerek, her birini kontrol altına almak ve legonun parçaları gibi kolayca birbirlerinden ayırmak. Türkiye gibi yutulması güç bir ülke iseniz, öncesinde bir hayli çiğnenmeniz gerekir. İyice çiğnenip un ufak edilmeden yutulmaya çalışılan Türkiye, yutanın midesine oturur. Uzun yıllardır – ama son yıllarda da şiddeti artmış bir şekilde- çiğneniyoruz. Ya un ufak olur kolayca yutuluruz. Ya da çiğneyenin ağzında unutamayacağı bir acı tat bırakır ve kendimizi salyaları akan ağızlardan kurtarırız. Benim umudum hep var. Sizlerin de olsun. ‘Tamam mı, devam mı’nın yanıtı hep ‘devam’ olsun.

Dr. Gökhan CEBECİ

iletisim@politikadergisi.com

KAYNAKÇA:

1)      Sıtkı Uluç, Prof Ahmet Taner Kışlalı ve Kemalizm, 1.baskı, syf 69

2)      a.g.e. syf 65

3)      a.g.e. syf 67

4)      a.g.e  syf 65

5)      a.g.e  syf 65

6)      a.g.e  syf 71

7)      Cengiz Özakıncı, Otopsi Yayınları, 30.baskı, syf 61-62

8)      a.g.e syf 82-83

9)      a.g.e syf 101-102

10)  Cengiz Özakıncı, Otopsi Yayınları, 29.baskı, syf 96

11)  a.g.e syf 97

12)  a.g.e syf 97

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.