Yeşil Barışın Dili mi Şiddetin Dili mi?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hasan RAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.06.2013

Taksim Gezi Parkı’nda “yol genişletme ve yayalaştırma” çalışmalarının başlamasıyla Türkiye eşine ender rastlanır bir protesto eylemi ile karşılaştı.

 

“Sivil direniş” ile başlayan bu eylem kısa zamanda –sosyal medyanın da etkisiyle– geniş kitlelere yayıldı ve bir “halk hareketine” dönüştü. Eylemin gerek etki alanı gerek etki kitlesi bu halk hareketinin, Türkiye’de eşine az rastlanır bir girişim olduğunu gösterdi.

 

Farklı düşünce gruplarını, taraftar kitlelerini, sendikaları, kamu çalışanlarını, akademisyenleri, sanatçıları, yazarları aynı çatı altında “ortak hareket etme bilinci” parolasıyla toplaması “sivil toplum” kavramının Türkiye’deki anlamı açısından dönüm noktası niteliğindedir.

            Eylemin Üslubu

 

Ülkenin hemen her yerinde olaya ilişkin protesto eylemleri yapıldı. Polisin orantısız gücünün yanında eylemcilerin “manipülatif” kışkırtmaları olayın seyrini değiştirdi. “Sosyal tepki” olarak ortaya çıkan eylemin “siyasal şiddete” dönüşmesinde her iki tarafın konuştuğu dilin farklı olması yatmaktadır. Temel sorun “barışın” dilini mi konuşmak yoksa “şiddetin” dilini mi?

 

Politik pozisyonu ne olursa olsun “kamu yararını, güvenliğini ve düzenini sağlayan” polisin bu denli şiddet uygulaması kabul edilemez. Yine aynı şekilde polise taş atarak çevreyi tahrip eden ve “çevre duyarlılığını” ayaklar altına alan eylemcilerin yaptığı meşru görülemez.

 

Polisin uygulamak “zorunda” olduğu şiddetin eylemciler üzerindeki etkisi ise ürkütücü boyutlardaydı. Polis araçlarının yakılması, devrilmesi, taşlanması olayın boyutunu gözler önüne seriyordu.

 

Polise karşı duyulan bu öfke, şöyle bir soru doğurdu: Türkiye’de tartışılmaya başlanan “polis devlet” algısı ile bu şiddet arasında ilinti kurmak mümkün mü?

 

           Siyasette Üslup: Şiddete Eğilim

 

Siyasetin dili ve üslubu şüphesiz son yıllarda en çok tartışılagelen konulardan biri. Bu eylemde de kitleleri harekete geçiren, örgütlenmeye iten, eylemselleştiren bir etki aracı olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.

 

“Nefret söyleminin” dozunun ayarlanamadığı, tahammül sınırının aşındırıldığı, çözümden çok çözümsüzlüğün mubah sayıldığı siyasi dil ve üslup ortamı gerginleştiren ve gerginleştirmeye iten en önemli etmenlerden biri.

 

Eleştirinin ölçüsünü ayarlayabilmek, karşı tarafı aşağılamamak şiddeti kamçılamayacaktır. Bu hususta “barışın dilini” konuşmak her iki taraf içinde vazgeçilmezdir.

 

 

            Çevre Duyarlılığından/Korumacılığından Çevre Katiline

 

Kitleleri harekete geçiren olayda çevreye olan hassasiyetin/korumacılığın etkili olduğunu biliyoruz.

 

Ancak bu hassasiyetin/korumacılığın bazı kesimlerce içselleştirilememiş, benimsenememiş olduğunu; “çevreyi korumak” parolasıyla çevreciliğe soyunulduğunu, bununla beraber taşların yerlerinden söküldüğünü, barikat kurmak için çevrenin tahrip edildiğini üzülerek tatbik ettik.

 

 

            Yeşil Eylemin Kara Lekeleri: Provokatörler

 

Eylem başladığı günden itibaren polisin oranlı/orantısız – haklı/haksız güç kullanımı söz konusu. Eylemcileri yatıştırmak/sindirmek amacıyla başvurulan yolların meşruiyetini tartışmaktan ziyade; polisi tahrik etmek maksatlı girişimlerin kaynağını sorgulamak daha doğru olacaktır.

 

Olayın gerçek savunucuları olan ve demokratik yollarla hak talebinde bulunan eylemcilerin dışında olayı militarizme etmeye çalışan “şer odaklarının” provokatif hamleleri konuşulmalı ve tartışılmalıdır.

 

 

            Örgütlenmede Kilit Rol: Sosyal Medya

 

Sivil toplum örgütlenmelerinde daha önce aktif olarak görülmeyen bir örgütlenme davranışı sergilendi Türkiye’de. Facebook ve Twitter başta olmak üzere birçok sosyal medya aracı kullanıldı. Eylemciler ve eyleme/eylemcilere destek verenler sosyal medya üzerinden örgütlenme yoluna giderek azımsanmayacak bir başarı gördüler.

 

Ücretsiz hizmet veren doktorların iletişim bilgilerinden tutun da sığınmaya kapılarını açan otellerin wireless şifrelerine varıncaya dek akla gelebilecek birçok şey sosyal medyada paylaşıldı.

 

Bu örgütlenme girişiminde de provokatörlerin yer aldığını, kitlelerde “nefret” uyandıran manipülatif haberlerin gündeme taşındığına şahit olduk.

 

            Partiler-üstü Girişimin “Partileştirilme” Gayretleri

 

BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in yıkımı/katliamı engellemesiyle siyasallaşma tartışmaları başladı. CHP’de Gürsel Tekin ilk olay yerindeki temsilciydi. Daha sonra meydanı ziyaret eden Kılıçdaroğlu her gün CHP’den bir milletvekilinin destek vereceğini söyledi. MHP eyleme karşı durarak bu çıkmazdan kendini soyutladı.

 

            Sonuç Yerine

 

Demokrasi mekanizmasının sağlıklı işleyişinde sivil toplum kavramı oldukça önemlidir. Demokratik hak taleplerinin demokratik yollarla kazanımı siyaset kültürü açısından da vazgeçilmez bir motiftir.

 

Özellikle bizim gibi geçmişi darbelerle dolu olan ve demokratikleşme potansiyeli silikleşmiş görünen ülkeler için bu tür eylemler desteklenmelidir.

Apolitik bir örgütlenme biçiminin siyasallaştırılma çabaları yersiz ve çıkar odaklıdır. Partileştirme gayreti hem eylemin hem siyasetin atmosferini bozacaktır. Kutuplar arası nefretin şiddete dönüşmesi kaçınılmaz olur ki bu da sonun başlangıcı demektir.

 

Toplumun hassasiyetlerine, değer yargılarına, eylemin amacına yönelik her türlü sabotajda âkil davranmak, tahriklere kapılmamak ve provokatörleri etkisiz hale getirmek Türkiye'nin kötü demokrasi imajını pozitife çevirecektir.

Bana gelecek olursak eyleme “çevreyi koruma” amacıyla koşulsuz destek veriyorum. Ancak iş provokasyona ve anarşizme dayanacaksa, olay sadece siyasal şiddetten ibaret seyredecekse bunun da tartışmasız en sert şekilde karşısındayım.

 

Son bir not: Taksim'den Tahrir çıkmaz!

 

Hasan RAY

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.