Politika Dergisi Yazar Yazıları Arama

KKTC'nin Bıktıran Bürokrasisi (4/5)

KKTC'deki bürokrasinin hantallığı ve memurların vatandaşa karşı saygısızca ve işini bilmez davranışı gerçekten artık kabul edilebilir düzeyde değil, affedilebilir ve umursanmayabilir düzeyde de değil. Memurların artık düzenli olarak hizmet içi eğitime alınması ve hem işini en iyi şekilde nasıl yapacağının öğretilmesi hem de vatandaşa nasıl davranılması gerektiği konusunda eğitilmesi kaçınılmaz olmuştur.

 

Konu ile ilgili son üç yazıma aldığım "Yorum"ların sayısı 50'den fazla. Her birinin içinde acı bir deneyim, büyük bir şikayet var. Her birinin ayrı ayrı okunması ve ders alınması gerekiyor. Özellikle de icranın başında olan Başbakan, Bakanlar, Müsteşarlar ve Müdürler ellerindeki işlere ayırdıkları vakit kadar, memurların vatandaşlara olan davranışlarının düzeltilmesine ve bürokrasinin azaltılmasına da vakit ayırmalı ve  uygulanabilir çözümler üretmelidirler.

Rumlara Güvenmek

İçinde bulunduğumuz Ortadoğu’nun yanma ve Kıbrıs adasının da birleşmesi/birleştirilmesi süreci içinde Rumlarla, Birleşmiş Milletler’e(BM) veya da Avrupa Birliği’ne (AB) ne kadar güvenebiliriz, ne kadar güvenilirdirler veya da güven duyabilir miyiz konusu bence çok önemli ve tartışılması gereken bir konu.

Bu hassas konuyu çok iyi anlamalı ve kendi aramızda çok iyi tartışmalıyız. Dünyanın herhangi bir yerinde olduğu gibi, özellikle de adamızda "Barış içinde" yaşamanın olmazsa olmazı olan "Güven"in adanın yerlileri olan Kıbrıslı Türklerde ve Rumlarda hangi düzeyde olduğunu, nasıl bir düşünce tarzı olduğunu ve ne kadarının gerek Kıbrıslı Rumlarda, gerekse de Avrupa Birliği'nde ve de Birleşmiş Milletler'de bulunduğunu çok iyi bilmek ve idrak etmek gerekiyor.

KKTC'nin Bıktıran Bürokrasisi (2/2)

Çalışma izni almak veya da yenilemek için yaratılan bıktırıcı prosedürün ne denli insanlık dışı ve çalışanları aşağılayıcı olduğunu anlamak için yakın bir tanıdığımla birlikte daireleri gezerek, her aşamayı yaşadım ve göz şahidi oldum. Utandığımı itiraf etmem gerekir. Bana göre aynen vergi dairesinde yaşananlar gibi tam bir beceriksizlik örneği ve rezalet.KKTC vatandaşı olduğum ve çalışma iznine gereksinim duymadığım için ülkemiz bürokrasinin bu denli bıktırıcı ve aşağılayıcı olduğunu gerçekten bilmiyordum..

KKTC'nin Bıktıran Bürokrasisi (1/2)

Dünya güzeli bu küçücük ülkemizde devlet daireleri ile işi olanlardan duyduğum şikayetler gerçekten diz boyu, yaşananlar inanılmaz ve çok düşündürücü. Vatandaşı düşünmemenin bu boyutlarda olduğunu hiç tahmin edemezdim.

 

Bütün devlet dairelerinde kurulmuş olan düzen, vatandaşın memurların ayağına gitmesi ve gerekli belgeleri de memurun yerine kendisinin tedarik etmesi üzerine inşa edilmiş. Memurlar vatandaşın hizmetinde olacağına, vatandaş memurların hizmetinde olmuş maalesef.

 

Memurların maaşını ödeyen vatandaşın ödediği vergiler.

Önce Anastasiadis Bir Şeyler Vermeli

Tam bir beleşçi Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis.

2013 yılının Şubat ayında Kıbrıs Rum Kesimindeki, gerçekte de yasal olarak var olmayan, 1960 yılında bağımsızlığı ilan edilen "Kıbrıs Cumhuriyeti" ile uzaktan yakından bağı olmayan ama Hıristiyan dünyasının desteği ile adanın tanınmış devleti olarak kabul edilen sözde Rum devletinin lideri seçildi.

Seçildiği günden itibaren 1968 yılından beri süregelmekte olan müzakereleri devam ettirmemek ve masaya oturmamak için elden gelen her tür engeli çıkarttı, akıl almaz bahaneler üretti ve bu yöntemle de müzakereleri neredeyse bir yıla yakın bir zaman geciktirmeyi başardı.

ABD'nin sabrının taşması üzerine, imzalamamak ve müzakereleri başlatmamak için yapay sorunlar ürettiği "Ortak Metni" imzalamak zorunda kalarak masaya oturdu.

Emperyalizmin Yeni Stratejisi ve BOP ’un Son Durumu

1990’lı yılların başından itibaren SSCB ve Doğu Avrupa’da sosyalist sistem çökünce, emperyalizm, bunu “Tarihin sonu” olarak ilan etti. 1980’li yılların başından itibaren devreye soktuğu Neo liberal ekonomi politikalar temelinde “Yeni muhafazakâr” bir siyasi ve ideolojik konseptle emperyalist/kapitalist sistemi bütün dünyaya egemen olması stratejisini uygulamaya koyuldu.

Emperyalizmin dünya egemenliği stratejisinin birinci hedefi, dünya fosil ve nükleer enerji kaynak ve güzergâhını kendi kontrolü altına almaktı. Dünya fosil ve uranyum enerji kaynak ve güzergâhı daha çok İslam ülkeleridir ve merkezi ise Ortadoğu’dur. Bu amaçla emperyalizm, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve benzeri bir dizi plan geliştirmiştir.

Taliban'dan IŞID'e Roller ve Oyuncular

Taliban’ın nasıl doğduğu ile ilgili bir araştırma yaparken markisit.net sitesinde 2001 yılında kaleme alınan“Afganistan, Bin Ladin ve Amerikan Emperyalizminin İkiyüzlülüğü” başlıklı bir makaleye rastladım. Buradan bazı alıntılar yaparak IŞID’ın aslında nasıl göz göre göre palazlandığını anlayabiliriz;

CIA ve müttefikleri, Afganistan karşı-devrimine arka çıkmak için çok miktarda para ve silah seferber ettiler. Ortadoğu’da, Müslüman Kardeşler, Suudi destekli Dünya Müslüman Birliği ve Suudi İstihbarat Şefi Prens Turki el Faysal, cihat için büyük miktarlarda fon toplamak üzere birleştiler. Bunlar, Müslüman dünyanın dört bir yanından asker toplanmasında ve eğitilmesinde merkezi unsur haline geldiler. ISI ve Pakistan’daki Cemaat-ı İslami, cihat için gönüllü olan umutsuz orta sınıf gençlik katmanlarını karşılamak için kabul komiteleri oluşturdular. ISI, yüzlerce askeri kamp ve eğitim merkezi kurdu. General Hamid Gül (eski ISI şefi) bir gazeteciye şöyle diyordu: “Bir Cihat veriyoruz ve bu modern çağdaki ilk Uluslararası İslami Tugaydır. Komünistlerin Enternasyonali (!) var, Batı’nın NATO’su var, neden Müslümanlar birleşmesinler ve ortak bir cephe oluşturmasınlar?”

Rum Ekonomisi Batma Yolunda

Avrupa Birliği’nin, adaya ekonomiyi düzeltmek için gönderdiği Troyka'ya kahramanlar gibi karşı koyan ve yapılan tekliflerin birçoğunu da reddetmeyi marifet sayan Rum milletvekilleri, yaptıkları tribünlere yönelik gösterinin bedelini Rum halkına ödetmeye başladılar.

II. Dünya Savaşı’nın başında da İtalya'nın teslim olun çağrısına Mecliste kahramanca "OXI" deyip karşı koyunca, İtalya Yunanistan'ın bir ucundan girmiş, diğerinden de çıkmıştı. Kahramanlıkları sadece tribünleredir Yunanlıların ve Rumların.

Bugüne değin kazandıkları hiç bir savaş yoktur. 1821'de Mora'da isyan başlatıp, 1829'da Avrupa Devletlerinin ve Rusya'nın Osmanlı Devletine yaptığı baskılar sonucu bağımsızlığını ilan etmesi, sonradan da hiç bir mermi atmadan ve savaşmadan topraklarını Meriç nehrine kadar büyütebilmesi hep Avrupalı devletler sayesinde olmuştur.